24 Mart 2017
Sayı: KB 2017/12

Referandumdan 1 Mayıs’a...
Referandum ve sendikaların tutumu
İşsizlik, kapitalizmin “velinimeti”
Kamu emekçileri direniyor!
Referandum ve sosyalizmin güncelliği
“Dinler savaşı”ndan medet ummak…
Newroz ateşi Türkiye’nin dört bir yanında yakıldı
Dinci-gerici iktidarın Alevi düşmanlığı
AKP’nin “Nazi” benzetmesi ve kendi kirli sicili
“Aklın, vicdanın, bilimin onaylamadığını yargı onaylamış; bizim için yok hükmünde!”
Gündemdeki referandum üzerine - H. Fırat
Emekçi kadınlar AKP’nin yalanlarına prim vermemelidir
Kürt ve kadın olmak
Hem ucuz, hem de köle bir nesil yaratmak için çalışıyorlar
Tarikat yurtlarında yaşananlar
Suriye’ye karşı savaş yedinci yılında
Hollanda seçimleri ve Avrupa’daki yankıları
Balkanlar’da büyüyen kriz ve savaş olasılığı
Bir savaş andı: Kızıldere!
Bu sayının PDF formatını download etmek için tıklayın

 

Aklın, vicdanın, bilimin onaylamadığını yargı onaylamış; bizim için yok hükmünde!”

 

Halkın Hukuk Bürosu (HHB) avukatlarından Oya Aslan ile Dilek Doğan’ın katledilmesiyle ilgili yargılama sürecinin geldiği aşamayı konuştuk.

Yargılama sürecinin bir oyalama sürecine döndüğünü, ortada olan delillere rağmen savcının “sanık avukatı” gibi davrandığını ve mahkemenin de katil polis Yüksel Moğultay’ı korumaya devam ederek çok düşük bir cezaya hükmettiğini ifade eden Aslan, kararın kendileri ve halk nezdinde bir hükmünün olmadığını vurguladı.

Dava sonucunda verilen “cezayı” nasıl değerlendirdiği sorumuza yanıt olarak; olayın bilinçli ve istenerek işlenen bir cinayet olduğunu söyleyen Aslan, katil polise “bilinçli taksirden” 6 yıl 3 ay ceza verilmesini ve yargıcın “iyi hal indirimi” uygulamasını teşhir etti.

Bu durumda katil polisin doğru düzgün hapishanede dahi kalmayacağını ifade eden Aslan şöyle konuştu, “Ne kadarını yatacak sanık? Cezası 3’te 2 ile yaklaşık 4 yıla düşüyor. Bir süre yattıktan sonra şartlı salı verme var. Son iki yıl şartlı tahliye var.

Normal usul işlerse eğer önce kapalı hapishaneye, kısa bir süre sonra da açık bir hapishaneye gidecek.

Sürekli dışarı çıkma izni vb. ile aslında yatmayacak hapishanede.”

Mahkemenin verdiği kararla birlikte insan öldürmenin cezasının olmadığı yönünde bir sonuç çıktığına vurgu yapan Aslan; “Sanık 24 yaşındaki Dilek Doğan’ı öldürdü. Yargı kararıyla bunun bir cezasının olmadığını söylediler.

Bir hukukçu olarak bunun bir meşruiyeti, inandırıcılığı bir kıymeti yok. Yargı işlemiyor” dedi.

Mahkemenin bu kararının polislere yeni suçlar işlemesi için bir teşvik niteliğinde olduğunu söyleyen Aslan, yargının siyasi iktidar neyi istiyorsa, nasıl bir beklenti içindeyse ona göre karar verdiğini ifade ederek bu karara saygı duyulmasını gerektirecek bir durumun olmadığının altını çizdi.

“Savcı sanık avukatlığı yaptı”

Dava savcısının sanık polisi kollayan yaklaşımları konusunda ise savcının sanık aleyhinde olan delilleri sanık lehinde göstermeye çalıştığını belirterek şöyle devam etti:

Sanık polis ‘ben silahın emniyetini hiç kapatmadım, operasyonlarda biz zaten kapatmayız’ dedi. Savcı ise ‘kapatmak için fırsat bulamadı’ demişti. Savcı onu aşan beyanlarda bulundu. Sanık avukatlığı yaptı.

Yine ‘taksir’ dedi. İsteği ve iradesinin öngöremediği bir durum olarak ortaya koymaya çalıştı savcı. İtiş-kakış anlamına gelebilecek cümleler kullandı. Bunu sanık kendisi dahi söylemedi. Sadece avukatı söyledi.

Yine kendisini aşan ifadeler kullandı savcı. Hiçbir şekilde mağdur taraftan, aile tarafından bakmadı.”

“Keşfi mahkeme salonuna getirdik”

Taleplerine rağmen “deliller yeterli” denilerek keşif yapılmamasını teşhir eden Aslan, “Biz keşfi mahkeme salonuna getirdik” diyerek krokilerle, animasyonla, fotoğraflarla sanığın savunmasının ne hukukla ne maddi hayatla ne bilimle mümkün olamayacağını; orada bir itiş-kakışın hiçbir şekilde mümkün olamayacağını kanıtladıklarını aktardı. Kanıtlara rağmen “taksir” denmesini, itiş-kakış olduğu söylemini teşhir etti.

Sanık avukatıyla savcının mütalaasında aynı söz kalıpları

Savcının aldığı talimat üzerine mütalaayı hazırladığını onu da kendisinin yazmadığını düşündüğünü söyleyen Aslan, “Savcının kullandığı söz kalıbıyla ertesi hafta sanık avukatının kullandığı sözcük ve söz kalıpları birbirine çok yakındı. Sanki önceki hafta mütalaayı yazan sanık avukatıydı.

O kelimeleri kullandıracak bir durum yoktu. Bazı kavramlar vardır ortak kullanılır; böyle de değildi. Kesinlikle ikisi arasında bir görüş birliği, bir yazışma, önceden bir konuşma geçtiğini ve mütalaanın böyle yazıldığını düşündük” ifadelerini kullandı.

“Ağır cezayı gerektirecek daha ne olsun ki?”

Olayın bir “taksir” olmadığını söyleyen Aslan “Dışarıda görüntü alan polis ‘özel harekat birini vurdu’ diyor. Görüntülerde de ortada daha ne olsun. Ağır cezayı gerektirecek daha ne olsun ki?” dedi.

Görüntü kayıtlarının da belli bir aşamadan sonra dosyaya girdiğini, görüntülerin silindiğinin ortaya çıktığını ama bu durum karşısında mahkemenin hiçbir işlem yapmadığını belirtti.

Mahkemenin başından beri katil polisi tutuklamaya hiç yanaşmadığını ifade eden Aslan, bu tür yargılama oyunlarıyla insanların çaresizlik ve kabullenme durumuna itildiğini, ‘biz bir şey yapamayız’ umutsuzluğuna düşürülmeye çalışıldığını belirtti.

Yargının halkı dizginleme ve dengede tutma aracı olduğunu ifade ederek buna rağmen insanların bilincinde mahkemelerin işlevinin ne olması gerektiğini kavratıp mücadele azimlerini yaratmanın önemine dikkat çekti. “Buna karşı tek başına Dilek Doğan ailesi ve bireyler olarak mücadele edemezsiniz. Yargı devletle bir bütün olarak, örgütlü olarak çalışıyor. Halk da yargının bu tutumu, katılığı karşısında örgütlü olmak zorunda, örgütlü mücadele etmek zorunda” ifadelerini kullandı.

Polise tutuklanmama garantisi verdiler

Sanık polisin mahkemedeki rahat tavırlarını ve işi Doğan ailesini suçlamaya vardıracak kadar ileri götürmesini hatırlattığımız Aslan, şu ifadeleri kullandı:

Genelde bu tür davalarda sanık başka yere atanır, SEGBİS ile ifadesi alınır yüz yüze getirmemeye çalışırlar. Ama burada sanık ilk mahkemeye geldi, çok sakin kafasını hiçbir yere çevirmeden öyle durdu kimseyle muhatap olmadı. Onun oraya gelişi, çok sayıda polisin orada görevlendirilmesi, hakimin rahat olması, polis avukatının bu kadar rahat oluşu tabi ki bir güvence verildiğinin kanıtı.”

Mahkeme heyetinin de bu polise “Seni tutuklamayacağım” diye teminat verdiğini ifade eden Aslan son duruşmada da sanık polisin çok az ceza alacağını ve tutuklanmayacağını bildiğini düşündüklerini söyledi.

Sahiplenme olmasa aile suçlanacaktı

Hakimin de aynı soğukkanlılıkla kararını açıkladığına dikkat çeken Aslan, ailenin suçlanmasına ilişkin ise şu ifadeleri kullandı:

Ciddi kamuoyu, sahiplenme, ailenin ısrarı; bunlar olmasaydı bu tetiği Dilek Doğan’ın abisi Mehmet çekti diye aileye dava açılacaktı. Nitekim de ilk yakalama kararı abisi hakkında çıkarıldı. Soruşturmada ilk olarak sanık polisin ifadesi şüpheli olarak değil tanık sıfatıyla alındı.

Görüntüler ailenin lehine sonuçlanmamış olsa Mehmet hakkında dava açılacak ve kardeşini vurmaktan tutuklanacaktı.”

Bilinçli taksirin tanımının ‘sonucu öngörebilirsiniz ama istemezsiniz’ anlamına geldiğini belirten Aslan, Şırnak’a operasyon için giden, üç gün sonra dönen, halka karşı örgütlenmiş bir özel birim içinde görev yapan özel harekat polisinin kendisi açısından ‘karşı cephede’ duran bir eve gittiğinde sonucu bildiğini, istediğini ve bu isteğini yerine getirdiğini vurgulayarak “taksir” denilerek polisin ödüllendirilmesini teşhir etti.

“Aklın, vicdanın, bilimin onaylamadığını yargı onayladı”

Karara karşı istinaf mahkemelerine itirazda bulunacaklarını belirten Aslan, son olarak şunları söyledi: “Ama yine aynı sonuç çıksa da bu dava bizim için bitmemiştir. Polisin infazlarına karşı her dava bizim için bu davayla birleşecek. Bizim için bu suçların zamanaşımı hükmü yoktur. Öyle ya da böyle bizim gözümüzde polis aklanmadı. Aldığı ceza yeterli değildir. Öyle ya da böyle bunun hesap verilebilir bir mekanizması, yeri çıkar diye düşünüyoruz. En üst mahkemeler de onaylasa; aklın, vicdanın, bilimin onaylamadığı bir şeyi bir yargı onaylamış bizim için bir hükmü yoktur.”

Kızıl Bayrak / İstanbul

 
§