14 Ağustos 2020
Sayı: KB 2020/Özel-9

Krizin faturasını sermaye iktidarına ödetmek için…
“Şahlanma” vaatleri çöktü...
İstanbul Sözleşmesi tartışmaları sürüyor...
“Onların direncine ses olmamız gerekiyor”
AKP iktidarının koronavirüsle “savaşı”
Sağlığımız ve geleceğimiz için mücadeleye!
Fabrikalar işçiler için ölüm kampı!
Sınıfa vurulmak istenen yeni pranga
İşçi kardeşim sınıfını bil, safa gel!
DİSK TEKSTİL sermayeye hizmete devam ediyor
Beyrut felaketinin ardından Lübnan
İsrail ve BAE arasında “normalleşme” anlaşması
TSK saldırısında Iraklı iki komutan öldürüldü
İran’da işçiler ayakta…
Pandeminin iki yüzü...
Fransa işçi sınıfı yeni saldırılarla karşı karşıya
İşsizliğe ve geleceksizliğe karşı örgütlü mücadeleye!
Parasız eğitim hakkımız için!..
“İstanbul Sözleşmesi” yaşatır mı?
İnternet ve ağ tarafsızlığı
Bu sayının PDF formatını download etmek için tıklayın

 

 

Sınıfa vurulmak istenen yeni pranga:
Kapalı devre çalışma sistemi

 

Koronavirüs salgınının yarattığı yeni koşullar üzerinden işçi sınıfına dönük kapsamlı saldırıların ardı arkası kesilmiyor. Krizin faturasını işçi ve emekçilere kesmek için kolları sıvayan AKP-MHP rejimi, her gün yeni saldırı uygulamalarını devreye sokuyor. Karantina günlerinde “Üretime her koşulda devam!” diyerek sermaye sınıfına hizmette kusur etmeyenler, işçileri ölümle burun buruna getirerek daha ağır çalışma koşullarına mahkûm etmekteler. Salgının halen sürdüğü ve son günlerde tırmanışa geçtiği Türkiye’de, dünya genelinde olduğu gibi ekonomik krizin de derinleşerek süreceği aşikardır. Aşırı kar üzerine kurulu olan kapitalist sistemde her geçen gün büyüyen zararın faturası işçi ve emekçilere artan vergilerle, düşürülen ücretlerle ve yeni zamlarla kesilmek istenirken; baskı, yasak ve mevcut burjuva hukuk sınırlarına bile sığmayan yöntemlerle sömürüyü yoğunlaştırmak için uygun zeminler yaratılmak isteniyor.

Türkiye’de kapitalist sistemin ekonomik, sosyal ve siyasal açıdan yaşadığı kriz salgınla birlikte daha da derinleşmektedir. Bu krizi kapitalistler en iyi koşullarda atlatmak için artık insanlığa sığmayan yöntemleri uygulamaktan bile çekinmiyor. Geçtiğimiz günlerde bine yakın işçinin çalıştığı Dardanel Ton fabrikasında yaşananlar, bu insanlık dışı uygulamalara son örnek olmuştur. Dardanel Ton fabrikasında 40 işçinin koronavirüs testinin pozitif çıkması sonucu üretimin durdurulması ve işçilerin sağlık tesislerine yönlendirilmesi gerekirken, işçiler Türkiye’deki mevcut iş yasalarında bile yeri olmayan “kapalı devre çalışma sistemi” adı altında 14 gün fabrikada karantinaya alındılar. Böylece Dardanel kapitalistinin “üretimin her koşulda devam etmesi!” ilkesi yerine getirilerek ve işçiler iş saatleri dışında öğrenci yurtlarında kalarak üretim devam ettirilmektedir.

Salgını fırsata çevirmek isteyen kapitalistler bu süreçte ilk olarak MÜSİAD’ın ortaya attığı ve “izole üs” diye lanse edilen “çalışma kampları” uygulamasını gündeme getirmişti. MÜSİAD’ın kölelik dayatmasını MESS’in MESS SAFE prangaları ve şimdi de Dardanel Ton’da uygulanan “kapalı devre çalışma sistemi” takip etti. İşçileri salgın sürecinde “işten çıkarmak yasaklandı!” yalanıyla 1170 TL gibi komik bir ücretle fiili işsizliğe mahkûm eden kapitalistler, bunu kabul etmeyen işçileri de zorla istifa ettirerek tazminatsız işten çıkartmanın imkanına kavuştular. Dardanel Ton’da da “kapalı devre çalışma sistemi” ile izinde olan ya da olmayan ayrımı yapmadan tüm işçilere 14 günlük çalışma kampı dayatıldı. Bu kararın alınmasında AKP-MHP rejimi temel bir rol oynadı. Çanakkale Valiliği İl Umumi Hıfzıssıhha Kurulu tarafından verilen kararda uygulamayı kabul etmeyen işçileri polis zoruyla işe getirmek, 3150 TL para cezası kesmek ve karantinaya almak gibi insanlık dışı dayatmalar var. İşçilere uygulanacak olan 14 gün gözetimli karantina çalışmasını Dardanel Ton sermayesi “işçilerin sağlığını ve güvenliğini ön planda tutuyoruz” havasında duyurdu. Ancak gerçekte öncelikleri işçilerin sağlığı ve güvenliği değil, üretimin hiçbir şekilde aksamamasıdır. Bunu da açıklamanın sonunda “Söz konusu tedbirlerin Çanakkale ilimizdeki ilgili sağlık birimlerinin koordinasyonunda alındığını ve bu süre boyunca Dardanel tesislerinde üretim faaliyetlerinin devam edeceğini de özellikle ifade etmek isteriz.” diyerek itiraf ettiler.

Kapitalistler kendi koydukları yasaları bile kölelik koşullarının sürmesi için hiçe sayabiliyor. Dardanel Ton’da ise bu süreç Umumi Hıfzıssıhha kanununun 72. maddesine göre “karantinanın ancak sağlık merkezlerinde, sıhhi şartları taşıyan merkezlerde ya da evlerde olabileceği” denmesine rağmen, üretim alanı karantina bölgesine sokularak hayata geçirildi. Burjuva yasalar sömürünün devamı için işletilir ve yasal belirlemeler sömürü için engel ise o da kapitalistler için rahatça çiğnenebilir.

Burada ek olarak belirtmek gerekir ki, alınan kararın altında “Valilik, İl Sağlık Müdürlüğü, Milli Eğitim Müdürlüğü vb.” sermaye devletinin birçok kurumunun imzasının yanında, sözde AKP-MHP rejimine muhalif olan CHP’nin Belediye Başkanı’nın da imzası yer almaktadır. Atılan bu imza söz konusu sermayenin ihtiyaçları olduğunda CHP’nin de AKP ve MHP ile yarıştığının güncel bir örneği olmuştur.

İşçi sınıfı son yıllarda daha da artan sosyal ve iktisadi saldırılarla, baskı ve yasaklarla, açlığın ve yoksulluğun pençesinde kalırken, bu durum pandemi ile daha da ağırlaştı. Bugün işçiler, fabrikalarda sömürünün daha da artması için modern kölelik yöntemlerine yenileri eklenerek ve orman kanunlarının geçerli olduğu bir üretim sürecine sokulmuş durumda. İşçi sınıfının hareketsizliği, örgütsüzlüğü, dağınıklığı ve sendikalarının işbirlikçi-icazetçi tutumları, kölelik dayatmalarının rahat bir şekilde hayat bulmasını sağlamaktadır. Bunu değiştirmenin yolu ise işçi sınıfının sınıf bilincini kuşanarak tabandan birliğini kurmasından ve mücadeleyi büyütmesinden geçmektedir.

 

 

 

 

 

Pandemide üretim işsizlik baskısıyla sürdü

 

Koronavirüs ekonomik krizi daha da derinleştirdi. Yoksulluk, işsizlik ve açlık artık daha yakıcı bir şekilde hissediliyor. Bu olgu çeşitli araştırmalara da yansıyor.

İstanbul Üniversitesi (İÜ) İktisat Fakültesi İnsan Kaynakları Araştırma Merkezi (İKAM), “Kovid-19 küresel salgınının mavi yakalı işçilere etkileri” üzerine araştırmasının sonuçlarını yayınladı. 20 Nisan ve 10 Mayıs tarihleri arasında gerçekleştirilen araştırma, kapsam olarak sanayi işletmelerinde çalışan sendika üyesi işçilerin, koronavirüs sürecinin ilk dönemindeki çalışma koşullarını inceliyor. Araştırma için toplamda 1062 işçiye anket yapılırken, bu işçilerin yüzde 90’ını erkekler oluşturuyor.

Anketin sonuçları ise şöyle:

-İşçilerin yüzde 92’sinin ücret dışında başka bir gelir kaynağı bulunmuyor.

-İşçilerin yüzde 82’si ücret kaybına uğramaları halinde belirli bir süre ihtiyaçlarını karşılama imkanlarının olmadığı yönünde yanıt verdi. 

-Araştırmaya katılanların yüzde 42’si işsiz kalma endişesi taşıyor. İşsiz kalmaları halinde uzun süre iş bulamayacaklarını düşünenlerin sayısı ise daha fazla.

-Katılımcılara salgın sürecinde bir olumsuzlukla karşılaşmaları halinde hangi kurum ve kişilerin kendilerine destek olabileceği sorusuna yüzde 92’si “Aile” yanıtını vermiştir. 

Yapılan birçok araştırma çalışma koşullarının sağlıklı olmadığını gözler önüne seriyor. Ki, pandeminin en başından beri toplu bulaş haberlerinin en yoğun olduğu yerler üretim alanları ve fabrikalardır. Pandemi sürecinde milyonlarca işçi ve emekçi kendilerinin, ailelerinin ve çevrelerinin sağlığını-yaşamını tehlikeye atmak pahasına sermaye devleti tarafından açıkca işsiz ve aç kalmak tehdidiyle çalışmak zorunda bırakılmıştır. Bu baskı ve sömürünün son örneği Dardanel ve Vestel fabrikalarıdır.

Öte yandan araştırma, sendikalı işçilerle yapılıyor ancak işçilerin ortaya koyduğu tablo örgütsüzlüğü tümüyle dışa vuruyor. Sendikalar, toplum sağlığını bu denli tehlikeye sokan pandemi döneminde sermayenin işçileri adeta ölüme sürüklediği bir zamanda, zorunlu olmayan iş alanlarında iş bırakma iradesi göstermeyerek, toplum nezdinde en büyük desteği alabileceği bir dönemi elinin tersiyle itti. Sendikal bürokrasinin tümüne hakim olan icazetçi-uzlaşmacı anlayış, pasif ve geri tutumlar yüzlerce işçinin koronavirüsten yaşamını yitirmesinin önünü açmıştır.

Milyonlarca insan gelir güvencesinden yoksun yaşamaya mahkum ediliyor. Fabrikalardaki korkunç sömürü çarklarına işçiler her gün gitmek zorunda bırakılıyor. Kapitalistler; işçilere, temel ihtiyaçlarını dahi ancak ucu ucuna karşılayabilcekleri ücretler vererek bunu koruyor. Ekonomik krizden kaynaklı artan işsizlik, insanları bu şartlar altında çalışmak zorunda bırakan en büyük etkenlerden biridir.

Ne zaman ki, bir sınıf olarak işçi ve emekçiler gelecekleri ve yaşamları hakkında asıl söz sahibinin kendileri olduklarını anlayacaklar, bir sınıf olarak örgütlü güçleriyle hareket edecekler, işte o zaman evlere giden ekmek de hayatlarımıza ölüm saçmayacak.

M. Nevra