17 Nisan 2015
Sayı: KB 2015/15

TKİP 1 Mayıs'ta mücadeleyi yükseltmeye çağırıyor!
Emekçi Kadın Komisyonları’nın mücadele çağrısı
Kamu emekçilerine çağrımızdır
“Yaşasın 1 Mayıs!”
Tarih ışığında Taksim 1 Mayısı
‘Yeni Türkiye’de eski kontrgerilla!
Ağrı’da AKP provokasyonu
Seçimler yaklaşırken vaatlerden vaat beğen!
Erdoğan’dan Ermenilere tehdit
Soma Katliamı’nın failleri yargılanıyor
Yasakçı kararlar ve dedikodularla gerçekleri karartamazsınız!
Bosch’ta sözleşme imzalandı
İşçilerin Birliği Derneği kapatma davası görüldü
Grevin adı var kendi yok!
7 Haziran seçimleri ve siyasal tablo
Küba: Ya sosyalizm ya ölüm!
Ukrayna savaşı: Emperyalist yalan, iftira ve barbarlığın itirafı
Almanya'da sınıf devrimcileri 1 Mayıs'a hazırlanıyor!
Sınıf devrimcileri 1 Mayıs'ta Taksim'e çağırıyor
Ankara'da 1 Mayıs hazırlıkları
Ankara'da DLB'lilere polis tacizi!
1 Mayıs'ın çağrısı
Düzene karşı devrim!
İşçi direnişleri ve Türk-İş'in ihanetçi tutumu!
"Kapitalizmle mücadele bu işin temel çözümüdür!"
Fabrikada ve beyaz perdede "grev" - K. Ehram
Kadın cinayetlerini durduracak tek güç devrimci sınıf hareketidir!
Bu sayının PDF formatını download etmek için tıklayın

 

Fabrikada ve beyaz perdede
"grev"

K. Ehram

 

Örgüt, işçi sınıfının her şeyidir. Kitle örgütleri olmaksızın, proletarya bir hiçtir. Örgütlenme, eylem birliğidir; akıllı müdahaledir.

Vladimir İlyiç Lenin, “Grev” filmi açılış cümlesi

İşçilerin tarihin seyrini değiştirdikleri şanlı Ekim Devrimi sonrası üretenlerin yönetime geçtiği Sovyet Rusya’sında hayat artık üretenlerden yana akmaya başladığında sanat da tam anlamıyla bir toplumsallaşma çizgisine girer. Artık tiyatrolar sokaklara inecek, fabrikalar ise sinemanın esas seti haline dönüşecektir. Hem yeni toplumun kuruluş ideallerine hizmet eden hem de sinema alanı için çok önemli teorik ve pratik sonuçlar ortaya çıkaran “Kino-Glaz”lar (Sinema-Göz) insanları sosyalizme çağıran haber-propaganda filmleri olarak [1] Sovyet sinemasının yapı taşlarını döşer.

Sovyet yönetmen Sergey Eisenstein’ın künyeli ilk uzun metraj filmi “Grev” işte böyle bir başyapıt olma özelliği taşır. O yalnızca Eisenstein’ın yaratıcılığının temel niteliklerini barındırmakla kalmaz aynı zamanda dönemin tanıklığına dönüşen bir belgesel olma özelliğini taşır. Çarlık dönemi Rusya’sını, o karanlık Rusya’nın ezilen işçilerini, o işçilerin mücadele sürecini anlatır. Yani aslında bir öykü üzerine kurulmamıştır film, doğrudan gerçek olaylardan beslenir. Mekan fabrika, kahramanlar kitlelerdir. Adı kadar yalındır anlattığı, adı kadar sade, yani “Grev”in anlattığı grevdir yine!

Filmde klasik bir üretim alanında işçilerin çalışma koşullarını görürüz. Oldukça ağır ve kölece olan bu koşullar altında kan-ter içinde çalışan işçilerin tam karşısında ofisinde purosunu içip keyfine bakan hımbıl patron perdeye yansır. İşçi düşmanı burjuvazinin, Çarlık rejimi özelinde basit bir portresidir sunulan. Fabrikadaki sömürü durumu işçiler arasındaki küçük hoşnutsuzluklarla böylece sürüp giderken patron işbirlikçisi ustabaşı tarafından hırsızlık ile suçlanan Yakov adlı işçinin intiharı ile olayların seyri değişir. Yakov’un ölümü sabır sınırında çalışan işçiler için bardağı taşıran son damla olur… İşçiler temel haklarını almak üzere mücadele vermeye başlarlar. İşte “Grev” filminin esas anlattığı bu mücadele sürecinde her iki sınıfın da kılıçlarını çektiği bir arena olarak “grev”in gücüdür.

Sinemanın Ekim’i: Grev

Grev filminde işçilerin ortaya koydukları talepler şunlardır: 8 saat çalışma süresi, insanca muamele görmek, %30 ücret zammı... Talepler muhakkak çoğumuza tanıdık geldi. Çünkü film enternasyonal ölçüde işçi sınıfının taleplerini ve kazanımlarını doğrudan kendine konu edinmiştir. Bu taleplerin hepsi işçi sınıfının gerçek hayatta uğruna mücadele verdiği ve kazanmak uğruna nice bedeller ödediği taleplerdir.

Greve giden işçilere atlı polisler saldırırken bir önceki sekansta zevk ve sefa içinde işçilerin taleplerini aralarında görüşmekte olan sermayedarların meyve suyu sıkacağı ile meyvelerin suyunu çıkardığını izleriz. Filmde işçilerin katledildiği sahnenin hemen sonrasında mezbahadaki hayvanların kesilmesini gösteren Eisenstein, patronların işçileri, aracı kolluk kuvvetleri tarafından nasıl da kurban ettiklerini kurguda metaforun (benzetmenin) gücünü kullanarak anlatır.

Kuramsal çalışmalarının temeline Marx’ı oturtmuş olan Eisenstein, Marx ve Lenin’in düşüncelerine olan sadakatini her zaman sürdürmüştür ve teorilerini Marx ve Lenin’in ortaya koydukları görüşler etrafında düzenlemiştir. [2] Eisenstein kitlelerin bilincini sanat yoluyla ileriye çekebilme misyonunu bir işçi grevini doğrudan kitlelere ulaştırma yoluyla başarır. Böyle bir yöntem de ancak işçi sınıfının kolektif çıkarlarını kendi sanatının çıkarlarıyla ortaklaştırmış bir kafanın ürünü olabilirdi zaten.

Grev hakkı, proletaryanın sanayi devrimi sonrası edinimlerinden biri olup sınıflar savaşımları tarihinin çetin mücadeleleri sonucu kazanılmıştır. Eisenstein’ın ilk uzun metrajlı filminde grevi konu alması, örgütlü ve sınıf bilinçli bir sanatçının devrimin bilincini aşılamak istediği kitlelere propagandayı sanat yoluyla taşımak istemesinin bir sonucudur. Çünkü tarihsel sınıf mücadeleleri, işçilerin kazanımları, işçi sınıfının birleşik-militan tavrı, üretimi durdurma pratiği ile sınıf bilincinin iktidara yöneltilmesi gibi sonuçları göz önünde bulundurulduğunda grev, işçi sınıfının tarihsel misyonunu ona anlatırken kullanılabilecek en güçlü propaganda aracıdır.

Bu filmle birlikte Sovyet Devrimi’nin işçi ve emekçi kitleleri sanatla topyekûn buluşturma amacı da kendini gerçekleştirmiş olur ve yığınlar sinemaya girerler. İzleyici olarak da değil yalnız, fakat filmin kahramanları olarak! Evet, grevin kahramanları nasıl ki o grevi var eden üretken ellerin sahibi işçilerse, Grev filminin kahramanları da elbette ki işçiler olur. Filmin giriş cümlesinin yukarıda alıntıladığımız Lenin’in sözleri olması bir tesadüf değildir…

Grev filminde yönetmenimiz Eisenstein patron-işçi ve Çarlık-Sovyet arası uzlaşmaz çelişkileri perdeye oldukça katı bir şekilde aktarır. Yapıtlarını işçi sınıfı için işçi sınıfının yanında üretmiş bir yönetmen olarak filmlerinin içeriğine uygun kurgu teknikleri geliştirmiş bir dehadır aynı zamanda. Sınıf bilincini en kısa, en net, en dolaysız yollarla kitlelere aktarmanın peşine düşen Eisenstein propaganda da sanatın, sinemada ajitasyonun en başarılı örneklerinden birini Grev filmiyle verir. İçeriğinden daha devrimsel bir biçim yaratarak içerikteki üstünlüğü biçime yansıtmayı başarır ve toplumsal sanatın içerik-biçim tartışmalarını nasıl aşabileceğinin örneklerinden birini yaratır.

Yeni Eisensteinlar, yeni grevler!

Grev, sanatını doğrudan işçi Sovyetleri’nin muazzam gücü ve ilerlemesinin bir parçası olarak ele alan bir yönetmenin eseri olarak bugün işçi sınıfı ile paylaşılmalı, onlara aktarılabilmeli, onlarla tartışılabilmelidir. Çünkü Grev’de anlatılan, Karl Marx’ın ortaya koyduğu fikirler gibi işçi sınıfının hikâyesidir.

Metal işçilerinin bu senenin hemen başında içinden geçtiği çetin grev süreci ve grevin sermayedarlar ve yandaşları tarafından fiilen yasaklanması sınıflar savaşımı tarihinde grevin durduğu noktaya bir kez daha işaret ederken Eisenstein’ın 1925 tarihli filmi Grev’de verdiği mesajın bugün 2015’te hala güncelliğini koruduğunu görmekteyiz.

Kuşkusuz Eisenstein Greif’i, 15-16 Haziran’ı, Kavel’i, ve daha nicesini göremedi. Fakat Eisenstein’in devrimci sınıf bilincini bileyen işçi sınıfının ve öncü partisinin devrimci mücadelesi dün Eisenstein’ı yaratan Sovyetler’de nasıl hayat bulduysa bugün de bir savaş alanı olan fabrikalarda tüm ateşiyle sürmektedir. O halde günümüz devrimci sinemasında yeni Eisensteinlar’ı yaratmak istiyorsak bunun yolu devrimci sanata ilham olacak yeni Greifler yaratmaktır.

Grevi ele alışı ve işçi sınıfının mücadeleleri bakımından bir tarihsel belge olarak bireyin yerine toplumu, bireysel kahramanlar yerine kitleyi eksenine oturtan Grev filmi başta olmak üzere toplumsal dramı kendine konu edinen Eisenstein sineması üretimden gelen güçlerini hatırlatacak bir araç olarak işçi bölüklerine hiç tereddütsüz sunulmalıdır. Tarihsel savaşları boyunca iki sınıf için de en etkin araçlardan biri olan kültür ve sanat ayrı bir savaş alanı olarak görülmeli ve devrimci sınıfın sanatı silahının barutunu fabrikalardan almalıdır! Zira Eisenstein’ın Grev’inden çıkarılacak esaslı anlam şudur ki: Devrimci sanatın en özlü ifadesi kendisini devrimci işçi sınıfı ile kucaklaştığında bulur!

Kaynaklar:

1- Necla Algan, “Ve Ekim Devrimi Sovyet Sinemasını Doğurdu”, Bianet Haber, Kasım 2010.

2- J. Dudley Andrew,, The Major Film Theories, Cambridge Üniversitesi. Yayınları, Londra, 1976.

 
§