16 Kasım 2018
Sayı: KB 2018/43

Krizin kaynağı sistemin kendisidir!
Devrimci sınıf mücadelesini büyütelim!
Kriz, sınıf mücadelesi ve enternasyonalizm
“Türkçe ezan” tartışması üzerine
Tek adam rejiminin ilk 100 gününün bedelleri
Sendika ağalarını korku sarınca…
DEV TEKSTİL temsilcisiyle Greif davası üzerine röportaj
Sınıf mücadelesi yargılanamaz!
Kazanana kadar mücadeleye devam edeceğiz!
Alaattin yoldaş ya da bir davanın gerçek sahibi olmak!..
Bugünün devrimcileri Alaattin Karadağ’dan ne öğrenmeli?
“Barış” bir seremoni, “savaş” bir tehdittir!
Lufthansa’da azgın sömürü…
Dünyada grev, eylem ve işten atmalar
25 Kasım’da sokağa, eyleme, mücadeleye!
Sosyal yardımlar ve yoksulluk
Suriyeli göçmen emeği azgınca sömürülüyor
Hasta tutsaklar katlediliyor!
Çocuklarımızın yolunu gözleyenler
Bu sayının PDF formatını download etmek için tıklayın

 

Hasta tutsaklar katlediliyor!

 

AKP iktidarı tutsaklara yönelik düşmanlığını OHAL sonrasında misliyle arttırdı. Bugün hapishanelerde gerçekleşen saldırılara “hak ihlali” demek yetersiz kalıyor. Yapılan saldırının karşılığı işkencedir. Sürgünler, ayakta sayım, telefon görüşünde tekmil gibi dayatmalar başlı başına psikolojik bir işkenceyken, bu dayatmalara boyun eğmeyen tutsaklar fiziki işkenceye tabi tutuluyor.

Söz konusu hasta tutsaklar olduğunda, işkence katliama dönüşüyor. Tedavi hakkının engellenmesi türünden saldırılarla sürece yayarak sinsice katletme gerçekleşirken, bugün çok daha açık bir katliam söz konusu.

Koçer Özdal katledildi, Sise Bingöl katledilmeye çalışılıyor

Kelepçeli “tedavi” edilen Koçer Özdal 27 Ağustos’ta hastanede yaşamını yitirdi. Beş aydır anjiyo yapılmasını bekleyen Burhan Karatay geçtiğimiz hafta Giresun Hapishanesi’nde kalp krizi geçirerek yaşamını yitirdi.

Sise Bingöl ise yardım yataklıktan 4 yıl 2 ay hapis cezası verilen yaşlı bir tutsak. Yaşıyla beraber var olan rahatsızlıkları da artmış durumda. Sise Bingöl de hastaneye ya götürülmüyor, ya da hastane sevki işkenceye dönüştüğü için hastaneye gitmek istemiyor. Oluşturulan kamuoyu basıncıyla hastaneye kaldırıldı. Ne var ki serbest bırakılmayarak yeniden hapishaneye götürüldü. AKP iktidarı katlettiği hasta tutsaklar listesine Sise Bingöl’ü de eklemeye çalışıyor.

Açık katliama rağmen AKP yalanları

AKP hasta tutsakları açıktan katletmeye çalışırken, yalan söylemekten de zerrece utanmıyor. Meclis Genel Kurulu’nda HDP’nin hasta mahpusların durumuyla ilgili araştırma komisyonu kurulması önergesine karşı, AKP Hatay Milletvekili Hüseyin Yayman, Koçer Özdal’ın tedaviyi reddettiği gibi bir yalan söyledi. Yayman pişkince Adli Tıp Kurumu (ATK) verilerine göre 256 hasta mahpus olduğunu da öne sürdü.

Yayman, tutsakların ATK bir yana hastaneye bile kamuoyu basıncı olmadan götürülmediğini ve ATK’nın da ölmek üzere olan bir hasta tutsağa bile “hapiste kalabilir” raporu verdiğini çok iyi biliyor. Buna rağmen AKP ve MHP tedavilerin engellenmesi yönünde oy kullandılar. Hem de pişkince yalanlar eşliğinde.

Bugün hasta tutsakların serbest bırakılması bir yana, hastaneye götürülmesi bile kamuoyu basıncıyla gerçekleşiyor. Burhan Karatay kalp krizi geçirerek yaşamını yitirmeden önce anjiyo yapılması gerekiyordu, beş ay boyunca götürülmedi. Hasta bir insanın ameliyatı bile kamuoyu basıncıyla gerçekleşiyor. Karatay’ın yaşamını yitirmesinde onun için kamuoyu oluşturulamamasının payı var.

Sözün özü, hasta tutsak katliamlarını engellemek için dışarının sessizliğini bozmak gerekiyor.

 

 

 

 

Dikta rejimin medya politikası:
Yandaşı besle, muhalifi hapset!

 

Saray rejiminin en büyük korkularından biri, biat etmeyen gazetecilerin bazı gerçekleri dile getirme konusunda ısrarcı olmalarıdır. Gazete patronlarına baskı yaparak birçok gazeteciyi işten attıran AKP şefi, vaazlarında isim vererek birçok gazeteciye saldırdı, dolaysız bir şekilde hedef gösterdi. Kaba şiddetten satın almaya kadar pek çok yönteme başvuran iktidar, devletin de imkanlarını kullanarak medyanın %90’ından fazlasını ele geçirdi. Yani Türkiye’de medya, tarihinin hiçbir döneminde bu kadar kepaze bir duruma düşürülmemişti.

Burjuva medya ele geçirilip “tek sesli” bir beslemeler korosu haline getirilince, saray rejimi hışımla sosyal medyaya saldırdı. Sosyal medyada “ak troller” diye anılan binlerce kişiden oluşan bir tetikçiler güruhu kullanan iktidar, sosyal medya paylaşımlarını takip etmek için de özel ekipler oluşturdu. İktidarın istemediği bir satırlık yazı paylaşanların evleri gece yarısından sonra kolluk kuvvetleri tarafından basılmaya başladı. Halen bini aşkın kişi sosyal medya paylaşımlarından dolayı hapiste yatıyor.

Zorbalıkta sınır tanımayan iktidarın yıldırma politikası, sosyal medyada paylaşım yapanları terörize etti. Birçok insan sosyal medya hesaplarını kapattı ya da paylaşım yapamaz duruma düşürüldü. Bu yıldırma politikasının yarattığı sonuçlar, Oxford Üniversitesi Reuters Gazetecilik Çalışmaları Enstitüsü tarafından “2018 Türkiye Dijital Haber Raporu” ile kayıt altına alındı.

5 kıtadan 37 ülkede yapılan bu araştırma, internette siyasi görüşünü açıklamaktan en çok korkanların Türkiyeliler olduğunu gösterdi. Araştırmaya katılan Türkiyelilerin %65’i siyasi paylaşımdan çekindiklerini ifade ediyorlar.

Yandaş beselemeler medyasının yalan/asparagas/çarpıtma/uydurma yazıları haber/yorum diye yutturmasına itibar etmeyen muhalif kesimler sosyal medyada aktifti. 2013 Haziran Direnişi bu durumu daha da pekiştirmişti. AKP rejimi Haziran Direnişi’ne ne kadar kin beslediyse, sosyal medyadan da o kadar korktu ve nefret etti. Bu histerik ruh haliyle sosyal medya kullanıcılarına saldıran iktidar, yarattığı korku iklimiyle kullanıcıların %65’ini susturmuştur.

Tek adama dayalı dikta rejim MHP’nin suç ortaklığı ile Perinçekçi dalkavukların katkılarıyla medyayı ele geçirmeye muvaffak oldu. Muhalif sesleri medyanın dışına attı. Sol/sosyalist yayınlar haricinde iki-üç gazete ile bir-iki TV kanalı dışında saray rejimine muhalefet eden ses kalmadı medyada.

Yandaş/borazan medya, 7/24 ilkesiz, kaba, ahlaksız, riyakar yayın çizgisiyle toplumu taciz ediyor. Tek kuralı saray rejimine yaranmak olan bu medyanın toplum nezdindeki saygınlığı günden güne dibe vuruyor.

Sözünü ettiğimiz Oxford Üniversitesi’nin araştırmasına göre, Türkiye’de medyaya güven düzenli bir düşüş gösteriyor. Araştırmaya göre habere güven konusunda Türkiye 37 ülke arasında 27. sırada yer aldı. Habere güvenenlerin oranı sadece yüzde %38. Güvenmeyenlerin oranı ise yüzde %40 olurken, geriye kalan %22’lik kesim ‘çekimser’ olduğunu belirtiyor.

Saray rejimi, bazı istisnalar dışında medyayı ele geçirmeyi başarmış. Muhalif gazetecilerin çoğunu işten attırmaya muvaffak olmuş. Devletin şiddet aygıtını kullanarak sosyal medya kullanıcılarını terörize edebilmiş görünüyor. Ancak tüm bunlar saray rejimine biat etmiş ‘besleme gazeteci tipi’nin toplumun büyük bir kesimi nezdinde deşifre olmasına engel olamamış.

İktidarın borazanlığından öte bir işlevi kalmadığı için medyaya duyulan güven, saray rejimine duyulan güven anlamına da geliyor. Gerçekte bu %38’lik kesimin bir kısmı medyaya değil saraya biat edenlerden oluşuyor. Bu tablo dinci-faşist koalisyona dayanan saray rejimine duyulan güvenin sınırlarını da gösteriyor. Bu rejimin toplumun büyük çoğunluğu nezdinde gayrı meşru olduğu Oxford Üniversitesi’nin araştırmasıyla bir kez daha teyit edilmiş oldu.