9 Şubat 2018
Sayı: KB 2018/06

İşçi-emekçi barikatlarını yükseltelim!
Kirli savaşın kiralık kalemşörleri
Sosyal demokrasinin sözde savaş karşıtlığı
“Yaşamdan, barıştan yana tutumumuzu sürdürüyoruz!”
Tabutluk hücrelere sağlıklı girip tabutta çıkmak
Hapisanelerde sürece yayılan katliam
Metal işçilerinin birliği ve mücadelesi kazanacak!
10 Şubat 2014, Greif: İşgal, Grev, Direniş!
Onursuzluk dayatmalarına ve sömürüye karşı direnişi ve mücadeleyi büyütelim
Ekim Devrimi, işçi sınıfı ve sınıf örgütleri
Kapitalist kriz, siyasal gericilik ve sınıf mücadeleleri
Emperyalist savaş ve saldırganlığa karşı birleşik devrimci direniş!
Almanya’da metal TİS’lerinde anlaşma
Ekim Devrimi’nin 100. yılında Kollontay’ı okurken… / IV
Liseliler birliğe, mücadeleye!
Çocuk işçiliğin yasal hali: Çıraklık!
Yeni bir sendikal hareket için ileri!
“Birleşirsek tok, birleşmezsek yok oluruz!”
Greif İşgali işçi sınıfına yürünmesi gereken yolu gösteriyor!
Bu sayının PDF formatını download etmek için tıklayın

 

Hapisanelerde sürece yayılan katliam

 

Hapishanelerde özellikle ‘90’lardan itibaren sermaye devletinin katliamları hiç eksik olmadı. Buca, Ümraniye, Diyarbakır, Ulucanlar ve 19-22 Aralık katliamları bu gerçeğin en barbar örnekleri oldu. İçerisinden geçmekte olduğumuz günlerde de böylesi vahşi katliamların ön hazırlıkları sürüyor. Tek tip elbise (TTE) saldırısı bunun en somut göstergesi.

Bununla birlikte, sermaye devletinin hasta tutsakları hedef alan sürece yayarak katletme politikası ise aralıksız devam ediyor. Bu politikanın en son örneği Celal Şeker’in katledilmesi oldu.

Diyarbakır D Tipi Kapalı Hapishanesi’nde tutuklu bulunan ve “yüzde 96 ağır özür” raporu bulunan hasta tutsak Celal Şeker, 19 Ocak günü kalp krizi geçirerek Gazi Yaşargil Eğitim ve Araştırma Hastanesi’ne kaldırılmıştı. Hastanede yoğun bakım ünitesinde tutulan Şeker, yaşam mücadelesini yitirdi.

Kısa bir süre önce Alanya’da da böyle bir katliam gerçekleşti. Alanya L Tipi Kapalı Hapishanesi’nde hükümlü olan ve 2 yıldan az cezası kalan Ömer Açar 26 Ekim 2017’de sağlık sorunları nedeniyle infaz erteleme talebinde bulunmuş, bu kapsamda sevk edildiği Alanya Hastanesi’nde kardiyoloji doktoru kendisine “Kalbin yüzde 30’a düştü. Ciddi kalp yetmezliği oluşmuş” demişti.

Açar, ameliyat olması gerekirken yaşadıklarını bir sivil toplum örgütüne gönderdiği mektubunda şöyle anlatmıştı: “Tetkikler yapıldı. ‘Senin kalbinde bir damarın yüzde 100 tıkalı. Daha önemlisi sağ kapakçıkta kaçırma var. Senin by-pass olman lazım. Damarını da açamadık ve biz doktorlar oturup karar vereceğiz, sana bildireceğiz’ dediler. Anjiyo sonrası normalde hastalar yoğun bakıma alınır ama beni sedyeyle mahkûm koğuşuna aldılar. Ayağıma iki torba kum koydular ve beni öyle bıraktılar. Saatlerce bekledim biri bana su versin diye, çok acıktım. Bir gün önce de herhangi bir şey yememiştim. Ama tansiyon ölçmek için bile 2 asker 1 koruma memuru ile hemşire tansiyon ve ateşimi ölçüyordu. Bu tedbir niye, ben zaten ölüyorum. Prosedür böyleymiş. Bizim dava dosyamız terör. Bu uygulama onun içinmiş. Torbaları aldılar. Alt pijamamı giyerken kasığımdan kanlar fışkırmaya başladı. Yatak ve elbiselerim kanlar içinde kaldı. Bu arada ne bir müdahale yapıldı, ne de doktor geldi. Kendi imkânlarımla damarımı bastırdım, kum torbalarını koydum. Doktorlar, daha sonra tekrar tetkiklerimi yaptı. Ertesi gün akşam 5’te koruma memuru, ameliyattan vazgeçtiklerini, masada kalma riskim olduğunu ve taburcu olduğumu söyledi.”

Özcesi tedavi yerine işkence gören Açar serbest bırakılmadı. Tedavi de edilmedi. Sonuçta tabutluktan farksız hapishane ring aracında kalp krizi geçirdi ve yaşamını yitirdi.

Bir ay önce de Murat Saat, Balıkesir Kepsut Hapishanesi’nde kalp krizi geçirdikten saatler sonra ambulans yerine hapishane ring aracıyla hastaneye götürülürken yaşamını yitirdi.

Her an yaşamını yitirme ihtimali olan 78 yaşındaki Sisê Bingöl, Tarsus T Tipi Kapalı Hapishanesi’ne sevk edildiği sırada üç gün boyunca ring aracıyla götürüldü. Kalp, akciğer hastalığının yanı sıra dişleri de kırılan Bingöl’e koğuştaki arkadaşları bakıyor.

İnsan Hakları Derneği (İHD) verilerine göre ezici bir çoğunluğu siyasi olmak üzere dört yüze yakın ağır hasta mahpus var. Ağır hasta mahpuslar serbest bırakılmıyor, tedavi edilmiyor, hatta muayene bile edilmiyor. Bu durumun son derece yalın bir ifadesi var: Sürece yayarak katletme!

“İnsan” görünümlü katliamcılar kendi yazılı yasalarına bile uymuyor

Ağır hasta tutsakların sermayenin kendi yazılı yasalarına göre tedavi için en az 6 ay serbest bırakılmaları gerekiyor. “FETÖ”cü diye tutuklanan damatların serbest bırakılmasında bu yasal mevzuatı uyguladılar. Ancak söz konusu siyasi tutsaklar olduğunda yazılı yasal mevzuat yok hükmünde.

Menemen R Tipi Hapishanesi’nde tutulan, iki kolu olmayan ve hastalıkları olan Ergin Aktaş güya tedavi amaçlı orada olmasına rağmen tek kişilik hücrede tutularak düpedüz işkenceye maruz kaldı. Aynı hapishanede olan Ahmed Hami’nin kırılan tekerlekli sandalyesi, tamir masrafını kendi karşılayacağını söylemesine rağmen tamire götürülmüyor.

Yazılı yasalar değil, insani duyarlılık hasta tutsakları yaşatır

Hasta tutsakları yaşatmak için ilerici avukatlar yasal mevzuatları sonuna dek zorluyor. Kesinlikle anlamlı ve değerli bu çaba karşısında ancak hasta tutsağın muayenesi yapılıyor. Çoğu zaman bu bile olmuyor.

Hasta tutsaklar için yapılan basın açıklaması bile, çoğu kere avukatın yasal mevzuatla yoğun emek harcayarak zorlamasından daha fazla olumlu sonuçlar yaratabiliyor. Elbette bu gerçeklik, birbirinin yerine ikame edilecek bir durum doğurmuyor. Bu yüzden hasta tutsaklar için yapılan her eylemin hem siyasi hem insani olarak yaşamsal önemi var.

Hasta tutsakların katledilmesine seyirci kalmayalım.

H. Ortakçı

 

 

 

 

 

62 yaşındaki kalp hastasına Efrîn paylaşımı tutuklaması

 

Bursa’da Efrîn’le ilgili sosyal medya paylaşımları bahanesiyle 1 Şubat sabah saatlerinde gözaltına alınan, kalbinde pil ve stent bulunan 62 yaşındaki Hasan Kızıltan akşam üzeri tutuklandı.

Kalp sorunları ve damar tıkanıklığı nedeniyle bugüne kadar 3 damarı değişen Kızıltan hakkında aynı gün tutuklama kararına hükmeden hakimlik, Kızıltan’ın “belge sunmadığı” gerekçesiyle sağlık sorunları bulunmadığını iddia etti. Ayrıca, Kızıltan’ın “ölenler arasında masum insanların öldüğünü gördüğüm için paylaşımda bulundum” sözlerinin “terör örgütü propagandası kastı” olduğunu iddia eden hakimlik, “paylaşım beğeni yoğunluğu”nun da “kastın yoğunluğu” olduğunu öne sürdü.

Mahkeme sağlık sorunu olmadığını iddia etti

Avukatı ve Kızıltan sağlık sorunlarına da dikkat çekerek serbest bırakılma, aksi kanaat bulunuyorsa da adli kontrol talebinde bulundu. Kızıltan’ın sağlık sorunlarının, “belge sunmadıkları” bahanesiyle iddia olduğunu öne süren hakimlik, Kızıltan’ın paylaşımlarının; “operasyonu ‘işgal girişimi’ olarak gösterdiği, gariban yoksul insan çocuklarının operasyonlara gönderildiği, masum insanların öldürüldüğü, operasyonun amacının Kürt halkını katletmek olduğu” yönünde kanaat getirerek bu iddiası üzerinden kararını gerekçelendirdi.

Ayrıca evde bulunan 3 kitabın “örgütsel doküman” olduğu iddia edilen kararında mahkeme heyeti “soyut bulunan beyana itibar edilemeyeceği” iddiasında bulundu. “Adli Muayene” ve söz konusu rapor ise gözaltında yapılan yüzeysel bir doktor kontrolünden başka bir anlam ifade etmiyor.

Serbest bırakıldı

Kızıltan, avukatının sağlık raporlarını ekleyerek hazırladığı itiraz dilekçesini savcılığa sunmasının ardından, 7 Şubat’ta serbest bırakıldı.

 
§