İçindekiler:

25 Haziran 2021
Sayı: KB 2021/Özel-24

Toplumsal kriz ve mücadele dinamikleri
Kürt ve Türk halklarının mücadele birliğini örmek
Düzen muhalefetinin HDP’ye yaklaşımı
Gelir dağılımı felaketi!
Düzen yargısı katilleri korumaya devam ediyor
Tecavüzcülerin tutuklanması zorlaştırılıyor
MKE işçisi özelleştirmeye karşı
DİSK Tekstil SML’de neye imza attı, ne yaptı?
1848 Haziran Ayaklanması... “Proletaryanın ilk kesin meydan savaşı!” - Karl Marx
Emperyalist işgal taşeronluğu
İran’da seçimler
Fransa’da polis devletinin tahkimatı
Ermenistan seçimleri
DGB: Özgürlüğümüzden vazgeçmiyoruz!
Çocuklara “telafisi” zor bir gericilik!
Çorum Katliamı 41. yılında…
Bu sayının PDF formatını download etmek için tıklayın

 

 

Fransa’da polis devletinin tahkimatı
ve faşist partinin yükselişi

G. Devran

 

Henüz 2020 yılına girmeden, ekonomistler Avrupa’da ciddi bir ekonomik daralmanın yaşanacağını açıklamışlardı. Bundan etkileneceği söylenen ülkelerin başında da Fransa yer almaktaydı. Bu açıklamalar, işçi ve emekçileri “ya virüsten ya da açlıktan ölüm” ikilemiyle yüz yüze bırakan koronavirüs salgınının henüz ortaya çıkmadığı dönemde yapılmıştı. Öngörüler boşa çıkmadı.

Derinleşmekte olan krizlerin mayaladığı toplumsal tepki artıyor, özellikle de gençliğin düzene karşı güvensizliği ve hoşnutsuzluğu büyüyor. Bu arada burjuvazi de boş durmuyor. Gelecekte oluşabilecek büyük isyanlara, toplumsal ve sosyal ayaklanmalara, devrimci bunalımlara karşı şiddet aygıtlarını sürekli tahkim ediyor. En ufak hak arama girişimlerini amansızca bastırıyor. Fransa’daki burjuva düzen siyasetçileri de koro halinde “Cumhuriyeti koruma ve güçlendirme” şiarı altında şoven duyguları kabartıp, burjuvazinin zırhını güçlendiriyorlar.

Fransa’da son süreçteki krizin etkileri

Fransa’da Ulusal İstatistik ve Ekonomik Araştırmalar Enstitüsü’nün (İnsee) açıklamalarına göre, 2020 yılının ikinci çeyreğinde Gayri Safi Yurtiçi Hasıla (GSYH) %13,8 ile tarihi bir küçülme yaşadı. Yılın toplamında ise %9 gibi ciddi bir gerileme olduğu ifade edildi. Yine İnsee’nin verdiği bilgilere göre, Fransa’da 2020 yılı içerisinde toplam 628 bin iş kaybı gerçekleşti ve işsizlerin oranı toplamda 2,4 milyona ulaştı. Fakat Fransa genelinde işçilere iş bulmakla yükümlü olan Pôle Emploi’nin (İstihdam Kutbu) açıklamalarına bakıldığında, salgın nedeniyle dolaşım kısıtlamalarından ötürü birçok insanın aktif olarak iş arama imkanının olmadığı, bunların bu nedenle işsizler listesinde yer almadığı ve işsizlik oranının düşük göründüğü anlaşılıyor. Pôle Emploi’nın verilerine göre iş arayanların sayısı 2019’a göre 200 bin artarak, 3,8 milyona çıktı.

Fransa sermaye devleti, koronavirüsün yarattığı belirsizlikler nedeniyle durma noktasına gelen kapitalist sistemin çarklarının dönmesi ve sermayedarların krizden etkilenmemeleri için 470 milyar euro taahhütte bulundu. Cumhurbaşkanı Emmanuel Macron, taahhütlerin yerine getirilmesi için, işçi sınıfına yönelik çok yönlü saldırıların da önünü açtı. Kapitalistler, bu sayede krizin bedelini işçi ve emekçilere devlet desteğiyle fatura edebiliyorlar. Sermaye işten çıkarmalar, performans dayatmaları, gelirlerin düşürülmesi, esnek çalışmaya ağırlık verilmesi, fabrikaların kapatılması vb. gibi birçok saldırı devreye soktu veya yasalaştırdı. Öte yandan devlet tarafından kira yardımlarının düşürülmesi, %84 düzeyinde ödenen geçici işsizlik parasının %72’ye indirilmesi, 50 kişinin altındaki tazminat fonunun bir kerede patronların kasasına aktarılması, işsizlik yardımının reformdan geçirilerek özellikle gençlere verilen yardımın %30 kesilmesi gibi birçok ekonomik-sosyal saldırı gündeme getirildi.

Devletin polisi koruyan ve azmettiren yasaları

Fransa’da iktisadi-sosyal saldırıların tırmanışına polis devletinin tahkimatı, baskı ve şiddeti eşlik ediyor. Polisin ırkçı-faşist yönelimi ve özellikle gençlere yönelik şiddeti uzun bir dönemdir neredeyse gündelik olarak sosyal medyada viral olan videolarla ortalığa saçılıyor. Koronavirüs döneminde bu tür videoların sayısı görülmedik oranda arttı.

Macron hükümeti, Ekim 2020’de Paris’te bir cihatçı tarafından bir öğretmenin kafasının kesilmesini ve aynı ay içerisinde Nice şehrinde yine bir cihatçı tarafından 3 kişinin öldürüldüğü bıçaklı saldırıyı bahane edip, “radikal İslam’a ve goşizme karşı politika” adı altında, polisin keyfi ve vahşi güç kullanımını yasallaştırdı. Kasım 2020’de de polisleri videoya çekmeyi yasaklayan ve polise eylemler sırasında anında kimlik tespiti yapan yüz taramalı kamera sistemiyle donatılmış dron kullanım hakkını tanıyan 24 maddelik “Küresel Güvenlik” başlıklı torba yasayı gündeme getirdi. Torba yasaya karşı Fransa’da yüzbinlerin sokağa dökülmesi sonucu, yasa geçici olarak geri çekilmişti.

Fakat söz konusu yasa daha da sert cezalar içeren versiyonuyla, mart ayında tekrar gündeme getirildi. Düzenlemeye göre, video çekimiyle polislerin ifşa olmaları durumunda suçlanan kişiye 75 bin euro para ve 5 yıl hapis cezası verilecek. Polislerin kişisel verilerinin bilgisayar ortamında oluşturulması ve işlenmesi halinde, ceza 300 bin euroya ve 5 yıl daha hapse kadar yükseltilebilecek. Kısacası “Küresel Güvenlik” torba yasasıyla devlet, kolluk kuvvetlerinin uyguladığı güç ve şiddeti örtmekle kalmıyor, onlara koruma sağlayarak şiddete ve işkenceye de azmettiriyor.

Düzenin zor aygıtları

Bu gelişmelerin bir yanını da Fransa’da kurulu düzenin silahlı güçlerinin siyaseten faal bir görüntü vermeye başlamaları oluşturuyor. İlkin 21 Nisan’da emekli generallerin inisiyatifiyle bir “muhtıra” yayınlandı. 18 emekli general tarafından yazıldığı söylenen “mektubu”, toplamda 30 emekli general ve yüzün üzerinde yüksek rütbeli subay olmak üzere binin üzerinde asker imzaladı. Muhtırada “Ulusun korunmasını dikkate alacak siyasetçileri desteklemeye hazır olduğumuzu bilin” denilerek, İslamcılığın ve mahallelerdeki suç ortalamalarının yükseldiği, tedbir alınmadığı, laçkalık yapıldığı durumda patlamaların gerçekleşebileceği uyarısı yapılıyor ve bunun da aktif askerlerin müdahalesine neden olacağı vurgulanıyordu. Geçmişte olduğu gibi bugün de “Burjuva Cumhuriyet”in korunması için silahlı müdahale gücü olarak askeriyenin bir alternatif olduğu hatırlatılıyordu.

Ardından, 11 Mayıs’ta, kimliği belirsiz “genç muvazzaf askerler” tarafından ikinci bir muhtıra yayınlandı. İlkine destek mahiyetinde yazılan mesajda, askeriyenin içerisinde bir yapılanmanın bulunduğu ve askerlerin müdahaleye hazır oldukları belirtiliyordu.

19 Mayıs’ta ise 14 ayrı polis sendikasının çağrısı üzerine bir miting düzenlendi. Eylemin amacı, Başbakan Jean Castex tarafından vadedilen baskıcı önlemlerin uygulanması ve polis kuvvetlerine saldırı durumunda asgari cezaların oluşturulmasıydı. Polis mitingi, Le Monde gazetesindeki haberde “Kolluk kuvvetlerini desteklemek için vatandaş mitingi” başlığıyla sunularak, toplumun desteğiyle yapılmış bir eylem algısı yaratılmak istendi.

Düzenleyicilerin 35 bin kişinin katıldığını ifade ettiği mitinge, alanda bulunan muhalif medya sadece birkaç bin kişinin katıldığını yazdı. Polisin bir güç gösterisine dönüştürdüğü mitinge, sağcı partiler, Éric Zemmour gibi şahsiyetler ve özellikle Mairie Le Pen’in faşist partisi Rassemblement National’in (Ulusal Birlik) Fransa’nın birçok kentinden akın eden taraftarları katılım gösterdi. Etkinlik tam bir siyasi şova dönüştürülerek, senfoni halinde ırkçı-şoven naralar haykırıldı. Bu serenada Sosyalist Parti Genel Sekreteri Olivier Faure ve Komünist Parti’nin 2022 seçimi adayı Fabien Roussel ve bu partilerin küçük heyetleri de katılarak, gerici gösteriyi meşrulaştırmış oldular.

Polis eyleminden bir gün sonra, Adalet Bakanı Eric Dupond-Moretti, “küçük suçlar”la ilgili olarak sürpriz bir şekilde kolluk kuvvetlerinin beklentileri yönünde bir öneride bulundu ve bu tasarıya da yansıtıldı. Fransa’da normalde “küçük suçlar” savcı tarafından mahkemeye taşınmıyordu. Artık bu tür suçlar da cezaya konu edilebilecek. Bunun dışında “polis memurlarının veya jandarmaların katilleri için otuz yıllık ceza” süresi getirildi. Caza indirimleri konusunda da düzenleme yapıldı. Buna göre “terör suçluları”nın caza indirimleri yarı yarıya azaltılıyor. Örneğin yasada bir suç için 10 yıllık bir ceza indirimi öngörülüyorsa, “terör suçları”nda sadece 5 yıllık bir indirim yapılabilecek. Genelde “kamu otoritesinin koruyucularına karşı suç failleri” içinse indirim üçte bir oranında azaltılabilecek.

Faşist partinin yükselişi

Fransa’daki verili toplumsal atmosferden en kazançlı çıkan politik odak, kuşkusuz Marine Le Pen ve faşist partisidir. Yakın zamanda Médipart’ta (muhalif medya) bir tartışma programına katılan, seçim sosyolojisi ve özellikle aşırı sağ ve ırkçılık uzmanı 73 yaşındaki Nonna Mayer, cumhurbaşkanlığı seçimlerine bir sene kala ırkçı-faşist aday Marine le Pen’in Ulusal Birlik partisinin yükselişi konusunda önemli bilgiler paylaştı. Röportajda, yaklaşık 1 ay önce, henüz iki polisin ölümü yaşanmadan Fransız Kamuoyu Enstitüsü’nün (İFOP) “güvenlik sorunu” üzerine araştırması de ele alındı. Araştırma, şimdiye kadar toplumun %46’sının onayını alan “terörizme ve suça karşı mücadele”nin, gelinen yerde %70’in desteğini aldığını ortaya koyuyor. Mayer, konuşmasında bunun nedenlerine girmedi fakat asıl nedenlerden birinin Fransa’da son bir sene içerisinde cihatçıların işlediği 2 cinayetin medya tarafından bilinçli bir şekilde ısıtılıp ısıtılıp kamuoyuna servis edilmesi olduğu biliniyor. Kendisini liberal ve ılımlı bir siyasetçi olarak lanse eden Cumhurbaşkanı Emmanuel Macron ve partisi, bu gündemi kullanıp, “Cumhuriyeti koruma” adı altında faşizan bir siyaset izlemeye başladı. Fakat faşist söylem, politika ve pratiğin asıl sahibi Le Pen’in partisidir. Ulusal Birlik, son süreçte yaratılan “güvenliksiz” ortamdan da yararlanarak sürekli güç kazanmaktadır. Haziran 2022 cumhurbaşkanlığı seçimlerine hazırlanan RN Başkanı Marine Le Pen’in politikasının ve gündelik propagandasının merkezinde “göçmenler ve güvenlik” sorunlarını kaşımak yer alıyor. Le Pen, geleneksel sol ve sağ partilerinin parçalanmış olmasından da faydalanarak, cumhurbaşkanlığına doğru büyük adımlarla ilerliyor.

***

Fransa’daki tüm bu gelişmeler, pandeminin de etkisiyle derinleşen ekonomik-sosyal sorunlar zemininde yaşanıyor. İşçi sınıfı ve emekçiler ciddi anlamda yoksulluk, geçim derdi ve geleceksizlik gibi sorunlarla karşı karşıyalar. Ekonomik ve sosyal saldırılara polis devletinin tahkimatı ve yaygınlaşan uygulamaları eklenince, başta gençlik olmak üzere toplumda sokağa da yansıyan hoşnutsuzluk ve öfke sürekli büyüyor. Halihazırda en yakıcı ihtiyaç, kitlelerdeki tepki ve arayışları düzen karşıtı mücadeleye kanalize edebilecek ve devrimci sınıf hareketinin gelişmesini sağlayacak devrimci bir önderlikten yoksunluktur. Bu boşluk giderilmediği sürece, “burjuva cumhuriyeti” ayakta kalmayı sürdürecektir.

 

 

 

 

 

Fransa’da bölgesel seçimler

 

Fransa genelinde her 6 yılda bir gerçekleşen bölgesel seçimlerin 20 Haziran Pazar günü yapılan ilk turunda düşük katılım rekoru kırıldı. Oy kullanan Fransızların oranı %32,2’de kaldı. Bir önceki seçime (2015) katılımdan %17,9 daha düşük bir oran bu. Her seçimde en çok katılımcısı olan Brötanya bölgesinde bile bir önceki seçime göre 15 puan düzeyinde bir düşüş gözlemlendi.

Fransız burjuva medyasına konuşan tüm partiler ve temsilcileri, durumun vahametinden endişeli olduklarını vurgulayıp durdular. France İnsoumise (Boyun eğme Fransa) partisinin vekili François Ruffin “Halksız demokrasi daha ne kadar hayatta kalabilecek?” diyerek gidişatı sorguladı. Koronavirüs salgınından kaynaklı oy kullanmaya gitmeyen seçmen oranı %8 gibi çok düşük bir seviyedeydi. Anketlerin de tanıklık ettiği üzere asıl nedenler başkaydı.

Fransız Kamuoyu Enstitüsü’nün (İfop) 20 Haziran seçimleriyle ilgili yaptığı sondajda dikkat çekici birçok veri öne çıktı. İlk olarak seçim kampanyalarının seçmenlerin ilgisini çekmediği ortaya çıktı. Oy verenlerin dörtte birinden (%24) azı kampanyalarla ilgiliydi. Seçmenlerin %40’ı sandıklara gitmeme nedenini, seçimlerin hayatlarında bir değişim getirmeyeceği şeklinde açıkladı. Üçte biri (%34) hoşnutsuzluklarını ifade etmek için, %32’si fikirleri temsil edilmediği için ve %31’i de seçimlere ilgisizliklerinden kaynaklı gitmediklerini belirttiler. Araştırmaya göre, 5 seçmenden 2’si kararlarını aynı hafta sonu verdiklerini açıkladı. Dikkat çekici bir detay da 35 yaş altı gençlerdeki katılım oranının %18’de kalması. 35 yaş üstü katılım %36’ıyla iki katıyken, 65 yaş üstü emeklilerin katılımı en yüksek oranla %47’yi buldu.

Katılmamanın nedenlerini yorumlayan LREM (Emmanuel Macron’un Cumhuriyet Hareket Halinde partisi) Başkan Yardımcısı Hugues Renson, “Seçmenlerin üçte ikisi oylamaya katılmayınca, bu kayıtsızlık veya virüs korkusu değil, politik bir davranıştır” açıklaması yaptı. France İnsoumise’in 2022 cumhurbaşkanlığı seçim adayı Jean-Luc Mélenchon ise verdiği bir demeçte, düşük katılımı “sandık grevi” olarak niteledi ve bir “demokratik felaket”in açığa vurduğunu itiraf etti.

Seçim sonuçları

İlk tur seçim sonuçlarında, toplam 12 bölgeden 5’ini sol, 4’ünü sağ merkez, 2’sini sağ ve 1’ini de aşırı sağ parti kazandı. Seçimlerde en iyi sonuçları alanlar Sosyalist Parti’yle Cumhuriyetçi Parti oldu. Solda en gözde partilerden France İnsoumise partisi ortalama %5 oranında oy aldı ve hiçbir adayı 2. tura geçmedi. Yeşiller partisi, 2010 seçimlerindeki aynı sonuçları elde ederek, %13’te kaldı. Emmanuel Macron ve Marine Le Pen’in sağcı partileri kaybedenler arasında yer aldılar. Geleceksizlik ve göçmenlik gibi politikalarını diğer sağcı partilere empoze etmesine rağmen, faşist Ulusal Birlik partisinin seçmenlerinin %73’ünün seçimlere katılmadığı açıklandı.

Son süreçte ekonomik krizin Fransa’da koronavirüs salgınıyla beraber derinleşmesi, devlet tarafından birçok sosyal ve siyasal saldırı politikalarının gündeme getirilmesine neden oldu. Bu saldırılar toplumdaki geleceksizliği, hoşnutsuzluğu ve yoksulluğu giderek artırıyor. Son birkaç senedir başta Sarı Yelekliler hareketiyle sahnede olan, keza ayrımcılık, eşitsizlik, polis şiddeti, polis yasaları ve iklim sorunlarına karşı sokağa dökülerek politik bir yaklaşım sergileyen Fransız toplumunun bu seçimlerde bu denli düşük katılım göstermesi, esasen düzenden bir beklentisinin kalmadığının bir ifadesidir.

Kızıl Bayrak / Fransa