10 Şubat 2017
Sayı: KB 2017/06

Dinci-faşist iktidarın bekası için kuralsız saldırganlık
Krizin bedelini ödememek için örgütlü mücadeleye!
“Gerici-faşist ablukayı püskürtmek boynumuzun borcu olmalıdır”
İşçi sınıfına yasaklı meydan: Taksim!
Kamu Çalışanları Birliği Programı üzerine-4
İş cinayetlerine dur demek için, daha fazla mücadele, daha fazla örgütlenme!
Dağılsak da göç yollarında, yarın bizimdir bütün dünya
Sınıftan haberler
İşçilerin Birliği Sempozyumu başarıyla gerçekleştirildi!
MESS işe giriş taban ücretlerini fiilen düşürdü
Sınıflı toplumlar ve sınıf mücadeleleri
Metal sektöründe kadın işçilerin durumu ve sorunları-II
KHK’lara karşı “kadın direnişi” üzerine
İEKK’nin 8 Mart çağrısı
Boşanmak zor, öldürülmek kolay!
"Bu pazar kanlı pazar!"
Hem okuyor hem “ölüyoruz”
Dinci iktidar kamu kaynaklarıyla sermayeyi besleyecek
Basına sansürde son nokta: Haber yapmak yasak!
Merkel’in Türkiye ziyareti
10 Ekim Ankara Katliamı davasında 2. duruşma
Bu sayının PDF formatını download etmek için tıklayın

 

İş cinayetlerine dur demek için, daha fazla mücadele, daha fazla örgütlenme!

 

İnşaat iş kolu en fazla iş cinayetlerinin yaşandığı bir sektördür.

Daha önce Fi Yapı inşaat şirketine ait bir şantiye de çalışan 19 yaşındaki Yasin Bakır, 21 yaşındaki Şükrü Yaşar ve 17 yaşındaki Osman Yardımcı iş cinayetinde öldürüldü.

Bu iş cinayetleriyle ilgili olarak dava süreci başlatıldı. Mahkeme üç kişilik bilirkişi ekibini iş cinayetlerini araştırması için görevlendirdi. Bilirkişi heyeti raporu hazırladı. Bilirkişi raporunda iş cinayetinde öldürülen üç işçiden sadece Yasin Bakır’ın iş sağlığı ve güvenliği eğitimi aldığı gerçeğine yer verildi. Raporda iş cinayetleriyle ilgili veriler ortaya konulunca devletliler alelacele inşaatın yapımını durdurdu.

Daha önce de Fi Yapı’nın işçi sağlığı ve güvenliğini hiçe saydığına dair tutanaklar tutulmuştu. Bu tutanaklardan birinde “Asansör boşluklarına üç katta bir tutucu perde yapılması, düşmeye karşı kapatılması, yeni işe başlayanların iş güvenliği eğitimi aldırılarak işe başlatılması” gibi birçok talep ve uyarıda bulunulmuştu. Yapılan uyarılara rağmen Fi Yapı işçi sağlığı ve güvenliği için kılını bile kıpırdatmadı.

Bu ülkede iş cinayetlerinin failleri ya ceza almadı, ya da göstermelik cezalarla durumu kurtardılar. Kader yalanlarıyla işçilerin katliamına onay verenler, bu ülkeyi seri iş cinayetlerinin yaşandığı bir ülkeye çevirdiler.

İşçi katliamları ayyuka çıkmışken, Türkiye’yi en fazla iş kazaları sıralamasında Avrupa’da birinci, dünyada üçüncü sıraya taşıyan patronlar kârlarına kâr katıyorlar. Bir eli yağda bir eli balda yaşamaya devam ediyorlar. Çünkü iktidarı ve tüm kurumlarıyla devletliler onların hizmetindeler. Sendika ağaları, SGK, düzen siyasetçilerinin tümü yaşanan işçi katliamlarını “ölmek bu işin fıtratında var” diyerek açıklıyorlar.

Kapitalizm kanımızı emen, kanımızın, canımızın üzerinden beslenen, kârına kâr katmaktan başka bir amacı olmayan bir sistemdir. Yani insanlık dışı, vahşi, akıl dışıdır. Dünyada milyonlarca emekçiyi sefalete sürükleyen kapitalizm, milyarlarca işçiyi kuralsız bir çalışma sistemine mahkum ediyor. İşçi sınıfının örgütsüz ve dağınık tablosundan güç alarak kuralsız, güvencesiz, sigortasız ve kayıt dışı çalıştırmaya zorluyor. Kuralsızlığın kural olduğu bir dünya yaratarak, işçiyi ölümle burun buruna yaşamak zorunda bırakıyor.

Ancak savaşlarda rastlanabilecek kadar yaşanabilen katliamların nedeni işçi sınıfının iş cinayetlerine ‘dur’ demek için ayağa kalkmamasıdır. Sömürüye, bunca acıya, oluk oluk akan işçi kanına rağmen isyan etmemesidir. Katillerden hesap sormamasıdır. Susmak, yaşanan iş cinayetlerine ortak olmaktır. Ekmeğini kazanmak için ölüme rıza göstermek sadece ve sadece işçi sınıfının kölelik zincirlerini daha da kalınlaştırır.

Türkiye kapitalizmi adeta bir seri katil gibi işçi kanı döküyor. İşçilerin kitlesel ölümüne yol açıyor. Öldürüyor. Kitlesel işçi ölümlerinin yaşandığı bu karanlık tablo insan hayatını hiçe sayan burjuvazinin eseridir. Çünkü burjuvazi işçi kanıyla kârlarına kâr katlıyor. Bunun için işçi sağlığı ve güvencesine dair adım atmaktan özenle kaçınıyor. Zira işçilerin sağlığı ve güvenliği için atılacak adımları gereksiz masraf sayıyor.

İş kazalarının nedenlerini anlamak, kavramak için uzman olmak gerekmiyor. İş kazalarını üreten en temel zeminlerden biri taşeronluk sistemidir. Zira taşeronluk kölelik koşullarında çalışmak, kuralsızlığın kural haline geldiği bir ortamda çalışmaktır. Buna rağmen taşeronluk köleliğinin iş yaşamına egemen olması için adımlar atılmakta, Türkiye taşeron ağaları için dikensiz gül bahçesine çevrilmektedir. Taşeron köleliğinin hüküm sürdüğü iş yerleri denetlenmemekte, denetim yapılan yerlerde önlerine konan önlemler için taşeron ağaları kıllarını kıpırdatmamalarına rağmen herhangi bir yaptırım uygulanmamaktadır.

Kâr uğruna her şeyi mubah olarak gören kapitalistler, çalışma yaşamının fıtratında iş kazalarının olduğu yalanlarıyla işçi ve emekçileri kandırmaya çalışmaktadırlar. Oysa işçi sağlığı ve güvencesini hiçe sayan, bu nedenle seri iş cinayetlerine yol açanlar kapitalistlerdir. İşçi kanı üzerinde çarklarını döndürenler onlardır. Gerçek şudur; kapitalizm fıtratında işçi öldürmek vardır.

Şimdi, bu kanlı işleyişe son vermek için ayağa kalkma zamanıdır. Katillerden hesap sorma zamanıdır. Şimdi güvenceli çalışma koşulları için mücadele zeminini güçlendirme zamanıdır!

Artık kaza olmaktan çıkmış, cinayete dönüşmüş kazaları önleminin yolu işçilerin örgütlü birliğidir. Her şantiye, her iş yeri, her organize sanayi bölgesi, işçi havzası iş cinayetlerine karşı birer örgütlenme alanına çevrilmeli, iş cinayetlerinin son bulması için taban örgütlülüklerinin inşasına hız verilmelidir.

Elleriyle dünyayı yaratan işçiler, bu rezalete er ya da geç “dur” diyecek, iş cinayetine kurban olan sınıf kardeşlerinin hesabını soracaklardır. İş cinayetlerinin son bulması için en kestirme yol işçilerin birliğidir. Zira, işçiler birleşince yer yerinden oynar. Ölüm makinesi kapitalizm için ölüm çanları çalmaya başlar.

 

 

 

 

Gözaltının ardından öğretmenlere uzaklaştırma

 

Sermaye devletinin eğitim emekçilerine yönelik saldırılarının ardı arkası kesilmiyor. OHAL’in il ve ilçe amirlerine verdiği yetki keyfi bir şekilde kullanılarak ilerici eğitim emekçileri ihraçlara, görevden uzaklaştırmalara, gözaltı ve tutuklama terörüne maruz kalıyor.

Son olarak da Hatay’ın Samandağ ilçesinde gözaltına alınan iki öğretmen kaymakamlığın talimatıyla “sakıncalı” görülerek görevden uzaklaştırıldı.

Hatay’da gözaltına alınan ve 12 gün sonra serbest bırakılan 38 kişinin içinde bulunan Eğitim Sen üyeleri Gülizar Işık Çay ve İlhan Kılıç, Samandağ Kaymakamlığı’nın talimatıyla İlçe Milli Eğitim Müdürlüğü tarafından “sakıncalı” oldukları iddiasıyla görevlerinden uzaklaştırıldı.

İlçe Milli Eğitim Müdürlüğü, uzaklaştırma kararına bahane olarak, savcılık tarafından mahkemeye sevk edilmeden serbest bırakılan Çay ve Kılıç’ın gözaltına alınmalarını gösterdi.

 
§