5 Eylül 2014
Sayı: KB 2014/36

12 Eylül rejimi sürüyor...
AKP 12 Eylül düzeninin devamcısıdır!
Düzenin çözümsüzlüğü derinleşiyor
Erdoğan – IŞİD ortaklığı devam ediyor
Dershaneler özel okul oluyor, eğitimde gerici uygulamalar arttırılıyor!
Bir rant ve iktidar kavgası alanı: Dershaneler
“Çözüm süreci” savaş ve saldırganlık projesidir!
"Mücadeleyi, örgütlenmeyi tartışmalıyız!"
İhanet derinleşiyor
“Sağlığımızı çalanlar
işimizi de elimizden alıyorlar”

Ege MİB Eylül Ayı Olağan Toplantısı gerçekleşti!

‘Kölelik Sarayı’nda
adaletsizliğe karşı direniş!

Kamu emekçileri hareketi ve görevler

Şişecam grevi, sendikal bürokrasi ve ihanet çemberi
20. yıl: Sınıfın, devrimin ve sosyalizmin sesi!
Lear patronu öncü işçileri kafese kapattı!
“Denizlere çıkar sokaklar”
DGB’den kayıt dönemi faaliyetleri
İşte devletin koruduğu çocuklar!
Sosyalizm ve çocuk
Mamak'ta binler festivalde buluştu!
Mamak Kültür Sanat Festivali devrimci kitle mücadelesinin tok bir sınıf mevzisidir! - Evrim Erdoğdu
Devrim sinemasında delikanlı bir komünist, militan bir Don Kişot: Yılmaz Güney
Kavganın tüm kızıllığıyla Kızıl Bayrak’a selam olsun!
Bu sayının PDF formatını download etmek için tıklayın

 

 

Bir rant ve iktidar kavgası alanı: Dershaneler

 

Paranın iktidar olduğu bir düzende her türlü kurumsal ve insani ilişkileri maddi çıkarlar belirler. Bu çıkarların çatıştığı yerde tıpkı AKP-cemaat geriliminde olduğu gibi ipler bir anda kopar. Böylesine kaygan bir zeminde varlığını sürdüren sistem içi ilişkilerde yarın ne olacağını ise kimse kestiremez. Bir bakmışsınız dostlar düşman, düşmanlar dost oluvermiş. Siyasal iktidarla cemaat arasında yaşanan dershane kavgası bu duruma verilebilecek en güzel örnektir. Daha dün efendilerinin eteğini öpenler, bugün onun nüfuz alanlarını bir bir yok etmeye çalışmaktadırlar.

AKP dershanelere karşı mı?

Her ne nedenle olursa olsun, dershanelerin kapatılması olumlu bir gelişme olamaz mı? Bu soru AKP’nin eğitimi sürüklediği çıkmazın farkında olmayan bir insan tarafından sorulabilir elbette. Nitekim buz dağının görünen yüzüne bakarsak öyledir de. Ancak dershaneleri kapatan AKP iktidarı, onları özel okullara dönüştürmek için kolları çoktan sıvadı. Üstelik okul statüsüne kavuşturulacak dershanelere, devlet desteğini de bizzat Tayyip Erdoğan müjdeledi. Yeni düzenlemeye karşı çıkan çevrelere işbirliği teklif eden Erdoğan, onlara şöyle seslendi: “Gelin bu dershaneleri okula dönüştürelim. Bizim limitimiz 30. Kalite arıyoruz çünkü. Öğrenci verelim, veremiyorsak yıllık maliyeti nedir her birisi için o ücreti verelim. Ya da sizde öğretmen talebi varsa bize verin. Biz bunları sınava da tabi tutmadan devlet okullarında istihdam edelim. Yok, bunu da istemiyorsunuz. O zaman biz size arsa verelim, ucuz kredi verelim. Bütün bunların yanında vergide indirim, muafiyet sağlarız. Yeter ki gelin.”

Pire için yorgan yakmaya kalkan AKP’nin kulağı başka sermaye çevrelerince çekilmiş olacak, bu noktada özel okullar alternatifi devreye girdi. Dershane sektöründe sömürü payı %25 olan cemaat, bunu bir savaş ilanı olarak görse de devlet teşviklerini duyunca yelkenleri suya indiriverdi. En başta fırtınalar kopartan, ses kayıtlarını bir bir piyasaya süren ve kendi kozlarını oynayan Gülen ve cemaati, ağzına çalınan bir parmak balın etkisiyle dinginleşti. İpliklerin pazara serildiği ve hakaretlerin, çirkefliklerin havada uçuştuğu o dönem geride kalınca uzlaşma süreci başladı. Hatta bu dönüşümün ilk adımları da atıldı. İlk dönem için 326 başvuruyu onaylayan Milli Eğitim Bakanlığı, dershaneleri özel okullara dönüştürmeye başladı. Üstelik MEB adına açıklama yapan Özel Eğitim Kurumları Genel Müdürü Ömer Faruk Yelkenci, teşviklerin sektörü hareketlendirdiğini ifade etti.

Görüldüğü üzere bu rant ve iktidar kavgasından kin ve ikiyüzlülük akıyor. Ama iş sınıfsal çıkarlara geldiğinde orta yol bulunuyor. Burada hesaba katılmayan tek kesim öğrenciler olurken elbette ki eğitimin niteliği ve ulaşılabilirliği hiç tartışılmıyor. Zira AKP’nin eğitimdeki eşitsizlikten herhangi bir rahatsızlık duymadığını, üstelik iktidar koltuğuna oturduğu günden bu yana, bu eşitsizliği derinleştirecek adımlar attığını cümle âlem biliyor. Geçtiğimiz günlerde mecliste verilen bir soru önergesine Milli Eğitim Bakanı Nabi Avcı’nın verdiği yanıt bu gerçeği tüm çıplaklığı ile gözler önüne seriyor. Avcı’nın kendi ağzından 2002-2003 ile 2012-2013 eğitim öğretim yılları arasında dershane, dershaneye giden öğrenci ve dershane öğretmeni sayısına ilişkin istatistikî bilgiler gün yüzüne çıkıyor.

Avcı’nın cevabına göre Türkiye genelinde 2002-2003 eğitim öğretim yılında 2 bin 568 dershane, 668 bin 673 öğrenci ve 23 bin 730 öğretmen bulunuyordu. 2012-2013 eğitim öğretim yılı sonunda dershane sayısı 3 bin 579, öğrenci sayısı 1 milyon 220 bin 435 ve öğretmen sayısı 47 bin 500’e ulaştı. Yani bugün eğitimdeki eşitsizliği ortadan kaldırmak için dershanelerin kapatılması gerektiğini savunan AKP iktidarı döneminde dershaneler adeta pıtrak gibi çoğaldı.

Filler tepişir, çimenler ezilir!

Mevcut iktidar dalaşında cemaat açısından bir rant kapısı kapanırken diğeri açılıyor. Olan elbette yine yoksul emekçi çocuklarına oluyor. Yıllardır üniversiteye giriş sınavlarında eşitsizliğin kaynaklarından biri olan dershaneler, sistem açısından büyük bir kar kapısı haline gelmişti. Artık yeni sistemle özel okul sayısının hızla artacağının ve devlet okullarına alternatif haline geleceğinin belirtileri şimdiden gözlenebiliyor. İlkokuldan itibaren dershanelere gönderilen öğrenciler, bu kez özel okullar aracılığıyla sınav yarışına sokuluyor. Aileler de sınavlardaki eşitsizliğin farkında olarak, çocuklarının geleceği(!) için fedakârlık yapıp, kredi çekip, borç bulup onları dershanelere/özel okullara gönderiyorlar. Tabi bu fedakarlığı(!) yapamayanların çocukları ise bir zanaat öğrensin diye meslek liselerine yönlendirilerek, çocuk yaşta işçiliğe mahkum ediliyorlar ve doğal olarak eşit olmayan koşullardaki bu yarıştan yenik ayrılıyorlar.

Dershaneler kapatılacak mı, kapatılmayacak mı tartışmaları geride kalırken, şimdilerde tartışmaların ana eksenini özel okullara sunulacak devlet yardımları ve teşvikler oluşturuyor. Cumhurbaşkanlığı seçimlerinin ardından da iktidarını perçinleyen AKP tarafı, özellikle eğitim alanında kendi geleceğine dönük planlarını hayata geçiriyor. Cemaatin etki alanını daraltarak ileride yaşanabilecek yeni gerilimlerde elini güçlendiriyor. İşte böyle kirli pazarlıkların döndüğü bir iktidar savaşında olan yine emekçilere oluyor. Deyim yerindeyse filler tepişirken yine çimenler eziliyor. Eğitim dinci-gericiliğin karanlığına mahkum edilirken, parası olanın sahip olabileceği bir lükse dönüştürülüyor. İmam hatipler ve özel okullar yaygınlaştırılarak dinci-gerici propagandanın ve eğitim müfredatının genç kuşaklarla buluşturulacağı alanlar yaratılıyor. Devlet okullarında ve MEB’in belirlediği eğitim müfredatında dindar nesil yetiştirmenin kısmi zorluklarına dahi tahammül edemeyen dinci-gerici odaklar eğitimi kirli çıkarlarının malzemesi haline getiriyorlar.

Bu tablodan anlaşılacağı üzere dershanelerin kapatılması tartışmasında hiçbir taraf çözümü ifade etmiyor. Her iki seçenek de emekçi çocukları açısından eşitsizliği ve geleceksizliği temsil ediyor. Zira dün dershanelere yatırılan milyonlarca para, yeni düzenlemelerle birlikte özel derslere ve özel okullara yöneltiliyor. Böylece parası olan eğitime ulaşabilecekken, parası olmayan yine devlet okullarında okutulan ezberci, niteliksiz ve bilimsellikten uzak eğitime mecbur bırakılıyor. Elemeci sınav sisteminde, elenmeye mahkûm olanlar da bir kez daha parası olmadığı için özel ders alamayan ve özel okullara gidemeyen emekçi çocukları olacak.

 
§