İçindekiler:

12 Mart 2021
Sayı: KB 2021/Özel-10

Rejimin “sosyal patlama” korkusu
Emekçi yoksullaştı, öyleyse kim büyüdü?
Yeni palavra: “İnsan Hakları Eylem Planı”
Polis ve bekçi ordusunun tahkimatı devam ediyor
Erbakan’ı anma töreninin düşündürdükleri
Levent Gültekin’e yönelik saldırı
Direnen işçilerden fabrika önünde 8 Mart
İzmir’de kitlesel ve coşkulu 8 Mart
Ankara’da 8 Mart
Bursa’da 8 Mart eylemleri
Paris Komünü 150 yaşında... Komün’ün bayrağı Dünya Cumhuriyeti’nin bayrağıdır! - Friedrich Engels
“Adı yüzyıllar boyunca yaşayacak, yapıtı da!”
Dünya genelinde 8 Mart eylemleri
Gıda sorunu, açlık ve israf
Biden yönetimi Ortadoğu’ya ne vadediyor?
DGB: Yaşasın özerk-demokratik üniversite mücadelemiz!
Hüseyin yoldaş ölümsüzdür!
Bu sayının PDF formatını download etmek için tıklayın

 

 

Devrimci Gençlik Birliği MYK Şubat ayı toplantı sonuçları

 Yaşasın özerk-demokratik
üniversite mücadelemiz!

 

DGB MYK, Şubat ayı toplantısında, Boğaziçi Üniversitesi’nde başlayan ve birçok şehirde birçok üniversiteye yayılan “kayyım rektör istemiyoruz” eylemleri ve “özerk-demokratik üniversite” mücadelesi ile gelişen gençlik hareketini gündemine alarak değerlendirdi.

Koronavirüs pandemisi tüm dünyada olduğu gibi Türkiye›de de önemli sonuçlar doğurdu. Yüzbinlerce kişi enfekte oldu, on binlerce kişi yaşamını yitirdi. Pandeminin etkisiyle başta sağlık, eğitim ve üretim alanları olmak üzere bir dizi kamusal alanda önemli düzenlemeler gerçekleşti. Kapitalist devletlerin her şeyin başına daha fazla kârı koyan anlayışı, işçileri, emekçileri, gençleri ve kadınları derinden etkiledi. Gerekli önlemlerin alınmamasına rağmen dayatılan zorla çalıştırma, sağlık sistemlerinin durma noktasına gelmesi ve eğitim sisteminin çökmesi gibi sonuçları doğurdu. 

Bu sorunları en ağır yaşayan kesimlerden biri gençlik oldu. 2020 Mart ayından bu yana tüm kademelerde örgün eğitime ara verildi. İlköğretimden üniversitelere, on milyona yakın çocuk ve genç teknik ekipman, internet eksikliği gibi nedenlerle online eğitime dahi erişemedi. Eğitim hakkının gaspı her zamankinden daha da ağır bir hal aldı. Başta liseli ve üniversiteli gençlik, eğitimde yaşanan bu sorunlara karşı öfke biriktirirken, sık sık sosyal medyada tepkilerini dile getirdi. Gençlik cephesinden üniversite ve lise sınavlarının yap boza çevrilmesine karşı “#oymoyyok” denilirken, neredeyse her gün bir üniversiteden online eğitimde yaşanan sorunlara, sınav sistemine, kamera açma, onur sözleşmesi gibi onur kırıcı dayatmalara, geleceksizliğe ve baskılara karşı itirazlar yükseldi. Ancak biriken bu öfke ve tepkinin sokağa yansıması devrimci-ilerici gençlik özneleri ile sınırlı kaldı.

Kuşkusuz gençliğin biriktirdiği bu öfke pandeminin yarattığı sorunlarla da sınırlı değil. Dinci-gerici AKP iktidarının “lütuf” olarak nitelendirdiği darbe girişiminin ardından ilan edilen OHAL ile üniversitelere dönük büyük bir saldırı dalgası başlatıldı. Binlerce ilerici muhalif akademisyen tasfiye edildi. Devrimci ve ilerici öğrenciler okuldan atma, uzaklaştırma ve soruşturma terörüne maruz kaldı. Siyaset yasağı ile ilerici muhalif öğrenciler dizginsiz bir polis, ÖGB, rektörlük saldırısına uğrarken, dinci-faşist çetelere okullarda alan açıldı. Üniversiteler polis ablukasına alınarak yarı açık cezaevlerine dönüştürüldü. Bu saldırılar sistematik olarak sürdürülse de, hiçbir zaman üniversiteler tamamen teslim alınmadı. “Kültürel iktidar” kuramadığını itiraf eden dinci-gerici iktidar, bundan dolayıdır ki gençlik hareketinin önemli mevzileri olan İstanbul Üniversitesi, ODTÜ, Ankara Üniversitesi, Boğaziçi Üniversitesi gibi üniversiteler sık sık hedef tahtasına oturtarak saldırılar gerçekleştirdi.

Bu saldırılardan sonuncusu Boğaziçi Üniversitesi’ne AKP’li rektör Melih Bulu’nun atanması oldu. Tek adam rejiminin üniversitelere en somut yansımalarından biri olan tepeden rektör atamasına karşı Boğaziçi Üniversitesi öğrencileri refleks bir tepki ile harekete geçtiler. “Kayyım rektör istemiyoruz” diyerek tüm üniversitelilere ve kamuoyuna çağrı yaptılar. Eylemlerin ilk gününden itibaren Boğaziçi Üniversitesi önemli bir mevzi ve odak haline geldi. Yalnızca Boğaziçi Üniversitesi öğrencileri değil, birçok şehirden üniversiteliler “kayyım rektörlere” karşı, “özerk-demokratik üniversite” talebi ile direnişe geçtiler. 

Uzun süredir gençlik örgütlerinin sınırlı pratiğine sıkışan gençlik hareketinde önemli bir ivme yaratan direniş, sermaye iktidarını ise korkuya sürükledi. Büyük bir gözaltı, baskı ve tutuklama terörüne rağmen özerk demokratik üniversite mücadelesi daha da büyüdü. Mesele yalnızca Boğaziçi Üniversitesi’nin değil, kayyım rektörlerle yönetilen, üniversitenin gerçek öznelerinin söz hakkı olmadığı tüm üniversitelerin ve toplumsal muhalefetin gündemi haline geldi. Yandaş medyanın ve dinci-gerici iktidarın tüm hedef göstermelerine rağmen sokaklar ve üniversiteler eylem alanına çevrildi. İktidarın zorbalığına karşı toplumsal muhalefetin diğer bileşenleri de direnişe destek verdiler.

Kuşkusuz Boğaziçi tepeden rektörün atandığı ilk üniversite değildi. Uzun süredir tek adam rejimi tüm üniversitelere kendi belirlediği rektörleri atıyordu. Bu atamalara karşı İstanbul Üniversitesi, ODTÜ ve Boğaziçi Üniversitesi’nden daha önce de sesler yükselmişti. 

Boğaziçi Üniversitesi’nde bir önceki rektör atamasına dönük protestolar geçtiğimiz yıla kadar devam etmişti. Ayrıca birçok üniversiteye göre daha canlı bir siyasal-sosyal yaşama sahipti. Bu yüzden geçtiğimiz yıllarda Afrin’e dönük işgale karşı verdikleri tepki ile dinci gerici iktidarın hedefi olmuştu. Üniversitede kol-kulüp ve topluluk çalışmaları aktif bir şekilde sürüyordu. İki yıl önce bir yemekhane boykotu yaşanmış, bugün hareketin önemli bir dinamiği olan Boğaziçi Dayanışması o günlerde kurulmuştu. Kayyım rektör atamasına karşı Boğaziçi›nden böyle bir sesin yükselmesinde bu birikim önemli bir rol oynadı.

***

Devrimci Gençlik Birliği olarak, hareketin ilk günlerinden itibaren çeşitli değerlendirmeler yaptık, “özerk-demokratik üniversite” talebi ekseninde yayılan hareketliliğin gençlik hareketinin gelişimi açısından önemini ortaya koyduk. İleriye taşınabilmesi için gelişen hareketin zayıf ve güçlü yanlarını değerlendirdik, hareketin “kolektif önderlik” sorununa işaret ettik. Kolektif önderlik mekanizmalarını, hareketin en dinamik özneleri ile çeşitli öğrenci eylemlerinde, buluşmalarda ve online etkinliklerde tartıştık.

Gelişen süreçte hareketin kolektif önderlik mekanizmaları hala da tam anlamıyla kurulabilmiş değil. Hareket başlangıçtaki ivmesiyle sürmese de kendi örgütsel formlarını ve yapısını yaratmış bulunuyor. İki aylık süreçte onlarca üniversitede üniversite dayanışmaları kuruldu. Bu dayanışmalar il ve ülke bazında bir araya gelerek “bundan sonrası hepimizde” kampanyasını örgütlemeye başladı. Kampanyanın en temel talepleri, “özerk demokratik üniversite” ekseninde “kayyım rektörlerin istifa etmesi, tutuklu öğrencilerin özgür bırakılması, kampüslerden polislerin çekilmesi” gibi son derece politik taleplerdir.

Devrimci Gençlik Birliği’nin her dönem vurguladığı, üniversitelilerin kendi meclislerini yaratma, söz, yetki ve karar mekanizmalarını inşa etme çağrısı mevcut güncel tabloda karşılığını buluyor. Bu çerçevede dayanışmalar, forumlar veya meclisler olarak bir araya gelişlerin daha işlevsel ve kalıcı hale getirilmesi, yarına hazırlık açısından büyük bir önem taşıyor.

Önümüzdeki günler, aylar ve yıllarda gençlik cephesi tıpkı Boğaziçi›nde olduğu gibi yeni direnişlere gebedir. İşte bu yüzden bugün kurulan birliktelikler, kazanılan mevziler savunulmalı, yarına hazırlanılmalıdır.

Devrimci Gençlik Birliği
Şubat 2021