Kızıl Bayrak'tan...
Görüldü ki devletin it sürüsü gibi askeri polisi vardır.
Tonlarca silahı mermisi topu tüfeği vardır.
İş makinaları da vardır. (Oysa binlerce canımız deprem enkazları altında kalalı beri yok sanırdık, o da yalanmış)
Televizyonları, gazeteleri, radyoları... -küfür makinaları yani- varmış.
Devlet yakar, yıkar, katledermiş...
Peki kime gösterildi bu güç?
Cezaevlerine kapatılmış durumdaki tutsak devrimcilere mi?
Yoksa katliamın canlı yayın seyircisi yapılan işçi-emekçilere mi?
Bu gizli bir güç müydü, ilk kez mi ortaya döküldü?
İki de bir de, Ortadoğunun en güçlü devletine sahip olmakla övünen bu devlet değil miydi?
Gösterdiğinde yeni olan, bilinmez olan ne var peki?
Üstelik övünülecek olan ne var?
Zindanın derinliklerine hapsedip üstüne kat kat demir kilit vurduğun tutsakları, o zindanların duvarlarını yıkıp, çatılarını delerek, ancak bir ordu gücüyle ikinci kez (kendi kendinden) ele geçirebilmiş olmanın neresinde övünme payı bulunabilir? Sanki düşman kalesini basıp kendi adamlarını kurtarmışlar!..
Açıktır ki, operasyon düzen ve devlet açısından tam bir fiyasko, tam bir utanç abidesi olmuştur. Amaçları devrimci tutsakları teslim almaktı, alamadılar. Direnişi sona erdirmekti, erdiremediler. Günlerce süren kanlı bir saldırıda onlarca devrimciyi katletmelerine rağmen bunu başaramadılar. Demek ki, Ortadoğunun en güçlü ordusuna sahip olmak her derde deva değilmiş! Demek ki, toptan tüfekten daha güçlü irade silahı varmış. Demek ki, devrimcilerin ölümü yenenleri kimse yenemez şiarı, soyut bir propaganda sloganı değilmiş.
Operasyonun ortaya çıkardığı ve tarihe övünç anlatımlarıyla geçecek tek gerçek, devrimcilerin bunca şiddete ve zulme rağmen boyun eğmemiş, ölümüne direnişi sürdürmüş olmasıdır.
Bu gerçek karşısında küçülen devlet, devrimci tutsaklara sökmeyen gücünü, şimdi de dışarıya (ülkenin değil, zindanların dışı) kanıtlamaya kalkmaktadır.
Tutsakların üstüne kustuğu terörle, akıttığı kanla yıldıramadığı dışarıdaki muhalefet hareketini, gözaltılar, tutuklamalar, kapatmalar yoluyla dağıtmayı denemektedir.
Operasyon öncesi, sırası ve sonrasında, muhalefetin yükseldiği tüm kentlerde sokaklara, evlere, DKÖlere, hatta kafe ve bar gibi kamuya açık yerlere düzenlenen baskınlarda binlerce kişinin gözaltına alınması, bir kısmının tutuklanması yetmedi. Muhalefet sindirilemedi. Şimdi sıra kurumlara yönelik kapatma saldırısına geldi. İzmir İHD ve TAYAD kapatıldı.
Kapatsınlar bakalım...
Bununla da görüp-gösterecekleri farklı değildir. Ne kadar azgın olursa olsun, saldırıları hiç ama hiç bir işlerine yaramayacak, mücadele her koşulda sürdürülecektir. Zafere kadar!..