18 Eylül 2015
Sayı: KB 2015/36

Sermaye iktidarı kirli savaşı, ırkçı-şovenizmi derinleştiriyor
“Artık yeter! / Êdi Bese!”
Milliyetçiliğin panzehri: Birlik ve kardeşlik!
Erdoğan da aynı: Cizre’de öldürülenler sivil değil!
Sermayenin “istikrar”ı için kirli savaş!- U. Evren
Kirli savaş sürüyor, emekçi sınıflar direniyor!
Sansürle iktidar korunamaz, gerçekler devrimcidir!
Bu düzenin temelleri yalan ve kan üzerine kurulu!
Sermaye partileri / çeteleri kanla semiriyor
Kaçak Saray’a para yetiştiremiyorlar
Sağlıkta şiddete karşı emekçilerin öfkesi büyüyor
Kubilay Boya işçileri üretimi durdurdu
Hukuk, polis, medya: Hepsi patrondan yana!
Yeni toplumsal hareket dalgası
Emperyalist savaşların ve çok yönlü bunalımların yeni dönemi - A. Engin Yılmaz
Rusya ve ABD arasında emperyalist rekabet kızışıyor!
Avrupa’da Cizre ile dayanışma
AB gerçek yüzünü gösterdi
Göçmenlik sorununda kadın
“İktidar” ve “hükümet” kavramlarının kullanımı üzerine
Devrimci tutsaklar teslim alınamaz!
Bak işte yaklaşıyor fırtına!
Üniversite yönetimlerinden saldırı hazırlığı
Birbirimiz için yaşamı kolaylaştıralım!
“Ya susacağız, ya kenetleneceğiz!”
Ulucanlar bir direniş abidesidir!
Bu sayının PDF formatını download etmek için tıklayın

 

“Artık yeter! / Êdi Bese!”

 

Kürt halkına yönelik kirli savaş ülkenin dört bir yanında tırmanmaktadır. Biliniyor ki katliam ve yok sayma Türk sermaye devletinin fıtratında vardır. “Tek dil, tek din, tek ırk” dayatmasıyla daha en başından Kürt halkının kanının akıtılmasıyla kendini gösteren bir fıtrattır bu. Baskı ve zulüm ile ayakta duran bir düzende devlet nasıl olursa öyle işliyor Türk sermaye devleti. Sermayenin sınıf egemenliğini sürdürebilmesinin başka koşulları olmadığı için üç darbe görmüş, darbe aralarında da burjuva düzenin sınırları içerisinde bile hukuk devleti olamamış bir devlet gerçeğidir karşımızda olan.

AKP ile yeni bir sayfa açan sermaye devleti belki birilerini bir dönem “ileri demokrasi”, “vesayetle savaş” vb. söylemler ile kandırabilmiş olsa da bu maskeler çok geçmeden düştü. Böylesi bir düzende egemenlerin istediği “istikrarın” ancak baskı ve zulüm yoluyla kurulabileceği gerçeği tekrar kendini göstermiş oldu.

Ülkenin dört bir yanında farklı yöntemlerle kirli savaş politikalarına geri dönüldü. Bunun görünürdeki ve öncelikli nedeni Erdoğan ve AKP’sinin tek başına iktidarı istekleri olsa da, bununla sınırlı olamayacak denli kökleri derinde olan bir toplumsal sorundur ‘Kürt sorunu’. AKP’den öncede Kürt halkının bombalandığı, katledildiği, zorunlu göçlerle, tecavüzlerle, işkencelerle yıldırılmaya, baskılanmaya çalışıldığı gerçeği atlanmamalı, sorun ve içinden geçilen süreç sadece AKP ve Erdoğan’ın iktidar hırsına indirgenmemelidir. “Çözüm süreci” adı altında yaşanan mizanseni bir çırpıda buzdolabına kaldırdığını söyleyen Erdoğan, doğal olarak güncel anlamda siyasi sorumludur. Ancak onun bunu mensubu olduğu sermaye sınıfı ve hizmetinde olduğu devletin bir parçası olarak yaptığı unutulmamalıdır.

Evet, her zaman olduğu gibi birileri düğmeye basmıştır. Ancak vurgulanmalıdır ki ne “çözüm süreci” derken ne de “Kürt açılımı” derken bu düğme hiç ortadan kaldırılmamış, istenildiğinde basılmak üzere hazırda bekletilmişti. Ve şimdi yine Kürt halkı imha ve inkâr politikalarının bir parçası olarak tüm kirli savaş yöntemlerine maruz kalmaktadır. ‘90’lara dönülüyor derken Kürt halkının asla unutmadığı ancak Türkiye toplumunun hafızalarından hızla silinmiş kareler tekrar hatırlandı. Sokağa çıkma yasakları, Cizre’de yaşanan vahşet, ölen çocuğunu buzla muhafazaya zorlanan anneler bunu hatırlattı. Bu saldırıların bir parçası olarak ırkçılıkla malul güruhlar linç kampanyalarına dâhil edildi, HDP binaları ateşe verildi, Kürtçe konuştuğu için insanlar hunharca dövüldü, “Türk’ün gücü” tekrar gösterildi. Özetle ‘devlet gerekeni yaptı.’

Buna ideolojik çarpıtmalar, AKP’nin çok iyi becerdiği algı yönetme operasyonları eşlik etti, ediyor. Bu yürütülen kirli savaşın sorumluluğu PKK’ye yıkılarak devlet terörü gerekçelendirilmek istenmekte. Milliyetçi duygulara oynanarak, asker cenazeleri kullanılarak oy devşirmeye endeksli bir politikayla faşizm kendini her alanda göstermektedir. Kürt halkının uğruna çokça bedeller ödediği ve ödemeye devam ettiği özgürlük talebi böylesi puslu havalarda yok edilmek istenmektedir.

Faşizme ve gericiliğe karşı omuz omuza!

Sermaye devleti tüm kurumlarıyla bu faşist terörü yürütmektedir. Askeri, polisi ile Kürt halkına kurşun sıkılmakta, mahkemelerinden ise tutuklamalar yoluyla baskı uygulanmaktadır. Valileri, kaymakamları ve kendini devlet yerine koyan her bürokratı bu kirli savaşı yürütmektedir.

Kürt halkının kendini ifade edeceği tüm kanallar elinden alınmış halde, ölüme ya da ölümden beter bir yaşama katlanması istenmektedir. Zira kendi dilini konuşamadığı, konuştuğunda linç edildiği bir ortamda, dün komşum dediği kişilerin bugün düşman olabildiği bir siyasal iklimde nasıl yaşanabilir ki?

Eylemli dayanışmaya!

Sadece Kürt olduğu için ayrımcılığın her türlüsüne maruz kalmış bir halkın taleplerini duyurabilmesi için “İşçilerin birliği, hakların kardeşliği!” şiarıyla eylemli dayanışmaya ihtiyaç vardır. Kürt halkının haklı taleplerini anlatabilmek ve bu ülke emekçilerine ortak sorunların, sömürünün, baskının, eşitsizliğin kaynağını yani sömürü üzerine kurulu bu düzen gerçekliğini anlatabilmenin aciliyeti ortadadır. Irkçılıkla kirletilmek istenen işçi ve emekçilerin içine sokuldukları bu karanlıktan çıkartılması için her zamankinden daha fazla çaba gerekmektedir.

Kirli ve haksız bir savaş yürüten sermaye düzeni ve devletinden yaptığı katliamların, uyguladığı şiddetin ve kendi yasalarını da yok sayan hukuksuzluğunun karşısına “İşçilerin birliği, hakların kardeşliği” şiarıyla çıkılmalı, Kürt halkına yönelik imha ve inkâr politikalarına “Artık yeter! / Êdi bese!” denmeli, Kürt halkıyla eylemli dayanışma içinde mücadele büyütülmelidir.

 

 

 

 

Avrupa’dan Türkiye’ye ‘ölçülü ol’ uyarısı

 

Almanya Dışişleri Bakanı Frank-Walter Steinmeier, Türk sermaye devleti ile PKK arasında yaşanan çatışmalara ilişkin Funke Medya Grubu’na bağlı gazetelere açıklama yaptı. Türkiye’de aşıldığı sanılan Kürt sorununun tüm şiddetiyle tekrar ortaya çıktığını ve seçimler öncesinde başlıca siyasi tema haline geldiğini söyleyen Steinmeier, “Şiddetin her hafta daha da tırmanmasını kaygıyla izliyoruz” dedi.

Kürt halkının direnişini “terör” olarak niteleyen Almanya Dışişleri Bakanı, Ankara’daki işbirlikçilerine “ölçülü olun” uyarısında bulunarak hükümetin ortamı ‘yatıştırması’ temennilerini dile getirdi.

Steinmeier, 1 Kasım’da yapılacak seçimlerin ‘başarılı’ olmasının ve Türkiye’nin iç istikrarının Almanya’nın çıkarına olduğunu söyleyerek, “Seçime giren tüm partiler, yaklaşan parlamento seçimleri öncesinde siyasi görüşlerini sergileyebilme fırsatına sahip olmalıdır” dedi.

Avrupa Konseyi İnsan Hakları Komiseri Nils Muiznieks, 4 Eylül’den itibaren bir haftayı aşkın bir kuşatma altında olan ve en az 20 kişinin katledildiği Cizre’ye sağlık gibi temel hizmetlerin verilemediği, iletişimin ciddi şekilde engellendiği, ilçenin giriş çıkışlara kapatıldığı yönündeki haberlere dikkat çekti.

Diğer yandan Muiznieks, Türk yetkililerin, özellikle zor ve şiddet içeren ortamda teröre karşı operasyon yapma hakkını sorgulamadığını belirterek sermaye devletinin katliamlarını meşrulaştırdı.

Muiznieks, bu operasyonların orantılı ve yasal olması için yetkililer ve mahkemeler tarafından dikkatle incelenmesi gerektiğini vurgulayarak Cizre’deki mevcut durumun ise çok büyük bir nüfusun insan haklarına karşı olağanüstü bir müdahale olduğunu belirtti. İnsan Hakları Komiseri, yetkililerin şu ana kadar paylaştığı bilginin tatmin edici olmadığını ifade ederek basın sansürünün de derin endişe kaynağı olduğuna ve ‘bağımsız’ gözlemcilere müsaade edilmesi gerektiğine dikkat çekti.

 
§