88 yıl aradan sonra ABD Başkanı Küba’da…
Obama Küba’da “değişim” peşinde
Barack Obama, 88 yıl aradan sonra Küba’yı ziyaret eden görev başındaki ilk ABD Devlet Başkanı oldu. Görünen o ki, başkanlık döneminin sonlarına yaklaşan Obama, adının belli olaylarla anılmasını istiyor. Bu olayların en belirgini Küba ziyaretidir. Yanı sıra nükleer programla ilgili İran’la anlaşma, Suriye savaşının sona erdirilmesi için Rusya ile işbirliği yapması, Obama politikasının dikkat çeken diğer adımlarıdır.
ABD’de bazı çevrelerin itirazlarına rağmen bu adımların atılması, elbette Obama’nın salt öznel tercihleriyle izah edilemez. Bu adımların atılmasında belirleyici olan, emperyalist ABD rejiminin yönelimleriyle büyük tekellerin en azından bir kısmının çıkarlarıdır.
***
Başkent Havana’ya ulaşan Obama’yı Küba Devlet Başkanı Raul Castro değil, Dışişleri Bakanı Bruno Rodriguez kaşıladı. İki günlük ziyaretin ardından Obama’yı havaalanında uğurlayan ise, Raul Castro oldu. Eşi ve kızlarıyla birlikte Küba’yı ziyaret eden Obama, Küba’dan ayrılırken Raul Castro ile “samimi pozlar” verdi. Ancak Obama, Küba Devrimi’nin lideri Fidel Castro ile görüşmedi.
Obama ziyareti öncesinde Havana’da duvarlara asılan afiş dikkat çekti. Raul Castro-Barack Obama ikilisinin resimlerinin bulunduğu afişte, “Küba’ya hoş geldiniz” ibaresi yer aldı.
***
Havana’daki Devrim Sarayı’nda görüşen iki lider, ABD-Küba ilişkilerinin geliştirilmesinin önemine vurgu yaptılar. Buna karşın beklentilerinin faklı olduğu da gözden kaçmadı.
Görüşmede, 2014 yılı sonlarında başlatılan “iki ülke ilişkilerinin normalleştirilmesi” sürecinin geliştirilmesini ele alan liderler, görüşme sonrasında yaptıkları açıklamalarda beklentilerini dile getirdiler.
“Küba’ya değişim gelecek ve sanıyorum Castro bunu anlıyor” ifadelerini kullanan Obama, Küba’ya uygulanan yaptırımların kaldırılması için, iki ülkenin insan haklarıyla ilgili görüş ayrılıklarının ortadan kaldırılması gerektiğini söyledi. Küba’nın bu yönde adım atmadan ABD Kongre’sinin yaptırımları kaldırmasının zor olacağını iddia eden Obama, bu ifadeleriyle, esas hedeflerinin Küba’yı kapitalist emperyalist sisteme entegre etmek olduğunu ilan etmiş oldu.
Obama’yla görüşmesinin ardından açıklama yapan Raul Castro ise, ABD’nin Küba’ya uyguladığı ekonomik yaptırımlar ve ablukanın kaldırılması için gerekli adımları atmadığını belirtti. Görünen o ki, tarafların birbirinden beklentileri henüz gerçekleşmiş değil.
***
54 yıldır devam eden ekonomik yaptırımlarla kuşatmanın Küba’yı 1 trilyon dolarlık zarara uğrattığı tahmin ediliyor. Mali zarar, bu küçük ülke için muazzam bir rakamdır. Buna karşın Kübalı işçi ve emekçilerin devrimin değerlerine sımsıkı sarılmaları, emperyalist komplo ve saldırı planlarının hedefe ulaşmasını engellemiştir.
Ekonomik ambargo ve kuşatmanın Küba’yı zor durumda bıraktığı bir gerçek. Ancak ABD emperyalizmi ile ilişkilerin normalleştirilmesinin Kübalı işçi ve emekçilerin lehine sonuçlar yaratması mümkün değil. Emperyalistlerle ilişkilerin geliştirilmesi, zenginleşecek olan bir azınlığın işine yarasa da emekçilerin sorunlarına yenilerini eklemekten başka bir sonuç yaratması beklenmiyor.
AB-Türkiye kirli pazarlıkta “mutabık”
AB ülkeleri ile sermaye devletinin dümenindeki gerici iktidarın mülteciler üzerinden sürdürdüğü kirli pazarlıkta anlaşma sağlandığı belirtildi. Ancak Almanya Başbakanı Angela Merkel AB’nin koşulları olduğunu hatırlattı.
Brüksel’de 18 Mart günü AB ve Türkiye arasında yapılan görüşmede mültecilerin iadesine ilişkin mutabakata varıldığı belirtildi. Kirli pazarlık üzerinden sağlanan mutabakat 20 Mart itibarıyla yürürlüğe girdi.
Bu kirli pazarlığın neticesinde Türkiye 20 Mart’tan itibaren Türkiye’den Yunanistan’a geçiş yapan mültecilerin iadesini kabul etmeye başladı. İlk geri dönüşler ise 4 Nisan’da başlayacak.
AB ile Türkiye arasında mutabakat sağlanan maddeler ise şu şekilde:
- Türkiye’nin üyelik müzakerelerinde 33 Nolu "Mali ve Bütçesel Hükümler" başlığı 30 Haziran'a kadar açılacak.
- Vize serbestisi için kriterler Nisan sonuna kadar tamamlanacak.
- Türkiye sığınmacıları 4 Nisan'dan itibaren geri almaya başlayacak.
- Türkiye’nin projelerine bir hafta içinde finansman sağlanacak.
AB ülkeleri sorumlusu oldukları mültecileri kendi ülkelerinin dışında tutmak için çabalarken gerici iktidar ise bu durumu fırsata çevirmeye çalışıyor. Geçtiğimiz ay yine Brüksel’de yapılan kirli pazarlıklarda mültecilerin Türkiye’de kalmasını sağlamak için AB ülkeleri sermaye devletine 3 milyar avroluk fon verilmesini onaylamıştı.
Ancak aradan geçen süreçte bu rüşvet verilmeyince Erdoğan “Kusura bakmayın alnımızda enayi yazmıyor. Edirne'den insanları otobüslere bindirdik geri çevirdik. Bu 1 olur 2 olur. Kapıları açarız hadi hayırlı yolculuklar deriz” şeklinde tehdit savurmuştu.
Davutoğlu da Brüksel’deki AB zirvesinde “Kayseri pazarlığı” yaptıklarını ve 3 milyar avro yerine 2018’e kadar 6 milyar avro alacaklarını söylemişti.
Merkel’den açıklama
Angela Merkel ise yaptığı açıklamada Türkiye’nin AB üyeliğinin, AB’nin öne sürdüğü 72 maddeye bağlı olduğunu ifade etti. Ayrıca mülteciler için ilk olarak verilecek 3 milyar avroluk rüşvet “olumlu sonuç verirse” AB liderlerinin bu konuyu değerlendireceğini ifade etti. |