7 Aralık 2018
Sayı: KB 2018/46

Orta oyunu başladı, çay-simit hesabıyla asgari ücret belirleniyor
Düzen muhalefetinin asgari ücretle imtihanı
“Enflasyon düştü”, peki ya hayat pahalılığı ve ekonomik kriz?
Kızıl Bayrak’a Efrîn davasında ilk duruşma
Sermaye iktidarının yeni torba yasası
Kapitalizmde ilaç ve sağlık sektörü
Asıl sorun hangisi: Endüstri 4.0 mı, kapitalist üretim ilişkileri mi?
Flormar direnişi 200’lü günlerde
Siyasal bir taşeron: Limak
BDSP’den kriz gündemli panel-forum
Kadın mücadelesi ve örgütlenmesinin yakıcılığı
Kadına yönelik şiddete karşı tepki büyüyor!
Bir dava insanı!
Emperyalistler arası nüfuz kavgası şiddetleniyor!
“Ulusal birlik” bir yanılsama, Devrimci önderlik birleştiricidir!
Almanya’da ırkçı-faşist hareketler ve anti-faşist mücadele!
Emperyalizm yenilecek, direnen halklar kazanacak! Yaşasın İntifada!
“Kaynayan cehennemler” ve
“hazır cennetler”
Erdal olup geleceğiz ve değişecek dünya!
Bu sayının PDF formatını download etmek için tıklayın

 

Erdal olup geleceğiz ve değişecek dünya!

 

O sözler ki kalbimizin üstünde dolu bir tabanca gibi ölüp ölesiye taşırız.
O sözler ki bir kere çıkmıştır ağzımızdan, uğruna asılırız.”

Uğrunda ölümü tereddütsüzce göğüsleyebilecek kadar devrime inançlıydı Erdal Eren. Cellatların karanlık yüzüne karşı, geleceğe umutla bakarak, başı dik çıkmıştı idam sehpasına. Yaşı 17’ydi. Ancak erken yaşta, dünyada hüküm süren baskıların, zorbalıkların, adaletsizliklerin farkına varıp, gecelerinde aç yatılmayan, gündüzlerinde sömürülmeyen bir dünya yaratmak için örgütlü mücadele etmek gerektiğinin bilincine ulaştı.

12 Eylül dönemi…

1970’li yıllar, dünya genelinde açlığa, savaşa ve sömürüye karşı toplumsal muhalefetin yükseldiği yıllardı. Türkiye işçi sınıfı ve emekçileri de dünya genelinde yakılan mücadele ateşini, kendi topraklarında harlayacaktı. Gençliğin gerçekleştirdiği kitlesel eylemler, işçilerin grevleriyle birlikte Türk sermaye devletini tehdit ediyordu. Sermayenin ihtiyacı olan neo-liberal saldırıların hayata geçirilmesinin önünde, toplumsal muhalefet büyük bir engel oluşturuyordu. ABD, uşaklarının imdadına yetişti. Türk sermaye devleti, CIA’in karanlık odalarında tezgahladıkları askeri faşist darbeyi, takvimler 12 Eylül 1980’i gösterdiğinde hayata geçirdi. Toplumsal muhalefetin üzerinden adete dozer gibi geçen katil devlet, binlerce devrimciyi ve ilericiyi işkenceden geçirdi, katletti.

Darbe sonrasında devlet, hırsını alamaz ve topluma gözdağı vermek için kanlı elleriyle devrimcileri katletmeye devam eder. Erdal Eren de katledilen nice yiğit devrimciden birisidir.

Yıkılır darağaçları, türkülerle Erdal gelir…

ODTÜ öğrencisi olan Sinan Suner, Yurtsever Devrimci Gençlik Derneği üyesiydi. 30 Ocak 1980 tarihinde yazılama faaliyetini gerçekleştirirken, MHP’li bir bakanın koruması tarafından vurularak katledildi. Daha sonra Sinan, polis otosunda saatlerce gezdirilip, işkenceye maruz kaldıktan sonra öldürülerek hastaneye bırakıldı. Sinan’ın katledilmesinin hesabını sormak için 2 Şubat’ta bir araya gelerek eylem gerçekleştirmek isteyen yoldaşlarına asker saldırır ve eylemde çatışma çıkar. Çatışmada bir asker ölür. Aralarında Erdal Eren’in de olduğu 24 kişi gözaltına alınır.

Eri öldürenin, eylem sırasında üzerinde tabanca taşıyan Erdal Eren olduğu söylenir. Hiçbir delile bakılmadan, kimse sorguya çekilmeden tarihin en kısa yargılamalarından biri gerçekleştirilerek, yaşı 17’den 18’e çıkarılan Erdal Eren idam cezasına çarptırılır. Böylelikle devlet, yükselen muhalefeti ezmenin yolunu, topluma gözdağı verebilmenin zeminini yaratmış olur. Erdal Eren, uğruna asılabileceğini söylediği devrim davası için ölümü tereddütsüzce karşılar ve 13 Aralık 1980’de tıpkı Denizler gibi ölümsüzler kervanına katılır.

Erdal’ın katledilmesini duyan yoldaşları öfkelerini kuşanarak, bu kez de Erdal’ın hesabını katillerden sormak için Erdal’ın sesini, sözlerini duvarlara yazmak için çıkarlar sokağa. Ercan Koca da Erdal’ın yoldaşlarından birisidir. DTCF 1. sınıf öğrencisi olan Ercan, Erdal’ı selamlayan bir pankartı asarken etrafı katil polis ve askerlerce kuşatılır. Polisler pankartı indirmesini söylerler. Ancak Ercan, yoldaşlarının katillerini dinlemez, Erdal’ın ve nice yiğit devrimcinin öfkesini kuşanarak direnir. Katiller Ercan’a saldırır. Aldığı darbeler sonucu beyin kanaması geçiren Ercan, tıpkı Sinanlar, Erdallar gibi ölümsüzler kervanına katılır.

Erdal olup geleceğiz ve değişecek dünya!

Erdal Eren 17 yaşında meslek liseli, Genç Komünistler Birliği’nde örgütlü bir devrimciydi. Ölümü tereddütsüzce karşılayabilmesinin gerisinde, bilinçli, devrimci bir kimliğe sahip olması yatıyordu. Katledilişinin üzerinden 38 sene geçse de Erdal Eren kavgamızda yaşamaya devam ediyor. Erdal Eren’i ölümsüz kılan şey, devrimci örgütlü mücadelede yer alması ve böylelikle her zaman geleceği temsil etmesidir.

Bugün, 12 Eylül dönemini aratmayan ve artan baskılarla o dönemleri aşan bir süreç içindeyiz. Ekonomik krizin derinleştiği, krizin işçi ve emekçilere fatura edildiği bir süreç bu. Emekçi çocuğu olan gençlere de krizden paylarına düşenin ödettirildiği, eğitimin, yurtların, yemeklerin ve ulaşımın pahalılaştırıldığı, üniversitelerde dinsel gericiliğin tırmandırıldığı, baskının arttırıldığı, ses çıkaran herkesin ÖGB, polis, faşist çeteler eliyle boğulduğu bir dönemde, Erdal Eren bizlere, örgütlü kimliğiyle, devrime olan inancıyla, böylesi karanlık dönemlerde ne yapmamız gerektiğini gösteriyor.

Erdal’ın, annesine yazdığı mektupta belirttiği gibi, “Bu işi hep beraber yürütürsek ancak kazanabiliriz.” Erdal’ın bizlere çağrısı, birlik olup, baskıyı, sömürüyü, savaşları yaratan kapitalist sisteme karşı örgütlü mücadeleyi yükseltmektir.

P. Sevra

 

 

 

 

Seni kavgamızda yaşatacağız!

 

Merhaba Sinan yoldaş,

Ben eşit ve özgür bir dünya kurma mücadelemizi üniversitelerde yaygınlaştırmaya çalışan, asla umudunu kaybetmediğin işçi sınıfını henüz sıralarının başında kazanmaya çalışan genç yoldaşlarından biriyim.

Senin sonsuzluğa ulaştığının haberini Ümit yoldaşımızın mezarı başında, onlardan devraldığımız Kızıl Bayrağı daha da yükselteceğimizin sözünü verdiğimiz gün aldık. Ertesi hafta seni sonsuzluğa uğurlamak için gittiğimiz İzmir, sanıyorum hiç bu kadar buruk ve coşku dolu olmamıştır.

Seni orak-çekiçli kızıl bayrağımız ile sarmaladığımız tabutun bizlerin, genç yoldaşlarının omuzlarındayken yaşadığım duyguları kelimelerle tarif etmek güç. Senin gibi bir yoldaşa sahip olmanın verdiği gurur, ağırlık ve dolup taşan hislerimiz… Seni uğurlarken söylediğimiz Enternasyonal Marşı belki hiç bu kadar anlam bulmamıştı bilinçlerimizde.

Ardından sana dair çok şey yazıldı. Yazılanların hepsini okudum. O kadar güzel şeylerdi ki, bir devrimcinin ardından daha başka ne söylenebilir diye düşündüm. Sen gerçek bir insanmışsın, bunu gördüm.

Seninle tanışma fırsatı bulan yoldaşlarımız sayesinde, en küçük işten en büyüğüne olan disiplinli ve ayırt etmeyen tutumun, davranışların, komik anıların şimdi genç yoldaşlarının dilinde. Adeta bir türkü gibi dilden dil dolanıyorsun.

Seninle hiç tanışmadım yoldaş ama biliyorum ki artık sen mücadelemizsin. İnsanın gerçek bir insan gibi yaşayabileceği bir dünya kurma mücadelesi veren her yoldaşımın gözlerinden bakıyorsun bizlere.

Söz veriyoruz yoldaş, senin hiç yılmadan, usanmadan sürdürdüğün sosyalizm mücadelemizi bizler de son nefesimize kadar sürdüreceğiz. Senin varlığın biz genç yoldaşların için başka bir dünyanın mümkün olduğunun en net kanıtıdır. O başka dünyayı kurana dek sen bilincimizde, mücadelemizde yaşamaya devam edeceksin.

geleceğe hasretle
yürüdüğümüz bu topraklarda
açacak nice Sinanlar
Bekleyedursun iyi günler
Ayak sürüsün aydınlıklar
Zor dönemlerde
Kış kıyamette
Hayat bulacak nice Sinanlar.”

İstanbul’dan genç bir yoldaşın