14 Şubat 2020
Sayı: KB 2020/07

Kapitalizm bir felaketler düzenidir!
Talan düzenini kurtarmak için savaş kışkırtıcılığı
AKP şefi ABD gazıyla İdlib’de savaşı derinleştiriyor
Dinci gericilik için “kutsal” olan Kudüs değil dolardır
Eğilimleri devrimcileştirmek!
İntihar vakaları ve burjuva çürümüşlük
Ademlerin ölmemesi için
MESS Grup Toplu İş Sözleşmesi’nde mesele tek başına ücret değildi!
Tekstil patronları ucuz iş gücü ve teşvik peşinde!
Kuruluşundan günümüze Devrimci İşçi Sendikaları Konfederasyonu
Alman Devrimi’nin dersleri / İhanete uğrayan devrim - H. Fırat
Thüringen’de NSDAP - Manfred Weißbecker
Alman tekellerinin krize çözümü işçi kıyımı
Bretton-Woods Anlaşması ve emperyalizmin yeni denge arayışı
Birleşmiş Milletler’in İdlib riyakarlığı
AKP’nin kadın ve çocuk düşmanı politikaları devam ediyor
Özgürlük, eşitlik ve insanca bir yaşam için sosyalizm!
Neoliberal politikalar ve eğitimin piyasalaşması
Piyasacı eğitim ve üniversiteler
“Ulaş benziyor güneşe!”
Bu sayının PDF formatını download etmek için tıklayın

 

Özgürlük, eşitlik ve
insanca bir yaşam için sosyalizm!

 

8 Mart Dünya Emekçi Kadınlar Günü’nün ön günlerindeyiz. Tüm dünyada kapitalist sisteminin krizinin derinleştiği, emperyalistlerin çıkarları doğrultusunda kirli savaş politikalarını arttırdığı bir dönemdeyiz. Dünyanın dört bir yanında işçiler, emekçiler, kadınlar, ezilen halklar sömürü, baskı, sosyal yıkım politikaları vb. karşıtı talepleriyle sokaklara çıkıyorlar. İşçi sınıfının mücadele günlerinden olan 8 Mart da başta kadınlar olmak üzere tüm işçi ve emekçilerin sokaklara çıktığı, taleplerini haykırdığı bir gün olacak.

AKP iktidarı her alanda iflas eden politikalarını daha da saldırganlaşarak sürdürmektedir. Kardeş halklara yönelik kirli savaş politikalarını sürdürmekte, sermayenin çıkarları doğrultusunda İdlib’de, Libya’da yayılmacı-saldırgan zihniyetle hareket etmektedir. Yolsuzluk, rüşvet, talan ve kirli savaşa dayalı politikalarını işçi ve emekçilere baskı ve zorbalıkla kabul ettirmeye çalışmaktadır. Ekonomik krizi sermaye için fırsata çevirecek adımlar bir bir hayata geçirilmekte, işten atmalar, düşük ücretler, her gün ağırlaşan vergi yükleri ve zamlarla işçi ve emekçilerin beli bükülmektedir. Bu saldırı politikalarının en ağır faturası ise işçi-emekçi kadınlara kesilmektedir.

Sömürü düzeninin devamı için kendisine uysal köleler arayan AKP iktidarı tüm toplumu gericiliğin, yoz kültürün pençesine almaya çalışmaktadır. Bu politikalardan da en çok kadınlar etkilenmektedir. AKP iktidarı, sömürü düzenine kan taşımak için kadının ezilmişliğini besleyecek söylemleri ve uygulamaları hayata geçirmektedir. Bulduğu her fırsatta kadın ve çocuk düşmanı politikalarını hayata geçirmek için adımlar atmaktadır. Yakın dönemde bununla ilgili bir dizi gelişme yaşanmıştır.
Örneğin, sözde bir profesör Elazığ depreminin gerçekleşmesini çocuk yaşta evliliklerin yasaklanmasına bağlamıştır. Çocuk istismarının, nafaka hakkının gasp edilmesinin önünü açacak uygulamalar yargı paketleri içerisinde hayata geçirilmeye çalışılmaktadır. Katliam boyutlarına ulaşan kadın cinayetlerini durdurmak için gerçekleşen kitlesel eylemler karşısında iktidarın pervasız söylemleri, yargı önünde ise katillere, tecavüzcülere iyi hal indirimleri devam etmektedir.

Kısacası, içerisinde yaşadığımız sömürü düzeni işçi ve emekçi kadınlara çifte sömürü, baskı ve ölüm dışında bir şey sunmamaktadır.

Bağımsız Devrimci Sınıf Platformu olarak başta emekçi kadınlar olmak üzere tüm işçi ve emekçileri kadınların gerçek kurtuluşu olan sosyalizm mücadelesini büyütmeye çağırıyoruz. 8 Mart Dünya Emekçi Kadınlar Günü’nde alanlarda olalım, mücadele taleplerimizi yükseltelim. Kadın cinayetlerine, gericiliğe, baskıya, ağır çalışma koşullarına, çifte sömürüye karşı eşitlik, özgürlük ve sosyalizm taleplerimizi hep birlikte haykıralım!

Yaşasın 8 Mart Dünya Emekçi Kadınlar Günü!

Kadın olmadan devrim olmaz, devrim olmadan kadın kurtulmaz!

Bağımsız Devrimci Sınıf Platformu

 

 

 

 

 

Kapitalizm ve Koronovirüs

 

Çin’in Vuhan Kendinde başlayan ve 30 ülkeye yayılan Koronovirüs’ten etkilenenlerin sayısının on binlere ulaştığı söyleniyor. Ölü sayısında henüz bir netlik olmasa da binin üzerinde kişinin yaşamını yitirdiği duyuruldu. Virüsten etkilenenlerin ve yaşamlarını yitirenlerin çoğunluğunu Çin vatandaşları oluşturuyor. Virüsün ortaya çıkması Çin’de tüketilen yabani hayvanlara bağlansa da kuşkusuz bu kadar yayılması ve insanların yaşamına mal olması yalnızca buna bağlanamaz. 21. yüzyılda tıp, teknoloji ve bilimin bu kadar geliştiği bir dönemde salgın hastalıklardan hala kitlesel insan ölümlerinin yaşanması başlı başına kapitalist sistemin insana verdiği değerin bir özetini oluşturuyor. Peki neden?

Çin dünyanın en kalabalık ülkesi. Aynı zamanda kapitalistler için bir sömürü, yani ucuz “iş gücü cenneti.” Salgın hastalıklar söz konusu olduğunda en büyük önlem bugün tartışıldığı gibi geliştirilecek bir ilaç değil önleyici- koruyucu sağlık hizmetleridir. Bu, işçi ve emekçilerin yaşam koşullarının insani olarak düzenlenmesi, insani olarak barınma, beslenme ve bir dizi temel ihtiyaçların karşılanması ile birlikte sağlık güvencesine sahip olması ile sağlanabilir. Yani parasız, ulaşılabilir, eşit bir sağlık hizmeti salgın hastalıkların etkilerini en aza indirebilir. Çin’in bir ucuz iş gücü cenneti olduğunu ve insanların günde ortalama 15 saate yakın çalıştığını düşünecek olursak; insanların en temel hakları olan beslenme, barınma, yaşanabilir konut, sağlık, eğitim gibi haklarının para ile satıldığını, ulaşılmasının zor olduğunu söyleyebiliriz. Kapitalist sistemde insanın değeri de tam olarak bu değil midir? Ertesi güne yetecek kadar beslenme, barınma, dinlenme, sağlık... Dahası, kapitalizm koşullarında “sağlık hakkı da” alınıp satılabilir bir meta olarak görülür. Bu nedenle Koronavirüse karşı geliştirilmesi planlanan ilacının/ilaçlarının yarın ilaç tekelleri için önemli bir pazar olacağından kuşku duymamak gerekir.

Koronovirüs salgınında yaşanan bir önemli gelişme de salgının başladığı anda, bu kadar çok yayılmadan önceleri bir doktor tarafından fark edilmesidir. Li Wenlang isimli doktor bir muayene sırasında virüsü fark etmiş ve durumun ciddiyetini anlamıştır. 30 Aralık’ta meslektaşlarının kullandığı bir sosyal medya platformunda salgınla ilgili mesaj gönderir ve hastalık için koruyucu giysiler giyilmesi gerektiği, ulusal düzeyde önlem alınması gerektiğini belirtir. Gönderinin sosyal medyada yayınlanması üzerine Çin polisi Dr. Li’yi gözaltına alır ve tehdit eder.  Yedi kişi ile birlikte Dr. Li’ye “toplumsal düzeni bozma ve söylenti yayma” iddiası ile soruşturma açarlar. Hatta Çin Ulusal Güvenlik Depertmanı yetkilileri Dr. Li’ye hazırladıkları bir mektubu imzalamasını isterler. Mektupta “Sizi uyarıyoruz: Aynı küstahlık ve inatla bu yasadışı faaliyete devam ederseniz hakkınızda işlem yapılacaktır - anlaşıldı mı?” yazdığı, Li’nin ise baskı ve tehdit nedeniyle mektubu imzaladığı belirtiliyor.

Dr. Li gözaltına alınıp bırakılmasından bir hafta sonra muayene sırasında kaptığı Koranavirüs sonucu yaşamını yitirir. Daha ilk anda tedbir alınması gerektiğini duyuran bir doktorun bu denli basık ve saldırıya maruz kalması da kapitalist sistemin insana verdiği değeri gözler önüne seriyor. Basık ve saldırı yerine daha ilk anda önlemler alınsaydı salgının bu denli yayılması ve insan yaşamına mal olmasının önüne geçilebilirdi.

Öyleyse sorun yalnızca hastalıklar ve virüslerde değil kapitalist sistemin yürüttüğü kirli politikalarda aranmalı. Bilim kurgu filmlerinde yayılan virüslerin insanlığın sonunu getirdiğini çokça izledik. Ancak insanlığın sonunu virüsler değil, kapitalist barbarlığın insanlık üzerinde uyguladığı kar odaklı politikaları hazırlıyor. En temel yaşam hakkı dahi kapitalist sistemde bir sektörün, bir pazarın konusu olarak görülüyor. Bu sistem yıkılmadıkça işçi ve emekçiler, yoksul halklar salgın hastalıklarla veya kapitalizmce “doğal felaket” olarak gösterilmeye çalışılan sorunlarla boğuşmaya devam edecek!

İ. Y. Gün