OHAL’in ardından...
Sınıf savaşımı hapishanelerde keskinleşirken
kurtuluş topyekûn mücadelede!
15 Temmuz darbe girişiminin ardından düzenin efendileri kendi iç savaşlarını yeni cephelerde sürdürüyorlar. Her yeni gün burjuva medya büyük bir yaygara ile bu savaşta elde edilen yeni mevzileri duyuruyor. Toplumun üzerinde ise “demokrasi” söylemleri ile zehirli bulutlar dolaştırılırken, diğer yandan tüm kargaşanın içerisinde ağır ağır yıkım politikaları devreye sokulmaya, kitleler sindirilmeye başlandı. Sömürü sistemi, sermaye devletinin tepesindeki dalaşa rağmen özel bir itina göstererek kanunlarını uyguluyor. Dahası bu dalaşın yarattığı ve burjuva muhalefetinden reformist soluna kadar geniş bir yelpazenin yardımıyla sağlamış olduğu “demokrasi” zeminini kendi yolunu yürümede bir dayanağa da çevirmiş durumda.
15 Temmuz’un hemen sonrasında ilan edilen OHAL uygulamasının “vatandaşlarımıza” değil de “FETÖ“ye yönelik olduğu duyurulmuştu. Fakat bu açıklamayı gerçekçi bulmak sömürü ve talan üzerine kurulu bir sistemde ve elbette ki günümüz Türkiye’sinde en basit ifadeyle saflık olurdu. Kaldı ki OHAL ilanının ardından direniş çadırları kalktı, işçiler işten atıldı, fırsattan istifade girişilen “FETÖ“ temizleme harekatında KESK üyesi emekçiler de görevlerinden uzaklaştırıldı vs... OHAL’le beraber yürürlüğe sokulan bir diğer saldırı da hapishanelerde devrimci tutsakların kazanımları ve hakları oldu.
***
“Tarih, sınıf savaşımları tarihidir” der Marx, Komünist Manifesto’da. Evet, bu savaşım tarih boyunca sürmüştür ve bugün bu sınıf savaşımı hayatın tüm alanlarında sürmeye devam ediyor. Kah bir fabrikada bir tezgah başında, kah bir barikat başında, kah da hapishanelerde! Hapishanelerde de iki sınıf karşı karşıyadır ve bu karşılaşma belki de diğer cephelerden daha yalın ve çıplaktır. Çünkü burjuvazi hapishaneleri kendi kaleleri olarak görür. Burada sistem kendi kanlı yüzünü hiçbir suni görünümün ardına gizlenme ihtiyacı duymadan, daha net olarak göstermekten çekinmez. İşte bu sebeple hapishanelerde süregiden sınıf savaşımı her daim acımasız olmuştur. Türkiye Cumhuriyeti tarihinden de yakinen bildiğimiz gibi, devrimci tutsaklar tarih boyunca sayısız katliama uğradı. İşkenceler, hak gaspları, tecavüzler Türkiye hapishanelerinin geleneği olageldi. Kendi yüzünü acımasızca göstermenin ötesinde bir işlev de yüklendi bu işkenceler, katliamlar. “İçerisi teslim alınamadan, dışarısı da teslim alınamaz!” mantığı ile kitlelerin öncülerini teslim almak ve bunun üzerinden kitleleri baskı altına alarak sindirmek hedeflendi.
Fakat devrimci tutsaklar bu sınıf savaşımının onurlu cephesinde direniş manifestoları yazarak burjuvazinin hamlelerini boşa düşürmek adına canları pahasına direndiler. Hapishanelerde bugün var olan birçok hak, bu direnişlerin ve devrimci tutsakların teslim alınamayan iradelerinin bir ürünüdür.
Burjuvazi ise her daim bu haklara saldırmaya devam etmektedir. Sınıf savaşımının seyri, genel siyasal konjonktürün etkisi, kitlelerin politizasyon durumu gibi birçok etkeni de göz önüne alarak hapishanelere dönük politikalarını belirlemektedir. Bugün OHAL kararının ardından bekledikleri fırsatı bulmuşlar ve ilk elden devrimci tutsakları hedef tahtasına çakmışlardır.
Bu açık hedef alma durumu ise salt kendi başına hapishanelerde süregiden savaşımın getirdiği bir durum değildir elbette. OHAL kararı ile başlatılan ve ağır ağır topluma yayılan sindirme ve sömürü biçimlerine karşı oluşabilecek her türlü muhalefetin önünü almak için atılan ilk adımdır. Bir kez daha “içerisi teslim alınamadan dışarısı da teslim alınamaz” mantığı işletilmektedir.
Bugün hapishanelerde devrimci tutsakların uğradığı işkence, sürgün, hak gaspları yarın geniş kitlelerin uğrayacağı hak gasplarının, şiddetin sadece ilk işaretleri, habercileridir.
İşte bu sebeple hapishanelerde yaşanan her türlü insanlık dışı uygulamaya karşı çıkmak toplamda işçi ve emekçilerin, ezilen halkların dişe diş mücadelelerle kazandığı demokratik, siyasal, ekonomik hakların savunulması demektir. Yükselen dinci gerici dalgaya göğüs germek demektir. Devrimci tutsaklar, TKİP dava tutsaklarının mektuplarında da yansıdığı gibi bu bilinçle direnmeye, sınıf savaşımının hapishanelerden yükselen cephesini bedenleri ile tutmaya devam ediyorlar. Ancak belirleyici olan elbette ki sokaklar, elbette ki fabrikalar ve sanayi havzaları olacaktır. Burada görev bir kez daha yeni Ekim’lere hazırlanan sınıf devrimcilerine düşmektedir. Güne yüklenip geleceği kazanmak için, içeride dışarıda mücadele ateşini harlamak için daha fazla cüret, daha fazla cüret!
Şakran’da devrimci tutsaklardan hücre yakma eylemi
Sermaye devletinin hapishanelerdeki zorbalığına karşı devrimci tutsakların direnişi sürüyor.
Şakran Kadın Kapalı Hapishanesi’nde DHKP-C’li tutsaklar, sohbet hakkının engellenmesine, yayın yasaklarına ve hasta tutsakların tedavi edilmemesine karşı yaklaşık bir aydır çeşitli eylemler yapıyorlar.
Kapı dövme, slogan atma, görüşlerden sonra oturma eylemi yapma eylemleri yapan tutsaklara, TKİP dava tutsağı Evrim Erdoğdu da slogan atma ve kapı dövme eylemleriyle destek veriyor.
Gelinen yerde devrimci tutsaklar eylemlerine hücre yakmalarla devam ediyorlar. Tutsaklar, üç talepleri kabul edilene kadar eylemlere devam edeceklerini belirtiyorlar.
Adana’da ev baskınları
Gözaltı ve tutuklama terörünü sürdüren sermaye devleti, 10 Ağustos sabahı Adana’da ev baskınları yaptı. Sabah saatlerinde TEM polisleri tarafından eş zamanlı olarak yapılan baskınlarda 13 kişi gözaltına alındı. Gözaltına alınanlar Adana Adli Tıp Birimi’ndeki sağlık kontrollerinin ardından TEM Şube’ye götürüldüler.
Gözaltına alınanlar arasında Azadiya Welat çalışanı Hakan Ergün’ün de olduğu öğrenildi. |