12 Ekim 2018
Sayı: KB 2018/38

Kriz derinleştikçe saray rejimi saldırganlaşıyor
Kriz derinleşiyor, enflasyon artıyor
İşçi ve emekçiden alınan vergiler gericiliğe akıtılıyor!
“Enflasyonla mücadele programı” faturayı emekçilere ödetme seferberliğidir!
Sağlık hakkına erişim giderek zorlaşıyor
“Sağlıkta dönüşüm” sağlık çalışanlarına şiddet ve ölüm getiriyor!
Teslim Demir yurtdışında kitlesel bir etkinlikle sonsuzluğa uğurlandı
Teslim Demir İzmir’de sonsuzluğa uğurlandı: Mücadelemizde yaşayacak!
4 ilde gözaltı terörü
Yasını tutmayacak, bize bıraktığın bayrağı her yerde dalgalandıracağız!
EKİM: Yeni bir çizgi, yeni bir kültür, yeni bir gelenek! - Teslim Demir
Siper yoldaşlarından Teslim Demir’e...
İşsizlik fonu yağması devam ediyor
Krizin faturasını kapitalistlere ödetmek için örgütlenelim!
“Greif işgaline açılan dava, sınıfın mücadelesine karşıdır”
Tutuklama saldırıları işçiler başını kaldırmasın diyedir
“Tüm işçi sınıfına gözdağı verilmek isteniyor”
IMF büyüme beklentilerini düşürdü
Özgürlüğüne ve geleceğine sahip çık
Sınırsız enerji
Bir Cuma hikayesi
Yeni Ekimler için!
Bu sayının PDF formatını download etmek için tıklayın

 

EKİM: Yeni bir çizgi, yeni bir kültür, yeni bir gelenek!

Teslim Demir

 

Türkiye’de 12 Eylül sonrası dönem, geleneksel devrimci hareketin saflarında oportünizm halinde yozlaşmanın, mültecileşmenin ve tasfiyeciliğin salgın haline geldiği bir dönemdir.

Tasfiyecilik en başta kendisini, devrimci örgüt ve pratiğinden kaçış olarak ortaya koydu. Dönemin moda eğilimi, bir bulaşıcı hastalık gibi yayılan ilkesiz birlik arayışları ve legalizmdi. Yıllarca sürecek olan tüketici birlik tartışmaları ve girişimleri ile legal dergi furyası ortalığı kapladı. Bunu, geçmişin şaşaalı kimi parti ve örgütlerin utanç verici biçimde kendilerini tasfiye edip, reformist legal partilere dönüşmeleri izledi. Bu, bir ideolojik ve moral kırılmaydı.

Geçmişin devrimciliği miadını doldurmuştu. Dönem yeni bir dönemdi ve ancak yeni bir hareketle kucaklanabilirdi. Bu ise ancak geçmişle devrimci bir temelde hesaplaşmak ve diyalektik inkar yolu ile onu aşmakla mümkündü. Bunu yalnızca geleneksel devrimci hareketten kopan bir avuç komünist başarabildi.

Yaşanan köklü ve sert bir kopuştu. Marksizmin proleter sınıf özü ve devrimci diyalektik yöntemi belirleyici halkalardı. Marksizm-Leninizm biricik referans; toplumsal devrim ve sosyalizm vazgeçilemez hedef; Ekim Devrimi, hala da aşılamayan ve dolayısıyla esin kaynağı olmaya devam eden çığır açıcı bir büyük tarihsel devrimci eylem; Türkiye bir devrim toprağı; ve nihayet, devrimci sınıf toplumun devrimci geleceği ve devrimci parti acil yaşamsal ihtiyaçtı. Bunların tümü bu kopuşun köşe taşlarını oluşturuyordu.

Bu kopuşu başaran bir avuç komünist, gerisinde burjuva demokrasisine hayranlık ve teslimiyet olan ve Marksizm-Leninizm’e, Ekim Devrimi ve eserlerine, devrime, onun olmazsa olmazları olan devrimci sınıf ve devrimci partiye ve sosyalizme dönük ideolojik saldırılara karşı kararlı bir mücadele yürüttü. Marks, Engels ve Lenin’e, onların eseri olan klasik teorinin özüne daha sıkı sarılma; eleştiri silahını elden düşürmeksizin, onun en büyük eseri ve dünya proletaryası ve ezilen halkların en büyük kazanımı olan Ekim Devrimi’ni sahiplenme çağrısı yaptı. Bu yönde adımlar attı, açılımlar yaptı.

Siyasal yaşama illegal bir yayın organıyla, EKİM’le başladı. EKİM’in ilk işi, tasfiyeci oportünizme sert ve şiddetli bir savaş açmak oldu. İlk sayısının kapağında “Yeni Ekimler için ileri! şiarı yazılıydı. Bu şiardan hareketle, devrime elveda demenin diğer adı olan mültecileşmeye karşı ilkeli bir mücadele yürüttü. Teorisinin, politikasının ve örgüt anlayışının merkezine işçi sınıfını koydu. “Siyasal bir sınıf hareketi için ileri!” çağrısını yükselterek, hedefinin sınıfın devrimci partisini inşa etmek olduğunu açıkladı.

EKİM kuşkusuz öncelikle komünistlerin kendilerini tanımladıkları illegal bir yayın organıydı. Ama o sadece bir yayın organı olmadı, aynı zamanda parti öncesi örgütü inşada son derece önemli bir işlevi yerine getirdi. Nihayetinde süreç partiyle taçlandı. EKİM ile parti özdeşleşti.

EKİM’in ve EKİM’ci komünistlerin en büyük iddialarından biri, EKİM’in “yeni bir çizgi, yeni bir gelenek ve yeni bir kültür” olduğu idi. Gerçekten de her alanda ve her bakımdan böyle oldu. Her zaman bu şiarının ruhuna uygun davrandı. Örneğin, daha ilk sayılarında EKİM’i “düşünen ve savaşan kadroların” örgütü olarak tanımladı, yayın organı olarak EKİM’i de sadece yazarların değil, tüm Ekimcilerin ve dahası ona yazmak isteyen tüm işçilerin ve devrimcilerin kürsüsü ilan etti. Israrla onlardan EKİM’e yazmalarını istedi, bunu çok özel bir biçimde teşvik etti.

EKİM’ciler sınıf devrimcileriydiler. Temsil ettikleri sınıf gibi kapsayıcı, birleştirici ve bu anlamda da devrimciydiler. Tasfiyeci oportünizme özgü küçük-burjuva inkarcılığının tam tersine, yine Marks, Engels ve Lenin’i referans alarak, geçmişin tüm devrimci birikimine, devrimci değerlerine ve tarihsel kişiliklerine sahip çıktılar. Düşünsel alandan politik ve moral alana dek, günün kuşaklarına esin kaynağı olan her ürüne sayfalarında yer verdiler. EKİM’in partisinin Kuruluş Kongresi’nin bildirisinde, devrim ve sosyalizm davası uğrunda acı çekmiş, emek harcamış, yiğitlik örneği olmuş dünün ve bugünün tüm kuşaklarının temsilcileri, bu birikimin yeni bir temelde daha da ileriye taşıyıcıları olduklarını açıkladılar. Türkiye’nin devrimci birikiminin, parti ile birlikte sağlam bir güvenceye kavuştuğunu ilan ettiler.

Devrimci bir sınıf hareketinin gelişimini sağlamak, EKİM ve EKİM’cilerin en başından itibaren en önemli hedefi idi. Bunun için ise öncelikle siyasal bir hareket olmak gerekiyordu. EKİM çok da uzun sürmeyen bir zaman zarfında bunu başardı. Geleneksel devrimci hareket içinde kendisine apayrı bir yer açtı. Yalnızlıklarla boğuşarak, geleneksel hareketin suskunluk fesadını püskürterek, içeriden ve dışarıdan yoluna çıkan tasfiyeci dalgalara ve kırılmalara direnerek, teorik-ideolojik inşa görevinin gereklerini yerine getirerek, geleneksel hareket üzerindeki zaferinin ilanı anlamına gelen bir program inşa etti.

EKİM herhangi bir yayın, EKİM de Türkiye solunun 41. grubu değildi. EKİM, siyasal bir hareket olmayı sınıf zeminine oturan devrimci bir örgütün inşası olarak ele aldı. Küçük-burjuva devrimciliğinin “profesyonel devrimci çekirdekler”den oluşan örgüt anlayışını sınıf dışı devrimcilik olarak niteledi ve mahkum etti. Başından itibaren sınıfa yöneldi, devrimci sınıf çalışması görevlerine yoğunlaştı.

EKİM, en zor koşullarda sınıf çalışmasının en önemli silahı olarak işçilere ulaştırıldı. Hareket zaman zaman gerilimli geçen yılların ardından nihayet partiye büyüdü. EKİM bu kez partinin yayın organı oldu.

EKİM, 28 yıl önce yayın hayatına başladı. Son sayısının başyazısının başlığındaki çok yerinde ifade ile, EKİM, “28 yılın soluğu”dur. Önce aylıktı, bir süre sonra 15 günlük periyodlarla çıktı. Partinin kuruluşu ile birlikte tekrar aylık periyoduna döndü. Zaman zaman periyodunda aksamalar yaşansa da, bugün 300. sayısına ulaşan EKİM, komünistlerin hala en güçlü ve en etkili silahıdır.

EKİM önce, devrimde ısrar eden ve bir elin beş parmağını geçmeyen inatçı, inançlı, kararlı ve samimi komünistin kürsüsüydü. Şimdiyse işçi sınıfı hareketine yol gösteren bir yayındır, partinin elinde sınıfı devrimcileştirme çabasının en vazgeçilemez aracıdır.

EKİM, son elli yıllık devrim tarihimizin en önemli kazanımı olan TKİP’nin Merkez Yayın Organı’dır.

EKİM, TKİP demektir...

EKİM, partimizin özü ve özetidir...

TKİP’yi sahiplenmek, EKİM’i sahiplenmektir!

EKİM devrimin güncelliğidir!

Günümüzün devrimciliği, EKİM’ci olmayı, TKİP bayrağı altında birleşmeyi gerektirir!

Bugün yeniden EKİM’ci olmak zamanıdır! Partili, yani TKİP’li olmak zamanıdır.

Bu inançla, tüm TKİP’lileri ve samimi devrimcileri EKİM’ci olmaya ve her alanda ve her bakımdan EKİM’e sahip çıkmaya çağırıyoruz.

(Ekim’in Nisan 2016 tarihli 301. sayısında S. Metin imzasıyla yayınlandı…)

 

 

 

 

Teslim Demir’in cenaze töreninde oğlunun yaptığı konuşma

 

Sevgili dostlar, sevgili yoldaşlar,

Babam aramızdan fiziken ayrılmış durumda. Fakat bu kadar insanın burada toplanması, geriye bir şeyler bıraktığını gösteriyor. Herkeste muhakkak ayrı bir iz bırakmıştır. Ben bugün kendi mirasımı sizinle paylaşmak istiyorum.

Babam ile ilk tanıştığımda 4 yaşındaydım. Babanın ne olduğunu bile bilmiyordum ama annem sayesinde hiçbir zaman o boşluğu hissetmemiştim. Artık annemin yanında başka birisi daha vardı ve ben bu durumdan hiç memnun değildim. Oğluna ilk hediyesi bir oyuncak falan değildi, bir Lenin posteri idi. 4 yaşındaki bilinçsiz bir çocuğa ilk hediye olarak Lenin posteri verenin pedagojiden anlamadığını düşünürsünüz haklı olarak. Bizim toplumda anneler ve babalar çoğu zaman rollerini çok ciddiye alır ve iyi bir aile kurmak isterler. Kendi ailesini ihmal edenleri de parmakla gösterip eleştirirler “sorumsuz” diye. Evet, babam hiçbir zaman sıradan bir baba olmadı, çünkü bize daha fazlasını verdi. O yüzden şu an özlediğim kişi sadece babam değil, özlediğim kişi benim en yakın yoldaşlarımdan birisidir.

Devrimciliği Altun ve Sinan yoldaşlardan öğrendim. Daha genç iken devrimciliği çok içselleştirmediğim halde onları izlemek, onların gece gündüz fedakârca koşturmasını görmek, benim dünyadaki sorunlara ilgimi arttırmıştı. Bu, aynı zamanda dünyaya bakış açımda ve bilincimde sıçramalara yol açmıştı. Ve bugün dünyada ne olup bittiğini anlıyorsam, haksızlığa, sömürüye ve baskıya müdahale edebiliyorsam, sistemin içinde bir koyun gibi yaşamıyorsam, insan olarak çürüyüp gitmiyorsam, bu büyük bir oranda onların sayesindedir.

Şimdi Sinan yoldaşın yokluğunu hepimiz burada hissediyoruz ve güncel politik yaşamda da her zaman hissedeceğiz, çünkü gitmediği, olmadığı yer yoktu. Devrimci mücadele nerede ise, o orada idi ve verdiği büyük emek eşsizdi. Devrimci kimliğiyle o yaşta daha dimdik ayakta durması, herkes için bir umut kaynağıydı. Sinan yoldaş aynı zamanda birçok insanın kaybettikleri devrime inancını içinde taşıyordu. Kapitalist toplumun yarattığı çaresizliği ve karamsarlığı göğüslüyordu ve bir adım geriye atmıyordu. İşte bu yüzden 66 yaşına kadar, yaşadığı hayal kırıklıklarına, kayıplara, zulme ve işkencelere rağmen, son nefesine kadar kendisine hiçbir zaman “eski devrimciyim” kavramını kullanmamıştır.

Sinan Yoldaş’ı, Karadayı’yı, Teslim Demir’i anmak istiyorsak eğer, onu unutturmamak istiyorsak, bize açtığı yoldan yürümemiz lazım. Bu yolda bize fazlasıyla öncülük etmiş ve geride bir sürü tohum bırakmıştır. Onun ölümsüzleşmesi bize bir çağrıdır. Hepinizi çağırıyorum: İşçileri, işsizleri, emekçileri, gençleri, anneleri ve babaları... Yoldaşımıza bugüne kadar inancımızı kaybetmediğimiz gibi, devrime de inancımızı kaybetmeyelim, çünkü başka bir dünya mümkündür!

Yoldaş, bu bir sözdür. Son ana kadar elinde tuttuğun orak çekiçli kızıl bayrak yere düşmeyecek.

Seninle gurur duyuyorum.

Hoşça kal Sinan Yoldaş, hoşça kal baba…

Yoldaşın, oğlun…