23 Ekim 2015
Sayı: KB 2015/40

Düzenin seçim oyununda son hafta
Sokağa, eyleme, direnişe!
Hep aynı eşgal!
Kriz mücadele dinamiklerini güçlendiriyor
Seçimler, HDP ve sol hareket
Devrim mi reform mu?
İşçi sınıfı “anda yaşayan geçmiş”in tortularını sırtından atmalıdır!
Genel kurulda eleştiriye tahammülsüzlük
Birleşik Metal-İş Gebze Şubesi Genel Kurulu
Gürmak Amortisör'de direniş ve kıyım
B/S/H işçilerinden adliye önünde eylem
Ereğli OSB’de ‘infial’ yaşanıyor
Yeni dönem, devrimci sınıf hareketi ve devrimci parti
Dünyadan eylemler
Avrupa DGB 1. Genel Kurulu gerçekleştirildi
DGB Türkiye Meclisi Ankara’da toplandı
Sandıklar değil, çare SİZsiniz!
Siyasal tablo üzerine söyleşiler
Ankara Katliamı’nda yitirilenler uğurlandı
Ankara’da katledilenler anıldı
Sosyal-şovenizmin günümüzdeki adı - D. Yusuf
Hapishaneler ve devrimci mücadele
Hapishaneler’de hasta tutsaklar katlediliyor!
"Kanlı Pazar"dan Kanlı Cumartesi’ye...
Bu sayının PDF formatını download etmek için tıklayın

 

İşçi sınıfı “anda yaşayan geçmiş”in tortularını sırtından atmalıdır!

 

Birleşik Metal-İş Sendikası şube genel kurulları, Ekim ayında peş peşe gerçekleştirildi. Genel kurullar, sendikalara hakim olan anlayış hakkında somut bir fikir verirler. Genel kurulların aynasından yansıyanlara bakıldığında, Birleşik Metal-İş’e hakim anlayışın ciddi noktalarda tartışmalı olduğu, bariz bir şekilde göze batıyor. Bu anlayışın sınıflar mücadelesi açısından ne ifade ettiği sınıf devrimcileri için bir sır değildi elbet. Buna rağmen kongrelerden yansıyanlara dair birkaç noktanın altını bir kez daha çizmek gerekiyor.

Şefler kürsü nutuklarında bol keseden attılar

Yıllardan beri işbaşında olan şube yöneticileri ile Genel Merkez’den katılan Genel Başkan veya Genel Sekreter, kürsü nutuklarıyla Birleşik Metal-İş’in resmi çizisini savundular. Ancak bunu yaparken, icazetçi/uzlaşmacı anlayışlarını yüreklilikle savunmaktan çok, kendilerine olmadık meziyetler vehmetmeyi tercih ettiler. Sendika bürokratlarının bu berbat geleneksel tavrı, şube kongrelerinde bir kez daha kendini gösterdi.

Kongrelerin “demokrasi şöleni” olduğunu iddia eden bürokrat şefler, kürsü nutuklarında “zorlu mücadele”den, “işçi sınıfının ideolojisini savunmak”tan, “grev bayrağını dalgalandırmak”tan, “MESS’i yenmek”ten, “Yandaş ve sarı sendikalara karşı alternatif oldukları”dan, “sınıf sendikacılığı”ndan vb.’den dem vurdular. Görüldüğü üzere, devrimci bir sınıf hareketi yaratma mücadelesinin önündeki engellerden biri olan uzlaşmacı/icazetçi anlayışın temsilcileri, hamasi nutuklarla görüntüyü kurtarmanın derdine düşmüşler.

Kürsü nutukları ile
gerçeklik arasındaki uçurum

“Dilin kemiği yok.” Şeflerin bol keseden nutuk atmaları da kolay... Ancak sömürü ve kölelik çarkının döndüğü fabrikalardan gelen işçilerin dile getirdiği gerçekler, bürokratların mumlarına yatsıya kadar yanma imkanı bırakmadı. Zira delegelerin dile getirdiği somut örnekler, icraat ile kürsü nutukları arasındaki uçurumun derinliğini tüm açıklığıyla gözler önüne serdi.

Farklı şubelerden muhalif delegeler tarafından dile getirilen eleştirilerin bir kısmı şöyle sıralanıyor: Delege konuşmalarında sendikal demokrasi işletilmedi. Kimi fabrikalarda temsilciler seçimle değil atama yoluyla belirlendi. Tartışma isteği ve öneriler toptan reddedildi. Bosch işçilerinin büyük çıkışı heba edildi. Birçok fabrika Türk Metal çetesine kaptırıldı. Grev sonrası işten atılan işçiler için bir şey yapılmadı. Metal fırtınasında Türk Metal çetesine isyan eden işçiler kucaklanmadı. “Greve çıkmak o kadar kolay mı, hayalci olmayın” söylemiyle temsilciler, greve karşı tutum almaya teşvik edildi. Sermaye uşağı AKP’nin yasağına rağmen eyleme devam etme eğiliminin güçlü olduğu fabrikalarda sendika grev kırıcılığı yaptı vb…

Bürokrat şeflerin bu alçaltıcı icraatlarını dile getiren işçiler, farklı genel kurul delegeleridir. Belirtelim ki, Birleşik Metal-İş’e hakim uzlaşmacı/icazetçi zihniyeti gözler önüne seren bu verileri ortaya koyan muhalefet, verili haliyle devrimci bir sınıf hareketi yaratma çizgisinden uzaktır. Hatta bunların bazıları MİB’e saldırı söz konusu olduğunda bürokrat takımıyla aynı safta yer alma talihsizliğine de düştüler.

Demokrasi şöleni”nde
“eleştiriye sıfır tolerans”

Şube genel kurulları hem Birleşik Metal-İş’in internet sayfasında hem şeflerin kürsü nutuklarında “demokrasi şöleni” diye tanımlandı. Buna rağmen “kulaklara şenlik” bu tanım gerçek hayatta pek karşılık bulamadı. Hem delegelerin ifşa ettiği icraatlar hem MİB temsilcisinin Gebze’de maruz kaldığı zorbalık, Genel Başkan Adnan Serdaroğlu başta olmak üzere, bürokrat takımının “tutarlı demokrat” olma vasfından yoksun olduklarını tüm çıplaklığıyla gözler önüne serdi.

“Demokrasi şöleni” söylemini diline dolayan Serdaroğlu, MİB adına delegelere seslenen işçinin eleştirilerine kaba bir şekilde müdahale ederek amigolarının harekete geçmesini sağladı. Mikrofonu kapatarak MİB temsilcisinin işçilere seslenmesini engelleyen amigoların fiziki saldırısı sağduyulu işçilerin araya girmesiyle engellenebildi.

Serdaroğlu ile yanındaki bürokratların “eleştiriye sıfır tolerans” tutumu sergilemeleri hem büyük bir talihsizlik olmuş hem sınıfa karşı işledikleri günahların ortaya serilmesinden ciddi bir şekilde tedirgin olduklarını göstermiştir. Vurgulamalıyız ki, hamasi nutuklarla gerçekliğin üstünü örtme çabalarının bir hükmü yoktur.

Esaret zincirlerini kırmak için

Kürsü nutuklarında MESS'i yendiklerini iddia eden Adnan Serdaroğlu, işçilere “esarete boyun eğmeyin” çağrısı yapmayı da ihmal etmedi. Grevi yasaklayan sermaye iktidarının Birleşik Metal-İş’in ayaklarına pranga takmasını uysalca izleyen Serdaroğlu ile ekibinin MESS'i nasıl yendikleri belli değil. Ancak bu zihniyet Birleşik Metal-İş’e egemenken, işçilerin esaret zincirlerini kırmasının zor olacağı kesindir. Zira metal işçilerinin sermayenin dayattığı esaret zincirlerini kırabilmeleri için, öncelikle sendikalarına egemen olan uzlaşmacı/bürokratik zihniyetin esaretinden kurtulmaları gerekiyor.

Sermayenin işçi sınıfına layık gördüğü esareti kırmanın ilk adımı, sınıf hareketine çelme takan bu uzlaşmacı bürokrat zihniyetin saltanatına son vermek olmalı. Bu başarıldığında, sermayenin esaret zincirlerini kırmanın zamanı da yaklaşmış demektir.

Sınıf dışı” söylemlerine prim verilmemeli

Koltuk/mevki derdinde olan icazetçi/uzlaşmacı sendika bürokratlarının işçi sınıfı davası diye bir dertleri yoktur. Tabandan basınca maruz kaldıklarında bazı ileri adımlar atsalar da sermaye ile uzlaşmak, iktidarın yasaklarına uysalca boyun eğmek, pazarlıklarla bir takım kırıntılar almak, mevki ve çıkarlarını korumak adına oyun çevirmek ve kürsü nutukları atmak bu sendikal anlayışın alamet-i farikasıdır.

Sendikalara çöreklenmiş, işçilerin sırtından geçinen bu bürokratlar, işçi sınıfının davasını geliştirip güçlendirmeğini esas alan sınıf devrimcilerinin varlığından ciddi bir rahatsızlık duyuyorlar. Devrimci şiarların sınıfla buluşmasından korkan bu bürokratlar, devrimci bir sınıf hareketinin geliştirilmesini engellemek için de ellerinden geleni yapıyorlar. Özellikle sınıf devrimcilerinin belli platformlara müdahale etmelerini baltalamaya çalışan bazı bürokratlar, “dışarıdan geliyorsunuz/sınıf dışından gelip ortalığı karıştırıyorsunuz” türünden laflar edebiliyor.

Evet, bu söylemi kullananlar sınıfın içindeler; ama bunlar “Truva atları”dır. Tarihi boyunca işçi sınıfı davasını güçlendirmek, devrimci bir sınıf hareketi yaratmak için mücadele eden, emek harcayan, bedel ödeyen sınıf devrimcileri, hiçbir koşulda bu küstahlığa prim vermemeli, buna yeltenen kahyaların ise misyonunu ortaya sermeli, onları sınıf nezdinde teşhir etmeli ve işçi sınıfının sırtından söküp atmak için hiçbir çabadan kaçınmamalıdırlar. Greif Direnişi'ni yaratan, metal fırtınasının patlaması ve şiddetlenmesinde etkin rol oynayan, Türk Metal çetesinin saltanatına “MİB Balyozu”nu indiren sınıf devrimcilerinin, işi küstahlığa vardıran bürokratlara layık oldukları yanıtları vermenin zamanı gelmiştir.

Geçmişin tortularını temizleyip
yeniyi kurmak için…

Greif, görkemli bir direniş kalesinden mevcut sendikal anlayışların iflasının ilanı oldu. Muhteşem metal fırtınası ise bu olguyu hem genelleştirdi hem sınıflar mücadelesi tarihine altın harflerle kazıdı. Türkiye işçi sınıfı mücadelesinde şimdiden onurlu yerini alan bu deneyimler hem “anda yaşayan geçmiş”in kokuşmuş tortularını temizlemeyi hem geleceği kazanmak için yeniyi kurma mücadelesinin yolunu açmıştır. Taban örgütlülüğü, sınıf demokrasisi, sınıf dayanışması, işgal, grev, direniş…

İşçi sınıfının geleceği kazanma mücadelesi, yani sömürü ve kölelik zincirlerini kırma mücadelesi, ancak Greif ve metal fırtınasını örnek alan bir mücadele tarzı ile zafere ulaşabilir. İşçi sınıfının, sınıf devrimcilerinin katkılarıyla yarattığı bu yeni direniş düzeyi, mevcut sendikal anlayışları fersah fersah geride bırakmıştır. Halen sendikalara egemen olsalar da bu anlayışlar, artık “anda yaşayan geçmiş”ten başka bir şey değiller. İşçi sınıfı, pranga işlevi gören bu kokuşmuş tortuları temizlediğinde, sermayenin egemenliğine karşı daha etkili daha güçlü, daha kararlı bir mücadele düzeyi yakalayacaktır.

 

 

 

 

MİB’den Kocaer İstanbul bürosu önünde eylem

 

Metal İşçileri Birliği (MİB), Kocaer Haddecilik’in İstanbul merkez bürosu önünde 15 Ekim’de eylem yaparak direnişçi işçilerin taleplerinin kabul edilmesini istedi. “Atılan işçiler geri alınsın!” ve “Kocaer Haddecilik işçileri ile dayanışmaya!” yazılı pankartlar açan MİB’liler, güvenliklerin engelleme çabasına rağmen eylemlerini sürdürdü.

MİB adına yapılan açıklamada ilk olarak Ankara’da yaşanan katliamın sorumluları teşhir edildi. Kocaer Haddecilik işçilerinin direniş sürecini aktaran ve taleplerini okuyan MİB’liler, işçilerin yüz yüze kaldıkları baskı ve karalamalara değindi ve şunları söyledi: “Bu direniş kazanırsa, Bakırçay Havzası’nda işçiler kazanır, Bakırçay kazanırsa tüm işçi sınıfı kazanır. Kocaer patronu yanlıştan dönmeli ve işçilerin taleplerini gerçekleştirmelidir.”

 

 

 

 

Kocaer işçileri:
Kölelik düzenini yıkacağız!

 

Kocaer işçileri “Arkadaşım yoksa üretim de yok!” diyerek başladıkları kapı önündeki direnişlerini 20 Ekim’de düzenledikleri eylemlerle sonlandırdı.

Kocaer’den işten çıkartılan işçiler, saat 15.30’da fabrikanın önünde “Kocaer kıvılcım, sömürü ve kölelik düzenini yıkacağız”, “Şerefin yoksa haktan bahsetme” yazılı pankart ve dövizlerle basın açıklaması yaptı. Servislerin giriş ve çıkış saatinde Bakırçay havzasında bulunan demir-çelik işçilerine ve Kocaer işçilerine seslenen direnişçi işçiler, Kocaer’deki çalışma koşullarına, insanlık dışı uygulamalara, küfürlere ve hakaretlere karşı bir araya gelerek örgütlendiklerini, onurlarına, arkadaşlarına sahip çıktıkları için işten atıldıklarını belirtti ve “Biz burada 16 gün direndik. Başımız dik, arkadaşlarımıza ihanet etmeden yan yana durduk” dedi.

İşçiler ayrıca Kocaer direnişinin bir kıvılcım olduğunu, bu kıvılcımı bütün Bakırçay havzasına yaymak ve büyütmek için mücadele edeceklerini söylediler. 16.00 vardiya çıkışına kadar alkış, ıslık ve sloganlarla bekleyerek tepkilerini dile getiren işçileri fabrikadan çıkan servislerdeki işçilerin bir kısmı el sallayarak selamladı. Arkadaşlarına sahip çıkmayan işçilerin ise başlarının eğik olduğu gözlemlendi. Özellikle Özkanlar Demir-Çelik fabrikasının servisindeki işçiler el sallayarak sınıf kardeşlerine destek verdiler.

Gürmak işçilerine ziyaret

Kocaer işçileri daha sonra Çiğli Organize Sanayi Bölgesi’nde bulunan Gürmak’ta işten çıkartılan işçilerin yanına gitti. Kocaer işçileri Gürmak fabrikasının önüne geldiğinde alkış ve sloganlarla karşılandı. Burada bir süre beklendikten sonra Kocaer işçilerinin akşam saat 19.00’da Karşıyaka İzban önünde yapacakları basın açıklamasına geçildi. Kocaer ve Gürmak işçileri toplu olarak eylem için yola çıktı.

İzban önünde coşkulu eylem

Saat 18.30’da İzban önüne gelen işçiler, “Kocaer Kıvılcım - sömürü ve kölelik düzenini yıkacağız - Kocaer işçileri”,  “Arkadaşım yoksa üretimde yok - Gürmak işçileri” yazılı pankartlar açtı ve MİB flamaları taşıdı. Basın açıklamasından önce Kocaer işçileri adına konuşan bir işçi fabrika önündeki direnişi neden 16. gününde sonlandırdıklarını açıkladı. Kocaer işçilerinin fabrika önündeki direnişlerini bitirmelerinin tek nedeninin ekonomik nedenlerden kaynaklı olduğu belirtilen açıklamada sendikalardan ve diğer demokratik kitle örgütlerinden, siyasi partilerden ekonomik destek alamadıkları belirtildi.

“Kendi güçleri ve sınıf mücadelesini destekleyen dostlarıyla birlikte” ancak 16 gün direnebildik diyen Kocaer işçisi, mücadelenin bitmediğini, bundan sonra sokaklarda, mahkemelerde ve çalışacakları fabrikalarda mücadeleyi sürdüreceklerini ve ‘kıvılcım’ı Bakırçay havzasına yayacaklarını ifade etti.

Kocaer işçisi, Bakırçay havzasının bir cehennemden farksız olduğunu, her gün iş kazalarının ve ölümlerin yaşandığı havzada haksızlıklara karşı örgütlendiklerini ancak patronun işçilerin birliğine, kardeşliğine tahammül edemediği için işten çıkartıldıklarını söyledi. Direnişe başladıklarında karşılarına jandarmanın çıkartıldığını kaydeden Kocaer işçisi, jandarmanın patronların tarafında olduğunu kaydetti. Yasaların işçiler için ancak direnişi engellemek için kullanıldığını; fabrika içinde yaşanan hukuksuzluk ve güvencesiz çalıştırmaya gelince ise işlemediğini belirtti.

Ardından Gürmak işçileri söz alarak işten atılma ve direniş süreçlerini özetleyerek kazanana kadar direnişlerine devam edeceklerini söyledi.

Ardından bir Gürmak işçisi, direnişle ilgili yazdığı şiiri okudu.

Basın açıklamasında ise Bakırçay havzası ve Kocaer fabrikasındaki kölece çalışma koşulları hatırlatılarak direnişin de yalnızca Kocaer işçilerinin değil bütün Bakırçay havzasının direnişi olduğu belirtildi. Mücadelede Kocaer işçilerinin sendikalar tarafından yalnız bırakıldığı ifade edilen açıklamada da direniş kıvılcımının Bakırçay havzasına taşınacağı ve sömürü düzeninin yerle bir edileceği söylendi.

Basın açıklamasına BDSP, DLB, DGB, DEV TEKSTİL, HDP, Karşıyaka Halk Forumu ve çevredeki emekçiler destek verdi.

Kızıl Bayrak / İzmir


 
§