14 Ağustos 2020
Sayı: KB 2020/Özel-9

Krizin faturasını sermaye iktidarına ödetmek için…
“Şahlanma” vaatleri çöktü...
İstanbul Sözleşmesi tartışmaları sürüyor...
“Onların direncine ses olmamız gerekiyor”
AKP iktidarının koronavirüsle “savaşı”
Sağlığımız ve geleceğimiz için mücadeleye!
Fabrikalar işçiler için ölüm kampı!
Sınıfa vurulmak istenen yeni pranga
İşçi kardeşim sınıfını bil, safa gel!
DİSK TEKSTİL sermayeye hizmete devam ediyor
Beyrut felaketinin ardından Lübnan
İsrail ve BAE arasında “normalleşme” anlaşması
TSK saldırısında Iraklı iki komutan öldürüldü
İran’da işçiler ayakta…
Pandeminin iki yüzü...
Fransa işçi sınıfı yeni saldırılarla karşı karşıya
İşsizliğe ve geleceksizliğe karşı örgütlü mücadeleye!
Parasız eğitim hakkımız için!..
“İstanbul Sözleşmesi” yaşatır mı?
İnternet ve ağ tarafsızlığı
Bu sayının PDF formatını download etmek için tıklayın

 

 

Fabrikalar işçiler için ölüm kampı!

 

18. yüzyıl sonlarında hız kazanan sanayileşmeyle birlikte işçiler kitlesel olarak fabrikalarda çalışmaya sürüldüler. Fabrikaların etrafına kurulan derme çatma barakalara sadece yatmak için giden işçiler, çok düşük ücret karşılığında vahşi bir sömürüye maruz kalarak, her türlü güvenceden yoksun çalıştırıldılar.

19. ve 20. yüzyılda ise işçi sınıfının örgütlü mücadeleleri ile Ekim Devrimi, pek çok hak ve özgürlüğün kazanılmasında önemli rol oynadı. Gelişen sınıf mücadeleleri sonucu, oy hakkı olmayan, üretim sürecindeki yeri makineden sonra gelen işçilerin hakları burjuvazi tarafından tanınmak zorunda kaldı. Örgütlenme, grev ve toplu sözleşme vb. haklar elde edildi, burjuvazinin ezilen sınıflar üzerindeki mutlak hakimiyeti bir noktaya kadar sınırlanabildi.

Emperyalistler arası paylaşım savaşları işçi sınıfına büyük yıkımlar getirdi. Özellikle ikinci emperyalist paylaşım savaşında Naziler, toplama kamplarında “zorunlu çalışma” uygulamasını getirerek insanları silah zoruyla çalıştırdılar. Almanya’da işgücü eksikliği sanayide zorunlu çalıştırılan mahkum sayısının artmasına yol açtı. 1943 ve 1944’te yüzlerce kamp kuruldu.

Kapitalizmin tarihinde yer alan “zorunlu çalışma” Türkiye’de de uygulandı. Osmanlı İmparatorluğu’nda “Ereğli Maden-i Hümayun İdaresinin Nizamnamesi” ile 1867 yıllında zorunlu çalışma getirilerek kömür üretildi.

İnsanlık dışı bu uygulama Türkiye Cumhuriyeti devletinde de devam etti. İkinci emperyalist paylaşım savaşı sürecinde, 1940’ta çıkarılan “Milli Koruma Kanunu” kapsamında yürürlüğe konulan “Ücretli İş Mükellefiyeti Kararnamesi”ne dayanılarak, Ereğli kömür havzasında 1940-1947 yılları arasında özellikle köyde yaşayan bölge insanları (yaklaşık 60 bin kişi) silah zoruyla maden ocaklarında çalıştırıldılar.

1970’li yılların ortalarında patlak veren krizle sarsılan kapitalizm, neo liberal saldırı politikalarıyla krizini aşma yolunu tuttu. Emekçiler örgütsüzleştirildi, esnek ve güvencesiz çalışma düzeni inşa edildi. Kamboçya, Bangladeş, Çin, Hindistan başta olmak üzere Mısır ve Türkiye gibi ülkeler sömürü cennetlerine çevrildi.

Pandemide işçi sınıfının durumu

Kapitalistler gün geçtikçe daha da ağırlaşan krizlerini aşmak için işçi sınıfına dönük saldırıları yoğunlaştırmaktadır. Geçmişte kazanılmış birçok haklar ya gasp edilmiştir ya da fiili olarak uygulanmamaktadır. Dünyamızı kendi sefil çıkarları uğruna talan eden, doğada yaşayan her canlı için tehdit unsuru olan kapitalist sistem, dünyanın dengesini bozduğu için ortalığa virüs saçmaktadır. Bunun ürünü olarak bugün yaşanan koronavirüs salgını nedeniyle toplumun sağlığı tehlikeye girdi ve insanlar ölüme terk edildi. Zaten kötü durumda olan işçi sınıfının yaşam ve çalışma koşulları pandemiyle birlikte daha da ağırlaştı.

Ülkemizde kapitalistler tarafından adeta soluksuz bırakılan işçi sınıfı, pandemi koşullarında zorla çalıştırılmaktadır. Tarihte işçi sınıfının açık baskı hatta silah zoruyla çalıştırıldığı dönemler olmuştur. Bugün işçilere “özgürlük”, yani çalışmama hakkı tanınmıştır. Ancak geçmişte işçilerin ensesine dayatılan namlu ile işçiler zorla çalıştırılıyordu; şimdi ise kapitalistler bunu silah yerine işsizlik ve açlık ile ölüm ikilemi arasına bırakarak yapıyorlar. Fabrikalarda korona virüs salgını kol gezerken, işten atılma korkusuyla sesini çıkaramayan işçiler ölümle burun buruna çalıştırılıyorlar. İşsizlik, dolayısıyla açlık tehdidini elinde bir sopa gibi kullanan kapitalistler bu dönem işçilere katmerli bir kölelik dayattılar. Bu asalak sınıfa her türlü desteği sunan AKP iktidarı, işsizlik fonunu da onların yağmasına açarak bedava işçi çalıştırmanın önünü açtı.

İşten atılma korkusuyla sesini çıkaramayan milyonlarca işçi, kapitalistlerin hemen hemen her gün yeni bir saldırısıyla karşılaşıyor. Salgını fırsata çevirmek isteyen kapitalistler bu süreçte, MÜSİAD’ın ortaya attığı ve “izole üs” diye lanse edilen “çalışma kampları” uygulamasını gündeme getirmişti. Ardından MESS’in MESS SAFE prangaları işçi sınıfına dayatıldı. Kapitalistler salgın sürecinde “işçi çıkarmak yasaklandı” yalanıyla 1170 TL gibi komik bir ücretle işçileri fiili işsizliğe mahkûm etiler. Bunu kabul etmeyen işçileri zorla istifa ettirerek tazminatsız işten çıkartma imkanına kavuştular.

Geçtiğimiz günlerde Dardanel fabrikasında yaşanan “kapalı devre çalışma” uygulaması ise bunun en uç örneği. Bu insanlık dışı uygulamaya göre, işçiler geceleri patronun belirlediği yerde kalmak, gündüz fabrika duvarları arasında hapsolmak, virüsten hastalananlar çalışmayı sürdürmek, geri kalan işçiler de hastalanan işçilerle birlikte çalışmak zorundalar.

Vakalarda son günlerde artış yaşanan Manisa’da da, Manisa Organize Sanayi Bölgesi (OSB) Yönetim Kurulu Başkanı bu soruna bir “çözüm” bulduğunu ilan etti. İşçilerin enfekte olmasını onların sorumsuzluğuna bağlayan Yönetim Kurulu Başkanı, OSB bünyesinde bir pansiyon inşa edilmesi önerisinde bulundu!

Bugün kapitalizmin gelişme dönemini aratmayan bu uygulamalara sessiz kalan bir işçi sınıfı gerçeği var Türkiye’de. İşçi sınıfının bilinç planındaki geriliği ve örgütsüzlüğü, bu onursuz çalışma koşullarının arsızca açıklamalar eşliğinde dayatılmasını kolaylaştırmaktadır.

Kapitalizmin “mezar kazıcısı” olan işçi sınıfı birleşip örgütlendiğinde, bu asalaklar takımına karşı bir sınıf olarak hareket edebildiğinde, maruz kaldıkları insanlık dışı uygulamalar da son bulacaktır. O halde yapılması gereken, bu sınıfın bilincini geliştirmek ve örgütlemek için canla başla çalışmaktır.

N. Kaya