25 Ekim 2019
Sayı: KB 2019/39

Suriye halkları emperyalizm kıskacında!
Kirli pazarlığa dayalı “ateşkes”
Kürt halkı karşısında aynılar aynı yerde!
Zenginlerin dünyasında yoksullar savaşlarda ölür, zengin daha zengin yoksul daha yoksul olur!
Şovenizm zehri ırkçı linçleri tetikliyor
“Mücadelemizi hiçbir güç engelleyemez!”
TİS sürecinde metal işçisinin karşısında kimler var?
Emeğimizin karşılığı olmayan ücretler
“Eşit işe eşit ücret!” talebi ve sınıfın birliği
Sendikal ağalık düzenini parçalayalım / 3
Teslim Demir’in anısına... / 3 - H. Fırat
Emperyalist paylaşım pazarlıklarından “barış” çıkar mı?
Emperyalistlerin savaşında “gerçek yanılsaması”
Lübnan’da yeni vergi tasarısına karşı halkın tepkisi dinmiyor
Ekvador’da militan mücadelenin zaferi
Şili’de ulaşım zammının tetiklediği sosyal patlama
İspanya yargısının Katalan liderlere hapis cezası
Eğitim Hakkı Çalıştayı’nda buluşuyoruz!
Somalı madenciler: Mücadelemiz taleplerimiz karşılanana kadar sürecek
Yalan pınarı harekatı
Bu sayının PDF formatını download etmek için tıklayın

 

Yalan pınarı harekatı

 

Eve geldiğinde, Meral’i televizyonun karşısında kıpırdamadan, yüzü sapsarı bir şekilde oturur buldu. Meral onun eve girişini fark etmemişti. İlk seslenişini bile duymamıştı. Kadir, yüksek sesle konuşmadı, bağırdı:

“Meral!!! transa geçmiş gibisin, beni fark etmedin bile!”

“Kusura bakma fark etmedim” dedi Meral. Sonra devam etti:

“Evet Kadir, neredeyse transa geçmiştim. Kusmama transı. ‘Yalanların mide bulandırması’ sadece deyim değil, gerçekmiş. Biraz haberleri seyrederken gerçekten midemin bulandığını hissettim.”

“Barış pınarı haberlerini mi izledin?” dedi Kadir, iki eliyle tırnak işareti yaparak.

“Hayata Dönüş tamlamasından sonra duyduğum en yalancı isim bu oldu. 19 Aralık’tan beri hayat sözcüğü itici geliyor bana. Barış sözcüğü ise neredeyse midemi bulandırıyor, bu şekilde kullanılınca. Yalanın en büyüğü bu isim.” diye yanıtladı Meral.

Kadir ikinci bir soru sordu: “Sadece bu yalan mı seni bu kadar etkiledi?”

“Değil elbette...” diyerek devam etti Meral:

“CHP, Kılıçdaroğlu bile neredeyse ‘savaşa hayır’ diyor şimdi, daha dün savaş tezkeresine evet diyen kendileri değilmiş gibi. Bu yalandan insani duruş, diğerlerinin saldırgan duruşundan daha çok midemi bulandırıyor. Bu da değil. Emperyalistlerin ikiyüzlü olduğunu söyler, yazar, duyardık ama hiç bu kadar yakından görmemiştim. Almanya silah satışını durdurduk demiş. Ama Almanya Türkiye’ye en fazla silahı bu yıl satmış ve parasını aldıkları silahları göndermeye devam edecekler. Savaşa olur diyen hiçbir emperyalist ülke yok. Ama saldırıyı engellemeye çalışan tek bir emperyalist ülke bile yok. İşin en can sıkıcı yanı, bu yalanları kabul edenlerin ya da doğru olduğuna inanmak isteyenlerin varlığı.

“Herkes Trump’ı eleştiriyor, iki çocuğun kavga etmesine izin verdim, sonra da ayırdım, sözlerinden kaynaklı. Bir şey söyleyeyim mi, Kadir! Bu iğrenç sözler diğerlerininkinden daha dürüstçe gibi geliyor bana. Kim bilir belki de Trump’ın bu süreçte söylediği tek dürüstçe söz bu iğrenç sözler. İşin kötü yanı, doğruya yakın bir durum gibi.”

“Ateşkesi diyorsun, değil mi?”

“Evet, ateşin ne kadar gerçekten kesildiğinden bağımsız ateşkesi diyorum. İşin aslı Kadir, ateşkes beni bu süreçte en çok sarsan olay oldu. Savaş sürmeliydi demiyorum, ama beynimin bir türlü sindiremediği şeyler var. Kelime oyunu yapmıyorum. Tıpkı aç olduğun için yemek zorunda olduğun şeyleri midenin sindirememesi gibi, ateşkes kendini dayattı ama ateşkesi de beynim sindiremiyor işte. Ateşkesin şartına baktığımda Kürt hareketi Türkiye’nin isteğini kabul etmiş oldu. Türkiye toplamında, onlar sadece 2 bölgede deseler de geri çekilme olacak. Sadece iki bölge olsun, geri çekilme olduğunda Kürt katliamı bitecek mi? Efrin’de bitti mi? Bu ateşkesin garantörü kim? Garantör olduğunu söyleyen emperyalistlerin neredeyse günlük çıkarına göre politika belirlediği bilinmiyor mu?”

“Ne yani, ateşkes olmamalıydı mı diyorsun?” diye yokladı Kadir.

“Hayır ama geri çekilme politik bir geri adımsa bile, bu kadar kolay atılmamalıydı. NATO’nun en güçlü ordusuna karşı savaşılmaz gibi şeyler söyleniyor. Peki bu dün bilinmiyor muydu? Her şey biliniyordu, ama dün ABD’ye sırtını yaslamışlardı. Her an çekilebilecek ya da bizzat üzerlerine çökecek çelik bir duvar. Ateşkesi de ABD sağladı. En azından aracı oldu. Türkiye tüm sınır bölgesinden, YPG sadece iki bölgede geri çekilme olacağını söylüyor. Peki bu iki bölgeden TSK ve ÖSO çetesi çekilecek mi? Kalacaklarsa Kürt katliamının süreceği kesin. İşte bunları sindiremiyorum Kadir! Bu yalan fırtınası içinde çoluk-çocuğun ölmesini sindiremiyorum.”

Meral kusmadı. Hıçkıra hıçkıra ağlamaya başladı. Kadir’in tek yapabildiği, Meral’e sarılmak oldu.

H. Ortakçı

 

 

 

 

Kadın işçiler onları savunanların yanında saf tutmalı!

 

Merhabalar… Kadına yönelik şiddetin ayyuka çıktığı günümüzde siz Kızıl Bayrak okurlarıyla yaşadıklarımı paylaşmak ve yaşamı benim gibi işçilikle geçmişlere çağrı yapmak istiyorum.

Benim ömrüm işçilikle, çalışmakla geçti. İplik işçisiydim, evde temizlik işçisiydim. Hayatta başka bir rolüm yoktu. Çalışma yaşamım çok zordu. Eşim öldükten sonra kardeşlerimle yaşamaya başladım. Kendimi sürekli bir yük gibi hissettim. Hem kimseye yük olmamak hem de aç kalmamak için yıllarca çalıştım. Öyle ki işten çıkarılmayayım diye hastaneye dahi gidemezdim. Asla işe gitmezlik yapmadım. Fabrikamızda sendika vardı fakat sendika bürokratlarının parayla satın alınabildiğini gördüm. Arka tarafta patronla anlaşabiliyorlardı. Sendika göstermelikti. İşçiler olarak yalnızdık, örgütsüzdük.

Yıllar sonra daha iyi kavradım. Yaşamın her alanında ezildim. Benim gibi pek çok işçi, pek çok kadın aynı şeyleri yaşadı. Ben ömrümü çalışarak geçirdim. Ancak emekli olduğumda şöyle dönüp kendime bir bakabildim ve gördüm ki hayat nedir bilmeksizin yaşamışım. Kış nedir, yaz nedir, baharın güzelliği nerededir, haberim yok. Mevsimleri bilmeksizin, doyasıya gülmeksizin yaşamışım...

İplik fabrikasında vardiyalı çalışıyorduk. Gece gündüz birbirine karışıyordu. Makinelere bobinler sarardık. Çalışmamız saniyelerle hesaplanırdı. Makine boş kaldığında üzerine taktıkları ışık yanardı. İki kere ışık açık olursa ustabaşı yanımızda biterdi. Bu işten çıkarılma tehdidiydi. İnsanlıktan çıkarıp robotlaştırıyorlardı bizi.

Bir vardiyadan çıkıp diğer vardiyaya ipliklerin ardı sıra koşturup durdum. Ya mesaideydim ya da evde uyuyordum. Karanlıktan karanlığa gidiyordum. Yaşamın her alanında hayatım böyleydi, karanlıktı. Bu, örgütsüzlükten ileri geliyordu. Beni çalıştıranlardan daha çok çalışmış, emek vermişim ama karşılığında hep yıpranmışım. Elime hiçbir şey geçmemiş. Kölelikle eşdeğer bir hayat sürmüşüm.

Buradan kadın işçilere şöyle bir çağrı yapıyorum. Kadın işçiler işte, evde, mahallede, her yerde kendini savunmalı, hakkını aramalı. Köle hayatı yaşamamak için bunu yapmalı. Kadın işçiler her yerde onları savunanların yanında saf tutmalı. Sosyalistlerin, devrimcilerin yanında safını belirlemeli, örgütlenmeliler. Kurtuluş oradadır.

Emekli bir tekstil işçisi / Tuzla