15 Aralık 2017
Sayı: KB 2017/48

ABD-İsrail-Suudi saldırganlığının Kudüs hamlesi
Stratejik ortakların açık-gizli suç dosyası!
Dinci faşizmin karanlığı ve çıkış arayışı
Taşeron işçisine kadro aldatmacası
Yapılması gereken açıktır: Grev!
“Mücadele etmeyen işçi köleliğe mahkumdur”
HT Solar’da hiçbir şey bitmiş değil!
İstanbul’da direniş sürüyor
Dünyayı sarsan altmış yıl!
Emperyalist savaşa karşı mücadeleye!
Gerici kuşatmayı kırmak için tek yol mücadele!
Kurultay Hazırlık Komitesi toplandı
Bugünün mücadelesini yarına bırakma!
Gençlik Erdal Eren’i andı
Suriye’de “siyasi çözüm” ve Ortadoğu’da artan gerilim
Almanya’da siyasi kriz sürüyor
Silahların gölgesinde kâr hesapları
19 Aralık Katliamı’nın 17. yılı
Bu sayının PDF formatını download etmek için tıklayın

 

Almanya’da siyasi kriz sürüyor

 

Haftalardır Almanya’da yeni hükümet kurulamıyor. CDU/CSU, Yeşiller ve FDP’den oluşan ve adına “Jamaika koalisyonu” denilen hükümet kurma girişimi başarısızlıkla sonuçlandı. Bu gelişme Alman politik çevrelerinde ve sermaye cephesinde ciddi kaygılara yol açtı. Almanya Cumhurbaşkanı Frank-Walter Steinmeier durumu, “Almanya’nın son 70 yılının en ciddi siyasi krizi” olarak tanımladı.

Partiler ile patron örgütleri içinde, Fransa başta olmak üzere AB bünyesinde yoğun bir hareketliliğe, olumlu-olumsuz tepkilere yol açan belirsizlik sürüyor. “Jamaika koalisyonu”nun bileşenlerinden FDP, “kötü yönetmektense, yönetmemek daha iyidir” açıklamasıyla, görüşmelerin yeniden başlatılmasına kapıları kapatmış oldu.

Mevcut koalisyonun şefi Angela Merkel “üzgünüz” diyerek erken seçimden söz ederken, Cumhurbaşkanı Steinmeier’e soruna el koyması çağrısı yapmayı da ihmal etmedi. Bunun üzerine cumhurbaşkanı, geçmişte mensubu olduğu SPD’yi, seçimlerin ardından aldığı “bir daha koalisyona girmeme” kararını gözden geçirmeye çağırdı. Yani yeniden büyük koalisyon önerisi yaptı. Çağrı anında SPD içinde yankı buldu. Öneri parti içinde yoğun biçimde tartışılıyor, ancak henüz sonuç yok.

Belirsizliğin devam etmesi kaygıları artırıyor. Bu belirsizlik sürerse, kardeş partiler CDU ile CSU arasındaki gerilimin büyüme ihtimali artacak, siyasi kriz daha da derinleşecek. Bu durum sermaye cephesi tarafından istikrarını koruduğu açıklanan ekonomiyi de etkileyecek.

Yeni hükümeti kuramama olarak kendisini ortaya koyan siyasi kriz AB’yi de doğrudan ilgilendiriyor. Zira Almanya Avrupa’nın model ülkesidir. AB’nin temel direği ve sürükleyici lokomotifidir. Almanya’da yaşanan her gelişme dolaysız olarak AB’yi etkilemektedir. Bu nedenle, hem Almanya’da hem de AB çevrelerinde muhatap partilere, en çok da CDU/CSU ve SPD’ye sağduyu çağrıları yapılıyor. Sorumlu davranmaları ve sorumluluk almaları isteniyor.

Krizin mahiyeti ve gerçek kaynağı

Hükümet kuramama krizine yol açan Almanya’nın günümüzdeki koşullarıdır. Bu koşulların dolaysız sonuçlarından biri olan parlamento aritmetiği, daha somut olarak da, CDU/CSU ve SPD’nin İkinci Emperyalist Paylaşım Savaşı sonrası yaşadıkları en ciddi seçim başarısızlığıdır. Giderek Hitler’e açıktan sahip çıkanların partisi olan AfD’nin (Almanya için Alternatif parti) 95 milletvekili ile parlamentoda temsil edilir hale gelmesidir.

Yakın dönemde yapılan seçimlerde, hükümeti oluşturan Merkel liderliğindeki CDU/CSU da, SPD de hiçbir gerçek ve yakıcı sorunu gündem yapmadılar. Almanya’nın yeni döneminin en yakıcı sorunu haline gelen savaş mağduru mülteciler, göçmenler, emekçi kitlelerin iktisadi ve sosyal sorunları vb. AfD’nin istismarına bırakıldı. En kötüsü de, bu azılı ırkçı-faşist akım ve partilerin “sağ popülist” olarak kodlanması ve giderek “Almanya’nın gerçeği” olarak meşrulaştırılması oldu. Bu durumu çok iyi değerlendiren AfD, önce eyaletlerde ve son olarak genel seçimlerde belirgin bir başarı sağladı.

Dikkate değer olan, CDU/CSU ve SPD’den oluşan büyük koalisyonun, AfD’nin yükselişini önlemek için, onun göçmenler ve mülteciler konusundaki politikalarını yumuşatarak kendi programları olarak benimsemeleridir. Ne var ki başarılı olamadılar. Seçmenler, aslı varken taklidine oy vermediler.

AfD’nin bu yükselişinin gerisinde, Almanya’da da giderek kendisini daha fazla hissettiren kapitalizmin krizi var. Irkçılık, yabancı düşmanlığı, faşizm ve gerici savaşlar belasını mayalayan, besleyip büyüten, kapitalizm denilen bataklıktır. Neo-faşist akımlar işte bu bataklıkta üredi, beslendi, kollandı ve zaman içinde ciddi bir tehlike haline geldi. Önce neo-Naziler sahne aldı. Ardından pro NRW, Pro Köln, cinayet makinesi NSU ve yakın dönemde PEGİDA çeteleri vardı. Şimdi ise sahneye ciddi bir güç olarak AfD çıkmış bulunuyor.

Kurulacak hükümet bir sosyal yıkım hükümeti olacaktır!

“Jamaika koalisyonu” girişimi ilk hamlede başarısızlıkla sonuçlandı. Yeniden diriltilmesi güç görünüyor. Erken seçim ise son ihtimal olarak görülüyor. Bu durumda geriye, bir kez daha, Hristiyan Birlik partileri ile SPD’nin oluşturacağı büyük koalisyon kalıyor. CDU ve CSU, SPD ile yeni bir koalisyona sıcak bakıyor.

Sermaye cephesi de yaptığı açıklamalarda, sorumlu davranılmasını, hükümet kurma sorunuyla kendisini ortaya koyan siyasi krizin bir an önce giderilmesini istiyor.

Cumhurbaşkanı Steinmeier’in devreye girmesiyle, SPD’nin yönetici eliti koalisyon konusunda hemen yumuşama belirtileri gösterdi. Ancak tabanı, özellikle SPD gençliği hükümet ortaklığına kesin olarak karşı çıkıyor. Muhalefette kalıp sosyal sorunlara ilgi göstererek, emekçi sınıflarla bir parça yakınlaşma politikasından yanalar.

SPD’nin imaj değişikliğine ihtiyacı vardı, muhalefette kalma kararı bunun ifadesiydi. Ancak mevcut koşullar ona bu yolu kapatmış görünüyor. SPD sosyal-demokrat kimliğini çoktan terk etmiştir. O, bir dönemin işçi ve emekçi sınıflara bir parça yakın duran klasik sosyal-demokrat partisi değildir. Programındaki buna dair söylemler bir aldatmacadır. İş başına geldiği günden bugüne, hiçbir merkez sağ partinin cesaret edemediği politikalara imza atmıştır. Önüne konulan programları uygulayarak, sermayenin güvenini kazanmıştır. Dolayısıyla yeniden ona başvurulması boşuna değildir.

Kuşkusuz Almanya hükümetsiz kalmayacak, eninde sonunda koalisyon ya da bir azınlık hükümeti kurulacaktır. Ancak, hangi hükümet kurulursa kurulsun, tümü de bir sosyal yıkım hükümeti olacak, vakit geçirmeden sermayenin istediği saldırılara başvuracaktır. Sömürü daha katmerli hale gelecek, işsizlik artacak, yoksulluk büyüyecek, göçmen ve mültecilere hayatı zindan eden ırkçı-faşist saldırganlık daha da azacaktır.

 

 

 

 

Yemen’de yine hava saldırısı

 

Başını ABD güdümlü Suudi Arabistan’ın çektiği gerici koalisyon Yemen’i bombalamaya devam ediyor.

Suudi Arabistan’a ait savaş uçakları, 12 Aralık Salı günü erken saatlerde Yemen’in başkenti Sana’nın kuzeyinde bulunan El-Rawzah Mahallesi’ni bombaladı. Cadet Koleji çevresindeki yerleşim yerlerinin hedeflendiği saldırıda üç sivil öldü, iki kişi de yaralandı. Suudi savaş uçakları ayrıca Sa’ada eyaletinin Razah ilçesindeki bir yerleşim yerine de saldırdı.

Bombalama, ülkede gerçekleşen ve 14 kişinin yaşamını yitirdiği benzer bir hava saldırısından saatler sonra gerçekleşti.

2015 yılından bu yana gerici koalisyon tarafından bombardıman altında tutulan Yemen’de bugüne dek 12 binden fazla kişi yaşamını yitirirken, yaklaşık 8 milyon kişi açlık tehlikesiyle karşı karşıya bulunuyor.

Yemen’de yaşananlar, BM emperyalistleri tarafından bile “dünyadaki en büyük insani kriz” olarak tanımlanıyor.

 
§