13 Kasım 2015
Sayı: KB 2015/42

Savaş, saldırganlık ve sosyal yıkım programı kapıda
Yeni anayasa tartışmaları ve soldaki yankıları
Devlet terörüne karşı fiili-meşru mücadele!
“Haritadan sileceğiz”
Hakları kazanmanın yolu, devrimci sınıf mücadelesinden geçiyor
Ankara Katliamı protesto edildi, katledilenler anıldı
Diyarbakır ve Muş’ta tutsaklara saldırı
Şişecam’da kırılma ve ihanet!
Sağlıkta özelleştirme saldırısı
Sağlık emekçileri özelleştirmeye tepkili
Kocaer-Gürmak direnişleri üzerine
TOMİS Ege Yürütmesi kuruldu!
Direnen IFF işçileri açlık grevinde
Ekim Devrimi ve savaş
Sosyalist Ekim Devrimi: Ezilen halkların kurtuluş bayrağı
Şan olsun 17. yılında proletaryanın kurmay öncüsüne!
Asya-pasifik: Hegemonya savaşının bir başka sahası
G20: Her yönüyle kâr odaklı bir platform
Barbarlıktan fışkıran insanlık dramı
Savaş mağduru göçmenler emperyalist politikaların kıskacında
İnkarcı devlet ilkokullarda Arapça dersine hazırlanıyor
DGB 1. yılında!
“Ok fırladı çıktı yaydan!”
25 Kasım’ın mücadele çağrısı; Yaşamak için sosyalizm!
Seçimleri AKP kazandı, asgari ücretli kazanacak mı?
Bu sayının PDF formatını download etmek için tıklayın

 

Sağlıkta özelleştirme saldırısı

 

Neo-liberal politikaların Türkiye’de de kendini göstermeye başlamasıyla, birçok alanda özelleştirmeler başlamıştır. Bunlardan biri de sağlıkta dönüşüm adı altında sağlığın özelleştirilmesidir. Sağlık alanında özelleştirme anlamına gelen uygulamalara baktığımızda ilk elden aile hekimliği, genel sağlık sigortası, sosyal güvenlik kurumlarının tek elde birleştirilmesi ve Kamu-özel işbirliği hastaneleri uygulamalarını görürüz. Aile hekimliği tanımındaşunlar ifade edilmekte: “Bireylerin ve aile fertlerinin ikamet yerlerinin yakınlarında ya da kolaylıkla ulaşabilecekleri bir yerde bulunan, ilk başvuracakları, kişiye yönelik koruyucu sağlık hizmetleri ile birinci basamak teşhis, tedavi ve rehabilite edici sağlık hizmetlerini, yaş, cinsiyet ve hastalık ayrımı yapmaksızın, her kişiye kapsamlı ve devamlı olarak vermekle yükümlü, gerektiği ölçüde gezici sağlık hizmeti veren ve tam gün esasına göre çalışan aile hekimliği uzmanı veya Bakanlığın öngördüğü eğitimleri alan uzman tabip veya tabipleridir.” Sağlık Bakanlığı'nın bu tanımını yorumlarsak, özcesi, birinci basamak sağlık hizmetlerinin özelleştirilmesidir. Yani birinci basamak sağlık hizmetleri tamamen aile hekimlerinin insafına bırakılacaktır. Hasta artık hasta değil “müşteri” olacaktır. Bu sebeple hekim hastasını salt para olarak görecektir, hizmet verdiği yer de sağlık ocağı değil, ticarethane olacaktır. Artık sağlık hizmeti, para ile alınıp-satılan bir hizmet olacaktır. Ne kadar çok hasta bakarsa o kadar çok para kazanacaktır. Aynı zamanda, aile hekimliği sisteminde sevk zinciri vardır, bununla birlikte hekimin sevk edeceği hasta sayısının da bir sınırı olacaktır. Sevk sınırı aşıldığı durumda hekimin ücretinde kesintiler olacaktır. Bu durumda da hekim sevk etmek istemeyecek, kendisi bakmak isteyecektir. Hastanın sağlık sorununun ciddiyetinden bağımsız olarak. Genel sağlık sigortası; “Herhangi bir sosyal güvencesi olmayan vatandaşların ve ailelerinin sağlık hizmetlerinden yararlanabilmesi için düzenlenmiş yeni bir sistemdir” denmektedir, ama bu da yasada yazılan şekliyle hayata geçmemiştir. Halen binlerce kişi en basit sağlık hizmetinden yararlanma olanağına sahip değildir. Burada da “paran varsa hizmet alırsın”, anlayışı vardır. Kanser, kalp, tansiyon gibi maliyeti yüksek hastalıklar GSS kapsamında değildir. Genel Sağlık Sigortası ile yapılmak istenen oldukça açıktır. Devlet böylelikle kendi üzerindeki sorumlulukları üzerinden atmıştır. İnsanları sorunlarıyla baş başa bırakmıştır. Devlet bir kere daha çözüm diye sunduğu yasanın işçi ve emekçilere sorundan başka bir şey getirmeyeceğini göstermiştir. Sosyal güvenlik kurumlarının birleştirilmesi; SSK, Bağ-Kur, Emekli Sandığı tek çatı altında SGK olarak birleştirildi. Bunu da yorumlarsak, hedeflenen en temel kamu hizmeti olan sosyal güvenlik hizmetlerinin, esasen özel sigorta kurumlarına, bireysel emeklilik şirketlerine teslim edilmesidir. Burada dikkat çekilecek nokta, sosyal güvenlik kurumlarının fon miktarıdır. Bugün SGK, devlet bütçesinden sonra en büyük fona ve bütçeye sahip kurumdur. Sosyal sigortalar fonlarının devasa artışını da beraberinde getirecektir. Sağlığın özelleştirilme aşamalarından biri de, Kamu-özel işbirliğidir. Bu konu bir reklam üzerinden halka şöyle tanıtılmıştı: “Dev şehir hastaneleri geliyor!”. Bununla amaçlanan ise devlet hastanelerinin kaldırılması ve sağlık hizmetinin tamamen sermayeye teslim edilmesidir. Kamu-özel ortaklığı, devletin bir özel şirket grubu ile en fazla 49 yıla kadar sözleşme yaparak ortaklık kurmasına dayanan bir projedir. Sözleşmeyle kamu hizmeti verilecek tesisler, hastane, okul, otoyol gibi devletin yapması gereken işler özel şirketlere devrediliyor. Şirketlerin bu yatırımın karşılığında sözleşme süresi boyunca devletten kira bedeli alacağı bilinmektedir. Ana hizmet dışındaki hizmetler de şirketlere devredilerek şirketlerin kâr elde etmesinin önü açılıyor. Hastanelerin bundan sonra özel sektör tarafından finanse edilip, Kamu Hastaneler Birliği’nin idaresine verileceği ise biliniyor. Böylece sağlık çalışanları özel şirketlerin kurdukları hastanelerin daha çok kâr elde etmesi için çalışan işçiler, sağlık hizmeti alan hastalar ise ticarethanenin müşterileri haline getirilecektir. Tasarıya göre, hastanelerde görüntüleme, laboratuvar, bilgi işlem, güvenlik, temizlik, yemekhane gibi tüm hizmetler şirketlere bırakılacak, bunlar için de şirketlere “hizmet bedeli” adı altında paralar ödenecektir. İzmir’de bu uygulamaların hayata geçtiği hastanelerin yaygın örnekleri vardır. İzmir’de hastaneler Kuzey ve Güney Hastaneler Birliği olarak ayrılıyor. Özelleştirme saldırısının ilk ayakları hastanelerde röntgen çekim cihazları, göz cihazları gibi birçok cihazların şirketlere satılmasıyla başladı. Kuzey Hastaneleri Birliği’ne bağlı hastanelerde özelleştirilenleri şöyle sıralayabiliriz: “Menemen Devlet Hastanesi'nde Tomografi, MR, Direkt röntgen cihazları, Acil hizmetlerinde Poliklinik hizmetleri, Karşıyaka Devlet Hastanesi’nde cihazların tamamı özelleştirildi, Tomografi, MR direk çekim, Bornova Trafik Hastanesi Direkt Röntgen, Tepecik Göğüs Hastanesi, 2003 yılında ilk özeleştirilerden, MR, Tomografi, Direkt Röntgen çekim cihazları.”

Sağlıkta dönüşüm adı altında uygulanan tüm bunlar işçi ve emekçinin, sağlık emekçisinin yararına düzenlemeler değildir. Özelleştirmenin girdiği her alanda işsizlik, güvencesizlik ve mağduriyet vardır. Özeleştirmelere karşı durup geleceğimizi güvencesizliğe bırakmamak için örgütlenelim, mücadele edelim. Başta sağlık olmak üzere tüm alanlarda taşerona karşı örgütlü mücadeleyi yükseltelim, çünkü başka çaremiz yok. Sağlık emekçilerinin dediği gibi: “Sağlıkta taşeron ölüm demektir.”

İzmir’den bir Kızıl Bayrak okuru

 

 

 

 

Grevci işçiler işten atıldı

 

Munzur Su’da TİS görüşmelerinde anlaşma sağlanamaması üzerine, 28 Ekim’de greve başlayan DİSK Gıda-İş üyesi 7 işçiye, işletme yönetimi 6 Kasım günü mesaj göndererek iş akitlerinin tazminatsız olarak sona erdiğini bildirdi.

İşten atma saldırısına ilişkin açıklama yapan Gıda-İş Sendikası, işçilerin açlık sınırında çalıştığına dikkat çekerek “Yönetim Kurulu işçileri korkutmaya yönelik tehditkar tavrından vazgeçmeli” dedi. Yönetimi toplu iş sözleşmesi masasına oturmaya çağıran Gıda-İş, işçilerin taleplerinin karşılanması çağrısında bulundu. Gıda-İş, Dersim halkına da dayanışma çağrısı yaparken, “hakkımız olanı alana kadar meşru haklarımızı kullanarak greve devam edeceğiz” dedi.


 
§