3 Mart 2017
Sayı: KB 2017/09

Devrimci baharın coşkusu ile dinci-faşist rejimi geri püskürteceğiz!
Karanlıklar düzeni aydınlığa saldırıyor
Referandum ve işçi sınıfı
Aldatmaca ve oyalamanın yeni adı: OHAL Komisyonu
İdam tartışmaları eşliğinde sandık hesabı
Dinci-gerici AKP iktidarı emperyalizmin ve işbirlikçi burjuvazinin ortak eseridir
Mesut Barzani Türkiye’de ne arıyor?
Ajitasyon-propaganda faaliyetimizi güçlendirelim!
Devrimci sınıf mücadelesinde sendikalar
Çifte sömürüye, baskıya, gericiliğe HAYIR!
8 Mart’ta ücretli izin ve resmi tatil istiyoruz!
Çocuk bakımı toplumsallaşmalı, ücretsiz-nitelikli kreşler açılmalıdır!
Regl izni istiyoruz!
MİB MYK Mart ayı toplantısı sonuç bildirgesi
Ankara İşçi Meclisi Bahar Buluşması sonuç deklarasyonu
Dinci faşist diktaya HAYIR! Düzene karşı devrim!
ABD-AB ilişkilerinde yeni dönem ve çatışan çıkarlar!
Bu sayının PDF formatını download etmek için tıklayın

 

Kadın istihdamının çözümünde sahte projelere karşı…

Çocuk bakımı toplumsallaşmalı, ücretsiz-nitelikli kreşler açılmalıdır!

 

İçinde yaşamakta olduğumuz kapitalist sistemde kadın istihdamının önündeki en büyük sorun hiç şüphesiz çocuk bakımıdır. Toplumsal bir mahiyet taşıyan bu görevin kadının omuzlarına yüklenmesinin sonucunda, eğer ki çocuğuna bakacak kimsesi yok ise kadın çalışamamaktadır. Sistemin rant alanına çevirmekte gecikmediği bu alanda pıtrak gibi çoğalan özel kreşlerin maddi yükünü de kaldıramadığı durumda, kadın, evin dört duvarı arasında çocuğu ile baş başa kalmaktadır.

Yasalarca düzenlenen “kreş hakkı” çocuk bakımı sorununu çözmemekte, çözememektedir. İş yasasında yer alan ve kadına biçilen toplumsal rolün yansıması olan “kreş hakkı” işyerindeki kadın işçi sayısı kotası ile ve de erkek işçilere tanınmaması yönüyle kısıtlıdır. Şöyle ki, emzirme odaları yaşları ve medeni durumlarına bakılmaksızın işyerinde 100-150 kadın işçinin çalışması koşuluna, kreşler ise yine yaşları ve medeni durumlarına bakılmaksızın 150’den fazla kadın işçinin çalışması koşuluna bağlanmıştır. Aynı zamanda erkek işçilerin çocuklarının kreşten yararlanması ancak çocuğun annesinin ölmesi durumda mümkün olabilmektedir. Bu haliyle çocuk bakımı yasada anne ve babanın ortak görevi olarak değil, salt kadının/annenin görevi olarak tanımlanmıştır.

Bu zorunluluklara uymayan patrona biçilen ceza ise sadece 1200 TL’dir. Patronlar kreş ve emzirme odaları açmak yerine bu cüzi miktarı ödemeyi yeğlemektedirler. “Kreş hakkı” güçlü bir yaptırımdan ve denetimden yoksun olduğu için de var olduğu düzeyde dahi kağıt üzerinde kalmaktadır. Kadın işçilerin yasalarca var olan ancak fiilen kullanamadıkları, kısmi ve toplumsal algıları derinleştiren bir “hak” olarak “kreş hakkı” kadının eve hapsolma “yazgısını” bozacak bir işlev yüklenememektedir.

Sermaye devletinin çocuk bakımı sorununu çözerek kadın istihdamını arttıracağı yönlü “müjde” haberlerinin arkasından da her seferinde “analık” kutsal payesi ile gizlenmiş yeni bir saldırı çıkmaktadır. Evde çalışma sistemiyle kadınların çocuklarına bakabilecekleri propagandası ile bir yandan çocuk bakımı bir kez daha kadına bırakılırken, diğer yandan esnek çalışma meşrulaştırılmaya çalışılmaktadır. Böylece kadın işçilere ve onlar şahsında tüm işçi sınıfına örgütsüzlük ve güvencesizlik dayatılmaktadır. “Büyükanne projesi” ve benzeri “çözümlerle” ise çocuğun sağlıklı gelişimi için de bir zorunluluk olan kreş açma sorumluluğundan kaçınılmakta, sermayeye bir kez daha hizmette kusur edilmemektedir.

Türk-İş şahsında sermayeye kıyak, işçi sınıfına ihanet

Sermaye devletinin kadın istihdamına yaklaşımı ve var olan “hakkın” kendi içinde taşıdığı handikaplar orta yerde durmaktadır. Bu durumda sınıfın ekonomik mücadelesinin tarihsel olarak oluşmuş aracı olan sendikaların ise kısmi de olsa var olan bir hakkın uygulanması ve geliştirilmesi için mücadele etmesi gerekir, beklenir. Ancak sendikal bürokrasi, gelinen yerde sendikaların gerçekte temsil ettiği sınıfın bağımsız politikasını yürütmeye ve devrimci siyasetini gütmeye muktedir değildir. O, bugün itibariyle sadece ya siyasal iktidarın ya da düzen muhalefetinin dümeninde, yani düzen içi siyaset yapmaktadır. Bunun sonucunda da Türk-İş örneğinde olduğu gibi “büyükanne projesi”nde sermayenin mali yükünü hafifletmenin telaşına düşmektedir. Sermayeye kıyak geçilirken, işçilerin kendi alınterleri ile kendi hakları gasp edilerek sınıfa ihanet edilmektedir.

Çocuk bakımı toplumsallaşmalıdır!

Tüm bu sonuçlar göstermektedir ki kadın işçilerin istihdamının önündeki çocuk bakımı engeli kapitalist sistemin kadına biçtiği rol gereği bir çözüme kavuşmaktan uzaktır. Buna sendikal bürokrasinin ibretlik icraatlarını da eklediğimizde kadın işçi için toplumsal yaşama katılmanın önemli bir ayağı olan çalışmak edimi, kapitalist sistemde saldırı zemini işlevi gören ve üzerinde bolca siyaset yapılan bir olguya dönüşmüştür.

Asıl çözüm; çocuk bakımının kadının omuzlarından alınarak toplumsal bir görev olarak görülmesi, aynı anlama gelmek üzere çocuk bakımının toplumsallaşmasıdır. Çok yönlü sosyal-kültürel dönüşümü ifade eden bu çözümün pratik ayaklarından biri de fabrikalarda, mahallelerde, semtlerde ücretsiz nitelikli kreşlerin açılması ve kadın-erkek tüm işçilerin bu kreşlerden koşulsuz olarak yararlanması olmaktadır. Ancak bu çözüm kapitalist sistemin savaşlara, dinsel gericiliğe, örtülü ödeneklere vs. ayırdığı bütçelere “külfet” olmaktadır. Aynı zamanda özel sektörün kâr alanına çomak sokmak demektir ve sermayenin hizmetindeki devlet gerçekliği ile bağdaşmamaktadır. Zira sosyal-kültürel bir dönüşümü beraberinde getiren çocuk bakımının toplumsallaşması, temel olarak iktisadi bir dönüşümü, sosyalist ekonomiyi zorunlu kılmaktadır. Bu sebeple kadın istihdamı çerçevesinde, arkasında yeni saldırıları gizleyerek ortaya atılan hemen hemen her türlü sahte çözüm işçi ve emekçilerin gündemine sokulmaya çalışılırken, sermaye devletinin gündeminde nitelikli ücretsiz kreşler yer almamaktadır.

Kadın-erkek işçilerin koşulsuz yararlanacağı ücretsiz nitelikli kreş!

Sermaye devletinin doğası gereği gündemine almadığı ve alamayacağı ücretsiz nitelikli kreşler, işçi sınıfının özelde ise kadın işçilerin en yakıcı gündemidir. Yasalarda var olan “kreş hakkının” uygulanması ve kadın-erkek tüm işçilerin yararlanacağı ücretsiz nitelikli kreşlerin açılması için mücadele etmek gerekmektedir. Bu mücadele içerisinde sendikal bürokrasiye de gereken cevap verilecek, sınıfın öz örgütleri olan sendikalar, düzenin kirli dümeninden çıkarılarak, sınıfsal özüne kavuşturulacaktır. Kadın işçilerin önünde, parçası oldukları sınıf bölükleri ile birlikte çocukları ve kendi yaşamları için direnmekten başka bir seçenek yoktur.

 

 

 

 

Kuran kursunda 6 kız çocuğa cinsel istismar

 

Antep’te Şahinbey Camisi’ne bağlı Kuran kursunda 60 yaşındaki temizlik görevlisi Süleyman Ş’nin, bir yıl boyunca yaşları 6 ile 11 arasında değişen 6 çocuğu kursun tuvaletinde istismar ettiği iddia edildi. Olay, geçtiğimiz yılın Ağustos ayında 4’ü akraba 6 çocuğun, yaşadıklarını ailelerine anlatmaları ile ortaya çıktı.

Ailelerin şikayetçi olması üzerine cami avlusunda yakalanan Süleyman Ş, tutuklanarak cezaevine gönderildi. Antep Cumhuriyet Başsavcılığı tarafından hazırlanan iddianameye göre, Süleyman Ş, çocukları tuvalette istismar etti. Süleyman Ş. korkan ve tepki gösteren çocukları, “Bu olaydan birilerine bahsederseniz sizi öldürüp çöp kutusuna atarım, aileniz bulamaz” diye tehdit etti. 10 Kasım’da görülen davanın ilk duruşmasında Süleyman Ş. “Mağdurların hiçbirini tanımam. Belki Kuran kursuna gidiyorlar ancak ben kim gelir, gider dikkat etmem, lavaboları temizlerim. Camii imamı benim 2 aylık paramı vermemişti, belki bu nedenle bana iftira attırmış olabilir” dedi. Mahkeme ise skandal bir karara imza atarak 31 Ocak’ta yapılan ikinci duruşma sonrası sanığın tahliyesine karar verdi.

Türkiye İstatistik Kurumu’nun (TÜİK) “Güvenlik birimlerine gelen veya getirilen çocuklara” ait verilerine göre de Türkiye’de bir yılda ortalama 11 bin çocuk cinsel istismara uğruyor. Sadece 2014 yılı verilerini paylaşan TÜİK, bin 377’si erkek, 9 bin 718’i kız çocuğu olmak üzere 11 bin 95 çocuk cinsel suçlara maruz kaldığını ifade ediyor. Cinsel suçlara maruz kalan çocukların yüzde 57,6’sını 15-17 yaş grubu, yüzde 23,9’unu 12-14 yaş grubu, yüzde 18,5’ini ise 11 yaş ve altındakiler oluşturuyor.

Türkiye genelinde işlenen suçların yüzde 46’sının çocuklara karşı işlendiği ifade edilirken, bu suçlar arasında cinsel istismar ilk sırada yer alıyor


 
§