2 Ağustos 2019
Sayı: KB 2019/29

Krizin birinci yılında TİS süreçleri…
Düzen siyasetinin “demokrasi” hamleleri
Faiz indirimi kimin içindi, sonrası ne olacak?
Ekonomik kriz de olsa Diyanet’e bütçe ayrılır
Günah keçisi ilan edilen Suriyeliler
Haklarımızı korumak ve taleplerimizi kazanmak için birleşelim!
MESS’in anketi, metal işçilerini yönlendirmeye çalışıyor
TİS süreçlerinde 3 yıllık sözleşme dayatması
Kıdem tazminatının gaspına hayır!
Petlas’ta görevden alma operasyonu ve ayrıntıları
Parti, merkeziyetçilik, ademi merkeziyetçilik ve önderlik - A. Murat
ABD Ortadoğu’da yeni felaketler peşinde koşuyor
Filistin yönetimi “Oslo Anlaşması”nı askıya aldı
Bu ülkeden Missouri geçti, F-35 gelmese ne olur!
Nafaka Kanunu’nda son perde ekimde
Sınıfının davası için dövüşen kadın metal işçisi Zeliha yoldaşı yitirdik!
Eğitim üzerine...
Yeni bir “tercih” dönemi
Sadece yaşanabilecek bir dünya istiyoruz!
Küçük bir çocuk ile şişman bir adamın katliamı
Bu sayının PDF formatını download etmek için tıklayın

 

Sadece yaşanabilecek bir dünya istiyoruz!

 

‘Çocuk’ kelimesi söylenince aklınıza ne geliyor? Mutlu bir aile tablosu değil mi, parkta kumların içinde yatan küçük bir çocuk? Ve daha birçoğu… Ama sadece bazılarımızın anlayabileceği bir durum var ve bilin ki bu durumda ne o tatlı çocuk ne de ailesi mutlu.

Açlık sınırı asgari ücretin üstüne çıkmışken yaşamak hangimiz için kolay ki? Günde iki işte çalışıp ailesine ekmek götürmeye çalışan bir baba, evlere temizliğe gittiği yetmiyormuş gibi evinde de ev işçileriyle koşturan bir anne ve dahası gidebiliyorsa okula giden, gitse de okul sonrası kâğıt toplayan iki küçük kardeş... Gördünüz mü şimdi o mutlu gözüken tablonun içindeki mutsuz haykırışları? Ki böyle aileler kimsenin yaşamak istemediği bu zamanda o kadar çok ki. Ama biz çocuklar içimizdeki bu umut parçalarını hiç kaybetmeyeceğiz. Çünkü biliyoruz ki çocuklar içlerindeki sevgi ve umutla ünlülerdir. Ancak her şeyden önce bu toplumun çocukları, babalarının ay sonunu getirmek için saatlerce hesap yapmalarını izlemekten yoruldular.

Bu çocukların bu kötü dünyada yaşayacak güçleri kalmadı artık.

Küçük yaşta işe gitmekten bıktılar. Okuyamamaktan bıktılar. Her ay hasta olmaktan geceleri tok yatamamaktan bıktılar. Hiçbir suçları yokken bu berbat düzen içerisinde yaşamaktan bıktılar. Tabii buna yaşamak denirse…

Biz artık yorulduk. Bu ülkenin masum ve suçsuz çocukları olarak yorulduk.

Bu ülkede hiçbir ailenin eşitsizlik yaşamaması, huzurlu olması gerekirken birçoğu öyle değil. Kimileri bu berbat düzenden yararlanarak bu ülkenin ekonomisini batırmaya devam ederken, bizler çökmeye devam etmekteyiz. Bu ülke batıyor. Ve bu durumun önüne birilerinin geçmesi gerekiyor. Bu para düzeninin son bulması gerekiyor. Ne güzel söylemiş Nazım Hikmet “Dünyayı verelim çocuklara” diye.

Bir elmas gibidir çocuklar,
Durmadan parlayan bir elmas gibi,
Bir bülbül gibidir çocuklar,
Sadece güzel söz söyleyen bir bülbül gibi,
Güzel şeyler düşünen,
güzel hayaller kuran
bir melek gibidir sanki…

Biz küçükler çok bir şey istemeyiz. Tek istediğimiz mutlu bir aile ve huzurlu bir hayat.

Ama hepsinden önce biz sadece yaşanabilecek bir dünya istiyoruz.

Biz insanların içinde kalmışsa sevgi istiyoruz. Sadece sevgi…

Küçükçekmece’de 6 sınıfa giden bir Kızıl Bayrak okuru

 

 

 

 

Bafra’dan bir liselinin mektubu…

 

Merhaba, ben Samsun’un Bafra ilçesinde yaşıyorum. Buradaki gençlerin çoğu gerek sistemin yapısından gerek sistemin gençleri robotlaştırmasından kaynaklı ciddi sorunlar yaşıyorlar. Bazı insanların bu sisteme karşı koymaya korkması ya da destekledikleri gerici-faşist görüşün ülkemizde normal görülmesi vb. gibi nedenlerden ötürü, gençlerimiz öne çıkamıyorlar. Gençlerin kendilerini yetiştirmeleri ve güzel bir gelecek uğruna mücadeleleri engelleniyor. Bundan dolayı gençler iyiyi kötüyü sorgulayamaz hale geliyorlar.

Bu koşullarda ortalama bir genç kendisinin asla yapmayacağı şeyleri, başkalarına özenerek yapmaya çalışıyor ve batağa saplanıyor. Geleceğini daha iyi hale getirmek varken, daha da kötü bir duruma sürükleniyor. Sonuçta da günümüzdeki bu berbat düzen daha da güçlü hale gelmiş oluyor.

Elbette engeller sadece bunlarla da sınırlı değil. Yaşadığım kentte spor sahaları veya gençlerin kendi yeteneklerini keşfedecekleri alanlar kısıtlı. O yüzden gençler arkadaşlarıyla birlikte hem güzel ve eğlenceli hem de sağlıklı vakit geçirmek yerine uyuşturucu, sigara, alkollü içeceklere sarılıyorlar. Bu da giderek rutin haline geliyor. Tabii Bafra polisinin torbacılar ile iş birliği yapması da ayrı bir sorun.

Okulumdaki ülkücü öğretmenler, sırf öğrenciler öğretmenlerin istedikleri şekilde giyinmedikleri, saçlarını istedikleri şekilde kestirmedikleri ya da şekillendirmedikleri için şiddete başvurma taraftarı oluyorlar. Bir öğretmen belki de o öğrenciyle sakince ve gerekirse kendi yaşıtıymış gibi konuşsa onu ikna edebilir, ders çalışmaya özendirebilir ve en önemlisi de kötü ve sağlıksız ortamlardan uzaklaşmasını sağlayabilir.

Tabii ki sağlıksız ve kötü ortamların oluşmasının en önemli sebebi şu anki sistemdir. Bu sistemin yanı sıra ailelerin de etkisi var. Mesela bir kardeşimiz etrafındaki arkadaşlarından etkilenerek sigara, alkol ve uyuşturuculara başlıyor. Bezen bunu diyelim ki sevgilisinden ayrılması tetikleyebiliyor. Halbuki bunun ilk nedenlerinden birisi ebeveynlerin kendi çocuklarına gerekli ilgiyi göstermemeleridir. Örneğin uyuşturucular hakkında daha erken yaşlarda doğru bilgi vermemeleridir. Ve bir de üstümüzde kurulan bir eğitim baskısı söz konusu.

Gençlerimizin her görüşüne önem veren, her konuyu paylaşabilecekleri ve bu baskıcı, ezberci, faşist sisteme bir “Dur!” demelerinde yanında olacak, yardım edecek ‘yoldaşlar’a ihtiyaçları var!

Samsun/Bafra’dan bir DLB’li