İçindekiler:

12 Eylül 2021
Sayı: KB 2021/Özel-32

Düzenin açmazları ve devrimci hazırlık!
Çürüme ve kokuşmada yeni düzey!
Rekor büyüme balonu... - Fikri Tomurcuk
Yalan sermaye iktidarının fıtratında
Kaygıların gölgesinde okullar açıldı
MİB anketi: “Kazanana kadar grev!”
Metal TİS taslaklarında kadın işçiler yok!
Alba direnişçilerinden Petrol-İş yöneticilerine
“Sendikamızı yeniden inşa edelim!”
Tarihsel TKP’nin 1920 Programı’ndan...
Engels ve oportünizme karşı mücadele - A. Eren
Bağdat Konferansı ve çatışan çıkarlar!
11 Eylül’ün 20. Yılı...
“Artık bu sesi dünya da Taliban da susturamaz!”
Uyuşturucu bağımlılığı ve cemaatler
Saray rejimi ile Taliban paslaşması
Covid-19 vaka sayıları yükselişte
“Her ile bir üniversite” projesi çöktü!
Bu sayının PDF formatını download etmek için tıklayın

 

 

Tarihsel TKP’nin 1920 Programı’ndan...

 

(Kuruluşunun yeni bir yıldönümünü vesile ederek, 10-16 Eylül 1920’de Bakü’de toplanan TKP Kuruluş Kongresi’nde kabul edilen programın bugün hala önemini koruyan temel “İlke ve Esaslar” bölümü ile “Hükümet Biçimi”, “Ulus ve Din” ve “Ekonomik Tedbirler” bölümlerinin günümüz Türkçesine uyarlanmış biçimini okurlarımıza sunuyoruz...)

 

İlke ve esaslar

1. Sınır ve ulus tanımayan fabrika sanayinin yeryüzünde ortaya çıkışı ve hakimiyeti ile küçük ve ulusal sanatlar ortadan kalkmaya başladıktan sonra, sermaye, fabrika sanayine sahip olan burjuvazinin elinde yoğunlaşarak genel/egemen bir hal alıyor. Sanayi üretim, kişisel girişim özelliğini kaybederek, yeni ortaya çıkan ekonomik koşullar, üretimin şahsi mülkiyetten ortak mülkiyete geçmesini kolaylaştıracak bir durum alıyor. Böylece Avrupa ve Amerika’da üretim, birçok büyük şirketler, tröst ve karteller aracılığıyla “sermayedarlar tekeli” haline gelince, bu ülkelerde ekonomik güç gibi siyasal egemenlik de fabrika sahipleri, bankerler ve büyük mülk ve toprak sahipleri eline geçiyor ve bu sömürücü ve hırs sahibi sınıflar, bütün insanlığın geleceğiyle oynamaya başlıyor. Küçük sanatkârlar, işlerini geliştirmekten, köylüler, topraklarını işletmekten aciz bir halde yaşamın en ağır gereksinimleri altında eziliyorlar ve giderek yoksullaşarak kol kuvvetlerini iş pazarına çıkararak fabrika ve kara toprak gündelikçileri haline geliyorlar. Böylece gündelikçiler (proletarya) sürekli olarak şehir ve köylerde artarak, fabrika sahibi ve gaspçı sermayedarlara karşı düşman bir sınıf haline geliyor ve sınıfsal bir his ve terbiye ile faaliyetlerinde örgütlülüklerini giderek güçlendiriyorlar. Hükümeti elinde tutan zengin sınıf ise, mükemmelleşmekte ve mükemmelleşerek güçlenmekte olan işçi halka karşı baskılarını artırdıkça artırıyor.

 

2. Avrupa ve Amerika’da ortaya çıkan sermaye tekelinin etrafındaki mali ve itibari işlemlerin hayret verecek tarzda artması, sonuçta sanat, ticaret ve genellikle banka sermayesinin de artarak büyümesi ve metropollerde yoğunlaşması, itibar tahvillerinin toplu miktarda piyasaya sürülmesine neden olarak sermaye uluslararası dolaşıma giriyor.

Sömürgeciliği gündeme getiren sermayenin içinden geçtiğimiz döneminde ise, bütün dünya piyasaları gibi, ülke ve ulusların sermayedar devletler arasında görünüşte değişik nedenlerle paylaşıldığı görülüyor. Gerek başlangıçta ve gerekse doğrudan doğruya savaş aracılığıyla amaca ulaşmak için kara ve deniz savaş kuvvetlerinin büyük miktarda artmasından oluşan militarizmin ortaya çıkardığı harcamalar o derece büyüyor ki, bu yolda daha fazla artışa, halkın daha fazla sabrı kalmadığı gibi, tutulan bu yoldan sermayenin geriye dönmesi de olanaklı değildir.

Karanlık ve açlık içinde yaşayan milyonlarca insanı bu sefaletten kurtaracak ve uygarlığı yeryüzünde yaymaya ve yerleştirmeye hizmet edecek olan milyarlar değerindeki bu teknik ve üretici güçlerin yok edildiği, bir kenara atıldığı bu dönemde, Türkiye ve İran gibi yarı-sömürge ve Hindistan gibi tam sömürge durumunda olan zayıf ve yoksul ülkelerin -emperyalist devlet ve ülkelerin çıkarlarına uygun olarak- ekonomik ve uygarlıkça tahrip edilmesine ve esir alınmasına doğru düzenli bir şekilde ilerleniyor. Bu gibi ülkelerde çıkış noktaları oluşturacak kara ve deniz yollarının ele geçirilmesi etrafında olağanüstü ve dünya çapında savaşlar ve facialar ortaya çıkarılıyor ve böylece, bir veya diğer ulus ve ülkelerde yaşayan milyonlarca işçi ve köylü sefalet içinde yok ediliyor. Ki, bütün bu durumlar, sermayenin en son yarım yüzyıldır ortaya çıkardığı yayılmacılık devrinin (emperyalizmin) doğrudan sonuçlarıdır.

 

3. Sermaye sınıfı, üretimi tekelci hale getirmekle maddi bakımdan gücünün ve geleceğinin en yüksek sınırına varmış ve fakat aynı zamanda ortaya çıkışında sahip olduğu üretici güçlerdeki geliştirici özelliğini kaybetmiştir. Burjuvazinin ortaya çıkış devrinin başlangıçlarında serbest dolaşım ve rekabet, insanlar arasında girişim ve yardımlaşmaya yardım etmiş, üretim ve nakil araçlarının gelişmesi millet ve ülkeler arasında iletişimin gelişmesine hizmet etmiş ise de, şimdi üretim birimlerinin birleşmeleri ve sermayenin ekonomik alanda mutlak hakimiyetini sağlayacak şekilde ortaya çıkan tekelleşme, tam bir hakimiyete ve zorbalığa neden oluyor. Bu tekellerin eline geçen kara ve deniz yolları ise, ucuza alınan hammaddeleri, kalitesiz ürünler haline getirerek satan büyük soyguncu çetelerinin mallarının taşınmasından başka bir işlev görmüyor.

Doğrusu sermayenin son mutlu döneminde Avrupa ve Amerika’da ortaya çıkan ekonomik bunalımların önü alınmayarak üretken işçilerin tekelci hakimiyet altında ezilip azaltılmasına çalışılması; Asya ve Afrika’nın geri kalmış ülkelerinde küçük üretimin imha edilerek, yerine büyük ölçekli üretimin geçirilmemesi ve sanayinin ortaya çıkması ve gelişmesi ile sıkı bir ilişkisi olan tarımın bu yüzden geri kalması; aynı zamanda uyuşturucu, fahişelik ve hurafeliği besleyen her türlü kurumların ortaya çıkması; dolayısıyla halkın ekonomik ve uygarlık bakımından gelenek ve ahlaki olarak aşağılanmasına çaba sarf edilerek, nüfusun kısmen oldukları yerde ortadan kaldırılmasına, kısmen ise, başka ülkelere göç etmesine neden olunması; sonuç itibarıyla insanlık aleminin büyük bir kısmını temsil eden bu memleket ve ülkelerde sağlıklı yaşam ve uygarlık bakımından gelişme olasılıklarını tamamen ortadan kaldırmaktadır. Bütün bunlar geçmişte Avrupa ve Amerika’da mevcut uygarlığın doğmasına yol açan kapitalizmin son döneminde, artık kendi yarattığı uygarlık ürünlerini de ortadan kaldırarak tamamen gerici ve yıkıcı bir içeriğe büründüğünü ispat etmektedir. Sermaye egemenliği koşullarında, tarihin bu cereyanını durdurmak veya geriye çevirmek mümkün değildir.

 

4. Burjuvazinin üretim araçları nasıl derebeylik dönemindeki tarihi şartlar için ortaya çıkmış, eski yaşayış biçim ve kanunları zulüm ve sefaleti artırmaya neden olduğunda, bu devir nasıl kendiliğinden yıkılıp gitmiş ise, şimdiki burjuva egemenliğini yıkacak neden ve dinamikler fazlasıyla artarak tüm toplumu sarsmış bulunuyor. Aslında yukarıda ortaya konulduğu gibi, tekelciliğin bütün boyutlarıyla ekonomik bir hakimiyeti ve keyfi bir baskının egemenliğini sürdürmesi, bunun sonucunda ortaya çıkan her türlü savaş ve bunalımın sadece mal ve insanları değil, üretimi sürdürecek bütün çözümlerin de bozulup ve ortadan kaldırılması, büyük mülkiyet ve birikim haklarının, bu haklara sahip olmayan insanlık kitlesinin birikmiş değerlerinin korunmasına da engel olunmasını ve bununla beraber, işçi sınıfı bir taraftan açlık ve sefalet içinde yok edilirken, diğer taraftan eski düzeni ayakta tutmak için zorla işletilip silahlandırılması suretiyle, yıkıcı-düşman kuvvetin kendiliğinden yetişip ortaya çıkması, artık sermayenin ve burjuva yönetim biçiminin ve hukukunun toplumun gereksinimlerini tatmin etme güç ve yeteneğine sahip olmadığını göstermektedir.

Yıkılan Rusya imparatorluğu topraklarında kalıcı olarak, Almanya, Avusturya, Macaristan ile Asya’nın bazı ülkelerinde kısmi ve geçici olarak da olsa, işçi ve yoksul köylü halkın hakimiyeti ele alması, İtalya, İngiltere, Fransa ve Amerika proletaryalarının ise, bu harekete yönelişleri, yeryüzünde burjuva egemenliğinden proletarya iktidarına geçiş devrini temsil eden toplumsal devrimin başladığını somut ve açık kanıtlarla ortaya koymaktadır.

 

5. Sınıf çatışması olarak özetlenebilecek olan işçi ve yoksul köylü devrimci hareketinin asıl özelliği, bu hareketin toplumsal ve enternasyonal karakterde olmasıdır. Dünyanın herhangi bir ülkesinde yaşayan, herhangi bir ulusa mensup işçilerin kapitalistlere aynı biçimde mahkûm olmaları ve onlar tarafından ezilmeleri, aralarındaki dini, vatani ayrılığı son planda bırakarak, birleşmiş kararlı ve devrimci -uluslararası- bir ulus doğmasına yolaçıyor.

 

6. Bugün yeryüzünde ulus ve devlet halinde yaşayan toplumsal oluşumların her birine mensup işçi, yoksul ve köylü kesimlerinin, burjuvazinin saldırganlığını temelinden yıkmak üzere son ve kesin kararlılık ve hazırlıkla sınıf savaşına girişmeleri, enternasyonal bir hareketi doğurmakla birlikte, ulusal çerçevede büyük fedakarlıkları gerektirmektedir; ki bu fedakarlıklar, ilerde üretimin özgür ve ortaklaşa esaslarda kurulmasıyla uygarlık ve refah açısından açıkça telafisi mümkün fedakarlıklardır.

Kendi çerçevesi ve ulusu içinde bu fedakarlığı göze alamayanlar, uluslararası faaliyete girişme yeteneğini kaybederler. Sosyoloji ile devrimci sosyalizmi birbirine karıştırıp barışı ve barış içinde birlikte yaşamayı bir sonuç değil, belki bir araç olarak kullanmak isteyen hain sosyalistler, son ve kesin kavgaya gevşek bir içerik vermekten ve aynı zamanda devrimi burjuva saltanat ve egemenliğine satmaktan başka bir şeye hizmet etmiş olmazlar.

 

7. Ezilen işçiler, kapitalistlere karşı sınıf çatışmasına girişince karşılarına bütün dünya burjuvazisinin varlığının dayanak noktası olan “mülkiyet” sorunu çıkıyor. Aslında bir hak değil, bir hurafe olan bu kurumun yıkılması ve toplumsal yapıda varolan üretim araçlarının devlete aktarılmasıyladır ki, kapitalizmden doğan politik ve ekonomik her türlü zulüm ve baskılar ortadan kalkmış ve insan toplumunda kendi emeğiyle yaşayan her bireyin yaşam hakkı ve yaşama katılımı sağlanmış olacaktır; yani komünizmin kurulması ve sömürücü, gaddar ve yayılmacı şahıs ve devletlerin ortadan kaldırılması gerçekleşmiş ve nihayet bireyler gibi uluslar arasında da tam anlamıyla “insanlararası” ve “uluslararası” kardeşlik, birlik ve adalet şiarları yaşam bulacaktır.

 

8. Toplumsal devrim gibi devrimin burjuvaziye karşı galip gelmesi ve zafer kazanmasından doğan komünizm uygulaması da dünya çapında bir içerik taşır. Tarih gösteriyor ki, yeryüzünde yaşayan toplumsal oluşumların bir kısmı derebeylikten burjuvazi dönemine yeni giriyor. Diğer kısmı burjuva devrine girmiş, proletarya hareketinin değişik evrelerini yaşıyor. Üçüncü bir kısmı ise, burjuvazi döneminden, proletaryanın egemenlik dönemine geçmiş bulunuyor. Ulusların içinden geçmekte oldukları ekonomik gelişimin, tarihi ve politik koşulların, toplumsal devrimin bir an evvel başlaması ve yaygınlaşmasında, büyük bir ilişkisi olmakla birlikte, devrim başladıktan sonra, ulus ve ülkeleri birbirinden ayırmak doğru değildir. Bugün proletaryanın egemenlik dönemine ayak basmış Rusya’da komünizm icraat ve uygulamalarının başarısı ekonomik olarak ilerlemiş diğer batı ülkelerindeki toplumsal devrimin ortaya çıkışına bağlı olduğu kadar, bütün batıda yaygınlaşacak komünizm uygulamasının da ekonomik olarak daha farklı evreler gösteren doğudaki devrimci hareketle ilişkisi çok önemli ve yaşamsaldır. Doğu ve batıdaki bu hareketler dünya ekonomisinin özünde burjuva saltanatı ve yayılmacılığın tekelci bir karakter almasından dolayı, birbirlerinden doğar ve birbirlerini tamamlarlar.

 

9. Genellikle doğu ülkelerine oranla politik ve ekonomik bakımdan oldukça gelişmiş olan Türkiye’de, fabrikacılık tam anlamıyla gelişmemiş ve memleketin değişik yerlerine serpilmiş bazı fabrikalar olmasına rağmen, bu fabrikaların ve şehirlerin etrafında gelişkin ve toparlanmış bir proletarya oluşmamıştır. Türkiye, bugün Avrupa ve Amerika’ya gönderilen hammadde ve madenleri çıkaracak ve bunları bozulmaktan kurtarıp kolaylıkla taşıyacak sanayi yapısıyla, maden ve ulaşımda çalışan yüz binlerce küçük üretici ve yoksul işçilerin, tarla ve bahçelerde sabahtan akşama kadar alınteri dökerek en zorunlu gereksinimlerini temin etmekten yoksun kalan köylülerin, dünyaya hakim hükümet ve devletlerin yumruğu altında ömürleri tükenen milyonlarca işçi ve köylüden oluşan askerlerin ve en son, şehir ve köylerde her türlü üretim araçlarından yoksun işsiz ve gelecek ümidini kaybetmiş bir yoksul sınıfın yaşadığı bir ülkedir.

 

10. Yedi yüz yıllık ekonomik ve politik yaşamında, ocak devrini atlatarak birçok hükümet iyileştirmeleri ve düzenlemeleriyle karşı karşıya gelen ve bugünkü yönetim biçimi ve tarzıyla burjuva demokrasisine ayak basmış olan Türkiye’de sınıf savaşı, ilkel gelişim dönemini yaşamaktadır: Bugün Türkiye’de egemen ve yağmacı Antanta devletlerine karşı devam eden ulusal kurtuluş hareketine yoksul sınıfların katılması, “düşmanın düşmanı” ile, yani yabancı kapitalizmin egemenliğine karşı, kendi içindeki vurguncu ve yağmacı küçük burjuvazi ile birlikte savaşım içeriğine bürünmektedir. Kendi topraklarında yalnız maddi çıkarlara dayanan bir ilişki kuran Avrupa ve Amerikan burjuvazisinin, Türkiye gibi yaşam ve ekonomik olarak zayıf ülkelerin her türlü korunma sınırlarını yıkarak, bu ülkeleri kendilerine gelir getiren birer çiftlik ve buralarda yaşayan insanları yalnız üzerinde oynanmaya mahkum birer hayvan sürüsü haline koymaları, bu ülkelerde genel olarak Avrupa ve Amerika sermayesine karşı büyük bir düşmanlığın doğmasını sağlamıştır.

Bununla birlikte bir taraftan emperyalistlere karşı yürütülen savaşın devamı, diğer taraftan özellikle toplumsal devrimin Avrupa’da yayılması, sınıf bilincinin olgunlaşması ve gelişmesini önemli biçimde etkileyerek Türkiye’deki hareketlerin toplumsal bir içerik almasına yardım etmekte ve sosyalizmi temel alan işçi ve yoksul köylü şuralar cumhuriyetinin kurulmasına uygun şartları hazırlamaktadır.

 

11. Türkiye Komünist Partisi, yukarıda ortaya konulan esaslara uygun olarak, son dönemin, insanlık alemine yeni ve bütün anlamıyla özgür yaşam vaadeden toplumsal devrim dönemi olduğuna inanır ve herşeyden önce bir ‘yoksul köylü ve işçi’ partisi, dünyanın diğer komünist partileriyle beraber Üçüncü Enternasyonal’i oluşturarak ve onun uluslararası burjuvazi ile savaşımında aktif bir parçası olarak yer alır. Türkiye Komünist Partisi bütün gücünü işçi halktan almakla beraber, uluslararası kardeşlik ve birlik hareketinin önderi olarak halka zafer ve devrim yollarını gösterir. Yeni bir yaşamın oluşturulmasında yol gösterir.

 

Hükümet Biçimi

1. Mutlaki idarelerde işçi halk, baskıcı hükümdar ve memurların zulmü altında ezildiği gibi, demokratik denilen burjuva demokrasilerinde de iktidar, parlamentarizm ve halkçılık adı altında ayrıcalıklı tabakalar, yine vali ve hanların temsil ettikleri zenginler elinde tekelci bir yönetim haline geliyor. İşçi ve yoksul köylü sınıflar, ayrıcalıklı sermaye sınıfının çıkarlarına alet oluyorlar.

 

2. İşçi ve köylü şuraları cumhuriyeti ise, emek sarf etmeksizin yaşayan asalak sınıflar hariç olmak üzere, halkın çoğunluğunu etrafında toplayarak, işçilerin kapitalistler tarafından soyulmasına son verecek her türlü çareyi sağlar. Şuralar Cumhuriyeti’nin devlet ve Kızıl Ordu örgütleri, kapitalizm ve emperyalizmin proletarya sınıflarıyla, ezilen ulusları saran esaret zincirlerini kırarak, dışarıda uluslar arasındaki kardeşliği genişletme, içerde ise, bütün varlığıyla yoksul ve işçi halk arasında uygarlık ve yaşam koşulları bakımından yeni bir dönem açma hedeflerine bağlı bir iktidarı ifade eder; (Şuralar Cumhuriyeti) sınıfları ortadan kaldırıp, her türlü savaş ve boğazlaşmayı, özgür, aydın ve mutlu bir geleceğe doğru götürecek olan kapitalizm ve komünizm arasındaki geçiş dönemine ait geçici bir devlet biçimidir.

 

3. Parti, halkçılığın en yüksek biçimi olan işçi ve yoksul köylü şuralar cumhuriyetinin yaratılması amacına dönük olarak, yorulmaksızın çalışmak ve bunun için her şeyden önce eğitim ve propaganda ile ezilen-sömürülen sınıfların hakimiyetlerini temsil eden bu hükümet biçimini kendilerine sevdirmeyi görev bilir.

 

Ulus ve Din

4. Sadece dini içerikteki terbiye, eğitim ve ibadet işlerini, her ulusun dinsel topluluklarının kendi isteğine bağlı iç işi olarak görür. Böylece, “vicdan hürriyeti” teminat altına alınacağı gibi, insanların inançlarından dolayı kınanmasının da önüne geçilir.

 

5. TKP, kapitalizmin insanlık alemi üzerindeki zulüm ve egemenliğini yıkarak, kapitalist ilişkilerden doğan her türlü savaş ve boğazlaşmaya son vermek ve bu suretle insanlık alemini barış ve selamete erdirmek maksadını takip ettiğinden, dinlerin ve milliyetlerin insanlar arasında nefret ve düşmanlık doğuran gerici masallarına karşı savaşmayı görev kabul eder.

 

6. TKP, kapitalistlere ve bütün egemen sınıflara etki ve güç sağlayan ve çeşitli ulusları temsil etme iddiası taşıyan dinsel kurumların devletten ayrılarak, dinsel topluluklar halinde bırakılmasını savunur.

 

7. TKP değişik uluslara mensup devrimci işçi ve köylü sınıfları arasındaki eski düşmanlıkları kaldırmak için, aşağıdaki en kesin çözümlere girişir;

a) Dil ve kültür açısından her ulusun tam özgürlüğünü sağlamak ve (eşitsizlikleri telafi etmek üzere) herhangi bir ulusa özgü her türlü ayrıcalığı ortadan kaldırır.

b) TKP devlet örgütlenmesinde farklı uluslara mensup işçi ve köylülerin şuralar cumhuriyetlerinin kurulmasını kabul eder; “özgür ulusların özgürce birliği” esasında olmak üzere federasyon usulünü tercih eder.

c) TKP, işçi ve köylü sınıfları da tamamen ayrı ve bağımsız yaşama isteğini ifade eden akımlara kapılmış olan uluslar arasında, kanlı kavgalar çıkmasına yer vermemek için, bu gibi sorunların “plebisit” usulüyle, genel oya başvurarak çözülmesi yolunda öncülük eder.

 

Ekonomik Tedbirler

8. TKP, bütün kaynak ve üretim araçlarını, kendi emeğiyle yaşayan üretici sınıfın ortak malı haline getirilerek, başkalarını çalıştırıp emek sarf etmeden yaşayan asalak sınıflara son verilmesini ve bu suretle toplumda her bireyin üretime katılmasıyla refah ve mutluluğun artırılmasını temel amaç kabul eder.

 

9. Parti bu amaca varmak için her şeyden önce, büyük üretim yöntemiyle idare edilmekte olan kurumların, iktidarı ele alacak işçi ve köylü şuraları aracılığıyla çalışan sınıfın ortak malı haline getirilmesine taraftardır.

 

10. Küçük üretim yöntemiyle idare edilen şehir ve köy sınıflarına gelince, hükümet mali destek, hammadde ve sipariş vererek bunların kalkınması ve aynı zamanda kendi denetimi altında olmak üzere, üretim kooperatifleri etrafında toplanmaları çarelerine girişir. Küçük üretici sınıfların üretim kooperatifleri aracılığıyla bir merkezde toplanarak yardım görmeleri, bunların mal çıkarma güçlerini artıracağı gibi, diğer taraftan küçük girişimlerin büyük fabrika sahibi olmalarına engel olarak, geri kalmış üretim biçimlerinin sosyalizm temelinde daha mükemmel ve makinecilik yöntemine dayanarak büyük üretim haline gelmelerine aracılık eder.

 

11. Üretim gücünü artırmak ve işi düzenli bir hale getirmek için, memleketin ekonomik faaliyetini genel bir plan içinde birleştirip, çeşitli sanayi dallarını üretimin yoğunlaşacağı yerlerde toplamak suretiyle merkezileştirmek, başka uluslarla ekonomik ve siyasi bağlantıların oluşturulmasına ve kurulmuş şuralar hükümetleriyle birlikte bir ekonomik plan düzenlenmesine çalışmak gerekir.

(...)