7 Şubat 2020
Sayı: KB 2020/06

Metal TİS’leri yine satıldı…
Birleşik Metal bürokratları Gebze Şube’yi böldü…
Şimdi söz sırası metal işçilerinde!
Reformist sol yayınlar Birleşik Metal ağalarının “satış sözleşmesi”ni göremedi
Metalde satış sözleşmesi ve çıkış yolu
Greif Direnişi öncülerinden... Greif Direnişi 6. yılında!
Tekstil işçisi köle değildir
AKP-saray rejimi: Kriz, çürüme, şiddet, savaş sarmalı
İdlib: Türk devletinin gömüldüğü bataklık!
‘Yerel Yönetimler Yasa Taslağı’ ve belediyeler üzerine…
Finlandiya’da Ocak 1918 Devrimi... - A. Eren
Finlandiya Devrimi - Eric Blanc
Trump’ın “barış planı”: Yüzyılın sahtekarlığı!
Filistin’de “asrın anlaşması”na ret!
Fransa’da genel grev gözlemleri
8 Mart’a giderken…
ABD’de gerçekleşen iki kitlesel mitingin düşündürdükleri
Eğitim haktır, geleceğine sahip çık!
Bu sayının PDF formatını download etmek için tıklayın

 

 

İdlib: Türk devletinin gömüldüğü bataklık!

 

Suriye’de gerici çetelerin sığındığı son noktada onları koruyan Türk sermaye devletinin sıkışmışlığı artıyor. İdlib’deki çeteleri tasfiye etmek için Suriye ordusu ilerleyişini sürdürürken, çetelerin ileri karakolu olan Türk ordusuna ait “gözlem noktaları” kuşatılıyor.

Suriye devletinin çetelere karşı savaşında birçok bölge geri alındı. Rusya’nın çizdiği sınırlara göre hareket eden Suriye ordusu ilerleyişini sürdürüyor. Gerici çetelerin hareket alanı iyice daralırken sıranın İdlib’e geleceği belliydi. Türk sermaye devletinin himaye ettiği çeteler artık yolun sonunda. Halen bölgenin yüzde doksanına hakim olan ve Türk sermaye devletinin de mecburen terörist kabul ettiği HTŞ ise varlığını korumaya çalışıyor.

Bu operasyonu yöneten Rusya, HTŞ’yi hedef alan hava harekatlarıyla kara birliklerinin önünü açıyor. Rusya’nın El Bab’daki çeteleri bombalaması ise sadece askeri bir operasyon değil. Türk sermaye devletinin himaye ettiği alanın hedef alınması politik bir mesaj da içeriyor.

Rusya ve Suriye devleti ülkenin iç hatlarıyla sahil şeridini bağlayan M4 ve M5 otoyollarını açmayı hedefliyor. Bu da geniş bir alanda çetelerin temizlenmesini gerektiriyor.

Aralık ayından beri devam eden bir operasyonda Türk sermaye devletinin askeri kayıplarıyla konunun bir anda gündem olması, geçici bir dikkat çekmedir. Türk devleti bazı gelişmeler karşısında tok bir tutum almış gibi yaparken, aslında kendisine çizilen serbestliğin dışına çıkamıyor. Nitekim, ölen askerler için karşılık vererek şov yaparken, bombardıman öncesinde koordinatları Rusya’ya vererek önlem alınmasını sağladı.

Türk sermaye devleti “Soçi Mutabakatı’na uyulmaması” argümanına sarılıyor. Ancak Rusya Soçi Mutabakatı üzerinden hiçbir maddenin terör örgütlerine koruma içermediğini hatırlatarak, Türkiye’nin antlaşmayı ihlal ettiğini ifade ediyor. 18 Eylül 2018’de imzalanan Soçi Mutabakatı sonrası İdlib’de silahtan arındırılmış bölgelerin olması gerekirken, Türk ordusuna ait ileri karakolların çevresinden Suriye ordusuna yönelik saldırılar devam etti.

Yaşanan gelişmeler askeri dengelerdeki değişimden daha politiktir. Çünkü İdlib sadece bir kent değil, gerici çetelerin Suriye içerisinde toprak hakimiyeti olan tek yer. Cihatçı çetelere dayanarak işgal planları kuran AKP iktidarı ile kentte yeniden kontrol sağlamak isteyen Suriye arasındaki çatışmanın güncel alanıdır. Burası Türkiye’nin sınırlarına dayandığı için kuşatılamayan son merkezdir. Afrin ve Rojava’daki ilhak bölgeleriyle birlikte Türk sermaye devletinin “Suriye’ye karşı savaş” politikasının temel dayanağıdır.

Emperyalistlerin ve bölgedeki gerici işbirlikçi devletlerin kirli planları olduğu sürece, sağlanan mutabakatın taraflar için ortak anlamı olmayacağı açıktır. Bundan dolayı ABD bir yandan bölgeden çekiliyoruz derken, diğer yandan askeri hamlelerine devam ediyor. Suriye’de savaşın devam etmesi için Türkiye’nin İdlib’deki varlığına destek çıkarken, Filistin halkına yüzyılın işgal planını “barış antlaşması” diye dayatıyor.

Türk sermaye devleti Suriye ordusuna yönelik saldırılarını “operasyon” diye lanse ediyor. Şimdilik efendilerinden beklediği yanıtlar gelmemiş olacak ki, temkinli ve sınırlı adımlar atıyor, operasyon kelimesini de kullanarak misilleme yaptıklarını söylemekle yetiniyor. Ancak operasyon demek saldırganlık demektir. Türk sermaye devleti savaş çığırtkanlığı yaparak hem emperyalistlere kendini ispat etmek istemektedir, hem de bölgedeki hakimiyet savaşından pay kapma yarışındadır.

Askerleri öldürüldükten sonra ırkçı-şoven nutuklar atarak operasyon kelimesine sarılan Erdoğan’ın “Bizim Rusya ile şu aşamada bir çatışma ya da bir ciddi çelişki içerisine girmemize gerek yok. Bunu niye söylüyorum? Biliyorsunuz bizim şu anda Rusya ile çok ciddi stratejik girişimlerimiz var” cümleleri ise birçok şeyi özetliyor. Bir yandan mutabakatın ortada bırakıldığını iddia edip antlaşma taraflarını “muhalif katliamı” ile itham ederken, diğer yandan S400, Türk akım boru hattı, Nükleer santral inşaatlarını hatırlatarak kendi sınırlarını kendisi çiziyor.

Amerika’nın yön veremediği batı bölgesinde HTŞ ve onun yardımcıları hala bir alan tutabilir. Fakat vekaleten yürütülen ve ezilen halkları hedef alan bu işgal artık sürdürülemiyor. “Operasyon” hikayesi bunun makyajlanmasıdır.

Suriye, Türk sermaye devleti için bataklıktır. Arap ve Kürt halkları başta olmak üzere bölgenin ezilen halkları gerici çetelerden, gerici devletlerden, emperyalist merkezlerden bugün için kurtulmaktan uzak. Bu da bölgeden daha çok katliam, çatışma ve yıkım haberlerinin gelmeye devam edeceğini gösteriyor. İdlib’de belki birkaç aya çatışmalar bitebilir fakat dünya üzerinde eşitsizlik ve sömürü üzerine kurulu çarkların işleyişi sürdükçe yeni savaşları kışkırtmak için ellerinden geleni yapacaklardır. İdlib, dünya siyasal arenasında Suriye’nin bir kenti olmaktan daha fazla şey ifade ediyor. Türkiye’nin savaş çığırtkanlığının sonucu olarak bölge halkları için uzayan bir çatışma alanı olurken, AKP iktidarı için ise gittikçe içine gömüldüğü bir bataklıktır. 

 

 

 

 

Türk sermaye devleti İdlib’de kayıp vermeye devam ediyor

 

Erdoğan yönetiminin uluslararası ilişkiler ve dış politika alanında yaşadığı açmazlar, attığı her yeni adımda derinleşiyor.

Suriye üzerinden somutta İdlib’de yaşanan gelişmeler bu olgunun en çarpıcı alanına dönüşmüş durumda. Zira Rusya destekli rejim güçlerinin İdlib’de devam eden ilerleyişi Erdoğan ve avenesinin Suriye politikasına yeni gedikler açıyor. İdlib üzerinden sözde esip gürleyen, Esad rejimine ve Rusya’ya “yüksek sesle” itiraz eden AKP iktidarı, konu ekonomik ilişkiler alanına gelince yelkenleri indiriyor. T. Erdoğan’ın birkaç gün arayla yaptığı açıklamalarda ortaya çıkan çelişkilerin gerisinde de bu gerçeklik yer alıyor.

İdlib’de 8 askerin ölmesinin ardından Esad rejimine tehditler savuran, Rusya’ya “Siz muhatabımız değilsiniz, önümüzü kesmeyin!” sözleri ile “ihtarda” bulunan Erdoğan, daha aradan 48 saat geçmeden çark etti.

Önceki gün Ukrayna devlet başkanı ile görüşme gerçekleştiren ve ardından Türkiye-Ukrayna İş Forumu’na katılan Erdoğan dönüş yolunda yaptığı açıklamalarda; “Rusya ile şu aşamada bir çatışma ya da ciddi bir çelişki içerisine girmemize gerek yok” dedi. Erdoğan konuşmasının devamında ise şunları söyledi:

“Bunu niye söylüyorum? Biliyorsunuz bizim şu anda Rusya ile çok ciddi stratejik girişimlerimiz var. Bunlardan bir tanesi, özellikle de çok kararlı şekilde başlattığımız nükleer enerji meselemizdir ve rakam orada çok çok ciddidir...

İkincisi, Türk Akım Projesi de çok büyük önem arz ediyor ve oradan malum Avrupa›ya geçiş var. Bir diğer adım, şu anda doğalgazımızı, bildiğiniz gibi çok ciddi bir oranda Rusya›dan alıyoruz.

Şu anda Rusya ile aramızda bir diğer önemli adım da S-400 konusu. Bizim S-400’den geri adım atmamız diye bir şey söz konusu değil. Toplam ticaret hacmimize baktığımız zaman da şu an diyebilirim ki belki en düşük rakamdayız ama yine 20 ila 25 milyar dolar arasında bir ticaret hacmi görünüyor.”

Erdoğan böylece Ukrayna’da verdiği Hitler selamıyla tartışma konusu olmasını, Kırım politikası üzerinden Rusya ile çelişik duruma düşmüş olmayı jet hızıyla bir kenara bırakarak işin aslının ekonomik çıkarlar olduğunu itiraf etti.

Öyle ya, ortada imzalanan S-400 anlaşması var, doğalgaz vb. kaynakların transferi/kullanımının yanı sıra tarımsal üretim üzerinden yapılan ticari protokoller var. Hal böyle olunca, başta Suriye olmak üzere, Libya, Ukrayna vb. alanlarda Rusya ile çelişkileri ne kadar derinleşse de Erdoğan yönetimi açısından yelkenleri indirmek pek de zor olmuyor.