21 Şubat 2014
Sayi: KB 2014/08

Greif işçilerinin davası kazanacaktır!
Greif işçileri: Ayak oyunlarınız boşa,
mücadele azmimiz zaferi getirecek!
DİSK’i kuran ruh Greif’ta!
DİSK’in Greif ziyaretinden yansıyanlar
Direniş kapıya dayanınca...
Birleştik ve direnişin kalesi yarattık!
Greif’te direnişin yaratıcılığı: Sınıf sahnede!
Greif’in işgalci kadınları...
Tariş’ten Greif’a dal Budak salan ihanet!
Türk-İş mitinginden yansıyanlar
BDSP 2014 yerel seçim bildirgesi
BDSP: Seçimlerde devrime çağıracağız!
Bir burjuva partisi, bin koltuk kavgası
Sansürü koyulaştırma yasası
Yerel seçim süreci ve kadınlar
Carrefour’da adım adım taşeronlaştırma
Enerji tekelleri için
Kıbrıs sorununa “çözüm”
“Çözüm süreci”nin son perdesi
Venezuela’da
karşı-devrimci çeteler işbaşında
Kuraklık kapıda!
Denizbank’a müşteri olmayacağız!
Gençliğin geleceği işçi sınıfı saflarında!
“Sizleri umutla takip ediyoruz”
Adana’dan Greif işçilerine selam…
Greif’ta işçi demokrasisi
Bu sayının PDF formatını download etmek için tıklayın

 

Bir burjuva partisi, bin koltuk kavgası…

 

Geçtiğimiz hafta sermayenin solu CHP’nin grup toplantısında ilginç bir görüntü oluştu. CHP’li bir üye, başkanın konuşmasına itiraz etmesi nedeniyle salondan yaka paça dışarı atıldı. Kürsüde bulanan CHP Genel Başkanı Kemal Kılıçdaroğlu, eliyle kürsüye vurarak, “Parti kültürünü benimsemeyen ve Genel Başkanı’nın sözünü kesen hemen burayı terk etsin. Atın bunu dışarı” diye diktatörce bir tavır takındı. Bunun üzerine, haftalar öncesinden süregelen aday tartışmaları iyice gün yüzüne çıktı.

Burjuva basına da konu ile ilgili birçok bilgi yansıdı. Yansıyan bilgiler CHP’ye egemen burjuva siyaset kültürünün boyutlarına yeniden ayna tuttu. Adayların birbirlerinin “ayağını kaydırma” çabaları, birbirlerini tehdit etmeleri, protestolar, kimi adayların (örneğin Mustafa Sarıgül) kendine yakın adayları öne çıkarma ve kimilerinin adaylığını engellemesi ve daha niceleri… Tüm bu yaşananlar aslında CHP gibi bir düzen partisinde son derece doğal olan olgulardır.

Kılıçdaroğlu’nun kaba müdahalesi, yerel seçimler üzerinden gerçekte aylardır yaşanan bu sorunları yalnızca daha görünür hale getirmiştir. Onun bu tavrı, sözde muhalefet ettiği Erdoğan’ın adeta bir ikizi olduğunu da göstermiştir. Zaten egemenlerin siyaset tarzı ve “demokrasi” anlayışları hep böyle olmamış mıdır? Türk burjuvazisi, yeri geldiğinde kendi öz oğlunu ya da kardeşini bir tehdit unsuru olarak görüp öldürten bir geçmişin bugünkü mirasçısıdır. Bu sınıfın politikacılarının kendilerine muhalefet eden herhangi birini salondan attırması gayet normaldir.

Peki aday seçimlerinde böylesi kavgalar neden yaşanmaktadır? Kılıçdaroğlu bununla ilgili şöyle bir açıklama yapıyor: “En çok kavga nereden çıkıyor? Ankara Pursaklardan mı? Diyarbakır’dan mı, Sivas’tan mı? Hayır. Nereden çıkıyor? CHP oylarının yüksek olduğu yerlerde çıkıyor. Niye kavga çıkıyor? Ben olacağım o olmasın kavgası…”

Bu açıklama gerçek bir itiraftır aslında. Sorunun özünde tamamen rant yatmaktadır. CHP herkesin bildiği gibi işçi sınıfının değil sermayenin partisidir. Bunun böyle olması, bu parti aracılığı ile bir takım belediye gibi mevkilere gelen zatların “hizmet” süresi boyunca bilfiil kasasını dolduracağını göstermektedir. Tüm bu kavgalar ise ortadaki rantın paylaşılması kavgasıdır.

Dolayısıyla aday seçimlerinde bir takım anti demokratik ve kaba müdahalelerin gündeme gelmesi gayet doğaldır. Bu müdahaleler ise parti içerisinde bir takım protestoları gündeme getirmektedir. Örneğin bir grup CHP’li geçtiğimiz günlerde CHP’li belediyeler önünde protesto eylemleri yapmıştır.

CHP’nin içinde yaşanan sorunlar sadece birbiri ile kavga sınırında kalmamış ve Kırklareli milletvekili ve bir dizi partilinin istifası ile devam etmiştir. Parti içinde yaşanan bu sorunlar insanın aklına AKP’nin son süreçte cemaat ile yaşadığı rant kavgasını getirmektedir. Tam olarak aynı olmasa da CHP’de geleceğin AKP’si mevcuttur.

Neticede CHP, “demokrasi” anlayışıyla, buna yön veren sınıfsal yapısıyla, hizmet ettiği sınıfın karakteriyle ve tarihi ile genel olarak bir sermaye partisidir. Kılıçdaroğlu, “koltuklar kişisel hırsa endekslenmemeli” demektedir. Oysa kendisinin de bildiği üzere bu hırs kişisel değil, sınıfsaldır. Partiler kişilerin değil sınıfların partileridir. Demokrasi de sınıflara göre şekillenir. Bu yüzden işçi ve emekçiler, bir sermaye partisinden kendilerine herhangi demokratik bir uygulama ve çıkar beklememelidir. İşçi ve emekçiler, işçi sınıfının devrimci partisi etrafında birleşmeli ve mücadele yolunu tutmalıdır.

 

 

 

 

Birbirini teğet geçenler, paralel oldular

 

Erdoğan son yaptığı açıklamalarla yine adından çokça bahsedilen olmaya devam ediyor. Gündem saptırmak maksatlı olur olmaz çıkışlar yapmayı, toplumsal hassasiyetleri kaşımayı iyi bilen Erdoğan, gündemdeki yerini koruyor.

Son olarak “Geziciler ile paralel devletin patronu bir” diyen Erdoğan, bir taşla iki kuş vurabileceğini sanıyor. Ama “paralel” dediği cemaatle şimdiye dek yanyana yürüyenin kendileri olduğunu düşünürsek kimin kime paralel olduğu biraz tartışmalı hale gelir.

Yanıltma amacını taşıyan tüm bu kelimeler, sadece bir anlayışı gösteriyor. Bu anlayışın paralel ya da her ne şekilde olursa olsun izleyeceği çizgi ancak bir çemberin içi, yani kapitalist sistem olabilir. Bu sistemin içinde yol alanların paralel, yatay ya da dikey nasıl bir hattan ilerledikleri önemli değildir.

Erdoğan’ın saptırmaya, kedince içini boşaltmaya çalıştığı ise esas olarak Haziran Direnişi’dir. Sonrasında gelişecek her şeyin bambaşka olduğu bu direniş sadece Erdoğan’ın korkulu rüyası değildir elbette. Erdoğan kendi siyasal geleceği ve hizmet etmekte olduğu sınıfın çıkarları arasında sıkışmıştır.

Bu düzenin sınırlarını zorlayabilecek her türlü kalkışma onun için tehlikelidir. Erdoğan, çemberinin içinde kazancına kazanç kattığı bu sistemin sınırlarını gözetmek zorundadır. Bundan ötürü “destan yazanlarını yedirtmeyen”, “emirleri ben verdim” diyen Erdoğan gerçeği, çok paralelli tek bir sistemi işaret etmektedir.

Bu “paralel” çizgilerin birbirilerine değmeden, çıkarlarına dokunmadan çevresinde dönüp durdukları kapitalist sistemde çıkarları kesişmektedir. Onları karşı karşıya getiren de aslında bu para(lel) mevzusudur.

Dün çıkarları gereği birbirlerine teğet geçenler, bugün ayrı paralel çıkar odaklarının temsilcileri olsalar da gerçek değişmemiştir. Kapitalist sistemin sorunsuz devamı için çemberin dışına çıkmaya çalışanlara birlikte aynı kini beslemektedirler.

Sağlı sollu hangi düzen partisi olursa olsun, tüm çıkar odakları bu düzenin çemberindeki sınır güvenliğidirler. Önemli olan yaşamını bu çemberin içinde kurmamak ve bu çemberi parçalama mücadelesi vermektir. Bu da ancak devrimcilikle olur.


 
§