24 Mart 2017
Sayı: KB 2017/12

Referandumdan 1 Mayıs’a...
Referandum ve sendikaların tutumu
İşsizlik, kapitalizmin “velinimeti”
Kamu emekçileri direniyor!
Referandum ve sosyalizmin güncelliği
“Dinler savaşı”ndan medet ummak…
Newroz ateşi Türkiye’nin dört bir yanında yakıldı
Dinci-gerici iktidarın Alevi düşmanlığı
AKP’nin “Nazi” benzetmesi ve kendi kirli sicili
“Aklın, vicdanın, bilimin onaylamadığını yargı onaylamış; bizim için yok hükmünde!”
Gündemdeki referandum üzerine - H. Fırat
Emekçi kadınlar AKP’nin yalanlarına prim vermemelidir
Kürt ve kadın olmak
Hem ucuz, hem de köle bir nesil yaratmak için çalışıyorlar
Tarikat yurtlarında yaşananlar
Suriye’ye karşı savaş yedinci yılında
Hollanda seçimleri ve Avrupa’daki yankıları
Balkanlar’da büyüyen kriz ve savaş olasılığı
Bir savaş andı: Kızıldere!
Bu sayının PDF formatını download etmek için tıklayın

 

Dinci-gerici iktidarın Alevi düşmanlığı

 

Sermaye sınıfı ve devleti tarih boyunca Alevi emekçilere karşı çeşitli politikalar hayata geçirmiştir. Tarihin belli evrelerinde Alevi kimliğini tamamen inkar ederken, kimi zamanlarda ise “Alevileri tanımak” adı altında çeşitli buluşmalar organize etmiş, özellikle Alevi burjuvalarını kendi etrafında toplamayı başarmıştır. İzzettin Doğan vb. gibi sömürücüleri, emekçi Alevileri devlet politikasına yedeklemenin bir aracına dönüştürmüştür.

Fakat ilerici, devrimci, demokrat Aleviler bu oyuna kanmadılar ve bu oyunlar karşısında net tutumlar aldılar. Bunun son yıllardaki örneklerinden biri, cami-cemevi projesi karşısında alınan tutumda kendini gösterdi. Bu saldırıya karşı militan bir direnişle mücadele verildi. Teslim olunmayacağı pratik olarak ortaya konuldu.

Geçtiğimiz günlerde iktidarın Alevilere yönelik politikasının bir yansıması olan görüşleri, İçişleri Bakan Yardımcısı Sebahattin Öztürk’ün ağzından dinledik. Öztürk, Dersim’de katıldığı bir toplantıda temsilcisi olduğu iktidarın niyetlerini adeta bir itiraf niteliğinde ortaya koydu. Yaptığı açıklama hem klasik AKP yüzsüzlüğünün hem de Alevi düşmanlığının ifadesiydi.

AKP temsilcileri, referandum sürecinde her zaman olduğu gibi Alevi kimliğini istismar ederek Alevilerden oy almak için Dersim’e gittiler. Burada yaptıkları toplantıda Alevileri bir oy deposu haline getirme gayreti sergilediler. Açıklamalar yapan AKP’li Öztürk, makarna ve kömürün işe yaramadığını bildiğinden olsa gerek, Alevilere sözde ne kadar eşit davrandığını öne çıkarmaya çalıştı. Alevilerin bu devlet tarafından ayrımcılığa uğradığını belirtenlerin düşünceleri, özellikle de “Kamuda Alevilere neden iş verilmiyor” sorusu karşısında sıkışan Sebahattin Öztürk, istemeye istemeye şu itirafta bulundu:

Bu bölgeden gelen çocukların, hiçbir mülakatta torpilli olmadıkları halde, ben buradan bazı çocuklarımızı kaymakam olarak seçmiş birisiyim. İsim de verebilirim, ama şu an buna gerek yok. Bu isimleri ifşa etmenin anlamı yok. Ayrıca şu an Türkiye’nin 81 il emniyet müdürü içinde 2 emniyet müdürümüz Alevi. Hangileri olduğunu sormayın ama ben Alevi emniyet müdürü olduğunu söyleyeyim. Dolayısıyla devlet içinde böyle bir önyargı yoktur. Neticede bu siyasi bir iktidar, kendisiyle ilişkili olmayan bir kesime o kadar büyük bir ağırlık vermediğini söylemek mümkün. Ama hiç verilmiyor demek de doğru değil.

Öztürk aslında burada devletin Dersimli Alevilere bakışını özetlemekten başka bir şey yapmıyor. Alevilere ne denli üstten bakıldığını ortaya koyan bu açıklama, bir kişinin görüşleri olmaktan ziyade bir devlet geleneğidir. Öte yandan iktidara gelen partilerin, işçi sınıfına, Kürtlere, Alevilere, kadınlara, gençlere ve toplumun birçok kesimine hizmetten çok, “kendisi ile ilişkisi olan kesimlere” hizmet ettiği gerçeği, bu açıklama ile bir kez daha teyit ediliyor. Düzen partilerinin “kendileriyle ilişkisi olan kesimler” ise bilindiği üzere en başta patronlar sınıfı, kendilerini destekleyen orta tabakalar ve emperyalistlerdir. Kendilerinden saymadıkları bir yana, saydıkları ezilen kesimlere/sınıflara dahi yalnızca oy avcılığı hesabıyla yaklaşırlar. Bu kesimlere en fazlasından bir parmak bal uzatmayı yeterli bulurlar. Nitekim makarna-kömür yardımı adı altında sadaka kültürünü yaydıkları, kendilerine oy veren emekçileri dilenci yerine koydukları halde oy desteğini süreklileştirmeyi başarabiliyorlar.

Alevilerin aklını çelme girişimlerinin benzeri Kürt halkı şahsında da sık sık yaşanıyor. “Bu ülkede Kürt generaller, Kürt başbakanlar ve cumhurbaşkanları da oldu” gibi söylemler, aynı inkarcı-asimilasyoncu politikanın mezhep üzerinden değil de ezilen ulus üzerinden tezahürüdür. “Çözüm süreci” aldatmacası da bundan farklı değildi. Devrimci dinamizmiyle bilinen bir kesimin düzen içine çekilme çabası burada da kendini göstermektedir.

Tarih boyunca görüldüğü üzere sermaye iktidarı ve partileri düzenin bekası için genel çabalarla yetinmiyorlar. Sermaye iktidarının ezdiği, inkar ettiği ve yok etmeyi hedeflediği kesimleri, “ileri gelenler” şahsında düzen sınırlarına çekmeye ve buradan hareketle o kesimin geniş bölüklerini de etkilemeye çalışıyorlar.

Fakat sermaye devleti ve partileri, bu geniş kesimlerin sınıfsal özlem ve ihtiyaçlarına yanıt veremezler. İşçi ve emekçi kitlelerin insanca yaşam ihtiyacı/özlemi sermaye iktidarı tarafından genel olarak karşılanamaz. Hele de kapitalizmin yapısal bunalımlar içinde debelenen bir sömürü düzeni olduğu gerçeği orta yerde duruyorken…

Bu gerçekler, ezilen bir mezhebe bağlı Alevi işçi ve emekçiler söz konusu olduğunda iki kat güçle karşımıza çıkar. Egemen mezhepçi bir siyasetle ülkeyi yöneten dinci-faşist AKP, geniş Alevi işçi ve emekçi yığınlarının taleplerini hiç karşılayamaz. Kaldı ki hiçbir zaman böyle bir niyeti de olmadı. Dersim’deki itiraflar bunun şaşırtıcı olmayan bir yansımasıdır sadece.

Toplumun ezilen kesimlerinin talepleri sadece ve sadece işçi sınıfının devrimci iktidar mücadelesi geliştiği ölçüde elde edilebilir. Ezilen mezhep, ulus, cins, azınlık vb. kesimlerin eşitlik ve özgürlük gibi haklarının/taleplerinin tam anlamda kazanılması ve kalıcılaşması ise yalnızca sosyalist bir düzende mümkündür. Alevi işçi ve emekçilerin devrimci-sosyalist mücadele etrafında birleşmeleri ve taleplerini bu mücadele içinde yükseltmeleri bu yüzden zorunludur.

 

 

 

 

TV 10 eylemlerinin 24. haftası

 

KHK’yla kapatılan TV 10’un geri açılması talebiyle Galatasaray Meydanı’nda her Cumartesi yapılan eylemlerin 24.’sü 18 Mart’ta gerçekleştirildi.

Saat 14.00’te başlayan eylemde “TV 10 susturulamaz!” pankartının yanı sıra, “Özgür basın susturulamaz! Halkın sesi TV-radyolar kapatılamaz! / Karakoçan Dernekleri Federasyonu (KARDEF)” yazılı pankart açıldı.

Eylemde ilk olarak yapılan konuşmada, sermaye devletinin Alevilere yönelik ikiyüzlü açıklamaları teşhir edilerek “İktidarın Alevisi olmayacağız!” vurgusu yapıldı.

Ardından Hacı Bektaş Veli Anadolu Kültür Vakfı Başkanı Tuncer Baş, Pir Sultan Abdal Kültür Derneği (PSAKD) Genel Sekreteri Turgay Özkan, Peri Suyu Koruma Platformu adına Eren Akyol destek konuşmaları yaptılar.

İngiltere’den gelen ozan Mehmet Tek’in söylediği bir deyişle bitirilen eyleme, temsilcilerinin söz aldığı kurumların yanı sıra, Cumartesi Anneleri, Munzur Çevre Derneği, HDP Pendik İlçe Örgütü temsilcileri destek verdiler.

 
§