ARSIVANA SAYFA
 
9 Eylül '00
SAYI: 33
İçindekiler
Kızıl Bayrak'tan
Kapitalist-emperyalist ablukayı parçalamak için...
İMF’nin 2001 programında
yine yoksullaşma ve baskı...

Belediyelerde TİS süreci yenilgiye evriliyor
KHK saldırısının niteliği ve görevler
Perde operasyonları devam ediyor
Saldırının yeni unsurları ve işçilerin büyüyen öfkesi
1 Eylül Dünya Barış Günü eylemleri ve saldırılar
Metal işkolunda TİS’in mücadele gündemi
Metal işkolunda azgın sömürü
Grevdeki belediye işçilerine ziyaret
İMF tipi yaşama hayır!
Siyasal durum ve devrimci görevler/1
Birinci yılında Ulucanlar katliamının gösterdikleri
“Liberal hücre paketi” evresinde hücre karşıtı mücadelenin sorumlulukları
Yeni ölümler yaşanmasın!
Örgütsüzleştirme saldırısı birleşik mücadeleyle püskürtülebilir
Kapitalizm ve işsizlik
Reformist cenderenin kırılması üzerine
Semt çalışması üzerine
Yılmaz Güney partili mücadelemizde yaşıyor!
Perinçekler’in izinde yol alanlar
Mücadele Postası
 



 
 
Saldırının yeni unsurları ve
işçilerin büyüyen öfkesi



B. Musa


İMF Türkiye Masası şefi C. Cottarelli’nin 30 Ağustos “Zafer Bayramı”na denk gelen “ziyareti”, Cottarelli’nin şimdiye kadar yaptığı denetlemelerden gözle görülür bir farklılıkla tartışmaya konu oldu. Yer yer anti-emperyalist gösterilere evrilen tepkilere geçmeden önce, Türkiye’de en az başbakan kadar tanınan Cottarelli’nin teftişlerine bakmak gerekiyor.


İMF ve sermayenin “makro-ekonomik” hedefleri

İMF’nin yeni ziyaretinin sıradan bir denetleme olmadığı, sermaye iktidarının yaptığı ön hazırlıklardan da anlaşılıyordu. Nitekim basınımızda MGK-TÜSİAD hükümetinin verdiği ikinci ek niyet mektubu incelerken, bu hazırlığa işaret edilmişti.

Yılbaşından bugüne, kapsamlı özelleştirmeler, sendikasızlaştırma saldırıları, MAİ-MİGA-Tahkim uygulamalarıyla neo-liberal politikalar dolu dizgin gitmektedir. Fakat sermayenin azami kâr hırsına ve kriz yönetme politikalarına bu bile yetmemektedir. Servet-sefalet kutuplaşmasının “Öteki Türkiye” tartışmalarına konu olduğu şu günlerde, tüm yoksulluk ve açlık birikimine rağmen, bugün dünü arar durumdadır işçi-emekçi sınıflar.
Burjuvazinin günümüze kadar uyguladığı politikalara baktığımızda, İMF’nin sadece sermayenin yoğunlaşmasını derinleştirdiğini görürüz. Tek başına İMF’ye “fatura kesmeye” çalışan kapitalist kurumlar, sinsice bir ikiyüzlülük içerisindedirler. ATO’nun ve TÜSİAD’ın yeni program hazırlıkları ve açıklamaları (Hürriyet, 3 Eylül), uygulamaların içeriğini destekleyip İMF’yi “eleştirme” utanmazlığının örnekleridirler. Sol hareketten İP ve CHP gibi burjuva reformist akımlar da aynı tuzağı derinleştirmek için ne gerekiyorsa yapıyorlar.

İşçi-emekçi sınıflar, bu sahte “ulusalcı” platforma düşmemelidirler. Koç’un, Sabancı’nın palazlanmasını, Banker Bako skandallarından “Susurluk”a ve bugünkü “operasyonlara” kadar, tüm bunların hangisi kapitalizmin içsel dinamiklerinden bağımsızdır ve tek başına İMF ile açıklanabilir! Demek ki emperyalizmin küresel saldırılarına karşı direniş, anti-kapitalist dalgayı proletarya enternasyonalizmi ile örerek, kapitalizme karşı sosyalizm savaşımını yükseltmekle mümkündür.

Sermaye medyası ideolojik manipülasyonda ne kadar ustalaştığını, İMF denetimi vesilesiyle bir kez daha göstermiştir. Önce sıradan bir olay olarak lanse edilen yeni denetimin, tepkilerden sonra, 2001 bütçesi ve yeni dolaylı vergiler konusunda olduğu açığa vurulmuştur. Fakat meselenin “ince ayar” edebiyatıyla geçiştirilemeyeceği, kendi terimleriyle “makro-ekonomik düzeyde” bir hazırlık yapıldığı anlaşılmıştır. Deprem vergileri kalıcılaştırılacak ve diğer vergi yükleri getirilecek, dolaylı vergiler arttırılacak, kamu harcamaları daha da düşürülecek, faizlerin fırlamasına müsaade edilecek vs. denmekteydi. Şimdiyse bu rutin politikaların dışında üçüncü bir “ek niyet mektubu” açığa çıkmıştır. Sermaye iktidarı İMF’ye verdiği raporda, gerekli talimatları alabilmek için, işçi-emekçi sınıflara saldırıyı katlayarak arttıracağını garanti etmektedir.

Üçüncü “ek niyet mektubu”nun omurgası şöyle belirlenecektir:

- GSMH’nin %60’ına yakınını borçlar oluşturmasına rağmen, yeni borç ihaleleri açılacaktır. Sermaye iktidarı Osmanlı’nın son dönemindeki Düyun-u Umimiye misyonunu resmileştirecektir. 2000 yılı sonuna kadar tam 25 milyar dolar, 2004 yılına kadar da 81 milyar dolar borç ödemesi (burada, sadece dış borçlar kastediliyor, hemen hemen aynı hacimdeki iç-borç için bir şey söylenmiyor henüz!) yapılacaktır.

- İhracatçıya Eximbank’tan 600 trilyon TL kaynak aktarılacak (demek oluyor ki artık yaşamımız “Balina” sürüleriyle geçecek, hayali ihracatın rantını da İMF yiyecek). Ucuz elektrik, gümrük kolaylıkları vs. şeklinde ihracatçılar ayrıca desteklenecek (12 Eylül’den beri zaten öyleydi, demek ki artık sermayedarlara kullandıkları kamu hammaddeleri için üste para verilecek!)

- Telekom’un %34 hissesi 2001’de yabancı sermaye konsorsiyumuna verilecek. Hükümet 2001’de bu konsorsiyumda yeralan şirketleri şimdiden kurtarma planı hazırlıyor. İşbirlikçi iktidar, daha depremzedelerin acıları sımsıcak dururken, “kurtarma” kavramından sadece sermayeyi palazlandırmayı anladığını bu kadar pişkince kabul edemezdi.

- Enflasyon hedefi %12 gösterilip, ücret ve maaşlara %15’ten fazla zam yapılmayacak. Yani sıfır zam dayatması boyutlanarak sürecek önümüzdeki yıllarda.

- Zorunlu tasarruflar (nemalar) ödenmeyecek.

- Kamu bankalarının özelleştirilmesi. 15 bin emekçinin işten atılması.

- Tarımda yıkım politikalarına paralel olarak Çukobirlik’le başlayan tasfiye süreci, Tariş’le devam edecek, Fiskobirlik ve diğerlerine de sırayla gelinecek.

- Dolaylı ve dolaysız yeni vergiler getirilecek. Zamlar ve doğallığında enflasyon fırlayacak, sermaye iktidarının maskesi bir kez daha düşecek!

- Birçok işkolunda, krizin faturasını işçi-emekçi sınıflara ödettirmek için yığınsal tensikata gidilecek. KHK krizine konu olan kamu emekçilerine yönelik saldırısının, bir dizi saldırının başlangıcı olduğunu anlıyoruz buradan da.

- Batık bankalar meselesini bilerek sona bıraktık. Zira bu konuyu biraz daha açarak, İMF’nin denetimini önceleyen süreci de açıklayan bir biçimde değinmeliyiz.


Batık bankalar ve İMF ile ilişkisi

İMF’ye verilecek üçüncü ek niyet mektubunda, batık bankalara şimdiye dek 2.6 milyar dolar harcandığını ve şimdi ise 7.5 milyar dolar daha aktarılacağını garanti ediyor sermaye. Sözkonusu skandal, bankacılık olduğunda, Türkiye’de hemen hergün karşılaşılan yolsuzluklardan biraz daha farklı bir boyut kazanıyor görünüm. Zira bankalar, kapitalizmin en temel kurumlarından birisidir. Ve politikada da oldukça etkindirler (tek başına Arnavutluk ve Kıbrıs örnekleri bile bunu göstermeye yeterlidir).

Cottarelli’nin denetimine denk getirilen Bankacılık Düzenleme ve Denetleme Kurulu (BDDK), İMF’nin kardeş kuruluşu Dünya Bankası’nın talimatıyla kuruldu. BDDK’nın ilk işi, halkı milyarlarca dolar zarara sokacak olan batık bankaların içinin doldurulup, sonra da özelleştirilmesi, yani tekellere peşkeş çekilmesidir! Batık bankaların sekizinin birikmiş zararı bugün için şöyledir:

İnterbank 1.9 milyar, Esbank 1.5 milyar, Egebank 1.3 milyar, Yaşarbank 1.1 milyar, Türkbank 700 milyon, Yurtbank 650 milyon, Sümerbank 450 milyon ve Bankekspres 350 milyon dolar olmak üzere, toplam: 7.950 milyar dolar.

BDDK’ya bağlanan kuruluşlar arasında Tasarruf Mevduatı Sigorta Fonu’nu görmemiz, üçüncü ek niyet mektubuyla ilişkilendirdiğimizde bizi hiç şaşırtmamaktadır. Devlet gaspettiği nemaları sonunda hangi bahanenin arkasına sığınıp, nerelere aktardığını, kimleri palazlandırdığını ele vermektedir. Suçüstü yapmak ise, işçi-emekçi sınıfların bilinç ve örgütlülüğü ile dolaysızca ilişkilidir.

Batık bankalar ve İMF ilişkisini, Cottarelli’nin denetiminden 15 gün kadar önceleyen bir gelişmeden de çıkartmak mümkündür. Sermaye medyasının ekonomi sayfalarında güdük bir tartışmaya konu olan FSAL’ın (Mali Sektör Uyum Kredisi) dondurulması, içeriğiyle İMF talimatlarını öncelemektedir. Şöyle ki, FSAL-1 ve 2 olarak ayrılan bu kredinin serbest bırakılması için (FSAL-1 için 390 milyon, FSAL’ın toplamı 780 milyon dolar), FSAL-1’de kamu bankalarının özelleştirilmesi şart koşulmakta, FSAL-2 için ise mali sektördeki tüm düzenlemeler!


İMF’ye/emperyalizme duyulan öfke, kapitalizme yönelmelidir!

Yaygın İMF protestoları, 30 Ağustos’ta İstanbul’da gençliğin tepkisiyle başladı. 31 Ağustos’ta İstanbul, Adana ve Ankara’da gençliğin, 1 Eylül’de İstanbul’da İSŞP ve KESK İstanbul Şubeler Platformu’nun 1000 kişiyi aşkın kitlesiyle örgütlediği tepkilerle sürdü. İstanbul’da belediye işçilerinin barış mitinginde İMF’yi protesto eden gösterileri de eklenirse, tüm bunlar hiç de küçümsenmemesi gereken ilk tepkiler olarak karşımıza çıkıyor. Zira, belediye işçileri başta olmak üzere son 1 aydır hemen tüm işçi, emekçi ve köylü mitinglerinde, İMF’ye ve emperyalizme duyulan öfke haykırılmaktadır. Fakat bu kadarı saldırıyı püskürtmek için henüz yeterli değildir.

İşçiler, emekçiler, tüm ezilen ve yoksul kesimler olarak bizler pozitif istemlerimizi yükseltip birleşik-militan bir mücadele hattı örmediğimiz müddetçe, bu saldırıların ardı arkası kesilmeyecektir. Bu saldırıya karşı en önemli ve öncelikli acil taleplerimizi 3 maddede şöyle sıralayabiliriz:

- İMF, Dünya Bankası vb. emperyalist mali kuruluşlarla kölece ilişkilere son.

- Dış borç ödemeleri durdurulsun. Tüm dış borçlar geçersiz sayılsın.

- Her türlü dolaylı verginin kaldırılması, artan oranlı gelir vergisi ve servet vergisi.

Bu 3 maddeden yola çıkarak acil demokratik ve sosyal istemlerimizi öne sürmeli, tüm çalışan sınıfları mücadeleye sevketmeliyiz. Krizin faturasını kapitalistlere ödetmenin yolu buradan geçer.