3 Ağustos 2018
Sayı: KB 2018/30

İçeride kriz, dışarıda gerilim tırmanıyor
Sermayenin kriz çözümü; yoksuldan al, zengine ver!
Ekonomide kriz çanları çalmaya devam ediyor
Büyüme rekorları eşliğinde sefalet derinleşiyor
6 ayda bin polis baskını, yüzlerce gözaltı
Pragmatik politikanın son örneği: Brunson davası
Krizin bedelini patronlara ödetmek için örgütlenelim!
“Hani işçiye OHAL yoktu: İş cinayetleri yüzde 14 arttı”
Toplu işten çıkarmalar ve Kayseri İşçi Birliği
Çel-Mer İşgali’ni hatırlamak...
“Engels’in adı ve yaşamı her işçi tarafından bilinmelidir!” - V. İ. Lenin
PYD Şam yönetimiyle görüşmelere başladı
Trump-Juncker uzlaşması...
Küba, anayasa, sosyalizm…
Macron zor durumda…
Kapitalizm insanı ve doğayı katlediyor
Temmuz ayında en az 15 kadın katledildi
İmam hatip projesi çöktü: 200 bin öğrenci sistem dışında kaldı
Hiroşima, Nagazaki ve atom bombası
Patrona cennet, işçiye cehennem bir fabrika: Bross
Bu sayının PDF formatını download etmek için tıklayın

 

Trump-Juncker uzlaşması...

AB içinde hem alkış hem hoşnutsuzluk

 

NATO’nun oldukça gürültülü geçen Brüksel zirvesinden sonra bir televizyon programına katılan Trump, “Bakış açıma göre ABD’nin birçok rakibi var” demiş, AB ile yaşanan ticaret savaşına atıfla, “AB, ABD’nin rakibi”dir açıklaması yapmıştı. Söyleşide Almanya’yı, “Almanya NATO içinde savunmaya yeterince katkı sağlamıyor. Aynı anda Almanya Rusya’dan enerji alıyor” sözleriyle eleştiren Trump, Almanya ile Rusya arasındaki “Kuzey Akım-2” projesinden duyduğu rahatsızlığı da dile getirmiş, Amerikan enerji endüstrisinin sıvılaştırılmış doğal gazını (LNG) Avrupa pazarına sokmak için baskıyı arttırarak, AB’ye yönelik ticaret savaşının düğmesine basmıştı.

Almanya’nın adamı Juncker Washington’da

Trump’ın aldığı önlemlere karşı harekete geçen AB, Avrupa Komisyonu Başkanı Jean-Claude Juncker’i hazırladığı karşı önlemler dosyasıyla birlikte Washington’a gönderdi. Onun dosyasında, Trump’ın seçmen kitlesini derinden etkileyecek olan ürünlerin gümrük vergilerinin arttırılması önlemleri başta geliyordu. AB yetkilileri, Amerikan ürünlerine 20 milyar dolarlık ek vergi uygulayarak misilleme yapacaklarını açıkladılar.

Juncker’le ABD Başkanı Donald Trump’ın böylesi bir atmosferde, 25 Temmuz Çarşamba günü yaptıkları görüşmelerden Trump ve Alman tekellerini memnun eden bir uzlaşma çıktı. Uzlaşma AB ile ABD arasında başlayan ticaret savaşını dizginlemeyi içeriyor. Taraflar sanayi ürünlerine uygulanan vergileri karşılıklı olarak kaldırmaya yönelik görüşmelere başlama kararı aldılar. Ayrıca AB’nin ABD’den daha fazla soya fasulyesi alması ve Avrupa’ya LNG ihracatının arttırılması konusunda da anlaştıklarını deklare ettiler.

Alman emperyalizminin adamı Juncker, Trump’la yaptığı görüşmeleri her ne kadar AB adına yürütüyor görünse de asıl olarak Alman tekellerinin çıkarlarını temel aldı. Geçen yıl yedek parça ihracıyla birlikte Alman otomotiv sektörü ABD’ye 30 milyar doların üzerinde bir ihracat gerçekleştirdi.

Juncker-Trump görüşmesinde “Amerikan ve Avrupalı şirketleri dünya ticaretindeki haksız uygulamalardan daha iyi korumak için güçlerini birleştirme” kararı da çıktı. İkili, gelecekte DTÖ’nün reformu için de benzer fikirli ortaklarla yakın işbirliği yapacaklarını açıkladılar. Demek oluyor ki asıl olarak Çin’i hedef alan ABD’nin savaş tekelleri ve onların temsilcisi Trump, yarım adım geri atarak Çin’e karşı AB ile güçlerini birleştirmekte uzlaştı. Transatlantik cephesinde uzlaşma sağlayan Trump, ABD emperyalizminin güçlerini Pasifik cephesinde daha fazla yoğunlaştırmak için daha fazla olanağa kavuşmuş oldu.

Berlin memnun Paris kuşkulu

İkilinin Waşington’da yaptıkları anlaşma, dünyada olduğu gibi AB içerisinde de değişik tepkilerle karşılandı. Uzlaşmayı, sıcağı sıcağına Twitter üzerinden “İyi bir haber” olarak paylaşan Almanya Ekonomi Bakanı Peter Altmaier, Washington’daki görüşmede varılan uzlaşmanın “ticaret savaşlarını önleyeceğini” ifade etti. Almanya Dışişleri Bakanı Heiko Maas daha da ileriye giderek Juncker’in müzakereler sonunda Alman tekelleri adına sağladığı başarıyı Avrupa dayanışmasının bir örneği olarak lanse edip, “Ticaret ihtilafındaki uzlaşma şunu gösterdi: Avrupa birlik halinde hareket ettiğinde sözlerimizin bir ağırlığı oluyor” açıklamasını yaptı. Maas, gelecek için bir perspektif çizmeyi denese de Paris onlar gibi düşünmüyordu. ABD pazarına AB’den yapılan otomotiv ihracatında büyük pay sahibi olan Almanya sağlanan uzlaşmadan oldukça memnun olurken, Fransa aynı memnuniyeti göstermedi. Uzlaşmadan çıkan sonucu aşırı bir heyecan ve iyimserlikle karşılayan Berlin’in aksine, Paris’te kuşkuculuk ve temkinlilik hakimdi: “AB sıkı durmalı, Washington çelik ve alüminyumdaki ceza tarifelerini geri çekinceye kadar ticaret engellerinin sökülmesi konusunda pazarlık yapmak mümkün değildir. Trump acımasızca her zayıflığı sömürüyor ‘göğsümüze dayatılan tabanca varken’ görüşmeler yapılamaz.” Fransa Ekonomi Bakanı Bruno Le Maire ise çelik ve alüminyuma Haziran ayında Trump tarafından getirilen vergiler konusunda ABD iyi niyet adımı atmadıkça Washington ile büyük bir ticaret anlaşması için müzakere masasına oturmanın şimdilik gündemlerinde olmadığını açıkladı.

Bu tablo ortakların cesetlerine basma pahasına rekabetin emperyalistler arası ilişkilerin belirleyici yasalarından biri olduğunun yeni bir teyidi gibiydi. Juncker ile Trump’ın deklare ettiği anlaşmadan bir birlik içindeki iki belirleyici unsurun, AB’nin iki egemen emperyalist devletinin çıkardığı taban tabana zıt iki ayrı sonuç bu kadar açık ve yalınken, emperyalist tekeller arasındaki rekabetin görüşmeler yoluyla aşılarak, ticaret ve topyekûn emperyalist paylaşım savaşlarının önlenebilirliği hayaline inanmamız için hangi gerçek neden elimizde kalıyor?

ABD emperyalizminin yeni maceralarının sahnesi Pasifik

Ticaret savaşları durduk yere çıkmadı. Ya da Trump gibi bir kendini bilmezin fantezisinin sonucu olarak da başlamadı. Trump’ın politikalarının arkasında ABD emperyalist tekellerinin sarsılan hegemonyasını yeniden tesis etme hedefi var. ABD tekelleri, AB’yi de karşısına alarak cepheyi genişleten Trump’a ayar vererek, Transatlantik cephesinde uzlaşmadan elde edecekleri avantajlardan yararlanarak, güçlerini asıl hedef olarak gördükleri Pasifik cephesinde yoğunlaştırmak istiyorlar. Çatışmanın yönü açıktan açığa Çin’e karşı dönmüştür. Pasifik, ABD emperyalizminin çok daha kapsamlı provokasyon ve savaş kışkırtıcılığına sahne olacaktır .

Emperyalizm çağında, ticaret savaşları ve onun bir adım sonrası olan emperyalist paylaşım savaşları kapitalizmin genel bunalımlarının sonucu olarak yaşanmıştır. Uluslararasılaşan kapitalist ekonominin bunalımının nedenleri, ekonomik altyapının küresel karakteriyle dünyanın rakip “ulusal” devletlere bölünmüşlüğünde ifadesini bulan üst yapı arasındaki çelişme ve çatışmada gizlidir. Uluslararasılaşan kapitalist üretim ulus devletlerin kabuğuna sığmıyor, bu kabuğu parçalayarak özgürce gelişeceği bir düzleme akmayı zorluyor. Ancak rakip kapitalist tekeller ve onların “ulusal” devletleri kapitalist ekonominin küresel karakterine karşı savaş açarak (ticaret savaşları gibi), bu umutsuz savaşlarına halkları da ortak etmek için kışkırttıkları milliyetçilik eşliğinde topyekûn bir savaşa yöneliyorlar. Kapitalist üretimin varlığında yaşam bulan kapitalizmin rekabetçi ve yıkıcı karakteri, emperyalist devletlerin militarist politikaları aracılığıyla destekleniyor. Kapitalistler üretimin küresel karakterini kendi tekellerinin çıkarları uğruna “ulusal” kabuk içerisinde boğmak uğruna, açıktan açığa savaş kışkırtıcılığı yapıyorlar.

Küresel sorunlara küresel çözümler

Sorunun özü, kapitalist sistemin yaşadığı bunalımın temeli küreselleşen ekonomiyle ulusal devlet kabuğu arasındaki çatışmada yatıyor. Sorun küresel bir sorun olduğuna göre çözümü de küresel alanda olmak zorundadır. Kapitalist tekeller arası rekabetin parçası olarak emperyalist devletler arasında yapılan zirvelerde koparılan gürültünün de, taktik yakınlaşma ve uzaklaşmanın da temelinde sorunu kendi lehlerine çözme çabası yatıyor. Bu onların barbarlık vadeden “çözüm”üdür.

Onların “çözümüne” karşı bugün eksik olan işçi sınıfının anti-kapitalist bir program etrafındaki birliğidir. Zira siyasal gericilik ve faşist tırmanışın, savaş hazırlıklarının ve silahlanmanın ekonomik, sosyal ve siyasal yükünü öncelikle işçi sınıfı çekiyor. Bu yük giderek ağırlaşıyor. İşçi sınıfı, anti-kapitalist bir program temelinde bu saldırılara karşı savaşım içerisinde ortaya koyacağı devrimci iradesiyle başta kent ve kır yoksulları olmak üzere kapitalist sistemden zarar gören geniş kesimleri birleştirmeye muktedir olacaktır. “Anlamsız çelişki”yi çözerek, küreselleşen ekonomiyi “ulusal” bağlarından azade ederek, barbarlığa karşı sosyalizmin yolunu açacaktır. İşçi sınıfının barbarlığa karşı çözümü bu olacaktır, olmak zorundadır.