10 Mayıs 2019
Sayı: KB 2019/19

Seçim sisteminin iflası!
İstanbul seçimleri ve devrimci sınıf tutumu
ABD’nin Patriot’ları, Rusya’nın S-400’leri ve Türkiye’nin çıkmazı
Güler yüzlü kapitalizm mi, sömürünün olmadığı sosyalizm mi?
Kayseri 1 Mayıs’ı ve ötesi
Sendikal bürokrasi kaleyi içeriden çökertme peşinde!
Krizin etkileri, taleplerimiz ve emeğin korunması mücadelesinin önemi
Birleşik Metal-İş İstanbul 1 No’lu Şube Genel Kurulu üzerine
Esenyurt’ta işçilerle kurultay hazırlık anketleri
Greif Direnişi ve Metal Fırtına deneyimleri üzerine
ABD’nin Venezuela’da rejim değişikliği operasyonu
Filistin halkının direnişi “Asrın Anlaşması”nı bozguna uğratacaktır!
1 Mayıs aynasında Sarı Yelekliler
Stalingrad’dan Berlin’e Kızıl Ordu’nun faşizme karşı zaferi
Ailenin bütünlüğü, sömürü düzeninin devamı
Kapitalizmin güncel resmi: Soma Katliamı
15 Mayıs Kürt Dil Bayramı
Bu sayının PDF formatını download etmek için tıklayın

 

15 Mayıs Kürt Dil Bayramı

 

15 Mayıs 1932 yılında Celadet Alî Bedir-Xan, Hawar (Çığlık) isimli Kürtçe dergiyi yayınlamaya başladı. Derginin birinci sayısında tanıtım metninin ilk cümlesi, “Hawar bilginin sesidir, bilgi kendini tanımaktır” şeklindeydi. 57 sayı yayınlanan Hawar, 1943 yılına kadar yayın hayatına devam edebildi. Derginin en önemli katkıları Kürtçe dilini Latin alfabesine geçirmesi, Kürtçe’nin gelişimine etkide bulunması ve Cegerxwîn, Qedrîcan, Osman Sebrî gibi edebiyatçıları yetiştirmesidir. Dergide Kürtçe gramerin ilk kez oluşturulduğu makaleler yer aldı. Hawar dergisinin kadroları sonradan Avrupa üniversitelerinde ve Kürt enstitülerinde Kürt dili ve edebiyatı bölümlerinin açılmasına, Federal Kürdistan Bölgesi’nde Kürtçe eğitim verilmesine katkıda bulundular.

Hawar’ın çıkışı, Kürtçe açısından bir dönüm noktası olarak belirtilmektedir. Dönemin Kürt aydınlarının etrafında şekillenen derginin ilk sayısının çıkış tarihi olan 15 Mayıs, bundan dolayıdır ki 2006 yılından beri Kürt Dil Bayramı olarak kutlanıyor.

Dil bir ulusun en temel dayanaklarından biridir. Kürtlerin ilk gazetesi 120 yıl önce Kahire’de basıldı, Hawar ise Şam’da. 1980 darbesi sonrasında Kürt aydınları da Avrupa’ya yerleşip, üretime orada devam ettiler. Kürt dili kendi coğrafyası dışına sürülmüş, günümüzde de mücadelesini sürdürüyor.

Hatırlanacağı üzere “Kürt açılımı” ve çözüm süreci dönemlerinde sermaye devleti Kürtçe dili için göstermelik adımlar attı. Emperyalistlerin Ortadoğu’daki planları çerçevesinde gündeme getirilen bu süreçlerde AKP kendi siyasal çıkarlarını da hesap ederek hareket etti. Diyarbakır, Cizre ve Yüksekova’da Kürtçe eğitim veren okullar açıldı, TRT Kürtçe yayına başladı. Bu kanal halihazırda cemaatlerin denetiminde ve devlet yayını yapmaya devam ediyor.

Kürtçe, Türkiye Cumhuriyeti’nin kuruluşundan bu yana resmi dil olarak kabul edilmediğinden, kamusal alanlarda kullanılması halen yasak. Bugün sözde mahkemelerde anadilde savunma hakkı var ama anadilde savunma yapan kişi, tercümanın masrafını da ödemek zorunda. Eğitim dili, resmi işlemler, sağlık sistemi Türkçe. Avrupa ve Latin Amerika’da bazı ülkelerin iki-üç resmi dili var, böylece insanlar anadillerinde kendilerini ifade edebiliyorlar. Türkiye’de ise Kürt ulusu yok sayıldı, asimilasyon politikalarına maruz bırakıldı ya da kirli savaşlar eşliğinde kıyıma uğradı. Bugün de devam eden bu tür yaptırımlara ek olarak Kürtler ve Kürtçe dili horlandı, hakaretlere uğradı. Güya Kürtçe dili yazım dili olamaz, akademik alanda bu dil ile çalışılamaz, sadece günlük konuşma dili ya da yerel dil olarak geçer ve zaten Türkiye’de okullarda olsun, işyerlerinde olsun Türkçe konuşma zorunluluğundan kaynaklı Kürtçe dili de yavaş yavaş önceki kuşakların dilinde kalır ve zamanla kaybolur gibi tezler ileri sürüldü.

Kürtçe dilinin önündeki engelleri kaldırdığını iddia eden sermaye devleti, yalnızca bu havayı yaratıyor, AKP’ye oy veren ‘Kürt kardeşim’ oluyor, vermeyen ‘terörist’ oluyor.

2016 yılında OHAL’in ilanı ile çıkarılan KHK’lar sonucunda Kürtlerin kırıntı düzeyindeki hakları tek tek ellerinden alındı. Kürtçe eğitim veren okullar kapatıldı. Ülkede yayınlanan tek günlük gazete olan Azadiya Welat, Kürtçe yayın yapan Denge TV, Jiyan TV gibi televizyon kanalları, pek çok radyo ve Dicle Haber Ajansı kapatıldı. Kürt dili, edebiyatı ve tarihi hakkında çalışmalar yürüten İstanbul Kürt Enstitüsü, Kürt Yazarlar Derneği, Mezopotamya Kültür Merkezi, Kürdi-Der de KHK’lar ile kapatıldı. Çok sayıda Kürt gazeteci hapse atıldı. Kayyım atanan belediyelerde sanatsal etkinliklerin üretildiği kültür merkezleri işlevsiz hale getirildi. Kürtçe tiyatro yapan Diyarbakır Büyükşehir Belediyesi Şehir Tiyatrosu oyuncuları işten çıkarıldı ve festivaller iptal edildi. Yapılan tüm baskı ve engellemelere örnekler daha da çoğaltılabilir.

Kürt halkı tüm yapılanlara rağmen kendi diline ve kültürüne sahip çıkıyor. Mücadelenin seyri ile zaman zaman haklar kazanılsa da, sermaye devletinin hesapları sonucunda bu haklar tekrardan geri alınabiliyor.

Kürt Dil Bayramı, kutlama günü olarak değil, tekrardan mücadelenin günü haline gelmiştir. Ezilen her kesim, Kürt halkının haklı mücadelesinin yanında olmalıdır. Unutulmamalıdır ki, başka bir ulusu ezen bir ulus da özgür değildir.

U. Aze

 

 

 

 

Öcalan’dan ‘Suriye’ ve ‘açlık grevi’ açıklaması

 

Asrın Hukuk Bürosu avukatları, İmralı Hapishanesi’nde tutulan PKK lideri Abdullah Öcalan’la 2 Mayıs’ta görüşme yaptıklarını duyurdu.

6 Mayıs’ta Taxim Hill Otel’de basın toplantısı düzenleyen avukatlar, Öcalan ve İmralı Hapishanesi’ndeki diğer tutsakların imzası bulunan açıklamayı kamuoyuna duyurdu.

Öcalan ile görüşmeye katılan Av. Nevroz Ünsal’ın, paylaştığı açıklama şu şekilde:

Kamuoyuna duyuru

İçinden geçtiğimiz tarihi süreçte derin bir toplumsal uzlaşmaya ihtiyaç vardır.

Sorunların çözümünde her türlü kutuplaşma ve çatışma kültüründen uzak, demokratik müzakere yöntemine şiddetle ihtiyaç vardır.

Türkiye’nin ve hatta bölgenin sorunlarını, başta savaş olmak üzere, fiziki şiddet araçlarıyla değil, yumuşak güçle yani akıl, politik ve kültürel güçle çözebiliriz.

İnanıyoruz ki Suriye Demokratik Güçleri (SDG) kapsamında Suriye’deki sorunların çatışma kültüründen uzak durularak; içinde bulundukları konumun, durumun Suriye’nin bütünlüğü çerçevesinde Anayasal güvenceye kavuşturulmuş yerel demokrasi perspektifinde çözüme ulaştırılması amaçlanmalıdır. Bu bağlamda Türkiye’nin hassasiyetlerine de duyarlı olunmalıdır.

Cezaevleri içindeki ve dışındaki arkadaşların direnişlerine saygı duymakla birlikte, sağlıklarını tehlikeye atacak ve ölümle sonuçlandıracak konumlara taşıracak noktaya taşımamalarını önemle belirtmek isteriz. Bizim için onların akli, fiziki ve ruhi sağlıkları her şeyin üstündedir. Ayrıca en anlamlı yaklaşımın zihinsel ve ruhi duruşun geliştirilmesiyle bağlantılı olduğuna inanıyoruz.

Bizlerin İmralı’daki duruşu, 2013 Newroz Bildirgesinde belirttiğimiz ifade tarzının daha da derinleştirerek ve netleştirerek sürdürme kararlılığındadır.

Bizim için onurlu bir barış ve demokratik siyaset çözümü esastır.

İmralı’daki duruşumuz nedeniyle merak eden, tavır koyan herkesi saygıyla anarken yüksek bir teşekkürü de borç biliriz.”