15 Aralık 2017
Sayı: KB 2017/48

ABD-İsrail-Suudi saldırganlığının Kudüs hamlesi
Stratejik ortakların açık-gizli suç dosyası!
Dinci faşizmin karanlığı ve çıkış arayışı
Taşeron işçisine kadro aldatmacası
Yapılması gereken açıktır: Grev!
“Mücadele etmeyen işçi köleliğe mahkumdur”
HT Solar’da hiçbir şey bitmiş değil!
İstanbul’da direniş sürüyor
Dünyayı sarsan altmış yıl!
Emperyalist savaşa karşı mücadeleye!
Gerici kuşatmayı kırmak için tek yol mücadele!
Kurultay Hazırlık Komitesi toplandı
Bugünün mücadelesini yarına bırakma!
Gençlik Erdal Eren’i andı
Suriye’de “siyasi çözüm” ve Ortadoğu’da artan gerilim
Almanya’da siyasi kriz sürüyor
Silahların gölgesinde kâr hesapları
19 Aralık Katliamı’nın 17. yılı
Bu sayının PDF formatını download etmek için tıklayın

 

Stratejik ortakların açık-gizli suç dosyası!

 

Trump’un Kudüs’ü İsrail’in başkenti olarak ilan etmesinin ardından İsrail ve Türkiye’nin, yani iki stratejik ortağın ilişkileri yeniden gündeme geldi. Erdoğan’ın “işgal devleti” olduğunu “yeni keşfettiği” İsrail ile Türk devletinin karşılıklı münasebetlerinin dünden bugüne nasıl kirli ve kanlı hesaplara dayandığı ise biliniyor. Türkiye-İsrail ilişkisinin mahiyeti İsrail’in kurucusu Ben Gurion tarafından yoz bir ifadeyle şu şekilde tariflenmişti; “Türkiye bize herkesin önünde nikah kıydıkları eşleri gibi davranmak yerine, hep bir metrese davranır gibi davrandı.”

1948’deki kuruluşundan birkaç ay sonra İsrail’i tanıyan ilk “Müslüman” ülkenin Türkiye olduğunu artık hemen herkes biliyor. Uzun bir dönem bu iki stratejik ortak arasındaki ilişki inişli çıkışlı seviyelerde sürdü. Türkiye, bir başka “dindar” hükümet döneminde (Refah Partisi) İsrail ile ekonomik ve askeri ilişkilerini doruk noktasına çıkardı. ‘90’lı yıllarla birlikte ilişki ağı daha bir karanlık hal aldı. “Bin operasyonda” kullanılan kayıp silahların İsrail’den temin edildiği gündeme geldi. Ortadoğu’da bir terör merkezi olarak hareket eden İsrail, Türk devletinin kontrgerillasını “faili meçhul” cinayetlerde, kaçırıp kaybetmelerde, köy yakmalarda kullanılmak üzere silahlandırdı.

Bu ekonomik-askeri işbirliği bugün AKP döneminde de sıkı bir şekilde devam etmektedir. Gazze’yi bombalayan İsrail pilotları eğitimlerini Konya ovasında yapmıştır. Şu günlerde biri Filistin, diğeri Kürt halkına kan kusturan iki devletin sözcülerinin birbirlerini işledikleri bu insanlık suçlarından dolayı karşılıklı suçlamaları tam bir ikiyüzlülüktür. Her ikisinin eline de bu halkların kanı bulaşmıştır. Her iki taraf da Kürt ve Filistin halkının yaşadığı acılardan doğrudan sorumludurlar, birbirlerinin işledikleri insanlık suçlarına ortaktırlar.

*

Biz kronolojik olarak Türkiye ile İsrail arasındaki stratejik ortaklıkları anlatmaya devam edelim… Türkiye 1989’da, İsrail’in BM’de temsilini yasaklayan karar tasarısına ret oyu verdi. Türkiye ve İsrail arasında 1994’te güvenlik, 1996’da askeri alanda eğitim ve işbirliği anlaşması imzalandı. 1997 yılında F-4 uçaklarının modernizasyonu projesi ihalesi İsrail’e verildi. Hem de İsrail Havacılık Endüstrisi (IAI) firmasının bu proje için yeterli olmadığı bilindiği halde, bakanlar kurulunun ‘hizmete özel’ kararıyla… Savunma sanayisinde işbirliği ve serbest ticaret anlaşmalarının ardından Türkiye, İsrail ve ABD donanmaları 1998’de Akdeniz’de ortak tatbikat düzenledi.

2000 yılında Şaron’un Mescid-i Aksa’ya provokatif bir ziyaret yapmasının ardından İkinci İntifada başladı. İsrail’in Filistin’e yönelik saldırılarının arttığı bir dönemde, 2002 yılında 170 adet Amerikan M60 tanklarının yenilenmesiyle 1 milyar dolarlık anlaşma imzalandı. Fakat görünürde ilişkiler soğumuştu. Beş yıl sonra ilişkilerin ‘iyileştirilmesine’ yönelik adımlar atıldı. Dönemin Dışişleri Bakanı Abdullah Gül ve Başbakan Erdoğan 4 ay arayla İsrail ve Filistin’i ziyaret etti. 15 Temmuz 2004’te Ankara’da bir mutabakat zaptı imzalanarak, Serbest Ticaret Anlaşması kapsamında “temel ve işlenmiş tarım ürünleri ticaretindeki tavizlerin karşılıklı genişletilmesini müzakere etme konusunda” karar alındı. Bu Türkiye’de tarımın İsrail eliyle çökertilmesi için varılan bir antlaşmaydı. İsrail’e Konya’dan da 2004 yılının sonunda 40 bin dönüm arazi satıldı.

Ayrıca 2004 yılında Manavgat suyunun 20 yıl boyunca İsrail’e satılmasına ilişkin ön antlaşma imzalandı. Yine Anamur suyunun da İsrail’e pompalanacağı 2016 yılının başında gündeme gelmişti. Kısaca İsrail’in içme suyunu Türkiye sağlıyor.

1 Mayıs 2005 tarihinde İsrail’i ziyaret eden Erdoğan, 200 milyon dolarlık Heron anlaşması yaptı. Ayrıca M60 tanklarının modernizasyonu için yeni protokol ve 17 ayrı askeri proje görüşmesi yapıldı. 2006 Haziran ayında İsrailli Karmel Halıları 9 milyon dolar yatırım yaparak Türkiye’deki Atlas Halı şirketinin hisselerinin yüzde 51,1’ini satın aldı. İsrail’in 12 Temmuz 2006’da Lübnan’a ve 27 Aralık 2008’de Gazze Şeridi’ne saldırması ile ilişkiler yeniden perdenin arkasına taşındı. İsrail, 6 Eylül 2007 tarihinde Suriye’nin gizli nükleer reaktörünü vurduğunda Türkiye hava sahasını kullandı. 13 Şubat 2009 tarihinde, dönemin Milli Eğitim Bakanı Hüseyin Çelik, okullarda İsrail mallarının boykot edilmemesi için genelge yayımladı! Sahnede ise alçak seviyedeki bir koltuğa oturan Türkiye’nin İsrail büyükelçisi, Erdoğan’ın Davos’ta “one minute” çıkışları vardı.

İsrail’in Mavi Marmara saldırısından iki hafta önce, Türkiye İsrail’in OECD’ye üye olmasına izin verdi. 31 Mayıs 2010 tarihinde gerçekleşen Mavi Marmara saldırısı ise Erdoğan tarafından kendi tabanını tutmak için bir koz olarak kullanıldı. Fakat ilerleyen süreçte İsrail ile varılan mutabakat, sözde İsrail karşıtlığının ne kadar sahte olduğunu gösterdi. Böylece Türkiye bir kez daha uluslararası düzeyde İsrail’in yardımına koştu. Olası bir yargılanmadan İsrail devleti bu antlaşma sonucu kurtuldu. Mavi Marmara saldırısında yaşamlarını yitirenlerin ailelerinden habersiz varılan antlaşma ile saldırıda görev alan İsrail askerleri aklanmış oldu.

İç kamuoyu Davos’ta “one-minute” ile coşturulurken, aynı günlerde İsrail dostu milletvekili sayısı Filistin dostu vekillerden daha fazlaydı. TBMM’de Türkiye-İsrail Dostluk Grubu üyesi 361, Türkiye-Filistin Dostluk Grubu üyesi ise sadece 60 milletvekili bulunuyordu!

*

Türkiye ve İsrail arasındaki gerek ekonomik, gerek askeri ilişkileri hiçbir gelişmenin olumsuz etkilemeyeceği Türk devletinin birçok yetkilisi tarafından defalarca söylenmiştir. Bu yüzden İsrail ile yapılan petrol, doğalgaz boru antlaşması fazlasıyla önemsenmektedir.

AKP döneminde ivmesi daha bir yükselen Türkiye-İsrail ilişkileri sözde soğudukça, yapılan ekonomik ve askeri antlaşmalar daha da artmıştır. 2009 yılı başında yaklaşık 1500 Filistinlinin hayatını kaybettiği İsrail saldırısı ve 2010 yılındaki Mavi Marmara olayı bile İsrail’le ticareti engellememiştir. 2009’da 1.522.436 dolar olan ihracat, 2010’da 2.080.148 dolara çıkmıştır. 2015 yılında İsrail’in Türkiye’ye ihracatı 1,6 milyar dolar, Türkiye’nin İsrail’e ihracatı ise 2,6 milyar dolardır. Toplamda 4,2 milyar dolar ediyor. 2014’te bu rakam 5,6 milyara ulaştı.

İsrailli firmaların Türkiye’de göze çarpan yatırımları arasında Ofer Grubu’nun Tüpraş hisselerini satın alması ve iptal edilen Galataport ihalesi sayılabilir. İsrail’in en büyük bankası olan Hapoalim Bank, BankPozitif’in yüzde 57,5 oranında hissesini devraldı. Türk bankacılık sektörüne yatırım yapan İsrail, bu çerçevede BankPozitif’in kontrol hisseleri için C Faktoring’e 100 milyon dolar ödedi.

Türkiye’nin İsrail’e ihraç ettiği başlıca ürünler arasında otomotiv, demir-çelik, izole edilmiş teller, bakır tel, sırlı seramikten döşeme, kaldırım taşları, şömine ve duvar karosu, mücevher, elektrikli makine ve cihazlar yer alıyor. İsrail’den ise petrol ve petrol ürünleri, tanklar ve diğer zırhlı savaş taşıtları, kimyasallar, plastik ve plastikten mamul eşya, demir çelik döküntü ve hurdaları, organik kimyasallar, elektrikli makineler, tıbbi cihazlar, dokunmamış mensucat ve ilaç ithal ediliyor.

*

Sonuç olarak Türkiye ve İsrail ilişkisinin gerçek yüzü yine en iyi AKP tarafından itiraf edilmektedir. Dönemin AKP sözcüsü Hüseyin Çelik, 14 Haziran 2010 tarihli Milliyet gazetesine yaptığı röportajda, “Türkiye’de anti-semitizmin bir geçmişi var. Fakat bizimle birlikte antisemitizm falan yok. Aksine bakın sayın Başbakan’ın (Erdoğan) bu çıkışları olmasa Türkiye’de anti-semitizm daha çok artar” demekte, Coca Cola amblemi önünde Rabia işareti yapan Erdoğan’ın biriken öfkeyi yatıştırdığını söylemektedir.

 
§