24 Mart 2017
Sayı: KB 2017/12

Referandumdan 1 Mayıs’a...
Referandum ve sendikaların tutumu
İşsizlik, kapitalizmin “velinimeti”
Kamu emekçileri direniyor!
Referandum ve sosyalizmin güncelliği
“Dinler savaşı”ndan medet ummak…
Newroz ateşi Türkiye’nin dört bir yanında yakıldı
Dinci-gerici iktidarın Alevi düşmanlığı
AKP’nin “Nazi” benzetmesi ve kendi kirli sicili
“Aklın, vicdanın, bilimin onaylamadığını yargı onaylamış; bizim için yok hükmünde!”
Gündemdeki referandum üzerine - H. Fırat
Emekçi kadınlar AKP’nin yalanlarına prim vermemelidir
Kürt ve kadın olmak
Hem ucuz, hem de köle bir nesil yaratmak için çalışıyorlar
Tarikat yurtlarında yaşananlar
Suriye’ye karşı savaş yedinci yılında
Hollanda seçimleri ve Avrupa’daki yankıları
Balkanlar’da büyüyen kriz ve savaş olasılığı
Bir savaş andı: Kızıldere!
Bu sayının PDF formatını download etmek için tıklayın

 

Suriye’ye karşı savaş yedinci yılında

Bölgede yeni dengeler oluşuyor

 

Mart 2011’de gerçekleştirilen kitle eylemlerini Suriye’ye savaş ilan etmenin fırsatına çeviren ABD emperyalizmi ile bölgedeki suç ortakları, altı yıldır bu komşu ülkeyi yakıp yıkmakla uğraşıyorlar. Emperyalistler, dünyanın dört bir yanından toplayıp Türkiye üzerinden Suriye’ye transfer ettikleri cihatçı katil sürülerini kullanarak emellerine ulaşabileceklerini hesap ettiler.

Yıkıcı savaş yedinci yılına girmiş olsa da, emperyalistlerle bölgedeki ‘şer üçlüsü’nün (Türkiye, Suudi Arabistan, Katar) Beşşar Esad’ı saf dışı bırakma, Baas rejimini yıkma, dinci-Amerikancıları işbaşına getirme planları hezimete uğradı.

Esas failler sahada

Suriye’ye karşı savaş planı emperyalist/siyonist patentli olmasına rağmen icraatı ‘şer üçlüsü’ (Türkiye, Suudi Arabistan, Katar), tetikçiliği ise cihatçı çeteler üstlendi. Son döneme kadar ne ABD, ne Türkiye, ne de İsrail savaşa fiilen katılmaya hevesliydi. Ancak dünyanın dört bir yanından toplanan on binlerce tetikçiyle sonuç almanın mümkün olmadığı görüldü. Suriye’de devrim olduğunu iddia eden kukla muhalefet ise, beş yıldızlı otellerin salonlarında ahkam kesmekten öte bir şey yapamadı. Üç ayda rejimi yıkarız havasına kapılarak cihatçılarla işbirliği yapan Suriyelilerin ise önemli bir kısmı yönetimle anlaşarak savaştan çekildi.

Tetikçilerle hedefe ulaşma hesapları çökünce ABD, Türkiye, İsrail üçlüsü şu veya bu düzeyde işin içine girmeye başladılar. Suudi Arabistan ise Ürdün üzerinden “IŞİD’e karşı savaş koalisyonu”na girmeye hazırlanıyor. ABD ile bölgedeki bu azgın işbirlikçileri (Türkiye, İsrail, Suudi Arabistan) üç koldan Suriye’ye saldırıyorlar. Suriye’ye düşmanlıkta mutabık olsalar da her birinin kendine göre kirli hesapları da mevcut. Bundan dolayı bazı konularda farklı tutumlar alabiliyorlar. Özellikle PYD ile ilişkiler konusunda...

Esas faillerin sahaya inmesi, tetikçilerin başarısızlığının itirafıdır aynı zamanda. Herşeye rağmen savaşı sürdüren ABD ile işbirlikçileri, bu koşullarda durumu tersine çevirme gücünden yoksunlar. Ya belli bir süre ayak diredikten sonra fiili durumu kabul edecekler ya da bölgesel bir savaşı göze alacaklar. ABD ile işbirlikçileri en azından şimdilik bölgesel savaşa hevesli görünmüyor. Ancak dünyada dengelerin değiştiği, jeopolitik yapının yeniden oluşturulduğu bu konjonktürde, savaş riski baki kalmaktadır.

Bölgede “tek kutuplu” dönemin sonu

Eğer ABD ile işbirlikçilerinin planı başarıya ulaşabilseydi, bölge ‘dinci-Amerikancı rejimler’ tarafından yönetilecek, direniş hareketleri ezilecek, Filistin davası tasfiye edilecek, her tarafta emperyalist/siyonist güçlerin borusu öttürülecekti. Emperyalist dünyanın bugünkü dengeleri bunun kolayından başarılamayacağını göstermiş oldu.

Altı yıllık savaşın ardından varılan bu noktada, ABD/İsrail cephesinin istediğini halklara dayatma dönemi kapandı. Elbette ABD, İsrail ile ‘şer üçlüsü’ halen bölge halkları için büyük bir tehdit oluşturuyorlar. Hem izledikleri gerici-yayılmacı politikalar hem el altında bulundurdukları cihatçı çeteler eliyle tahribat yapma imkanlarına hâlâ sahipler. Ancak ağır bedelleri göze almadan saldırı düzenlemenin koşulları da ortadan kalkmış bulunuyor. Artık Rusya-İran-Suriye cephesi pekişmiş bulunuyor.

Suriye’nin hedef alınması, ABD/İsrail karşıtı dinamikleri tasfiye etmenin yanısıra, Rusya’yı bölgeden söküp atmayı da hedefliyordu. Durum tersi oldu. Bugün Rusya’nın bölgedeki dayanakları, altı yıl öncesine nazaran çok daha güçlüdür.

Süreç kararsız ve yeni dengeler üzerinden ilerliyor

Cihatçı çetelerin birçok cephede hezimete uğramaları ABD, Türkiye, İsrail, Suudi Arabistan hattında derin kaygılara neden oluyor. Savaşa fiilen katılmalarının nedeni de budur. Cihatçılardan umudu kesen ABD, merkezinde YPG olan güçlere dayanırken, Türkiye-Suudi Arabistan ikilisi ise cihatçı çetelerin bir kesimini kalkan yaparak yağmadan pay alma hesapları yapıyor. Siyonist İsrail ise hem cihatçı çeteler aracılığıyla hem de bizzat saldırıyor Suriye’ye.

Daha önce de ifade ettiğimiz gibi, Suriye’ye düşmanlıkta mutabık olan bu devletler, hedefler bakımından ayrışabiliyor. Yine de Suriye’ye doğrudan saldırmaları ya da cihatçı çeteleri kullanarak yaptıkları müdahaleler, savaşın bitmesini engelliyor. Bu kadarı, Astana veya Cenevre’de gerçekleştirilen “barış zirveleri”ni sabote etmeye yetiyor. Bu güçlerle işbirliği yapmaya çalışan Rusya, bazı tavizler vermek pahasına da olsa anlaşma yolunu açmak istiyor. ABD ile işbirlikçilerini Birleşmiş Milletler anlaşmalarına uygun tutum almaya zorluyor. Taraflar anlaşma ile çekişme arasında gidip geldiği için sürecin ağır ve sancılı ilerlemesi kaçınılmaz görünüyor.

Oluşan dengeler henüz istikrarlı bir düzeye ulaşmış değil. Bu da süreci farklı olasılıklara açık hale getiriyor. Buna rağmen bölgesel bir savaş çıkmadığı sürece, olayların seyrinde dramatik bir değişim beklenmiyor.

 

 

 

 

Dünyada grev ve eylemler

 

Dünyanın çeşitli yerlerinde işçi ve emekçiler hakları ve talepleri için grev ve eylemler gerçekleştirdi.

Tayvan hükümetinin 2025 yılına kadar nükleer santrallerini kapatacağına dair söz vermesinin yeterli olmadığını söyleyen nükleer enerji karşıtlarının çağrısıyla 5 bin eylemci alanlara çıkarak, Taipei, Kaohsiung ve Taitung kentlerinde kitlesel eylemler yaptı.

Singapur’da su fiyatlarının yükseltilmesi planına karşı protestolar yapıldı. Orduya getirilmesi planlanan vergi indirimlerini suya yapılacak zamla kapatmaya çalışan hükümetin politikalarını eleştiren konuşmacılar, bu zamlarla zaten pahalı olan yaşamın daha da pahalılaşacağını söylediler.

Phnom Penh‘deki (Kamboçya) Bodykids Fashionwear fabrikasının 600’den fazla kadın ve erkek işçisi Şubat ayı ücretleri ödenmediği için greve gitti. İşçiler patronun sahte iflas yapacağına dair duyumlar aldıklarını açıkladılar.

17 Mart günü, Peru’nun Arequipa’daki Cerro Verde bakır madeninde yaklaşık bin 300 işçi süresiz grev başlattı. Grevciler, ücret ve ikramiye artışlarının yanı sıra iş güvenliği de istiyor. Cerro Verde madeninin en büyük payı ABD’li tekel Freeport-McRoRan’a ait.

Batı Tayland’da yaklaşık bin kişi, derin su limanı Pak Bara’nın kurulmasına karşı protesto eylemi yaptı. On yıllardır tartışması süren liman henüz Tayland’ın batı sahilinde yapılamadı. Bölge halkının çevresel kaygılarla karşı çıktığı liman projesi protestosuna saldıran polis çok sayıda insanı gözaltına aldı.

 
§