19 Temmuz 2019
Sayı: KB 2019/27

Tek yol devrim!
S-400’ler sermayeye lazım
Sermayeye peşkeşler, işçi ve emekçilere yeni saldırılar
AKP-Erdoğan iktidarını işçi ve emekçiler görevden alacak!
“Ağaç Dikme Bayramı”
Suruç Katliamı: IŞİD taşeronluğuyla korku imparatorluğu
Sendikal bürokrasinin panzehiri: Sınıf bilinci, taban örgütlülüğü
Hak-İş 14. Genel Kurulu’ndan yansıyanlar
MKE işçilerinin kararlılığı geri adım attırdı
KESK kamu TİS taleplerini açıkladı
Partinin gençlik çalışması
Lise çalışmamızın üç ayağı
“Popüler kültür” üzerine…
ABD’nin İran’a 40 yıldır dinmeyen öfkesi
LSG Sky Chefs’te direniş ve dayanışmayla kazanabiliriz!
“Doğu Almanya” işçisi eşit haklar için direniyor
Almanya’dan silah sevkiyatında Türkiye yine başta
Kadınlar Clara Zetkin’e ne borçludur? / 2
İmamoğlu’nun kreş vaadi ve TÜSİAD’ın raporunun gösterdikleri
Tutsak sınıf devrimcisi Hasan Akman’dan mektuplar
Bu sayının PDF formatını download etmek için tıklayın

 

“Doğu Almanya” işçisi eşit haklar için direniyor

 

30 yıl önce tekrar birleşen Almanya, doğuda çalışan işçilere karşı o tarihten bugüne çifte standart uygulamaya devam ediyor. Ücretler ve çalışma saatleri arasındaki fark, kapitalist tekellerin karşı çıkması sonucu batı ile eşitlenmiyor.

Daha önceleri batıda da 38 saat olan haftalık çalışma süresi, 1984 yılında bütün metal sektöründeki yaygın grevler sonucu, ücretlerin aynı kalması koşuluyla, zaman içerisinde kademeli olarak 35 saate indirildi. İşçi sınıfının yaygın mücadeleleri sonucu kazanılan bu haktan, Doğu Almanya’da çalışan işçiler yararlanamıyor. Onlar hâlâ haftada 38 saat çalışmak zorundalar. Ayrıca “İşverenler Birliği”ne bağlı olmayan ve tabir yerindeyse orman kanunlarının hüküm sürdüğü birçok işletmede haftalık çalışma süreleri 50 saati buluyor.

Almanya’nın tekrar birleşmesinden bugüne kadar, Doğu Almanya’da çalışan emekçiler ikinci sınıf muamele görüyorlar. Kendilerini her anlamıyla aşağılayan bu duruma karşı 35 saatlik iş haftası ve ücretlerin eşitlenmesi talepleriyle yıllardır birçok grev ve direnişe imza attılar. Bir tarafta kapitalist tekellere karşı direnen metal işçileri, diğer tarafta sermayenin hizmetindeki sendika bürokratlarının ihanetleri nedeniyle taleplerini kabul ettiremediler.

Yıllardır süren bu mücadele 2018 yılında on binlerce metal ve elektronik sanayisi işçisinin direnişleri vesilesiyle tekrar gündeme geldi. “Yeni duvarlara hayır, 35 saatlik iş haftası hemen şimdi!” çağrısıyla mücadeleye başlayan Doğu Almanya işçileri, bu süreçte batılı sınıf kardeşlerinden çok anlamlı destekler gördüler. Onlarca işyerine yayılan direniş, kapitalist tekellerin yanı sıra sendikal bürokrasi üzerinde bir basınç yaratmış bulunuyor. Çünkü bu sefer direnişe sadece Doğu Almanya’da yaşayan işçiler değil, batılı sınıf kardeşleri de dahil olmuş durumdalar.

Sanayi proletaryasının Almanya’nın birçok şehrine yayılan eylemleri Doğu Almanya’daki kapitalist tekelleri sendikayla görüşmelerin yapılması yönünde zorluyordu. “İş yaşamındaki duvarları parçalayalım” çağrısıyla Berlin’de bir araya gelen batılı ve doğulu on binlerce metal işçisinin eylemi ise kapitalist tekellerin yanı sıra sendika bürokratları üzerindeki basıncı yükseltti. İşçi sınıfın yarattığı bu basıncın bir sonucu olarak, IG-Metall sendikası bürokratları ile Berlin-Brandenburg Metal İşverenler Birliği (VME) temsilcileri 2018 yılında 35 saatlik iş haftası ve ücretlerin eşitlenmesi konusunda masaya oturmak zorunda kaldılar.

Almanya’nın en güçlü metal sektörü tekellerinin temsilcileri, bu görüşmelerde işçi sınıfının çalışma saatleri ve ücretlerin eşitlenmesi yönündeki taleplerine karşı çıkarak, bunun birçok işyerini yok edeceği yönünde görüş belirtiler. Aynı dönemde bütün Almanya’da gerçekleşen sınıfın fiili kitlesel eylemleri, kapitalist tekelleri, bu taleplerin 2019 yılının ilk yarısında tekrar görüşülmesi yönünde bir karara imza atmaya zorladı.

Öte yandan Almanya’nın Siemens, Thyssen-Krupp, RAG, VW, BMW gibi en önemli kapitalist tekelleri, kitlesel işçi çıkarmaları gündeme getirerek, hizmetlerindeki Merkel hükümetine, işçi sınıfının taleplerine karşı harekete geçmesi yönünde ültimatom verdiler. Kendi çıkarlarına ters düşen sosyal uygulamalar, emisyon atıkları konusundaki yeni düzenlemeler ve çevrenin daha iyi korunması yönündeki planlardan vazgeçilmemesi durumunda bunun bedelinin daha ağır olacağı yönünde tehditkar açıklamalar yaptılar. Ama asıl olarak metal sektörü tekelleri, özellikle işçi sınıfının batı ile doğu arasındaki çalışma saatleri ve ücretlerin eşitlenmesi yönündeki en haklı taleplerinin hızlı bir şekilde gündemden çıkartılması için yoğun bir çaba sarf etmeye başladılar.

35 saatlik iş haftası ve ücretlerin eşitlenmesi yönündeki taleplerin ele alınacağı görüşmeler için, IG-Metall sendikası ile Doğu Almanya Metal İşverenleri Birliği temsilcileri mart ayında tekrar bir araya geldiler. Kapitalist tekellerin temsilcileri, 22 Haziran’da altıncısı yapılan görüşmelerde, IG-Metall’in bu istemlerine hiçbir şekilde olumlu yanıt vermeyeceklerini açıktan dile getirdiler. Bu görüşmede, iş saatlerinin düşürülmesi bir yana, haftalık çalışma saatlerinin 40 saate çıkarılmasını önerdiler.

İşçi sınıfı haklarını sendikal icazet sınırlarına hapsedilmiş mücadeleyi aşarak kazanabilir

Kapitalist tekellerin bu küstahlığı metal işçileri cephesindeki öfkeyi daha da büyüttü. İşçi sınıfı kapitalist tekellerle kurulan görüşme/uzlaşma masalarının yıkılması, bunun yerine aktif fiili mücadelenin seçilmesi yönünde bir irade ortaya koydu. Sınıfın saflarında her geçen gün büyüyen bu öfkenin boşaltılması amacıyla sendika bürokratları tarafından “35 saatlik iş haftası hemen şimdi!” çağrısıyla, 29 Haziran’da Berlin’de bir yürüyüş düzenlendi.

IG-Metall bürokrasisi, sınıfın saflarında hızla büyüyen mücadele dinamiklerine dayanarak kapitalist tekelleri dize getirecek olan genel grev silahına sarılacağına, hafta sonuna denk getirilen bir yürüyüş eylemiyle kimin hizmetinde olduğunu bir kez daha sergiledi. Sendika bürokratlarının bu ikiyüzlü oyunu metal işçileri saflarında bir karşılık bulmadı. Nitekim 2,3 milyon üyesi bulunan sendikanın bu yürüyüşüne, her taraftan ücretsiz otobüsler kaldırılmasına rağmen 50 bin civarında bir katılım oldu. Büyük reklamı yapılan bu yürüyüşe gösterilen ilgisizliğin asıl nedeni, işçi sınıfının saflarında sendika bürokratlarına karşı hızla büyüyen güvensizliktir. İşçiler ayrıca, tezgahlanan bu oyunun bir parçası olmayı reddettiklerini açık bir şekilde dışa vurmuş oldular.

Metal ve elektronik sektörü Alman kapitalizminin can damarıdır. Kapitalist Alman tekelleri bu sektör üzerinden uluslararası birçok pazarı elinde tutarak, dünyanın dördüncü ekonomik gücü haline gelmiştir. Bu sektörde yaşanacak en küçük bir sıkıntı, Alman burjuvazisini büyük açmazlarla yüz yüze getirecektir. Bundan dolayıdır ki kapitalist Alman tekelleri, işçi sınıfının büyük bedeller ödeyerek elde ettiği bütün kazanımlara amansız bir şekilde saldırmaktadırlar.

Bu saldırıların hedefindeki sanayi proletaryasının ana gövdesini oluşturan batılı ve doğulu metal işçileri bu süreçlerde büyük deneyimler biriktirmekte, dostunu ve düşmanını ayırt etmeyi öğrenmektedirler. Metal işçisi bir yandan bütün devlet kurumlarını kullanarak amansızca saldıran kapitalist tekellerle mücadele ediyor, diğer yandan da her hak arayışında sınıfı sırtından hançerleyen sendika bürokratlarını tanıyor. İşçi sınıfı er ya da geç kendisi için bir sınıf olmayı öğrenecek, üretimden gelen gücüne yaslanacak, sırtında yaşayan bu asalakları mutlaka hak ettikleri çöplüğe gönderecektir.