13 Kasım 2015
Sayı: KB 2015/42

Savaş, saldırganlık ve sosyal yıkım programı kapıda
Yeni anayasa tartışmaları ve soldaki yankıları
Devlet terörüne karşı fiili-meşru mücadele!
“Haritadan sileceğiz”
Hakları kazanmanın yolu, devrimci sınıf mücadelesinden geçiyor
Ankara Katliamı protesto edildi, katledilenler anıldı
Diyarbakır ve Muş’ta tutsaklara saldırı
Şişecam’da kırılma ve ihanet!
Sağlıkta özelleştirme saldırısı
Sağlık emekçileri özelleştirmeye tepkili
Kocaer-Gürmak direnişleri üzerine
TOMİS Ege Yürütmesi kuruldu!
Direnen IFF işçileri açlık grevinde
Ekim Devrimi ve savaş
Sosyalist Ekim Devrimi: Ezilen halkların kurtuluş bayrağı
Şan olsun 17. yılında proletaryanın kurmay öncüsüne!
Asya-pasifik: Hegemonya savaşının bir başka sahası
G20: Her yönüyle kâr odaklı bir platform
Barbarlıktan fışkıran insanlık dramı
Savaş mağduru göçmenler emperyalist politikaların kıskacında
İnkarcı devlet ilkokullarda Arapça dersine hazırlanıyor
DGB 1. yılında!
“Ok fırladı çıktı yaydan!”
25 Kasım’ın mücadele çağrısı; Yaşamak için sosyalizm!
Seçimleri AKP kazandı, asgari ücretli kazanacak mı?
Bu sayının PDF formatını download etmek için tıklayın

 

Asya-pasifik: Hegemonya savaşının bir başka sahası

 

Ortadoğu, günümüzde emperyalist savaşların ve nüfuz mücadelelerinin ana sahnesidir. Bölge kıyasıya bir rekabet içinde olan ve başa güreşen emperyalistler tarafından boydan boya tam bir silah deposuna dönüştürülmüştür. ABD ve Almanya başta
gelmek üzere Avrupalı emperyalist devletler en çok bu bölgede silah satışı yapmaktadırlar. Şimdi buna yakın dönemde bölgeye hızlı bir giriş yapan Rusya da dahil olmuş bulunuyor. Onları giderek kendisini hissettiren Çin tamamlıyor.

Emperyalist müdahale, savaş ve nüfuz mücadelelerinin cereyan ettiği sahalardan biri de Kafkasya, somut olarak da Ukrayna’dır. Dünyanın
egemeni olmak için ticari, siyasi, diplomatik ve askeri çok yönlü ve çok yoğun bir mesai içinde olunan Kafkasya’da da yine ABD ve Rusya kapışmaktadır.

Belli bir süreden beridir, emperyalist rekabetin hız kazandığı ve nüfuz mücadelesinin her geçen gün daha da kızıştığı çok önemli bir saha da Asya-Pasifik’tir. Burada da ABD ve Çin kıyasıya bir rekabet ve çatışmanın içindedirler.

Çin’in önlenemeyen yükselişi

Çin tartışmasız olarak emperyalist bir güçtür. Borsasında dönem dönem yaşanan dalgalanmalara rağmen çok güçlü bir ekonomiye sahiptir. Dünya
ticaretinde başı çekmektedir. O kadar ki, Amerikan pazarları da dahil, dünya pazarları adeta Çin mallarının işgali altındadır. Öte yandan Çin hem bulunduğu coğrafyada ve hem de tüm dünyada çeşitli ülkelerle çok yönlü ilişkiler kurmaktadır. Bunu yeni yatırım bankaları kurmak ve her yere sermaye taşımak çabaları tamamlamaktadır.

Son dönemlerde gitgide hız kazandırılan askeri hazırlıklar Çin’in bir başka icraatıdır. Doğu ve Güney Çin Denizi en önemli askeri sahalarından biridir. Çin buralarada yoğun biçimde emperyalist bir kapışmaya
hazırlanmaktadır. Bu çerçevede habire yeni savaş teknolojisi üzerinde çalışmaktadır.

Kısacası Çin önlenemez bir yükseliş içindedir, dünya siyasetinde giderek öne çıkmakta, kararlı ve kendinden emin tavırlarıyla, yaptığı hamlelerle rakiplerine, en önce de ABD’ye adeta meydan okumaktadır.

ABD’nin karşı hamleleri

Çin’in büyük ekonomik gücü ve dünya piyasalarındaki önlenemeyen genişleme ve büyüme hızı her daim ABD’yi rahatsız etmiştir. Çeşitli
ülkelerle imzaladığı ticari anlaşmalar ve son yeni yatırım bankaları hamlesi ile bu rahtsızlık daha bir artmıştır. Bunun kendisi haliyle ABD’yi harekete geçirmiştir. ABD’nin Çin’le kıyasıya ticari bir savaş
halinde olması tam da bunun ifadesidir.

Ancak ABD’nin Çin ile asıl kapışması askeri alandadır. ABD Çin’i esas olarak askeri alandaki üstünlüğü ile vurmaya çalışmaktadır. Şöyle ki,
bilindiği üzere ABD askeri güç ve hazırlığını Obama ile birlikte Asya-Pasifik’e doğru kaydırdı. Doğal olarak buna uygun bir strateji oluşturdu. Ve o günden itibaren bu coğrafya yoğunlaştı.

ABD bu yeni yönelimin mantığına uygun biçimde bölgede çeşitli ilişkiler geliştiriyor, ticari anlaşmalar imzalıyor. Hiç kuşkusuz bununla kalmıyor, yanı sıra da, Çin’i taciz amaçlı askeri tatbikatlar yapıyor. Bu arada, Çin’in siber alandaki hamlelerini karşı hamlelerle kırmaya çalışıyor.

ABD’nin en son hamlesi ise, Güney Çin Denizi'ne savaş gemisi göndermesi olmuştur. ABD’nin füze donanımlı USS Lassen gemisini, Çin’in kendi
doğal ve meşru etkinlik alanı olarak gördüğü bu bölgeye göndermesi Çin’e dönük açık bir tehdit ve gözdağı niteliği taşımıştır. Çin de bu girişimi dosdoğru böyle algılamıştır. Ve anında, ABD’nin kendisini kuşatma amaçları taşıyan ve askeri üstünlüğü ile tehdit eden bu hamlesine cepheden bir karşılık vermiştir. Çin devlet başkanının, ‘ABD savaş gemisinin konuşlandırılmak üzere gönderildiği alanın kendi
etkinlik alanı olduğunu belirten ve bundan böyle ABD’nin adım atmadan önce bir iyi düşünmesi tavsiyesinde bulunan açıklaması bunun somut bir
ifadesi olmuştur.

Dahası var.

ABD’nin öteden beri bu coğrafyadaki müttefiği Japonya’dır. ABD Çin’e karşı Japonya’yı da kullanmaktadır. Bu çerçevede Japonya’nın yeniden dünya sahnesine çıkma hevesini ve hırsını kışkırtmakta, bunun için de anayasasında askerini başka ülkelere göndermeye uygun değişiklikler yapmasını ve aç gözlü Japon tekellerinin savaş politikalarını desteklemektedir. Japonyayı sürekli biçimde savunma pozisyonunu terk etmeye, savunma silahları yerine saldırı silahları üretmeye teşvik etmektedir. Japon ekonomisinin giderek askerileşmesi de bunun ifadesidir. Burada da hedef Çin’i kuşatmaktır.

Sonuç yerine

Rusya’nın Ortadoğu’da dolaysız hale gelen ve giderek artan etkinliği ABD’yi faylasıyla rahatsız etmektedir. ABD bölgedeki müttefiklerini de
harekete geçirerek Rusya’nın bu artan etkisini kırmak amacıyla yoğun bir mesai içindedir. Ne var ki, ABD’nin işi sanıldığından da zordur. Kelimenin gerçek anlamıyla ABD Ortadoğu’da tam bir batağa gömülmüştür.

Bu aynı durum Asya-Pasifik için de geçerlidir. Çin direniyor, direnmekten de öte ABD’ye her alanda kafa tutuyor. Bu yönüyle ABD’yi Asya-Pasifik’te de zor günler bekliyor.

 

 

 

 

Çin’den Asya’da yeni hamleler

 

ABD’nin Asya-Pasifik’te Çin’e karşı yaptığı hamlelere Çin sermaye devletinden de yanıt gecikmiyor.

Geçtiğimiz hafta Japonya ve Güney Kore liderleriyle bir araya gelen Çinli liderler, aralarındaki işbirliğini geliştirmeye dönük “ortaklık” açıklamaları yapmıştı. Son olarak da Çin Devlet Başkanı Xi Jinping, uzun süredir aralarında bir “hukuk” bulunmayan Tayvanlı meslektaşı Ma Ying-jeou ile Singapur’da görüştü. Görüşmenin bir antlaşma ya da ortak bir deklarasyon amacıyla yapılmadığı belirtilirken iki ülke arasında 1949 yılından bu yana resmi görüşme yapılmıyordu.

Görüşme öncesinde açıklama yapan Tayvanlı lider bölgede istikrar sağlanması ve barışın korunmasına vurgu yaparken “her iki ülke de birbirlerinin değerlerine saygı duymalı” ifadelerini kullandı. Xi Jinping ise “biz bir aileyiz, kimse bizi ayıramaz” diyerek bölgedeki emperyalist rekabete göndermede bulundu.

Tayvan Çin Devrimi sırasında bağımsızlığını ilan etmiş, Çin Halk Cumhuriyeti ise bu kararı tanımayarak Tayvan’ı kendi ülkesinin bir parçası olarak görmeyi sürdürmüştü. İki ülke arasında siyasi bir ilişki kurulmamış gibi gözükse de, sermayedarlar arasındaki ilişkiler, her iki ülkede de yer alan şirketler, iki ülkeyi birbirleriyle görüşmeye zorluyor. 2008’de başa gelen Tayvan Devlet Başkanı Ma Ying-jeou, sermayenin bu çıkarlarını gözeterek hareket ediyor.

 
§