İçindekiler:

12 Mart 2021
Sayı: KB 2021/Özel-10

Rejimin “sosyal patlama” korkusu
Emekçi yoksullaştı, öyleyse kim büyüdü?
Yeni palavra: “İnsan Hakları Eylem Planı”
Polis ve bekçi ordusunun tahkimatı devam ediyor
Erbakan’ı anma töreninin düşündürdükleri
Levent Gültekin’e yönelik saldırı
Direnen işçilerden fabrika önünde 8 Mart
İzmir’de kitlesel ve coşkulu 8 Mart
Ankara’da 8 Mart
Bursa’da 8 Mart eylemleri
Paris Komünü 150 yaşında... Komün’ün bayrağı Dünya Cumhuriyeti’nin bayrağıdır! - Friedrich Engels
“Adı yüzyıllar boyunca yaşayacak, yapıtı da!”
Dünya genelinde 8 Mart eylemleri
Gıda sorunu, açlık ve israf
Biden yönetimi Ortadoğu’ya ne vadediyor?
DGB: Yaşasın özerk-demokratik üniversite mücadelemiz!
Hüseyin yoldaş ölümsüzdür!
Bu sayının PDF formatını download etmek için tıklayın

 

 

Polis ve bekçi ordusunun
tahkimatı devam ediyor

 

AKP-MHP bloku, bir yandan ekonomik kriz başta olmak üzere birçok sorunla boğuşurken, bir yandan da sarsılan iktidarını sağlamlaştırmak için adımlar atıyor. Polis devleti uygulamaları olağanlaştırılmışken, “polis ordusu” da sürekli tahkim ediliyor. Bu kapsamdaki son adımlardan biri polis ordusu için alınacak mühimmat miktarında önceki yıllara göre yaşanan artış oldu. Basına yansıyan haberlere göre, Emniyet Genel Müdürlüğü 600 bin gaz kapsülü, 5 bin adet kalkan, TOMA suyunda kullanılmak üzere 40 ton solüsyon alımı için ihale düzenleyecek.

Bu hazırlık boşuna değil elbette. Bir yandan gerici-faşist iktidarın korkularına ayna tutuyor, bir yandan da her an patlamaya gebe sosyal tepkilere hazırlık anlamına geliyor. Bilindiği üzere pandemiyle birlikte ağırlaşan ekonomik krizin faturası işçi ve emekçilere kesilmeye devam ediyor. Toplumda açlık ve yoksulluk düne göre olabildiğince arttı. İşsizlik ve geleceksizlik kaygısı gençlerin en yakıcı sorunu haline geldi. Daha sayısız sorunun yarattığı tepki birikimi, AKP-MHP rejimini oluşabilecek herhangi bir toplumsal hareketliliğe karşı baskı ve zor aygıtlarını sürekli tahkimata yöneltiyor. Bir yandan bekçi alımı artarken, diğer yandan polislere ancak bir savaşta kullanılabilecek türden silahları kullanma yetkisi verildi. Kendi lüks ve şatafatlarından ödün vermeyen egemenler, devlet bütçesinin aslan payını güvenlikleri için harcıyorlar. Aynı zamanda bu, özgürlükleri, gelecekleri ve onurları için mücadele eden kesimlere karşı saldırganlığın daha da tırmandırılacağı anlamına geliyor.

Kendi bekası ve güvenliği için para savurmaktan geri durmayan AKP-MHP iktidarı, diğer yandan aylardır süren koronavirüs salgınına karşı hala da gerekli önlemleri almıyor. Örneğin Türkiye nüfusunun en az 3 katı kadar aşının alınması gerekirken, aşının bir dozunda bile bu miktarın yanına yaklaşılmış değil. Bu arada sermayedarlar kendi eş, dost ve akrabalarına aşı yaptırırken, toplumda aşı yapılmasında önceliği olan kesim hala da aşı olmayı bekliyor. Üstüne üstlük henüz eğitimin bileşenlerine aşılama yapılmadan yüz yüze eğitime de geçildi. Yüz yüze eğitime geçilmeden önce Eğitim-Sen, TTB vb. gibi kurumlar döne döne “önce aşı” yapılması gerektiğini ifade ettiler. Tüm uyarılara rağmen iktidarın aşı için gerekli bütçeyi ayırmaması, gelinen yerde eğitimin bileşenleri arasında salgının hızla yayılmasına yol açtı. Eğitim-Sen’in 15 Şubat-5 Mart tarihlerini kapsayan “Okullarda Covid-19 Tablosu” raporunda, gerekli önlemlerin alınmaması ve aşılamanın yapılmaması sonucu 22 öğrenci, 2 personel ve 25 öğretmende koronavirüs tespit edildiği ifade edildi. Birçok okul, yeniden yüz yüze eğitime ara vermek zorunda kaldı. Toplumun sağlığının önemsenmediği, temelde burjuvazinin kâr etmesine endeksli bir sistemden başka türlüsü de beklenmezdi zaten.

Silahlı güçlerini her geçen gün daha fazla eğitip donatmakla övünen iktidar, gelinen yerde başta işçi ve emekçiler olmak üzere toplumun büyük bir kesiminin yaşamını tehdit ediyor. Toplumda mayalanan öfke karşısında tek yapabildiği şey, faşist baskı ve terörü tırmandırmak, toplumsal çürümeyi derinleştirmektir. Ancak ne kadar çabalasalar da bu köhnemiş düzenin yıkılıp gitmesini engelleyemeyecekler. İşçi ve emekçiler hakları ve gelecekleri için er geç mücadele yolunu tutacak, sermayenin faşist baskı ve zora dayalı iktidarını yıkacaklardır.

 

 

 

 

 

Fezlekeler ve HDP’yi kapatma tartışmaları

 

AKP-MHP iktidarı bir yandan emperyalist efendilerine uyum mesajı vermeye çalışıyor, bir yanda da ayakta kalmak için içeride saldırıların dozunu arttırıyor. Ekonomik krizin yarattığı açmazlar, gerici-faşist iktidara başka şans bırakmıyor. Gare hezimetinin ardından “demokrasi müjdesi” olarak sunulan İnsan Hakları Eylem Planı gibi manevralar ise ne iktidarın çıkışsızlığını ne de saldırganlığını gizleyebiliyor.

Ortada tüm sınırları aşan bir riyakarlık cirit atıyor. Bunun son dönemdeki başlıca örneği, bir yandan insan hakları, reformlar vb.nden bahsedilirken, diğer yandan yasal Kürt hareketine yönelik sürek avının hızlandırılmasıdır. AKP şefi “İnsan hakları Eylem Planı” açıklamasını yaparken, muhalefet milletvekillerine karşı hazırlanan fezlekeler (28’i HDP’li vekillere ait 33 fezleke) de Meclis’e sunuldu. Milletvekillerinin dokunulmazlıklarını kaldırmak ve tutuklatmak gerici-faşist iktidarın temel gündemlerinden birini oluşturuyor. Aynı şekilde HDP’yi kapatma tehdidi de... Faşist partinin şefi Bahçeli başta olmak üzere Saray rejiminin tüm isimleri, hep bir ağızdan “HDP kapatılsın, milletvekilleri yargılansın” çağrıları yapıyor. Saray rejiminin fezlekeler ile ilgili fikri net. Nitekim tek adam rejiminin şefi de fezlekeler ile ilgili olarak “Genel kurulda da hemen eller iner kalkar” diye buyruk vermiş bulunuyor.

Ancak toplumsal muhalefetten gelen tepkilere göre söylemlerinde göstermelik değişiklikler de yansıyabiliyor. Örneğin AKP Grup Başkanvekili Cahit Özkan ilkin TBMM’de basın toplantısı düzenleyerek, “HDP siyasi olarak kapandıktan sonra hukuken de kapanacaktır. Biz inşallah milletimiz nezdinde HDP’yi kapatacağız. Milletimizin artık bu partiden ümidi kalmamıştır.” şeklinde konuşmuş, gelen tepkiler üzerine “Değerlendirme, bağımsız mahkemelerin konusu.” diyerek düzeltme yapmak zorunda kalmıştı.

Irkçı-şoven histeriyi körükleyen AKP-MHP rejiminin, Kürt halkına ve hareketine yönelik saldırıları, vekillere karşı hazırlanan fezlekeler ve parti kapatma çığırtkanlığının yanı sıra uyduruk gerekçeler ile milletvekillerinin tutukluluk sürelerinin uzatılması ve yeni milletvekillerin tutuklanma hamleleri ile boyutlanıyor. Kürt halkına yönelik saldırganlık elbette yeni değil. Belediyelere kayyım atanması, milletvekillerinin, parti üyelerinin sürekli saldırı altında tutulması, gazetecilerin, avukatların, zindanlara atılması vb. saldırılar, dönem dönem gemi azıya alan zorbalığın sadece ilk akla gelenleridir.

Fezlekeler ve HDP’nin kapatılma tartışmaları bir kez daha göstermiştir ki AKP-MHP rejiminin elinde toplumun üzerinde salladığı sopadan başka bir yönetme aracı kalmamıştır. Gerici iktidarın “demokrasi müjdesi” söylemlerinin gerisinde çok yönlü bir çıkışsızlık yatmaktadır.

Ekonomik krizin işçi ve emekçiler üzerindeki boğucu kuşatmasını perçinleyen pandemi sürecinde artan hoşnutsuzluk ve biriken mücadele potansiyeli, din istismarcısı AKP’yi faşist tek adam rejimini güçlendirme telaşına itiyor. Her açıdan sıkışan gerici iktidar toplumda biriken öfkeyi görüp, bekası için önlem almaya çalışmaktadır. Bu çerçevede gündeme getirdiği oyunları bozacak olan tek güç, işçi sınıfı ve emekçilerin örgütlü mücadelesidir.

G. Umut