4 Eylül 2020
Sayı: KB 2020/Özel-12

Yıkım politikalarına karşı örgütlü mücadele!
Libya’daki son gelişmeler ve Türkiye
Barolar yine iktidarın hedefinde
Salgın değil, asıl tehlike kapitalizm!
Bakanların şirketleri servetlerini katladı
Barış Atay’a saldırı ve devrimci sorumluluk
“Doğamızı ve tarihimizi kurtaralım”
Sosyal medya yine AKP iktidarının hedefinde
Yusufeli Barajı’nda yaşananlar…
Dardanel’de rekor büyüme
150 yılın aynasında devrim reform diyalektiği
ABD’de Cumhuriyetçi Parti kongresi
‘Mississippi Yanıyor’ ve ‘nefes alamıyorum’
Doğu Avrupa solu ve Belarus’taki gelişmeler
IG Metall’in önerisi ve gerçekler
Soluduğumuz zehirli hava: Kapitalizm
Dünyada eylem ve protestolar
“Gerçek yaşamda seyirci yoktur”
Proleter sanatın yorulmaz savaşçısı
Bu sayının PDF formatını download etmek için tıklayın

 

 

Soluduğumuz zehirli hava: Kapitalizm

H. Armoni

 

Soluduğumuz havanın kalitesi üzerine düşünmek Covid-19 salgını ile birlikte daha da önemli bir hale geldi. Hava kirliliğinin birçok hastalığın ortaya çıkmasına ya da kötüleşmesine olan etkisi tartışılmazdır. Bununla birlikte, kirletici unsurları ve yaşadığımız yerlerde havanın kirlilik oranlarını bilmenin bu konu hakkında duyarlılığı artırma açısından önem arz ettiği de bir diğer tartışılmaz durumdur. Uzmanların yayınladıkları çeşitli raporlar bu konu hakkında çarpıcı verileri ortaya seriyor. İlk olarak vurgulanması gereken ise iklim krizinin ve hava kirliliğinin bu yüzyılda çözümünü dayatan sorunlar olduğu gerçeğidir.

Hava kirliliğinin çevre kaynaklı en büyük sağlık tehdidi olarak kabul edildiğini belirterek başlayalım. Nefes almadan en fazla birkaç dakika hayatta kalabiliriz. Oksijene bağımlıyız. Ama soluduğumuz havada elbette yalnızca oksijen yok. Hele ki kapitalist üretim ilişkilerinin hâkim olduğu günümüz dünyasında ısrarla fosil yakıtların kullanımı, endüstriyel faaliyetler sonucu oluşan kirlilik, gerekli çevre sağlığı koşullarına uyulmaması ve sayılabilecek benzer nedenlerle hava her geçen gün daha da kirlenmektedir. Hatta dünyadaki ölüm sebepleri arasında dış ortam kirliliği 6. ve iç ortam kirliliği 8. sırada yer almaktadır. Dünya Sağlık Örgütü (DSÖ) verilerine göre her yıl yaklaşık 7 milyon insan hava kirliliğinin yol açtığı hastalıklar nedeniyle yaşamını yitirmektedir. Dünyada her 10 kişiden 9’unun kirli hava soluduğu da belirtiliyor.

Başlıca kirletici unsurlar; partikül maddeler (PM), kükürt dioksit (SO2), azot oksitler (NOx) ve ozon (O3) olarak sayılıyor. 2013 yılında DSÖ partikül maddeleri kanserojen maddeler tanımlamasına almıştır. Partikül maddeler ise kaba partikül PM10  ve ince partikül PM2.5  diye iki ayrı sınıfa bölünüyor. PM10, madde boyutunun 10 µm (mikrometre, milimetrenin binde biri) PM2.5 ise madde boyutunun 2.5µm olduğunu gösteriyor. PM10 maddeler kömür-dizel yakılan süreçlerden, endüstriyel faaliyetlerden, trafikten ve kentlerde toza neden olan kaynaklardan ortaya çıkıyor. Bu iki ayrı tanımlamayı açmanın nedeni ise hava kirliliğine yönelik toplanan verilerde daha çok PM10  miktarı ölçülüyor olmasıdır. Ancak kana karışarak daha ağır sonuçlara neden olan PM2.5  miktarına dair veriler çok yetersiz. “PM2.5 maruziyeti akciğer kanseri de içinde olmak üzere solunum sistemi ve dolaşım sistemi hastalıkları yüzünden erken ölümlere yol açmaktadır. Bu bakımdan PM2.5 düzeyinin izlenmesi ve sağlığı etkileyecek düzeyde artış göstermemesi için önlem alınması halkın sağlığının korunması açısından bir zorunluluktur.”*

Hava kirliliğine bağlı olarak dünyada her yıl 4,2 milyon erken ölüm gerçekleşiyor ve bu ölümlerin yüzde 90’ı da düşük-orta gelirli ülkelere ait. Bu rakam Ebola, HIV/AIDS, tüberküloz ve sıtma nedeniyle gerçekleşen ölümlerin toplamından 2,7 milyon daha fazla.** Bahsi geçen bu salgın hastalıkların yoksul ülkelerde yaygın olduğu da bilinen bir diğer gerçektir.

Soluduğumuz havanın kirlilik oranını bilmek, takipçisi olmak temiz hava hakkını savunmak açısından önem taşıyor. Washington DC merkezli uluslararası bir sivil toplum kuruluşu olan OpenAQ tarafından Temmuz 2020’de bir rapor yayınlandı. “Hava Kalitesi Verilerine Kamuoyunun Erişimi: Küresel Durum” isimli rapor, 212 ülkenin hava kalitesi verilerini inceledi. 103 ülke büyük kirleticilerden kaynaklanan hava kalitesi verisini üretirken, 109 ülke ise bu veriyi üretmemiş. Yani 4,2 milyar insan verilerin tamamına erişemiyor. Pakistan, Nijerya ve Etiyopya gibi kimi ülkelerde hiç veri üretilmiyor. Türkiye, Çin, Brezilya, Hindistan, Endonezya ve Güney Afrika gibi kimi ülkelerde ise açıklık ve şeffaflık yok.

Türkiye de 2017-2019 yılları arasında hava kirliliği nedeniyle ölenlerin sayısı trafik kazalarında ölenlerin sayısından 6 kat fazla olmuş. 2017 yılından beri en fazla ölüm İstanbul’da yaşanmış. İstanbul’u İzmir ve Manisa takip ediyor. PM2.5 kirleticisi hakkında Türkiye’de kabul edilmiş bir hukuksal düzenleme yok. PM10 için Avrupa Birliği sınır değerleri 2019 yılı itibarıyla uygulanmaya başlandı. Ancak yeterli ve kaliteli veri toplanmıyor, açık olarak ta paylaşılmıyor. Temiz Hava Hakkı Platformunun “Kara Rapor: 2020” raporunda yer alan bilgilere göre 30 ilde yaşayan yaklaşık 18 milyon kişinin soluduğu havanın kalitesine dair yeterli veri yok. Eskişehir, Muş, Uşak ve Şırnak’ta 3 yıldır asgari düzeyde bile veri yok. Ayrıca sanayi tesislerinin bacalarından çıkan emisyon verileri kamuoyuna açıklanmamaktadır. Bazı illerde hava kirliliği kronik bir hal almıştır. Örneğin; Amasya, Bursa, Iğdır, Manisa’da yaşayanlar son 4 yıldır düzenli olarak yılın en az yüzde 68’inde kirli hava soluyor. Iğdır, Düzce, Manisa, Bursa, Kahramanmaraş ve Afyon yüksek derecede kirli hava soluyor.

Hava kirliliği en çok işçi ve emekçileri ilgilendiriyor çünkü en fazla maruz kalıp, hastalanan ve bundan kaynaklı erken ölen kesimi onlar oluşturuyor. Milyonlarca insan geçmişten bu yana kirli hava soluduğu için kronik hastalık, sakatlık yaşıyor ya da kemoterapi gibi tedaviler görüyor. Bu durumda Covid-19 salgınına karşı daha savunmasız haldeler. Bağışıklık sistemini zorlayan faktörlerden biri olan hava kirliliği özellikle sanayi kentlerinde yaşayan emekçilerin gündeminden düşmeyecek bir konudur.

Salgın nedeniyle ilk haftalarda getirilen kısıtlamalar sonrasında azalan trafik sonucu 5 büyükşehirde hava kirliliği ölçümlerinde kısmi düşüşler gözlenmişti. Bazı büyük işletmelerin üretime ara vermesi de hava kirliliğini etkiledi ancak Haziran ayı itibarıyla her şey normale döndüğünden beri ölçümler eski değerlerine kaçınılmaz olarak geri gelecektir. Aslında ciddi önlemler alınsa, gerçek ölçümler yapılıp ona göre planlamalar yapılsa hava kirliliği gibi bir sorunun olmayacağı aşikâr. Yani mesele yine toplum sağlığını merkeze almak ya da kâr hırsını öncelik belirlemek arasında düğümleniyor. Kapitalistler, toplumsal muhalefet yükseldiği zaman göstermelik tedbirler alsa da halen fosil yakıtları tüketmeye, doğayı talan etmeye, kurulacak santraller için ÇED (Çevre etki değerlendirmesi) raporlarını göz ardı etmeye, SED (Sağlık Etki Değerlendirmesi) raporunun emsalinden bile bahsetmemeye devam edeceklerdir. İşçi ve emekçiler ise gidişe dur demedikçe zehirli hava soluyarak, insanca yaşam koşullarından mahrum kalmaya devam edeceklerdir.

* Kara Rapor 2020, Temiz Hava Hakkı Platformu

** ‘Veriye tam erişemeden hava kirliliği ile mücadele edemeyiz’ başlıklı haber, Artı Gerçek gazetesi