İçindekiler:

1 Ekim 2023
Sayı: KB 2023/16

Sınıfa karşı sınıf!
MESS TİS sürecinde görüşmeler başlıyor.
Hakkımız olanı söke söke alma zamanı!
Saray rejimi Kıdem Tazminatı'na göz dikti.
Bir burjuvanın timsah gözyaşları.
Saray rejiminin ABD "çıkarması"
CHP'de "gericilik" krizi
Gerici faşist rejim mülakattan vazgeçmiyor
Tepeden tırnağa çürümüşlüğün belgeleri!
Diyanet: Siyaset, çürüme, şatafat
Sivas katliamı davası "zamanaşımı" gerekçesiyle kapatıldı
Devrime ve sosyalizme adanmış yarım yüzyıl!
Çin- Suriye "stratejik ortaklığı"
"Transatlantik Eğilimler 2023" raporu
"Af örgütü" raporu: Devlet şiddeti artıyor
"Avrupanın yüzkarası" olarak mülteci politikaları
Gültekin Malcı işine geri döndü!
İşçi sınıfı kazandı, dayanışma kazandı!
Sol parti/ Die Linke'de yeni yol ayrımı!
Dağlık Karabağ'da çatışma ve küresel güçler
İnfaz düzenlemesi ve kadın cinayetleri
Eğitimde dinci gerici dönüşüm
Çocuk iş cinayetinde katledildi
Bu sayının PDF formatını download etmek için tıklayın

 

 

Saray rejiminin ABD “çıkarması”

E. Bahri

 

Birleşmiş Milletler (BM) 78’inci Genel Kurulu’na katılmak için ABD’yi ziyaret eden AKP şefi Tayyip Erdoğan, “Sarayın kabinesini” de yanında götürdü. MİT şefini, bakanları, Saraydaki bürokratları ve besleme gazetecileri uçağına dolduran Erdoğan, “Amerika fatihi” havalarında uçtu New York’a.

BM Genel Kurulu tali bir mesele idi. O, Beyaz Saray’ın emperyalist şefleri tarafından muhatap alınmayı, hiç olmazsa onlarla bir fotoğraf karesinde görünmeyi hayal ediyordu. Bu arada Amerikan tekellerinden para/yatırım dilenmenin koca kabine ile yapılmasının daha etkili olacağını da düşünmüş olmalılar. Aksi halde neredeyse bütün bürokrat ve bakanları yanına alması için bir neden yoktu.

Kabine ile görücüye çıkan Erdoğan, Amerika’daki reklamına/imajına çok önem veriyor. ABD’de bulunan deneyimli gazeteciler, AKP’nin “imaj kampanyaları” için on milyonlarca dolar harcadığını anlatıyorlar. Tele 1 kanalının ABD’deki temsilcisi Yılmaz Polat, harcanan milyon dolarları arada bir belgeleriyle canlı yayınlarda anlatıyor. AKP’nin “gazeteci” ya da “diplomat” kılıklı “ayakçılar” taburunu bu iş için istihdam ettiği de sık sık dile getiriliyor. 

Seçim meydanlarında dinci/ırkçı propaganda yaparken muhalefeti “dış güçlerden” destek almakla suçlayan aynı Erdoğan, üst düzey bir Amerikalı yetkili ile görüşebilmek için ayakçılar taburunu seferber ediyor. Emekçilerden çaldıkları milyon dolarları, emperyalistler nezdindeki imajını düzletmek için “bonkörce” harcamaktan çekinmiyor. İçeride vaaz verirken “Amerika’ya kafa tutan dünya lideri” balonunu şişiren AKP şefi, Washington ya da New York’ta kendisini adam yerine koyacak bir yetkili bulmak için çırpınıyor. Buna rağmen bu defa onlarla bir fotoğraf karesi içinde bile bir araya gelme “şerefine” nail olmadan uzun süren ziyaretini sonlandırmak zorunda kaldı.

Bu noktada emperyalistlerin iki yüzlülüğünü de vurgulamak gerekiyor elbet. Zira bu dinci-ırkçı rejimi Türkiye’nin başına kendileri bela ettiler. Ama şimdi rejimin başına oturttukları kişiyle görüşmekten bile uzak duruyorlar. O kadar pespaye bir rejimi Türkiye’ye layık görürken, kendileri o rejimin temsilcileriyle aynı fotoğraf karesinde bile görünmek istemiyorlar.

***

Hem Tayyip Erdoğan hem ekonominin başına oturttuğu “faiz lobilerinin” dostu Mehmet Şimşek Amerikan tekellerine/büyük sermaye sahibi kapitalistlere şirinlikler yapıp, yüksek kârlar vaat edip yatırım yapmalarını talep ettiler. ABD Başkanı Joe Biden ya da Dışişleri Bakanı Antony Blinken ile görüşme hayalleri çöken Erdoğan, Elon Musk görüşmesiyle teselli buldu. Bu zengin küstah kapitaliste, rejimin “tek adamı” sıfatıyla vaatlerde bulunarak Türkiye’ye yatırım yapmasını istedi. Ancak Erdoğan, yatırıma pek hevesli olmadığı görülen Musk’un oğluna top hediye etme seremonisiyle avunmak zorunda kaldı.  

Ancak Erdoğan gibi sermaye siyasetçilerinin yapacağı bu tür hafiflikler medyada alay konusu olurken, Amerikalı gazeteciyi azarlayarak bir “one munite” çıkışı daha yaptı. Saraydan beslenen yandaş medya bu kepazeliği “kahramanlık” diye izleyicilerine yutturmaya çalıştı. Yandaşlarla yaptığı söyleşilerde sorular da yanıtlar da önceden hazırlandığı için etrafında gazeteci görmeyen AKP şefi, bir gazeteci ile karşı karşıya kalınca rotayı iyice şaşırdı. Selahittin Demirtaş, Osman Kavala, Sedef Kabaş gibi kişilerin tutuklanması konusunda soru soran, gazetecilerin, sosyal medyada yorum yazanların hapse atılmasını gündemde getiren gazeteciye asabı bozulan “dünya lideri”, başında bulunduğu dikta rejime dair bazı gerçeklerin nazikçe sorulmasından öyle bir hiddete kapıldı ki, suratına takındığı “demokrat” maskesini kendi elleriyle paramparça etti. Türkiye bir yana Amerikalı gazetecilere bile “ayar” çekebileceğini sanacak kadar “ayarı kaymış” bir despot olduğunu dünyaya gösterdi. İmaj için harcanan on milyonlarca doların biranda berhava olmasına neden olan bu tutumun “yerli/milli ekonomiye” verdiği zararı ancak ekonomistler hesaplayabilir.

***

“Dünya lideri” BM Genel Kurulu’nda da “farkını” gösterdi. Toplantı salonunda “kalkınmayı” simgelediği var sayılan gökkuşağı renklerinde bayrakların asılması usuldendir. Ne ki “dünya liderinin” zihin/algı dünyası farklı çalışıyor. O bayrakları LGBT+ renkleriyle karıştıran ya da öyleymiş görüntüsü veren Erdoğan, orta çağ artığı ideolojinin temsilcisi olduğunu hatırlatan tepkisini göstermekte tereddüt etmedi. Çocuk tecavüzcülerini, kadın katillerini koruyan rejimin başı sıfatıyla BM’de boy gösteren “dünya lideri”, “kutsal aileyi” savunma kararlılığını uluslararası platformlara taşıdı.

Belediye seçimleri yaklaşırken Saray beslemesi medya için “müthiş” bir imkan doğmuş olabilir. O “çıkış” Erdoğan’ı dünya/alem nezdinde rezil etse de iç politikada kullanılabilecek bir malzeme olarak iş görebilir. Çocuk tecavüzcülerini savunan yandaş medya, BM’nin toplantı salonunda AKP şefinin yaptığı “kahramanca” çıkışı, sadece “Türk ailesini” değil, “BM üyesi ülkelerin ailelerini” de korumak için gösterdiği feraseti, “dünya lideri” olduğunun bir kanıtı olarak pazarlayabilir.

***

Saray kabinesinin Amerika’da ne tür işler başardığı bilinmiyor. Bu işler ya medyadan gizli tutuldu ya da aslında halktan çaldıkları para ile Amerika’ya seyahat etmek dışında bir şey yapmadılar. Yine de bu konuda bir istisna olduğu görüldü; faiz lobilerinin dostu Mehmet Şimşek “farkını” gösterdi. 

Londra’da olduğu kadar Washington’da da “teveccüh gören bakan” diye anılan Şimşek yaptığı açıklamada, New York’tan “müjdeler” verdi. Dediğine göre Türkiye’yi ABD tekelerine ve faiz lobisine pazarlama konusunda önemli ilerlemeler kaydedilmiş. “Yerli/milli” AKP-MHP rejiminin Maliye Bakanı, Amerikalı yatırımcılarla buluştuktan sonra “müjdeyi” verdi: “Türkiye yatırımcılar nezdinde heyecan uyandırmaya devam ediyor.”

“Yatırımcıların heyecan duymasının” ne anlama geldiğini açıklamayan Şimşek, yayınladığı mesajında şu ifadeleri de kullandı: “ABD temaslarımız kapsamında New York’ta iş insanları, fon yöneticileri ve kredi derecelendirme kuruluşlarının üst düzey yöneticileri ile verimli görüşmeler yapıyoruz. Bugün iki ayrı önemli etkinliğe katılarak ülkemize ilgi duyan kalabalık bir yatırımcı grubuna hitap etme imkânı buldum.” Yanına Sarayın konuyla ilgili bürokratlarını alarak Amerikalı kapitalistlerle görüşmeler yapma imkanı bulan Şimşek, bundan duyduğu “mutluluğu” heyecanla anlatıyor. Ancak bu böyle olsa da vahşi kapitalizmin hüküm sürdüğü Türkiye ekonomisindeki gidişat, Şimşek’in duygu dünyasındaki dramatik değişikliğe aldırış etmiş görünmüyor. Erdoğan’la kabinesi Amerika’ya gitmeden önce olduğu gibi, döndükten sonra da zamlar aynı hızla devam ediyor. Bu gezide AKP şefinin bir başarısı varsa, Yahudi Lobisi ve İsrail’in dinci-faşist hükümetinin şefi Binyamin Netanyahu ile görüşebilmiş olmasıdır. Yahudi Lobisi geçmişte Erdoğan’a “cesaret ödülü” verdiği için yapılan görüşme çok önemli sayılmaz. Ancak Netanyahu ile buluşmadan feyz almış olma ihtimali yüksektir. Zira Erdoğan-Netanyahu ikilisinin bir tür “ruh ikizi” olduğunu iddia edenler var.

***

Tayyip Erdoğan’la müritlerinin “Amerika çıkarması”nın ülke ekonomisine getirdiği zarar ve yaşanan rezaletler dışında somut bir getirisi olduğuna dair bir veri görünmüyor. Kabine Amerika’dayken Halk Bank’a dava açılması ise zaten tatsız olan duruma tuz-biber ekti. Her şeye rağmen kabinenin memnun olduğu söylenebilir. Zira halkın parası ile Amerika’ya seyahat etmek her “faniye” nasip olmaz.

AKP şefi ile müritlerinin Amerika gezisinin çok masraflı, çok kalabalık, çok gösterişli olduğu söylenebilir. Bu tür pespayeliklerin Türkiye’de bazen işe yaradığı da görülebilir. Ancak aynı şeyin Amerika’da da geçerli olduğuna dair hiçbir veri bulunmuyor. Toplam tabloya bakıldığında ancak “dağ fare doğurdu” denebilir.