13 Aralık 2019
Sayı: KB 2019/46

İnsanca bir yaşam sosyalizmde!
Libya’daki kukla hükümetle anlaşmadan zafer çıkar mı?
IMF’nin kuruluşu ve Türkiye ile ilişkisi
Dinsel gericilikle uyuşturulmuş işçi ve emekçiler
Asgari ücret zam görüşmeleri ve ötesi
Asgari sınırları aşan bir asgari ücret talebi
Türk-İş 23. Olağan Genel Kurulu üzerine
“Göstermelik eylemler değil, kazanana kadar grev!”
DEV TEKSTİL Aralık Ayı Genişletilmiş MYK Toplantısı gerçekleşti
DİSK Tekstil ihanetlerine bir yenisini ekledi!
Tarihsel çağ ve yeni tarihsel dönem- 1 - H. Fırat
Fransa’da genel grevin karnesi
NATO’nun 70. yıl zirvesi
Enternasyonal Emekçi Kadın Komisyonu’nun Trier gezisi
Otomotiv sektöründe küresel işçi kıyımı artarak sürüyor
Metal işkolunda kadın işçilerin durumu, sorunları ve talepleri
‘Özgürlüğümüz ve geleceğimiz için Eğitim Hakkı Çalıştayı’ gerçekleşti
Genç bir komünist: Erdal Eren
Bu sayının PDF formatını download etmek için tıklayın

 

Kapitalizm savaş, baskı, sömürü, açlık ve yoksulluk demektir...

İnsanca bir yaşam sosyalizmde!

 

Kapitalist sistem dünya ölçeğinde çok yönlü bir kriz yaşıyor ve krizin yıkıcı etkileri her geçen gün ağırlaşıyor. Servet ile sefalet arasındaki uçurumun artması, emekçilerin çalışma ve yaşam koşullarının ağırlaşması, işsizlik, açlık ve yoksulluk gibi sorunların devasa boyutlara ulaşması, dünyanın dört bir yanında burjuva düzenlerin rant ve yolsuzluk batağına saplanmış olmaları gerçeği krizin dolaysız sonuçları olarak öne çıkıyor. Tüm bunlara demokratik hak ve özgürlüklerin tırpanlanması, baskı ve gericiliğin yoğunlaşması, polis devleti uygulamalarında yaşanan tırmanış, doğa ve çevrenin kapitalistler tarafından acımasızca yıkıma uğratılması, iklim sorunları vb. eklenebilir.

Öyle ki, günümüz dünyasında insan nüfusunun dörtte biri susuzluk sorunuyla boğuşuyor. Yine, emperyalist bir kuruluş olan Birleşmiş Milletler (BM) verilerine göre 821 milyon insan açlığın, 1,3 milyar insan ise yoksulluğun pençesinde. Durum bu iken dünya servetinin yarısını 26 kişi elinde tutuyor. 2008’den bugüne milyarder sayısı iki katına çıkarken, dünyanın en zengin %1’lik kesiminin serveti geri kalan %99’la eşit durumda. Tablo üzerine fazlaca söz söylemek gerektirmiyor aslında. Zira, çok yönlü krizlerin pençesinde debelenen kapitalist sömürü düzeni, krizin yıkıcı sonuçlarını dünya ölçeğinde emekçilerin omuzlarına yükleyerek, yukarıdaki akıl dışı tabloyu yaratmayı ve sürdürmeyi başarabiliyor.

Sorunlar büyüdükçe emekçilerin öfkesi akacak kanal arıyor

Günümüz dünyasında öne çıkan bu sorunlar şu iki gerçeği döne döne gözler önüne seriyor: Kapitalist sistemin temel çelişkileri (başta emek-sermaye çelişkisi) giderek keskinleşiyor. Bununla birlikte ve bağlantılı olarak sosyal sorunlar görülmemiş boyutlar kazanıyor.

Latin Amerika’dan Avrupa’ya, Asya’dan Ortadoğu’ya kadar dünyanın dört bir yanında yaşanan kitle eylemleri bu iki gerçeğin dolaysız dışavurumları olarak ele alınabilir. Zira, söz konusu kitle hareketlerinin hedefinde kapitalist sistemin emekçilerin yaşamında yarattığı çok yönlü yıkım süreçleri yer alıyor. Örneğin Şili’de ulaşım, Ekvador’da ise akaryakıt zamlarına karşı on binler sokaklara indi. Arjantin’de kitlelerin hedefinde sosyal yıkım programları yer alırken, Mısır, Lübnan, Güney Afrika, Irak, Almanya, Fransa, Rusya ve daha birçok ülkede kitleler sosyal adaletsizliğe, demokratik hakların gasp edilmesine, çevre ve iklim sorunlarına karşı meydanlara çıktılar.

Elbette söz konusu eylem ve kitle hareketleri henüz kapitalizmi bütünü üzerinden hedef almıyor. Daha çok kapitalist düzenin yarattığı acımasız koşullara karşı öfke patlaması biçiminde gelişen kitle hareketleri sistemi basınç altına alarak; krizle birlikte yoğunlaşan ekonomik, sosyal ve siyasal yıkımı bir nebze de olsun dizginlemeyi, daha yaşanabilir koşullar yaratmayı hedefliyor. Fakat milyonlarca insanın sokaklara taşan öfkesi akacak kanal ararken, kapitalizm günbegün kitlelerin gözünde meşruiyetini yitiriyor, sorgulanıyor, tartışılıyor.

Dolayısıyla dünya çapında gündeme gelen kitle hareketlerini içinde bulunduğumuz krizler, savaşlar ve devrimler döneminin önemli verileri olarak değerlendirmek gerekiyor. “Dünyanın şu veya bu yöresindeki sınıf mücadelelerini, kitle hareketlerini, halk isyanlarını, ayaklanmaları ele alıp irdelerken, dolayısıyla anlamaya ve anlamlandırmaya çalışırken, öncelikle içinden geçmekte olduğumuz tarihi döneme bakmak durumundayız. Olup bitenleri tarihi dönemin çerçevesi içinde bir yere oturtmak durumundayız. Demek oluyor ki tarihsel bir perspektifle ve teorik bir bilinçle. Mutlaka teorik bir bakışımız olacak ve olayı tarihsel bir çerçevede ele alacağız. Gündelik olarak bakarsanız bazen dizleriniz titreyebilir, umutsuzluğa kapılabilirsiniz. Ama toplumsal olaylar tarihi çerçevede gündeme gelirler ve tarihi ölçülerle bakılır onlara. Üç beş günle, üç beş ayla, üç beş yılla, hatta bazen birkaç on yılla ele alınmaz onlar.” (Ortadoğu’da halk hareketleri-Tunus, Mısır dersleri - H. Fırat)

Türkiye’de durum ve güncel görevler

Türkiye’de sınıf ve kitle hareketi dünya ölçeğinde yaşanan gelişmelerden henüz (ve bugün için) uzak bir görünüm sunuyor. Bu durumu Türkiye’deki toplumsal muhalefetin, sınıf hareketinin ve en genel planda sınıflar mücadelesinin kendine özgü gelişim süreçlerinden ayrı ele almak mümkün değil.

Fakat, Türkiye kapitalizmi emperyalist sistemi pençesine alan çok yönlü sorunlardan hiçbir şekilde muaf değil. Zira, halihazırda derin bir kriz yaşıyor. İşsizlik, yoksulluk, enflasyon, servet sefalet kutuplaşması vb. sorunlar krizin dolaysız sonuçları olarak döne döne kendisini ortaya koyuyor. Dahası, Kürt sorunu, rejim krizi, uluslararası ilişkiler gibi sermaye düzenini açmaza alan bir dizi siyasal kriz dinamiği de yerli yerinde duruyor.

Birbirleri ile ilişki içerisinde ve birbirlerini etkileyerek derinleşen tüm bu sorunlar Türkiye’de kitlelerin yaşamını adeta cehenneme çevirmiş durumda. Koyu bir baskı rejimi altında demokratik hak ve özgürlüklerin hiçe sayılması, emekçilerin neredeyse tamamının sefalet ücretlerine mahkum edilmesi, çalışma koşullarının ağırlaşması, ölümle eş anlama gelen işsizlik belası, artan vergi yükleri, zamlar... Tüm bu sorunların toplumun derinliklerinde hoşnutsuzluk ve öfke biriktirdiği açık. Öfke ise kendini açığa çıkaracak dinamikleri günbegün olgunlaştırıyor.

Bu bağlamda komünistler, öncü işçiler ve sınıf örgütleri payına günün görevleri şu başlıklar üzerinden özetlenebilir:

- Kapitalizmin döne döne ürettiği gündelik sorunları ve kitlelerin yakıcı taleplerini esas alan mücadele programları oluşturmak. Bu yolla kitlelerde biriken öfkeyi açığa çıkaracak ve örgütleyecek kanallar yaratmak.

- Emekçilerin yaşamını cendereye alan her türlü gündelik sorunun kaynağında kapitalist sistem gerçeğinin yer aldığını etkin ve kesintisiz bir şekilde topluma anlatmak. Kalıcı, gerçek çözümün ve insanca bir yaşamın ancak sosyalizmle mümkün olacağı bilincini emekçilere taşımak.

- Ve nihayetinde sokağı ve üretim birimlerini saran bir hareketlilik gündeme geldiğinde, devrimci önderlik ihtiyacını karşılayacak bir hazırlığa şimdiden sahip olmak.