7 Şubat 2020
Sayı: KB 2020/06

Metal TİS’leri yine satıldı…
Birleşik Metal bürokratları Gebze Şube’yi böldü…
Şimdi söz sırası metal işçilerinde!
Reformist sol yayınlar Birleşik Metal ağalarının “satış sözleşmesi”ni göremedi
Metalde satış sözleşmesi ve çıkış yolu
Greif Direnişi öncülerinden... Greif Direnişi 6. yılında!
Tekstil işçisi köle değildir
AKP-saray rejimi: Kriz, çürüme, şiddet, savaş sarmalı
İdlib: Türk devletinin gömüldüğü bataklık!
‘Yerel Yönetimler Yasa Taslağı’ ve belediyeler üzerine…
Finlandiya’da Ocak 1918 Devrimi... - A. Eren
Finlandiya Devrimi - Eric Blanc
Trump’ın “barış planı”: Yüzyılın sahtekarlığı!
Filistin’de “asrın anlaşması”na ret!
Fransa’da genel grev gözlemleri
8 Mart’a giderken…
ABD’de gerçekleşen iki kitlesel mitingin düşündürdükleri
Eğitim haktır, geleceğine sahip çık!
Bu sayının PDF formatını download etmek için tıklayın

 

 

Sendika ağaları ‘’işi uzatmadan böylece kapattılar!’’

Şimdi söz sırası metal işçilerinde!

 

Türk Metal ve Çelik İş’in ardından Birleşik Metal İş bürokratları da bir oldu-bitti ile sözleşmeyi imzaladı. Tıpkı Türk Metal fabrikalarında olduğu gibi, Birleşik Metal İş fabrikalarında da güçlü bir tepki var. Fakat bu tepki kendini örgütlü bir hareket olarak ifade edebilecek kanalların yokluğu/zayıflığı nedeniyle tıkanmış bulunuyor. Ama metal işçisi şunu bilmelidir ki, henüz hiçbir şey bitmiş değil! Tersine yeni başlıyor. Şimdi daha fazla kenetlenme zamanı.

TİS kapsamında bulunan ve işçi sınıfının bütününü etkileme gücüne sahip 130 bin metal işçisi ihanet sözleşmelerine mahkûm değil. Söz, yetki ve karar hakkının elinden alınmasını, oldu-bitti dayatmalarını, mücadele istek ve kararlılığının törpülenmesini, dahası sendikaları işgal eden bu ağa takımını kabul etmek zorunda değil. Bunun için yapılması gereken inisiyatif almak ve öne çıkmaktır. Yapılması gereken fabrikalarda birliğimizi kurmak, fabrikalar arası iletişimimizi güçlendirmek ve mücadelenin önünde bir engele dönüşen her türden sendika ağasını aşacak bir irade ile kendi geleceğimizi kendimizin tayin etmesidir.

Şimdi zaman durup bekleyecek, olanları izleyecek zaman değil. İhanet sözleşmesine karşı her türlü tepkiyi gösterelim, kabul etmediğimizi haykıralım, sendika ağalarından hesap soralım ama bununla beraber yaşanılanlardan dersler çıkartarak örgütlenelim.

Son TİS süreci birçok yönüyle turnusol işlevi gördü. Denilebilir ki, bilinen gerçekleri bir kez daha tüm somutluğuyla, görmeyen gözlerin bile görebileceği açıklıkta ortaya serdi. Metal işçisi, MESS ve MESS düzenine karşı mücadelesini güçlendirmelidir. Aynı zamanda işçi sınıfının bir bütün olarak mücadelesinin önünde bir engele dönüşmüş olan sendikal bürokrasi kabuğu parçalanıp atılmadan, bu ağalar takımına karşı tavizsiz bir mücadele süreci örgütlenmeden işçi sınıfı önünü açamayacaktır. Bu bugünün en acil görevlerinden birisidir. Sendikalar işçilerin mücadele örgütüdür ve bu ağalar takımının elinden sökülüp alınmalı, yeniden sınıf mücadelesinin araçları olarak kazanılmalıdır!

Aylardır süren MESS TİS sürecinde yetkili üç sendika da ihanet sözleşmesine imza attı. Üstelik tabanda yaşamsal ihtiyaçların da tetiklediği güçlü bir mücadele isteği ve kararlılığı varken. Renkleri, tonları, söylemleri değişse de sendika bürokratları pratikte aynılaştıklarını bir kez daha tescil ettiler.

İmzalanan sözleşmeler açık bir satıştır. Daha ilk başta MİB olarak dedik ki, ‹›Boş›› taslakla masaya oturan ancak "hiç" alır. Gerçekleşen tam da bu olmuştur. Kriz koşullarında, MESS kodamanlarının devasa kârlar ettiği bir ortamda, metal işçisinin yarattığı değerden aldığı payın her geçen gün erimesi gerçeği karşısında ekonomik olarak ne kazanılmıştır? Üstelik daha fazlasını alabilecek koşullar hiçbir dönemle kıyaslanamayacak kadar güçlü iken bu söylem neyin nesidir? Tablo "eh ne yapalım bu kadar oldu" denebilecek durumda değildir.
Örneğin Birleşik Metal İş›in masa başında, iyi bir akademik çalışma olarak kamuoyuna sunduğu "Metal İşçisi Gerçeği" raporunu işçiler çok iyi anladı, gördü. Peki bu bürokratlar, hazırlattıkları rapor ortada duruyorken ne yaptı? Kendi raporlarıyla metal işçisinin her geçen gün katmerlenen sömürüsü ortada iken, ihanet sözleşmesine imza atmak, bir de bunu gerekçelendirmeye çalışmak nasıl algılanmalı?

Yetkili sendikaların başındaki ağalar metal işçisine ihanet etmiştir. Sadece ekonomik açıdan değil, belki de bundan daha da önemlisi mücadele etmek isteyen, bunu her fırsatta coşkusu ve kararlılığıyla gösteren işçileri yüz üstü bırakarak bunu yapmıştır. Bir itfaiyeci misyonuyla davranmış, mücadele ateşini söndürme görevini üstlenmişlerdir. Tıpkı MESS gibi. Şimdi objektif olarak düşünüldüğünde, bu sendika ağaları kimin ekmeğine yağ sürmüşlerdir? İşçi iradesini tanımamak ne demek! Bu korku, bu tedirginlik niye? MESS doğal olarak korkuyor. Peki sendika ağaları neden korkuyor? Kurdukları düzenin yıkılması, saltanatlarının son bulmasından mı? Yıllardır Birleşik Metal İş’te göstermelik komitelere, komisyonlara vurgu yapıyoruz. Bunlar biçimsel uygulamalar diyoruz. Birileri kazan kaldırıyor. Alın size, göstermelik olduğunun açık bir tescili. İşler karışınca, süreç kritik bir aşamaya gelince, dahası sendika ağaları mücadele kaçkınlıklarını tabana kabul ettiremeyince bir çırpıda ortadan kaldırılabilen ‘demokrasi’ gerçeği ile karşı karşıyayız.

Devamı var! Greve birkaç gün kala, grev iradesinin en güçlü yansıdığı şube olarak, Gebze Şube’nin bölünmesi kararını nereye koyalım? Bu kirli hesaba, seçimi kaybetmiş bir bürokratı kayyım olarak atamaya, bunun kararını alan ve uygulayan işleyişe her şeyi geçtik en sıradan pespaye burjuva demokrasilerinde bile ender rastlanır.
MİB olarak dedik ki; ‘’Savaş sırasında cephe gerisinde tartışma olmaz!’’ Bilinçli bir biçimde tartışma yaratan, bölünme ortaya çıkartanlar ve buna sessiz kalarak kabullenenler, kelimenin gerçek anlamıyla ‘’savaş suçu’’ işlemişlerdir. Bunun bir bedeli olmalı!

Gelelim en önemli başlığa. Bu ülkede grev hakkı kâğıt üzerinde olan ama kullanması yasaklanan/engellenen bir hak. Sermaye düzeni tüm kurum ve kişileri bunu bütün pişkinliğiyle ilan ediyorlar. Üretimden gelen gücünü kullanmayan işçi nasıl hakkını arayacak. Evet sözleşme süreci bir pazarlık masası. Pazarlıkta işçilerin yaptırım gücü nedir? Daha ötesini söyleyelim; işçilerin grev hakkının olmadığı bir toplu sözleşme ne getirir? Grev hakkının kullanılamadığı bir ortamda sendika ne işe yarar?

Metal işçisinin grev hakkını yeniden kazanabilmek, yasakları aşmak kararlılığını güçlendirmek varken, grev hakkı ancak grev yaparak kazanılabilecekken, bunun önüne geçmek işçi düşmanlığı değilse nedir? Demek ki bu ağalar geçmişe, atılan sloganlara sadece kaba bir propaganda olarak bakıyorlar. Kendi denetimini, otoritesini sağlamlaştırdığı sürece sorun yok! Öyle ya edilen onca sözü bir anda yutmak utancı, hatta MESS’e, bakanlığa teşekkür etme düşkünlüğü başka nasıl izah edilebilir.

Şimdi her yönüyle açık bir işçi düşmanı uygulama olan, haksız, hukuksuz, gayr-ı meşru bir yasak olduğu her fırsatta söylenen, işçilere deli gömleği giydirmek dışında bir anlamı olmayan grev hakkının gaspına karşı mücadele etmek ihtiyacı ortada iken bu alınan tutum nereye oturuyor? Bu kaba saldırganlığa karşı metal işçisi ‹grev yasağını tanımama iradesi’ni güçlü bir biçimde ortaya koyuyorken, boyun eğmek, sonra da işçiyi grev yasağı ile tehdit ederek boyun eğmeye zorlamak, MESS uşaklığı yapmak değil de nedir?

Metal işçisi kardeşler, bu ihaneti kabul etmeye mecbur değiliz. MESS düzenini, sendikal ihanet çemberini parçalayabiliriz. Daha önce yaptık, şimdi daha fazlasını yapabilecek güce sahibiz. Dün olduğu gibi bugün de son sözü metal işçisi söyleyecek. Haklı ve meşru çıkarlarımız etrafında birleşelim! Kazanan biz olacağız. Kazanan işçi sınıfının haklı ve onurlu davası olacak.

Metal İşçileri Birliği