İçindekiler:

2 Temmuz 2021
Sayı: KB 2021/Özel-25

Çıkış yolu sosyal mücadele!
“Reis” paçayı kurtaracak mı?
Uyuşturucuda AKP-MHP güvencesi
Şeriatçı dayatmalar artıyor
Varlık Barışı Yasası ile kara para aklama
İstanbul Sözleşmesi için kadınlar sokakta
Kanal İstanbul’a geçit vermeyelim
Yarattıkları enkazı devrimle temizleyeceğiz
Sinbo direnişçisinden zincirleme eylemi
İnşaat sektöründe yaşanan iş kazaları
Devlet, devletin biçimleri ve cumhuriyet... - V. İ. Lenin
Çin Komünist Partisi 100. yılını kutladı
Düsseldorf’ta kitlesel ve militan eylem
Savaş, ölüm ve açlık üçgeninde Suriye
İran seçimlerinin ardından
Berlin Konferansı’nın yarattığı illüzyon
Kazanmaya olan inancın eylemi: Derby işgali
Sivas Katliamı insanlık suçudur!
Bu sayının PDF formatını download etmek için tıklayın

 

 

Polis devleti yasalarına karşı

Düsseldorf’ta kitlesel ve militan eylem

 

Alman sermaye devleti uzun süredir demokratik hak ve özgürlükleri kullanılamaz hale getirmeyi hedefleyen adımlar atıyor. Polis devletini tahkim edecek ve polis şiddetinin önünü daha fazla açacak yeni yasal düzenlemeler yapıyor. Bu politikanın somut uygulamalarından biri bu adımlara karşı olan güçlerin dün yaptıkları kitlesel eyleme yönelik saldırganlıkla hayata geçirildi. 

Yakın zamanda Kuzey Ren-Vestfalya (NRW) eyaletinde yürüyüş ve toplantı özgürlüklerini rafa kaldırmayı amaçlayan yasa önergesi eyalet hükümeti tarafından parlamentoya sunuldu. Eyalet yönetimini elinde bulunduran CDU ve FDP sözcüleri tarafından yapılan açıklamalara göre, söz konusu yasa tasarısının, yaz tatili başlamadan önce eyalet parlamentosunda kabul edilmesi ve hemen uygulamaya geçirilmesi hedefleniyor.

Sanayi proletaryasının ve anti-faşist geleneğin en güçlü olduğu, aynı zamanda Almanya’da en çok göçmen nüfusunu barındıran NRW eyaletinin pilot bölge seçilmesi ve ilk adımın burada atılmak istenmesi tesadüf değil. NRW, yerli ve göçmen ilerici, devrimci örgüt ve kurumların en örgütlü oldukları, ayrıca yoğun olarak faaliyet yürüttükleri bir eyalettir. Her türlü toplantı, yürüyüş, ifade özgürlüğü hakkını rafa kaldıracak olan faşist yasa ilk olarak bu eyalette uygulamaya konularak, toplumun nabzı yoklanmak istenmektedir. Yasayı püskürtecek kitlesel bir tepki ortaya çıkmazsa, yasanın tüm Almanya çapında gündeme getirilmesi planlanmaktadır.

Kapitalist tekeller ve Alman sermaye devletinin hizmetinde olan Anayasayı Koruma Örgütü’nün (Alman iç istihbarat teşkilatı) her yıl yayınladığı kapsamlı raporlarla zemini hazırlanan polis devleti yasaları, asıl olarak devrimcileri ve yükselen sınıf hareketini hedeflemektedir. Bu yasalarla sermaye sınıfına karşı işçi ve emekçilerin her geçen gün yükselen mücadelelerinin önü alınmak, özellikle gençliğin damgasını taşıyan toplumsal tepkiler bastırılmak istenmektedir.

Düsseldorf yürüyüşü toplumsal direncin ifadesidir

Yasanın eyalette gündeme getirilmesi üzerine, toplumsal muhalefetin geniş kesimleri, asıl olarak da devrimcilerin, ilericilerin ve anti-faşistlerin çabalarıyla bir inisiyatif oluşturuldu. Dünkü eylem, Revolutionärer Jugendbund ve BİR-KAR’ın da içinde yer aldığı örgütler tarafından oluşturulan inisiyatifin “Toplantı ve yürüyüş hakkını yasaklayan yasaları durduralım” çağrısıyla örgütlendi. 

Eyalet başkenti Düsseldorf’taki merkezi gösteri için miting alanı olarak, şehir merkezinde bulunan DGB (Alman Sendikalar Birliği) binası önüne izin alınmıştı. Fakat katılımın beklenenden çok olacağı öngörüldüğü için, miting alanı nehir kenarındaki yeşillik bir alan olan Rheinwiesen’a kaydırıldı. Etkinlik alanı saat 13.00’dan itibaren, ezici çoğunluğu gençlerden oluşan ve her rengin temsil edildiği binlerce insan tarafından dolduruldu. Etkinlik S. Castro ve Tenor tarafından seslendirilen politik rap dinletisiyle başladı. Ardından, etkinliği düzenleyen kurumlar adına açılış konuşması yapıldı. Sonrasında ise, polis yasalarına karşı aktif faaliyet yürüten bağımsız avukatların oluşturduğu komiteden bir temsilci konuştu.

Saat 14.30’da gençlik, çevre, anti-faşist, anti-kapitalist, enternasyonalist bloklar halinde oluşturulan kortejler harekete geçti. Normalde planlamaya göre, şehir merkezinden geçen bir güzergahta yürünecek ve parlamento binası önündeki mitingle eylem sonlandırılacaktı. Hiç susmayan sloganlar eşliğinde coşkulu ve militan bir havada devam eden yürüyüşün daha başlangıcında, Alman polisi saldırgan tutumlarla eyleme tahammülsüzlüğünü sergilemeye başladı. Özellikle yürüyüşe blok olarak katılan Antifa gurubu polisin provokatif müdahalelerine hedef oldu. Polis, grup içerisinden eylemcileri koparıp almak amacıyla saldırmaya başladı. Toplumsal muhalefetin bütün renklerini içinde barındıran etkinliği dağıtmak için baştan sona bu ve benzeri her yola başvurdu.

Polisin planlı provokatif saldırıları çok geçmeden amacına ulaşarak, yürüyüş kortejlerinde kopmalara yol açtı. Deyim yerindeyse, düzenin icazet sınırları içerisinde “daha insancıl bir kapitalizm” için “mücadele” eden reformist sol liberaller ile devrimcileri ayrıştırdı. Polisin daha ilk saldırısında reformist güçler hızla alanı terk etmeye başladılar. Eylem alanını terk etmeyen ve büyük bir çoğunluğu göçmen örgütlerin oluşturduğu güçler, polisin hiç kesilmeyen saldıranlarına kararlı direnişleriyle, yer yer polisle cepheden çatışarak cevap verdiler. Özellikle RJ’li genç komünistler, polisin saldırılarına karşı militan devrimci bir duruş sergileyerek, etkinliğe yönelik saldırıyı cepheden püskürtmeye çalıştılar. Polisin biber gazlı, coplu saldırılarına defalarca maruz kalan genç komünistler bir adım geri adım atmayacaklarını, her şart altında direneceklerini ortaya koymakta bir an tereddüt göstermediler.

Polisin kesintisiz olarak süren saldırıları, yürüyüşe katılan kitlenin zaman uzadıkça dağılmaya başlaması ve en sonunda Antifa gurubunun polis tarafından çembere alınması ile sonuçlandı. Polis tarafından yapılan anonslarla yürüyüşe devam edilmesi çağrısı, kitlenin attığı coşkulu sloganlarla ve çembere alınan anti-faşistlerin serbest bırakılması talebiyle reddedildi. Polisin bu aşamada yoğunlaşan saldırılarından onlarca devrimcinin yanı sıra basın çalışanları da nasibini aldı.

DPA (Alman Basın Ajansı) tarafından yapılan açıklamada görevini yapan iki basın çalışanının polis tarafından darp edildiği ve yaralandıklarını açıklandı. Ajans polisler hakkında suç duyurusunda bulunduğunu ve dava açacağını dile getirdi.

Polisin saldırgan tutumuna karşı başından sonuna kadar direnen ve alanı terk etmeyen RJ’li genç komünistler, radikal çevre hareketi Ende Gelände ve devrimciler gece yarısına kadar eylemlerini sürdürerek, polisin çembere aldığı anti-faşistlerle dayanışmayı sürdürdüler. Kimlik bilgileri alınan anti-faşist eylemciler bu dayanışmacı tutumun bir sonucu olarak tek tek serbest bırakıldılar. Yetmişe yakın kurumun imzacısı olduğu etkinliğe çevre örgütlerinden gençlik ve kadın örgütlerine, yerli ve göçmen devrimci kurumlardan avukatlara, barış inisiyatiflerinden sol liberal partilere çok çeşitli çevrelerden geniş bir katılım sağlandı. Bütün etkinlik boyunca pankartları, bayrakları ve sloganlarıyla tepkilerini ortaya koyan devrimci kurumlar polis devletini tahkim etme yasalarına karşı direneceklerini yansıttılar.

Polisin planlı ve azgın saldırılarıyla engellenmek istenen gösteriye ilişkin bugün bir açıklama yapan “Versamlungsgesetz Stoppen! Grundrechte erhalten!” İnisiyatifi, “Polisin dün ortaya koyduğu saldırgan tutumun, gelecekteki felaketlerin kapsamı ve çapının neler olabileceği konusundaki gerçekleri ortaya koymuştur. Temel hak ve özgürlüklerimizi elimizden almaya çalışan bu uygulamalara karşı birlikte kesintisiz olarak mücadelemizi sürdüreceğiz. Yeni etkinliklerde buluşmak üzere.” şeklinde açıklama yaparak, mücadeleye devam edileceği mesajı verdi.

Başta gençlik örgütleri olmak üzere alandaki devrimci ve ilerici kesimler de bulundukları bütün alanlarda faşist yasalara karşı kesintisiz olarak mücadeleyi sürdüreceklerini, alanlarda olmaya devam edeceklerini belirttiler. 

Kızıl Bayrak / Düsseldorf

 

 

 

 

 

Wisag işçilerinden mahkeme önünde eylem

 

Aylardır uğradıkları toplu işçi kıyımına karşı ve işlerine geri dönmek için mücadele eden Wisag işçileri, 29 Haziran Salı günü, bu kez de Frankfurt’taki iş mahkemesi önünde bir eylem gerçekleştirdiler.

İşçilerin Wisag patronlarına karşı iş mahkemesinde açtıkları davalar görülmeye başlandı. Bugün yapılan duruşmalarda, otobüs şoförü olarak çalışırken atılan 20 civarında işçinin davası görüldü. Duruşma sürerken, diğer işçiler dışarıda arkadaşlarına destek olmak, yaşanan haksızlığı ve hukuksuzluğu protesto etmek için toplandılar.

Mahkeme binasının etrafında, davul, düdük ve sloganlar eşliğinde yürüyüş yapmak isteyen işçiler yarı yolda mahkeme başkanının tehdidiyle karşılaştılar. Mahkeme başkanı, gönderdiği bir kişi aracılığıyla, işçilerin protestoya ve gürültü çıkarmaya devam etmeleri durumunda bugünkü mahkemeyi sona erdireceği yönünde bir tehditte bulundu.

İşçiler bunun, gösteri ve yürüyüş hakkının kullanılmasını engellemeye yönelik keyfi uygulama olduğunu ifade ederek tepki gösterdiler. Tehdide rağmen işçiler teşhir konuşmaları ve sloganlarla yürüyerek giriş kapısına kadar geldiler. Burada yapılan konuşmalarda, işten atılmalarının temel sebebinin, patronların daha fazla kâr amacıyla işçileri daha ucuza çalıştırmak ve taşeronlaştırmayı yaygınlaştırmak olduğu ifade edilerek, taleplerinin işlerine geri dönerek çalışmaya devam etmek olduğu bir kez daha hatırlatıldı.

Bugünkü eylemle seslerinin mahkeme salonuna kadar ulaşmasını sağlayan işçiler, mücadelelerine bundan sonra da devam edeceklerini belirterek eylemi sonlandırdılar. İlk mahkemeden çıkacak kararın işçiler tarafından kabul edilmemesi durumunda, dava bir üst mahkemeye gidecek.

Eyleme, Gate Gourmet ve ASG işçileri ile Bir-Kar ve TKP de destek verdi.

Kızıl Bayrak / Frankfurt

 

 

 

 

 

Almanya’da milyonerlerin sayısı
1,5 milyonu aştı

 

Pandemi sürecinde milyonlar ya işsiz kaldı ya da kısa süreli çalışma sistemine geçtiler. Bu ise milyonlarca işçi ve emekçinin gelir düzeyinin düşmesine neden oldu. Temel tüketim maddelerinin fiyatlarının artması ise satın alma gücünü daha da zayıflattı. Kar oranları düştü diye sızlanan tekeller ise, pandemiyi bahane ederek sömürüyü daha da yoğunlaştırdılar.

Kapitalist devletler bu süreçte tekellere yüz milyarlarca avro kaynak transfer ettiler. Bir yanda yoksullaşan milyonlar öte yanda parasına para katan doymak bilmez milyonerler gerçeği gösteriyor ki, alınan sözde ekonomik önlemler, ancak bir avuç asalağın kasalarını doldurmaya hizmet etmiştir.  

Faz.net haber sitesinde yayınlanan bir rapor, pandemi sürecinde Almanya’da ve Dünyada servetlerini rekor düzeyde arttıran bir azınlık olduğunu gösterdi. Dünya Zenginlik Raporu (World Wealth Report) adlı çalışmaya göre,  Almanya’da geçtiğimiz yıldan bu yana milyonerlerin sayısı %4,5 oranında arttı. Yani milyonerlerin sayısına 69.100 kişi eklendi ve toplam sayı 1,535 milyona ulaştı. Borsa piyasasındaki artış, yüksek emlak fiyatları ve artan tasarruf oranı milyonerlerin daha da zenginleşmesine neden olan faktörler arasında sayılıyor.

Dünya çapında ise milyonerlerin sayısı yüzde 6,3’lik bir artışla 20,8 milyon kişiye ulaştı. Böylece tarihte ilk kez dünyadaki milyonerlerin sayısının 20 milyonun üzerine çıktığı belirtiliyor.

Milyonerlerin serveti ise yüzde 7,6 oranında arttı. Böylece zengin azınlığın toplam serveti 80 trilyon dolarlık rekor seviyeye ulaştı.

Dünyada 30 milyon dolardan daha fazla servete sahip olanların sayısında da büyük bir artış olmuş. Rapora göre artış oran yüzde 9,6 olmuş. Böylece 30 milyon dolardan fazla serveti olanların sayısı 200.900’e ulaştı.

“Almanya’nın zenginleri pandemi krizinden faydalandı” alt başlığıyla haberi veren Zeit.online.de, dünyadaki milyonerlerinin yüzde 63’ünün ABD, Japonya, Çin ve Almanya’da bulunduğunu yazdı. Haberde, zenginlerin tarihin hiçbir döneminden pandemi kadar faydalanmadıklarının altı çiziliyor.

Zengin bir azınlık pandemi sürecinde servetine servet katmış. Ama madalyonun bir öteki yüzü var: Pandemi sürecinde dünyadaki yoksulların sayısında büyük bir artış oldu. Servetin bir tarafta sefaletin öte tarafta birikmesi, kapitalizmin temel yasalarından biridir. Bu sistemde zenginlerin servetlerine servet katmaları, ancak geniş işçi-emekçi kitlelerin yoksullaşmasıyla mümkündür. Bundan dolayı insanlar arasındaki eşitsizlik uçurumunu yok etmek ancak kapitalizmin ortadan kaldırılmasıyla mümkün olacaktır.