İçindekiler:

4 Mayıs 2021
Sayı: KB 2021/Özel-17

1 Mayıs ve yeni dönem
BDSP’den İstanbul’da 1 Mayıs eylemleri
Taksim’de 1 Mayıs
İzmir ve Ankara’da 1 Mayıs’lar
1 Mayıs ve sendikal bürokrasi
1 Mayıs’ı savunmak...
2021 1 Mayıs’ı ve tekstil işçileri...
“Halktan çal kapitalistlere aktar” rejimi
Rejimin salgında akıl almaz tutumu
Sömürgeci devletin Güney Kürdistan operasyonu
Dünyanın dört bir yanında 1 Mayıs
Almanya’da 1 Mayıs
Köln’de devrimci 1 Mayıs
Frankfurt’ta 1 Mayıs eylem ve etkinlikleri
Stuttgart’ta 1 Mayıs...
Berlin’de öfke sokağa taştı…
Fransa’da yaygın ve militan 1 Mayıs!
İsviçre’de 1 Mayıs’lar
Almanya’da TİS süreci ihanetle sonuçlandı
Bu sayının PDF formatını download etmek için tıklayın

 

 

Almanya’da 2021 TİS süreci
ihanetle sonuçlandı

 

Ön süreçteki değerlendirme yazısında (kizilbayrak.net, 16 Şubat 2021) “Başta öncü bölükleri olmak üzere Almanya metal işçileri, sınıf bilincine ket vuran, akılları bulandıran, sınıfın tabandan birliğini engellemek için hiçbir dalavereyi esirgemeyen üçlü ittifakın (sendikal bürokrasi şebekesi, sermaye devleti ve kapitalist tekeller) etkisinden kurtulmayı başaramazlarsa, bu defaki toplu iş sözleşmesinde de kaybedeceklerdir. Bunun karşısındaki tek çıkar yol ve çözüm, taban örgütlerini kurmak üzere harekete geçmek, haklı ve meşru taleplerle mücadeleye girişmektir.” denilmişti.

30 Mart 2021 tarihinde yapılan anlaşma, bunu tam olarak doğrulamış oldu.

2021 Metal Toplu İş Sözleşmesi

1. Zam talebi %4 olarak ileri sürüldü ancak yüzde 2,3’e imza atıldı. Fakat bu, propaganda edildiği gibi tam anlamıyla zam bile değildir. Bu “zam” ücretlere eklenmeyecektir. Bu “zam” IG Metall’in pandemi dönemi gerekçesiyle gündeme getirdiği “dönüşüm parası” olarak bir kasada tutulacak ve iki defa olmak üzere (2022 ve 2023 yıllarında) ödeme yapılacak. Dolayısıyla ücretlerde gerçek bir artış sağlamayacaktır. Bu, geçen TİS sürecini de düşünecek olursak ücretlerde toplamda 4 seneye yayılan bir kayıptır. Sendika bürokrasisinin bu “zam”ı iş saatlerinin kaybına karşı, kısmi ücret kazanımı olarak sunması da cabasıdır.

2. Pandemi döneminde işyerinden kaynaklı çıkışların olmayacağı yalanı propaganda edilmektedir. Ama gerçekte TİS anlaşmalarında işyerinden kaynaklı işten çıkarmaların yolu açılmaktadır

3. Gerçekleşen anlaşmada haftada 35 saatlik çalışma 30 saate kadar düşürülebilecektir. Çalışma saatlerinin düşmesi bizi aldatmamalıdır. 30 saat çalışılması durumunda sadece 30 saat için ücret ödentisi yapılacaktır. Bu, yüzde 15 oranında ücret kaybı demektir.

4. Bu vesileyle haftalık 5 gün çalışma 4 güne düşürülebilecektir, o oranda da ücretler düşecektir.

5. Çalışma saatlerinin düşürülmesine ise sendika değil, baskı altına alınabilme riski büyük, sendikaya göre zayıf durumda olan yasal organ olarak işçi temsilciliği ile o işyerinin kapitalistleri karar vereceklerdir. Bu, işçi sınıfının yeni bir aşamada yeniden bölünmesi demektir ve ayrıca gündelik işçilik anlamına gelmektedir. Bugüne kadar kendi işgücünü işçi haftada 35 saatliğine kapitaliste satardı. Kapitalist ister o işçiyi 35 saat çalıştırsın ister işi yok diye çalıştırmasın, 35 saatin ücretini ödemek zorundaydı. Bu anlaşma ile kapitalist işçi temsilciliği ile karar vererek, 30 saate kadar daha az ücret ödeyecektir. Dahası hem işçiyi ihtiyacına göre çalıştırabilecek hem de bunu günü birlik yapabilecektir.

Salgını fırsata çevirmek hedefiyle hareket eden kapitalistler, bir kez daha sendikal bürokrasinin ihaneti sayesinde hedeflerine ulaşmıştılar. Kısa çalışma sürmektedir ve bundan ötürü işçiler yüzde 40 oranında ücret kaybına uğramıştır zaten. Buna bir de haftada 5 saat az çalışmadan kaynaklanacak olan ücret kaybı eklenmektedir.

“Çalışma güvencesi, geliri sağlama almak ve geleceği kurmak” mottosu ile bu sene TİS masasına oturan IG Metall bürokratları haftalık çalışmanın 4 güne indirilmesine imza atmışlardır, tam ücret meselesini bir kenara bırakarak. Ücret zammı olarak da yüzde 4 önermiş, daha azına rıza göstermişlerdir. Bir diğer sorun da sözleşmenin 31 Mart 2024 tarihine kadar nispeten uzun bir süreyi kapsamasıdır.

Yine 16 Şubat 2021 tarihli yazıda şunlar da dile getirilmişti:

“Bir diğer sorun ise işçi sınıfının birliğinin pratik olarak gerçekleşme zeminlerinden biri olan toplu iş sözleşmelerinin geneli kapsamamasıdır. Haftalık çalışma süresi 35 saat olmasına rağmen, 2004 tarihli Pforzheim Anlaşması yoluyla kapitalistlere işçilerin 5 saat daha fazla çalıştırılması imkanı verildi. Bu, sınıfın birliğini kıran ek bir etken oldu. İşçi sınıfı daha fazla bölünüp parçalandı. Bu bölünme yeni sözleşme süreciyle pekiştirilmek istenmektedir. Zira beşinci gün için gündelik işçi durumu ortaya çıkmaktadır. Beşinci gün çalışma, işçi temsilciliğinin güçlü olup olmamasına bağlı olarak her işyerinde ayrı ayrı uygulanacaktır. İşçi ihtiyaç varsa çalıştırılacak, yoksa evde kalacak ve bu kararı kapitalistler verecektir. İşyeri temsilciliğinin (diğer ülkelerden farklı olarak Almanya’da sendika temsilciliği dışındaki yasal bir organdır) karar sürecinde bulunması bir güvence değildir. İşyeri teşkilat yasası uyarınca kurulduğundan, greve çağrı yapma yetkisi bile yoktur. Yani kolayca baskı altına alınabilecek durumdadır. Dolayısıyla sendika kendi toplu iş sözleşmesi yetkisini darbeleyen bir öneriye evet demektedir.

Sendika ağaları geçen dönem toplu iş sözleşmesinde sıfır zam talebinin yanı sıra kısa çalışma önerisinde de bulunmuşlardı. Bu geri adım şimdi daha geri bir adımla, ‘çalışma güvencesi olsun da ne olursa olsun’ tutumuyla taçlandırılıyor.”

3,8 milyon işçiyi kapsayan bu toplu iş sözleşmesi, tam da yukarıda anlatılanları gerçekleştirmiştir.

Kendilerini “komünist”, “marksist” olarak tanımlayan kimi örgütlerin süreçteki tutumu da içler acısıdır. DKP açık bir satış olan toplu iş sözleşmesi konusunda herhangi bir karşı eleştirel tutum almak yerine, her zamanki gibi IG Metall bürokratlarının sırtını sıvazlamaktadır. DKP’liler toplu iş sözleşmesini genelde çok olumlu bulmakta, sendikalara övgüler düzmektedirler.

MLPD’liler TİS konusunda herhangi bir eleştiri yapmak yerine, sadece okuyucu mektupları üzerinden kısmi eleştirilerle yetinmiş, sendika bürokratları karşısında uyumlu olmayı seçmişlerdir.

DİDF’liler ise gerçekleştirilen TİS hakkında gazetecilik çerçevesinde haber vermekten öteye geçmemektedirler. Herhalde sendika bürokratlarıyla aralarının bozulmasından çekinmektedirler.

BİR-KAR İşçi Komisyonu’ndan bir işçi