18 Eylül 2015
Sayı: KB 2015/36

Sermaye iktidarı kirli savaşı, ırkçı-şovenizmi derinleştiriyor
“Artık yeter! / Êdi Bese!”
Milliyetçiliğin panzehri: Birlik ve kardeşlik!
Erdoğan da aynı: Cizre’de öldürülenler sivil değil!
Sermayenin “istikrar”ı için kirli savaş!- U. Evren
Kirli savaş sürüyor, emekçi sınıflar direniyor!
Sansürle iktidar korunamaz, gerçekler devrimcidir!
Bu düzenin temelleri yalan ve kan üzerine kurulu!
Sermaye partileri / çeteleri kanla semiriyor
Kaçak Saray’a para yetiştiremiyorlar
Sağlıkta şiddete karşı emekçilerin öfkesi büyüyor
Kubilay Boya işçileri üretimi durdurdu
Hukuk, polis, medya: Hepsi patrondan yana!
Yeni toplumsal hareket dalgası
Emperyalist savaşların ve çok yönlü bunalımların yeni dönemi - A. Engin Yılmaz
Rusya ve ABD arasında emperyalist rekabet kızışıyor!
Avrupa’da Cizre ile dayanışma
AB gerçek yüzünü gösterdi
Göçmenlik sorununda kadın
“İktidar” ve “hükümet” kavramlarının kullanımı üzerine
Devrimci tutsaklar teslim alınamaz!
Bak işte yaklaşıyor fırtına!
Üniversite yönetimlerinden saldırı hazırlığı
Birbirimiz için yaşamı kolaylaştıralım!
“Ya susacağız, ya kenetleneceğiz!”
Ulucanlar bir direniş abidesidir!
Bu sayının PDF formatını download etmek için tıklayın

 

Birbirimiz için yaşamı kolaylaştıralım!

 

Otomotiv sektörünün yan sanayisi bir firmada montaj bölümünde, 3 vardiya günde “sekiz” saat çalışan bir işçiyim. Sadece pazar günü izin yapıyor ve haftanın altı günü günde en az sekiz saat çalışıyorum. Tabii ki yolda geçen süreyi eklemediğimiz durumda 8 saat ve ek mesailer dışında.

Fabrikaya gitmek için vardiya saatinden 75 dakika önce evden çıkıyor ve vardiya bitiminden ortalama 1 saat içinde evde oluyorum. Böyle bakıldığında aslında sekiz saat çalışma saati 10 saate çıkıyor. Serviste geçen sürenin “kaza” olduğunda mesai saatinden sayılıp maaş verileceği zaman mesai saatinden sayılmaması ayrı bir sorun.

Gidiş süresinin dönüş süresinden de fazla olmasının sebebi fabrikaya servislerin 15-30 dakika önceden ulaştırmaları gerektiği için… Geç girişleri önlemek adına yapılan bir uygulama.

Birçok ağır metal fabrikasına göre bizim fabrikada işler o kadar ağır değil. Elbette her çalışma alanında olduğu gibi riskler mevcut.

Bizim çalışma sistemimizde hız ve doğru üretim önemli. Bu sebeple ciddi bir stres mevcut. Çalışma şekli maksimum seviyeye vardığında ki biz “%100” diyoruz, performansın ve üretimin tam olduğu durumu anlatıyor bu tabir. 180-200 adet parça üretiliyor 8 saatlik mesaide. Modele göre değişiyor. Tuvalete gidecek vakit bile bulamıyor, yetiştireyim diye su içmeye vakit ayrımıyorsunuz bu zaman diliminde. Bazı arkadaşlarımız koşarak bile çalışıyor. Yetiştireyim, göze batmayayım, laf yemeyim, işimden olmayayım diye.

Bant sisteminde çalışıyoruz ve her kişinin işi ayrı ama herkes birbirine bağlı. Her işçi tek başına çalışıyor ama bir önceki istasyona ya da kabloların alt montajını yapan işçilere bağlı. Alt montaj yapan banta kablo yetiştiremezse bantta kablo montajı yapılamıyor. Bir süre sonra bant durabilir. Ama işin stresi ve her işçinin aynı sayıyı çıkarması için herkes kendi işine gömülmüş durumda. Ve yetiştiremeyen bir işçi diğer arkadaşının işini zorlaştırıp zorlaştırmadığını umrunda olmadan işini yapmaya devam edebiliyor. Stres de eklenince, belki iş dışında tanışmış olsa çok yakın arkadaş olacak insanlar iş sırasında birbiri ile tartışır hale gelip düşman kesilebiliyorlar. İşte tam da bu içinde bulunduğumuz sistemin bizden neler beklediğinin, bizi nasıl sindirmeye çalıştığının, düşünmekten, hoşgörü ve kardeşlikten uzak hale getirdiğinin resmi bu.

Yardımlaşmadan, bencilce bir çalışma alanının içine sokarak “kendi işini yap, başka şeylerle ilgilenme, sorgulama, paranı al git!” diyebiliyor. İnsanlar yetiştiremiyebiliyor, bu defa da rencide edici sözlerle uyarılıyorlar. Yahut montaj hatası yaparsa birkaç kere -ki bazen bir kere yapması bile yetiyor. İşte o zaman hattın içinde ismi ya da istasyonu belirtilerek ve yüksek sesle herkesin duyacağı bir şekilde rencide ediliyor, sicili alınıyor, “siz ne biçim insansınız!” gibi onur kırıcı sözler söylenebiliyor, hakaret edilebiliyor.

Bu sebeple molasının yarısında geri işe dönen, sadece tuvalet ihtiyacını giderip geri dönen, yarım saatlik yemek molasını 15 dakikada bitirip dönen, ya da çıkmayan işçiler bile oluyor. Bunu öyle meşrulaştımış durumdalar ki “eğer yetiştiremiyorsan, yemek, mola gibi sözleri duymayacaksın!” gibi sözleri çok rahat sarfedebiliyorlar.

Eğer yanlışlıkla hasta olup işe gelmezsen ve bunu da raporla belirtirsen, bu göze batıyor ve tazminatsız işten çıkarılma sebebin olabiliyor. “Gitsin mahmekemeye versin de uğraşsın alabiliyorsa alsın!” diyebilecek kadar da pervasızlaşabiliyorlar.

Biz işçiler olarak yapmamız gereken şeyler tam olarak burada ortaya çıkıyor. Patronun bu tarz oyunlarına gelmeden, yaşanan sorunların fabrikadan kaynaklı, üretim miktarından kaynaklı ve kişisel olmadığını bilmeliyiz. Tam olarak sermayenin istediğinin, bizi birbirimize düşürüp parçalamak olduğunu, buna karşı birlikte, tek yumruk olup sermayeye o yumruğu indirmemiz gerektiğinin farkına varmalıyız. Onlar bizi yanlız bırakmaya çalışıyorsa, çayda, yemekte daha çok yanyana gelmeli, bencil ve kendini düşünen bir çalışma sistemi dayatıyorsa, iş arkadaşlarımızla yardımlaşma içerisinde çalışmalı, yetersiz kalan arkadaşlara destek vermeli, bir sonraki vardiyadan arkadaşlarımızla işbirliği içerisinde her işçinin daha rahat çalışabilmesi için yedek bırakmalı, tuvalete gidemeyecek ya da su içmek isteyecek arkadaşların yerine geçebilmeli ya da su getirmeli, fabrikada biribirimiz ile ilgili sorunlara çözüm odaklı bakmalı, biribirimiz için yaşamı kolaylaştırmalıyız.

Tüm sektörlerdeki işçilerin, metal, gıda, tekstil, plastik vb… Bütün işçilerin birleşmesinden başka işçi sınıfının bir kurtuluş yolu yoktur. İşçi sınıfının kurtuluşu sadece kendi elindedir.

Bursa’dan bir metal işçisi

 

 

 

 

Daha güçlü bir MİB için bağış kampanyasına destek ol!

Arkadaşlar!
MESS ve TM’ye karşı mücadelede en önde yürüdük, yürümeye devam ediyoruz. Bunun için arkadaşlarımız büyük bir özveri ve fedakarlıkla çalışıyor. Gecelerini gündüzlerine katıyorlar. Patronların ve onların yalakalarının sınırsız güç ve olanaklarına karşı yürekleriyle, dişleri ve tırnaklarıyla mücadele ediyorlar.

Asalak takımı kara çalmalara başvurup bizi dışarıdan yardım almakla suçluyor. Ancak MİB, tümüyle hayatını bu yola adayan işçilerin kişisel fedakarlıkları ve dostlarının katkılarıyla ayakta duruyor.
Böyle olduğu için de ne bir ah çekiyor ne de vazgeçiyor. Ne de emek düşmanlarıyla en küçük bir pazarlık yapıyor. Bedeli ne olursa olsun bu onurlu mücadelenin içinde olmak, metal işçisinin daha iyi çalışma ve yaşam koşullarına ulaşmasında küçük de olsa bir paya sahip olmak MİB’liler için en büyük kazanım, en büyük mutluluktur. Bu da MİB’e fazlasıyla yetiyor.

Fakat öte yandan MİB’in her bakımdan güçlendirilmeye ve desteklenmeye de ihtiyacı var. Daha güçlü bir MİB için her türlü destek yanında maddi destek de gerekiyor. Böylelikle MİB bu onurlu mücadelede çok daha güçlü ve dirençli olacaktır. Bunun için bir bağış kampanyası başlatmış bulunuyoruz. Tüm işçi kardeşlerimizin ve emek dostlarının desteklerini bekliyoruz.

Garanti Bankası

Hesap No: 4894 5547 0766 7363
IBAN TR 80 0006 2004 8940 0004 8945 54

 

 
§