20 Kasım 2015
Sayı: KB 2015/43

Fransa katliamı emperyalizmin kirli ve kanlı yüzüdür
Dinci iktidarın “Milli birlik ve beraberlik projesi” çökmeye mahkumdur
Kahrolsun sömürgecilik, Kürt halkına özgürlük!
Sıkıyönetimin ilk 5 günü: 2 ölü, 12 yaralı
Sahte gündemlerle gerçekleri karartmaya çalışıyorlar
“İstikrar” AKP ile gelemiyor!
Ekonomik ve sosyal yıkım programına karşı topyekûn mücadeleye!
İşsizlik kapitalizmin doğal ve kaçınılmaz bir sonucudur
MİB MYK Kasım Ayı Toplantısı
DEV TEKSTİL Kasım Ayı GMYK toplantısı gerçekleşti!
IFF Aroma’da direnişin 67. gününde eylem
Ekim Devrimi’nin öncesi ve sonrasında kadın çalışması deneyimleri
Kapitalizm öldürür; yaşamak için sosyalizm!
İşçi-emekçi kadın sorunu üzerine
Emekçi Kadın Komisyonları faaliyetlerinden...
Paris katliamı üzerine
AB’nin “Göçmen Krizi” ve kapitalizmin karanlık yüzü
Suriye’de “siyasi geçiş süreci”
Gençlik geleceği için kavgaya!
YÖK açıkladı: Gençler boş yere ümitlenmesin!
Kendi davan için dövüşmezsen, ölürsün başkalarının davası için
Yeni Greifler, yeni metal fırtınaları ile sınıfın Haziranları'na hazırlanmak
Zorbalığa karşı tek kurtuluş yolu devrimci sınıf mücadelesini yükseltmektir!
Alaattin'e...
Bu sayının PDF formatını download etmek için tıklayın

 

Fransa katliamı emperyalizmin kirli ve kanlı yüzüdür

 

13 Kasım akşamı, Fransa kanlı bir katliamla sarsıldı. Tetikçiliğini dinci-faşist çete IŞİD’in yaptığı katliamda yüzün üzerinde insan hayatını kaybetti. Yüzlercesi ise yaralandı.

Katliamın hemen ardından yaşanan gelişmeler ve emperyalist güçler tarafından yapılan ilk açıklamalar ise, hayli tanıdık bir senaryonun devreye sokulduğunu gözler önüne seriyor. Hatırlanacağı üzere, ABD emperyalizminin 11 Eylül saldırısı ile başlattığı savaş ve saldırganlık süreci de benzer bir senaryo üzerinden devreye sokulmuştu. 11 Eylül 2001 tarihinde, ABD’nin New York kentinde bulunan Dünya Ticaret Örgütü’nün iki binasını hedef alan bombalı saldırının hemen ardından Ortadoğu’ya yönelik kapsamlı bir savaş sürecinin startı verilmişti. El Kaide gibi bizzat kendi beslemeleri tarafından gerçekleştirilen saldırıyı gerekçe gösteren ABD emperyalizmi ve diğer Batılı güçler, Ortadoğu’ya sözde “demokrasi” ve “özgürlük” götürme yalanı ile Afganistan’ı ve Irak’ı işgal etmişti. İşgal ve savaş politikasının temel argümanı ise yine “teröre karşı mücadele” idi. Bu gelişmelere paralel olarak, aynı gerekçeler üzerinden dünyanın bir dizi ülkesinde ve emperyalist metropollerde polis devleti uygulamaları devreye sokuldu.

Aradan geçen 14 yıl içerisinde emperyalistler tarafından Ortadoğu’da oluk oluk kan akıtıldı, işgal ve savaşlar dizisine Libya ve Suriye de eklendi. Ortaya attıkları “teröre karşı savaş” ve Ortadoğu’ya “demokrasi ve özgürlük” götürme yalanları ise, hayata geçirilen kanlı politikanın esasta bölgedeki egemenlik kavgasına dayandığı gerçeğini gizlemeye yetmedi. Sözde savaş açılan ve bizzat emperyalizm tarafından halkların başına bela edilen El Kaide, IŞİD ve bilimum dinci-faşist çete ise, bu aynı dönem içerisinde kanlı icraatlarına bizzat emperyalistlerin yönlendiriciliğinde kesintisiz olarak devam etti/ediyor...

11 Eylül saldırısından Fransa katliamına uzanan süreçte yaşanan gelişmeler, emperyalist güçlerin dünya olaylarının seyrine yön vermek için ne denli gözünün döndüğünü tüm çıplaklığıyla ortaya koyuyor. Gelinen yerde kitlesel katliamlara ve kanlı provokasyonlara daha sıkı sarılan emperyalistler, adeta zıvanadan çıkmış bulunuyor. El Kaide ya da IŞİD, tetikçilerin adı değişse de, devreye sokulan kanlı politikalar ve uygulanan senaryolar, emperyalist barbarlığın yeni boyutlar kazandığını gözler önüne seriyor.

Evet, Fransa’da yaşanan vahşi katliamın hemen ardından yine benzer argümanlar ve söylemler öne çıkarılmış bulunuyor. Emperyalist merkezlerden bir kez daha savaş çığırtkanlığı yükseliyor. Gerçekleşen katliamı savaş nedeni sayan emperyalist Fransa, sözde IŞİD’e karşı mücadele adı altında ilk iş Suriye topraklarını bombaladı. Fransa’da polis devleti uygulamaları devreye sokulurken, temel hak ve hürriyetler rafa kaldırıldı. Katliamı gerekçe göstererek ırkçılığı körükleyen Fransız sermaye devleti, toplumu gerici politikalarına yedeklemek için kolları sıvadı... Tüm bu olup bitenler, katliamın politik arka planına, hedeflerine ve esas faillerin kim olduğuna da açıklık getirmektedir; emperyalizm! Tıpkı 11 Eylül sürecinde olduğu gibi.

Fransa ve Türkiye gibi Ortadoğu’da akıtılan her damla kandan bilfiil sorumlu olan, IŞİD gibi bir belayı besleyip, donatarak bölge halklarının başına bela eden güçlerin hedef seçilmesi ise asla tesadüf değil. Zira ABD öncülüğünde savaş macerasına giren Batılı emperyalist güçlerin Afganistan’dan Irak’a, Libya’dan ve Suriye’ye kadar batağa saplanması, besledikleri çeteler ya da bölgesel taşeronlar üzerinden yürütülen kirli politikaların iflas etmesi ve Ortadoğu’da devam eden egemenlik kavgasının çok daha derinleşmesi, emperyalist güçleri yeni yönelimlere itmiş bulunuyor. Tüm bu saldırıların ve katliamların, Ortadoğu’ya yönelik emperyalist müdahale sürecinde yeni güçlere dayanma arayışı ve savaş macerasını boyutlandıracak güncel politikaların önünün açılmasına dönük atılan adımlarla dolaysız bir ilişkisi bulunuyor.

Ortadoğu’da yaşanan savaş sürecinin aktif bir bileşeni olan Türk sermaye devleti ise, katliamın ardından emperyalist blokun yükselttiği savaş çığırtkanlığına kendi cephesinden gecikmeden katıldı. “Terör” demagojisi eşliğinde Suriye’ye dönük kirli heveslerini daha yüksek perdeden dillendirdi. “Senin teröristin, benim teröristim olmaz” diyerek, Kürt halkını hedef alan kirli ve alçakça saldırılarını bu aynı argümanla savunmaya çalıştı. Görünen o ki Fransa katliamı üzerinden yaratılmak istenen politik atmosferden ve yeni savaş konseptinin sunacağı “nimetlerden” Türk sermaye devleti de sonuna kadar yararlanma niyetindedir. Sermaye devleti, hali hazırda terör demagojisi ile bir yandan Kürt halkını hedef alan alçakça saldırılarını boyutlandırırken, kırıntı düzeyinde kalan demokratik hak ve özgürlükleri de ortadan kaldıracak uygulamaların altına imza atıyor. Suruç ve Ankara katliamlarının ardından devreye sokulan faşist baskı ve devlet terörünün ise, emperyalist dünyanın güncel yönelimlerine paralel olarak çok daha derinleştirileceğinden kuşku duymamak gerekiyor.

Olayların ve gelişmelerin bu seyri bir yandan çok daha çetin bir sürece girildiğini gösterirken, öte taraftan kapitalist sistemin açmazların artık tolere edilemeyecek denli keskinleştiğini gözler önüne seriyor. Bu durum, işçi sınıfının, emekçilerin, devrimci ve ilerici güçlerin önüne iki yönlü bir sorumluluk koyuyor. İlki, güncel gelişmeler ve siyasal süreçler üzerinden etkin ve militan bir mücadele pratiği ortaya koymak, gerici ve boğucu atmosferi sosyal mücadeleler temelinde dağıtmak ve dayatılan çok yönlü saldırıları geri püskürtmek. İkincisi ise tam da böylesine çetin bir mücadele süreçleri içerisinde her gün daha da yakınlaşan devrimci çalkantılara hazırlanmak.

 
§