14 Şubat 2020
Sayı: KB 2020/07

Kapitalizm bir felaketler düzenidir!
Talan düzenini kurtarmak için savaş kışkırtıcılığı
AKP şefi ABD gazıyla İdlib’de savaşı derinleştiriyor
Dinci gericilik için “kutsal” olan Kudüs değil dolardır
Eğilimleri devrimcileştirmek!
İntihar vakaları ve burjuva çürümüşlük
Ademlerin ölmemesi için
MESS Grup Toplu İş Sözleşmesi’nde mesele tek başına ücret değildi!
Tekstil patronları ucuz iş gücü ve teşvik peşinde!
Kuruluşundan günümüze Devrimci İşçi Sendikaları Konfederasyonu
Alman Devrimi’nin dersleri / İhanete uğrayan devrim - H. Fırat
Thüringen’de NSDAP - Manfred Weißbecker
Alman tekellerinin krize çözümü işçi kıyımı
Bretton-Woods Anlaşması ve emperyalizmin yeni denge arayışı
Birleşmiş Milletler’in İdlib riyakarlığı
AKP’nin kadın ve çocuk düşmanı politikaları devam ediyor
Özgürlük, eşitlik ve insanca bir yaşam için sosyalizm!
Neoliberal politikalar ve eğitimin piyasalaşması
Piyasacı eğitim ve üniversiteler
“Ulaş benziyor güneşe!”
Bu sayının PDF formatını download etmek için tıklayın

 

Alman tekellerinin krize çözümü
işçi kıyımı

D. Meriç

 

Son üç yıldır Alman ekonomisini saran büyüme krizi, uzmanların iddiasına göre durağanlığa dönüşmüş bulunuyor. Alman Ekonomi Enstitüsü’nün (DWI) geleneksel yıllık raporu bu durumu teyit etmektedir. DWI, her yıl olduğu gibi, 2019’un bitimine günler kala 48 ayrı sektörden çeşitli kuruluşlar ile önümüzdeki yıla dair beklentiler hakkında görüşmeler yapmıştı. “Üretim, istihdam ve yatırımlar nasıl gelişecek?” sorusu temelinde dile getirilen tahminler bu yıl oldukça farklı bir tablo sunuyor. Buna göre, şaşılacak derecede uzun süren yaklaşık on yıllık kalkınma döneminin sonuna gelindiği görülüyor.

Deutsche Welle’ye açıklamalar yapan DWI yöneticisi Prof. Michael Hüther, “Bu çok uzun süren, çok istikrarlı, kesintisiz ve aynı zamanda yoğun bir istihdamın yaşandığı kalkınmanın sonuna gelinmiş olunması itibari ile artık parti bitti” demektedir. 2018 yılının başından itibaren konjonktürün daha düşük seviyeli ekonomik büyümeye dönüştüğünü kaydeden Hüther, ekonomi alanlarından biri olan endüstrinin, yılın son çeyreğinde bariz bir resesyona girdiğini vurguluyor.

Enstitünün sektörel örgütlerle yapmış olduğu anket farklı beklentileri de ortaya koyuyor. Buna göre, makine, kimya, metal işleme, otomotiv ve elektronik teknolojisi gibi sektörlerde olumsuz gelişmelerin yaşanmaya başlandığı görülüyor. Bu gruptaki firmaların yeni yıla dair beklentisi daha düşük. Benzer bir durum enerji siyasetinde dönüşüm ve kömürü terk etme kararlarından yapısal anlamda etkilenen enerji, madencilik ve petrol işleme sektörleri için de geçerli.

Michael Hüther’in 2020 yılına dair konjonktürel beklentisi de tüm bu veriler ve tahminler ışığında oldukça mütevazı bir çerçevede kalıyor: “2019 yılında ortalama olarak yüzde 0,5 oranında bir büyüme yakaladık. Önümüzdeki sene yüzde 0,9 büyüme bekliyoruz. Bayram günlerinin etkisini düştüğümüzde geriye yüzde 0,7’lik bir büyüme beklentisi kalıyor. Yani neredeyse bu seneye göre hiç fark yok. Bu da Alman ekonomisinin yerinde saydığını gösteriyor.” (Deutsche Welle)

Tüm bu açıklamaların ışığında ortaya çıkan gerçek, kapitalist sistemin kaçınılmaz ürünlerinden birisi olan kriz olgusunun Almanya’da yeniden gündeme oturmuş olduğudur. Kapitalist tekellerin daha fazla kâr amacına dayanan üretim anarşisinin bir sonucu olarak gelen bu kriz, işçi ve emekçiler için çok ağır yıkımları da beraberinde getiriyor.

Tekellerin yarattığı krizin nedenleri ve sonuçları

Alman ekonomisinin en temel sektörlerinden birisi olan otomobil sanayiinde son üç yıldır yaşanan kriz, zincirleme olarak diğer sanayi kollarına yansımış bulunmaktadır. Krizi yaratanlar ise bizzat tekellerin kendileridir. İstisnasız bütün Alman otomobil üreticisi tekeller tarafından dizel araba motorlarının emisyon salınımı değerlerinde manipülasyonlar yapılmıştır. Bu sahtekarlığın açığa çıkması, başta iç pazar olmak üzere uluslararası piyasalarda da yoğun daralmalara neden olmuştur.

Kapitalist tekellerin daha fazla kâr amacına dayanan ve çevrenin ağır tahribatına neden olan bu sahtekarlık, Alman markası bütün araçların satışında yüzde 40’lara varan bir gerilemeyi beraberinde getirmiştir. Yanı sıra emperyalistler arasında sürmekte olan rekabetin ve ticaret savaşlarının bir sonucu olarak gümrük duvarlarının yükseltilmesi, Alman tekelleri için çok önemli pazarların da yok olmasına yol açmıştır.

Öte yandan başta Almanya olmak üzere Avrupa Birliği ülkelerinde yıllardır sürdürülen düşük ücret politikasının bir sonucu olarak işçi ve emekçilerin alım düzeyi en alt sınırlara dayanmıştır. Bunun yarattığı yoksulluk kaçınılmaz olarak iç piyasalardaki daralmaları beraberinde getirmektedir. Denilebilir ki kapitalist tekellerin ürettiği bütün lüks tüketim metaları iç piyasalarda bir karşılık bulmamaktadır. Bugün Alman ekonomisini saran krizin en önemli nedenlerinden birisi olan bu sorun, aynı zamanda Alman emperyalizmini yeni pazarların ele geçirilmesi konusunda daha da yayılmacı ve saldırgan hale getirmektedir.

Krizi yaratanlar bedelini işçi ve emekçilere ödettirmek istiyorlar

Alman ekonomisinde otomobil sektörü üzerinden patlak veren kriz, bu sektöre yedek parça üretimi yapan işletmelerle çelik-metal sanayisinde de kaçınılmaz olarak ciddi sonuçları olan daralmaları beraberinde getirmektedir. 2019 yılı içerisinde kapitalist tekellerin sözcüleri tarafından yapılan açıklamalar işçi ve emekçilere yönelik planlanan saldırıları ortaya koymaktadır. 2025 yılına kadar olan dönemi kapsayan saldırı planları, gelecek olan kıyımının vahim sonuçlarını göstermektedir. Bu saldırıların asıl bedelini ödeyecek kesim, Alman ekonomisinin can damarını oluşturan otomobil ve yan sanayii kollarında çalışanlar ile metal sektöründeki sanayi proletaryası olacaktır.

Alman otomobil üreticisi tekellerin sözcüleri tarafından ardı ardına yapılan açıklamalar, işçi ve emekçileri bekleyen ağır bedellerin boyutlarını göstermeye yetmektedir. Bir dünya devi olan Volkswagen’in (VW) şefi Herbert Diess, 20 Şubat tarihinde yaptığı açıklamayla, dünya çapında 660 bin çalışanı olan VW tekelinin 100 bin çalışanın işine son vereceğini duyurdu. Bu, Almanya’da çalışan her beş işçiden birinin, yani 20 bin kişinin işini kaybedeceği anlamına geliyor.

Bir diğer açıklama da Audi’den geldi. 9 Kasım 2019 tarihinde IG Metal sendikası ile Audi yönetiminin Neckarsulm şehrinde düzenledikleri toplantıda, Audi’nin 60 bin çalışanından 9 bin 500’ünün işine son verileceği belirtildi. Ayrıca yine aynı şehirde Audi modellerinden A4, A8, R8 üretimini yapan ve 18 bin işçinin çalıştığı ünitenin sürece yayılarak kapatılacağı gündeme getirildi. Bir diğer otomobil devi olan BMW ise bünyesinde çalıştırdığı 10 bine yakın taşeron işçisinin iş anlaşmalarının uzatılmayacağını ve bunların yerine yeni işçilerin alınmayacağını ilan etti. Daha önce 10 bin kişinin işine son verileceğini açıklamış olan Mercedes ise yeni yapmış olduğu bir açıklama ile bu sayının 15 bine yaklaşacağını dile getirmektedir. Ayrıca Avrupa’da üretim yapan ABD otomobil devlerinden olan Ford 12 bin ve General Motors ise 14 bin işçinin işten atılacağını açıkladılar.

Diğer yandan, otomobil sanayisi için yedek parça üreten onlarca işletme peş peşe yaptıkları açıklamalarla işçi çıkaracaklarını dile getirmektedirler. Bunların en büyüklerinden biri olan ve merkezi Hannover’de bulunan Condinental adlı tekel 245 bin çalışanından 20 bininin işine son verileceğini açıkladı. Ayrıca Bosch, ZF, Mahle, Schaeffler, Brose ve Leoni gibi yedek parça üreticisi tekellerin de onbinlerce işçinin işine son verileceği yönlü açıklamaları mevcuttur. Otomobil sektörüyle bağlantılı üretim yapan Thyssen-Krupp adlı Alman çelik tekelinin sözcüleri ise 6 bin işçinin işine son verileceğini açıkladılar.

Elektronik ve kimya sanayisinde de durum çok farklı değildir. Örneğin Siemens 2 bin 700, Bayern 4 bin 500, BASF 6 bin kişinin çıkışının verileceğini ilan etmiştir. Bu gelişmeler üzerine çalışmalar yapan Friedrich-Ebert-Stiftung (FES) adlı kurum tarafından paylaşılan bilgiye göre, elektrikli otomobil üretimine geçiş sürecinin iyi organize edilememesi durumunda, bunun sadece Almanya’da yaratacağı işsizliğin 600 binleri geçeceği ifade edilmektedir. İşçi tensikatı açıklama furyasına, bankacılık sektöründen büyük market zincirlerine işçi kıyımı konusunda açıklamalar yapmış olan daha birçok işyerini eklemek gerek.

Alman kapitalizminin işçi sınıfına yönelik saldırıları her geçen gün yoğunlaşarak devam etmektedir. Tekelci sermayenin bu saldırıları, içinde debelendiği krizin faturasını emekçilere yükleme çabasından başka bir şey değildir. Sermayenin daha fazla zenginliği için sürdürülen bu saldırıları durdurabilecek biricik güç işçi sınıfı ve onun ortaya koyacağı dirençtir. Şu ana kadar sendikalar cephesinden ortaya konulan tutum ve sendikaların başına çöreklenmiş olan bürokratik kastın eğilimleri, saldırıları sonuç getirmeyecek birtakım eylemlerle geçiştirmek yönündedir. Ve bu ancak işçi sınıfının tabandan inisiyatifiyle aşılabilir.