ARSIVANA SAYFA
 
06 Ocak '01
SAYI: 01
İçindekiler
Kızıl Bayrak'tan
Tüm güç ve olanaklar seferber edilmelidir!...
Direniş sürüyor, zafer bizimdir!
20 yıldır teslim alamadılar asla teslim alamayacaklar!
Zindan katliamı: Bir kontr-gerilla operasyonu
Devrim yürüyüşümüz daha da güçlenecek!..
2001 kavga yılı olacak!
2001 yıkım programına karşı direnişi örelim!
2000'de sınıf hareketi...
"Hakkımızı ancak mücadele ederek alabiliriz"
Ücret asgari, sefalet azami!
Kontra devlet katliamda kirli medya psikolojik savaşta
Faşizmin zindanlarında katledildiler!
Katliam ve direniş/1
Devrimciler ölmez, devrim davası yenilmez!
Katliamı protesto gösterileri
Zindanlardaki direniş, sokaklarda büyütülüyor!
Yurtdışında katliamı protesto gösterileri
Zindan direnişine uluslararası destek
Tutsak temsilcileri ile heyetler arasında yapılan görüşmeler
PKK-Devrimci Çizgi Savaşçıları: Devrimci tutsaklar teslim alınamaz!
Zindan direnişiyle uluslararası dayanışma
Vahşi işkenceler, kırılamayan devrimci irade!
Bu vahşet zulüm düseninin çöküşünün de habercisidir!
Mücadele Postası


Bu sayının
PDF formatını download
etmek için tıklayın



 
 


2000’de sınıf hareketi...

Sınıf hareketine ilişkin 2000 yılı başında yapılan değerlendirmelerde, geçen yılın sınıf hareketi açısından bir kayıp yılı olduğunu söylemiştik. Görkemli merkezi eylemliliklere rağmen bu böyleydi. Sermayenin tüm kazanımların gaspını hedefleyen azgın saldırıları, sınıf cephesinden ortaya konulan mücadele kararlılığı ve eylemliliklere karşın karşılanamamış, saldırılar pervasızlıkla hayata geçirilmişti.

Sınıf hareketinin son bir yıllık tablosu üzerinden bakıldığında, geçtiğimiz yılın da yeni bir kayıp yılı olduğu görülecektir. Sermayenin ‘99’dan geçtiğimiz yıla aktardığı saldırı maddeleri büyük ölçüde uygulanmış, saldırının dozu şiddetlendirilmiş, kapsamı genişletilmiştir. Özelleştirme saldırısı, sermaye cephesindeki çıkar çatışmalarının ortaya çıkardığı engeller dışında, belirlenen program doğrultusunda hayata geçirilmiştir. İşçi sınıfının sosyal kazanımları “İşgüvencesi” ve “İşsizlik sigortası” yasalarıyla tartışmaya açılmıştır. TİS’ler, kazanımları korumak bir yana, hak gasplarıyla sonuçlanmış, ücretler düşürülmüş, işsizlik artmıştır.
Saldırılara karşı yaygın ama sonuçsuz eylemler


Tüm bu saldırı dalgasına karşı elbetteki sınıf hareketi cephesinden önemli eylemlilikler ve kendisini açıkça ifade eden tepkiler gelişmiştir. ‘99 yılı kadar merkezi bir düzeye sahip olmasa da, bu hareketlilik, önemli bir yaygınlığa ve belli bir politik düzeye sahiptir. Ama sınıf hareketi açısından aşılamayan engeller ve karşılanamayan ihtiyaçlar, sermayeye karşı mücadelenin her zamanki gibi kaderini belirlemiştir.

Bu söylenenler, ‘99 yılı ile ‘00 yılı arasında, sınıf hareketinin bilinç ve örgütlenme düzeyinde köklü bir değişimin olmadığını gösteriyor. Ama bu, sınıf hareketinde varolan durumu aşmaya ve mücadelenin ihtiyaçlarını karşılamaya dönük çaba ve gelişmelerin olmadığı anlamına gelmiyor. Sınıf hareketi ‘99 yılındaki saldırı ve mücadele deneyimi üzerinden karşılaştığı sorun ve zayıflıkları aşmaya dönük eğilimlerini, çeşitli arayış ve girişimler şahsında ifade etmiştir. Ama tüm bu çabalar, bilinçli ve örgütlü bir iradi çaba olmaktan uzak olduğu ölçüde, ya alt kademe sendikacılara daralmış, ihtiyacı karşılamaktan uzak örgütlenmelere dönüşmüş, ya da yerini gerisin geri umutsuzluk ve dağınıklığa bırakmıştır.

Tüm olumsuzluklara ve örgütsüzlüğüne karşın, saldırıların yoğunluğu ve kapsamı mücadeleyi koşulluyan temel etkendir. Sözkonusu saldırılar, tarihsel kazanımların gaspını içerdiği ve sınıf hareketi için hayati olduğu için, yenilgilere karşın, sınıfın mücadele isteğini güçlendirmiştir. Sonuç almaktan uzak olsa da, eylemlere katılım ve coşku düzeyi mücadele isteğinin açık bir göstergesidir. Örneğin bu yılki 1 Mayıs’ta, sendika ağalarının eylemin hazırlığına dönük bir çaba harcamamalarına ve devrimci örgütlerin güçsüzlüklerine karşın, onbinlerce işçi birçok ilde alanlara çıkmış, sermayeye karşı öfke ve taleplerini haykırmıştır.

Özelleştirme karşıtı eylemlilikler, sınıf cephesinde bu yıl en yaygın ve yoğun olarak yaşanan eylemliliklerin başında gelmektedir. SEKA, POAŞ, TEKEL, Çayırhan ve Yatağan işçilerinin özelleştirme saldırısına karşı yaptıkları eylemlilikler, gerek yaygınlık, gerekse militanlık düzeyi açısından dikkat çekicidir. Bu eylemlerin en temel özelliği, birkaç işyerinden başlayarak kısa sürede sektörel eylemliliklere dönüşmesidir. Geçmiş yıllarda örneklerine metal ve SEKA’da tanık olduğumuz bu eylemler, ne yazık ki yine bu geçmiş örneklerin yüzyüze oldukları zayıflık ve açmazlarla karşılaşarak yenilgiyle sonuçlanmışlardır. Aniden başlayıp yaygınlaşan eylemler, eylemlerin taşıyıcısı olan ileri-öncü işçiler şahsında kısa sürede yerini çaresizliğe ve şaşkınlığa bırakmıştır. Bu eylemliliklerin en temel zayıflığı, ileri-öncü işçilerden oluşan işyeri örgütlülüklerinden ve bu temel üzerinde işyerleri arasında koordinasyonu sağlayacak merkezi örgütlülüklerden yoksun olmalarıydı. Örgütlülük cephesindeki bu zayıflıkların bilinç planındaki gerilikle birleşmesi, bir süre sonra denetimi sendika ağalarının ellerine almalarını getirdi. Bu hareketlilikler ya bir süre sonra sönümlendirildi ya da sendika ağalarının gerici çıkarlarına (özelleştirilen işletmelere ortak olma çabalarına) dolgu yapıldılar.

Sınıf cephesindeki hareketliliğin bir diğer odağı ise TİS’ler olmuştur. Özellikle belediyelerdeki TİS süreci, daha en başından eylemliliklerle canlı bir atmosferde geçmiş, grevle bu süreç derinleşmiştir. Ancak sermaye hükümetinin grevleri yasaklaması ve sendika bürokratlarının dolaysız çabalarıyla, bu cepheden de yenilgi alınmıştır. Sermayenin saldırı politikaları parçalanamamış, hak gasplarıyla beraber ücretler düşürülmüştür. Belediye işkolundaki en temel zayıflık, hareketin barındırdığı tüm mücadele deneyimi, bilinç ve öncü işçi birikimine karşın, alt kademe sendikacıların denetiminde olmasıdır. Bu sendikacıların, tüm mücadeleci söylemlerine karşın, sınıfa duydukları güvensizlik yenilgide önemli bir etken olmuştur. Diğer taraftan aynı durum, sınıfın kendi bağımsız inisiyatifini geliştirmesini de engelleyici bir rol oynamıştır.

Aynı sorunları yaşayarak geri çekilen ve kaybeden diğer sınıf bölükleri, lastik ve metal işçileri oldular. Lastik işçileri kararlı başladıkları grevleri yasaklandıktan sonra, belli eylemlerle bu saldırıyı karşılamaya çalıştılar. Ama ne kendi özgüçleri üzerinden bunu başaracak bir örgütlülüğe, ne de gerekli sınıf dayanışmasına sahiptiler. ‘98’de ihanete karşı büyük eylemliliklere imza atan metal işçileri ise yeni bir ihanetle karşı karşıya kaldılar. TİS süreci boyunca yansıyanlar, işçilerin kararlılıklarını ve mücadele isteklerini dışa vuruyordu. Ama bu kez sendika ağaları ihaneti daha incelikli olarak hayata geçirdiler. Metal işçileri ise ‘98’deki ayağa kalkışlarının bir yenilgiye dönüşmesinin ağırlığını üzerlerinde taşıyorlardı. İhanetin bu denli kolay hayata geçmesinin temel etkenlerinden biri buydu.

Mevzi direnişler geçmiş akıbetlerinden kurtulamadı

Mevzi direnişler bir yıl öncesini aşan bir niceliğe ulaştılar. Kimya Teknik gibi bir yıl önceden başlayıp bu yıla sarkan uzun süreli direnişler yanında, birçok işyerinde de genel olarak sendikalaşma talebiyle birçok direniş yaşandı. Çinkur, İZSU, Asil-Deri, Fatih-Ökçe, Çağdaş Matbaacılık ve Çorlu’da Deri-İş Sendikası’nda örgütlendiklerinden dolayı işten atılan Baykallar, Reisler ve Trakya Deri işyerlerinde yaşanan direnişler, uzun süreli ve militan direnişlerdi. Bu direnişlere SASA, EXSA grevlerini ve Çukobirlik işçilerinin işyerini terketmeme eylemlerini ekleyebiliriz. Bu direnişlerden birçoğu yenilgiyle sonuçlanıp bitirilirken, birçoğu da kendiliğinden sönümlendi. Halen resmi olarak süren EXSA grevi, gerçekte işçilerin kazanım umudu kırıldığı için bitirilmiş durumda.

Mevzi direnişlerin temel açmazı, yalnız ve yalıtılmış olarak kalmalarıdır. Bu sorun bugüne kadar yaşanan hemen tüm direnişlerin temel açmazı olageldi. Çok azı bu sorunu aşabildi. Mücadele deneyimlerinin yetersizliği, işçilerin çoğunun genç ve sınıf kültürüne henüz yabancı olması, örgütlendikleri sendikaların gerekli yardım ve dayanışmayı örgütleyememesi vb. etkenler bu direnişlerin sonunu getirdi. Yalnızlığa mahkum edilip, ezildiler.

Bu direnişler içinde bu açıdan en fazla olanağa sahip olanı, SASA’yı bir yana bırakırsak, EXSA grevi idi. EXSA grevinin aynı koşulların egemen olduğu birçok işyerinin bulunduğu Adana OSB’de yaşanması nedeniyle, güçlü bir sınıf dayanışmasının geliştirilmesinin olanakları vardı. Yanısıra, grevin sürdüğü dönemde Çukobirlik işçilerinin tensikata karşı başlattıkları direniş, bölgedeki Paksoy işçilerinin eylemleri de bu açıdan önemli olanaklar sunmaktaydı. Bölgede yaşanan bu direniş ve grevlerin ortaklaştırılması şansı kullanılamadı. Bunda en temel etken, işçilerin mücadele deneyimlerinden yoksun olmaları nedeniyle, sendika bürokrasisine bel bağlamalarıydı. İşçiler çok sonra sendika bürokrasisinin kötürümleştirici rolünü kavradılar, ama bu kez de büyük oranda umutlarını ve mücadeleye güvenlerini yitirmişlerdi.

Karşılanamayan birleşik mücadele eğilimi ve

mücadeleci önderlik arayışı

Birleşik mücadele eğilimi ve mücadeleci bir önderlik arayışı, sınıf hareketi şahsında kendisini hissettiren yakıcı bir olguydu. Sınıfın genelini etkileyen kapsamlı ve yoğun saldırılar, sınıf hareketini birleşik bir tarzda harekete geçmeye zorluyor, saldırıyı püskürtecek kararlı ve mücadeleci bir önderlik arayışı içerisine sokuyordu.

Sınıf kitleleri kendi deneyimleriyle sendika ağalarının ihanetçi rolünü gördüler. Dahası, ‘99 Temmuz eylemlilikleri süresince bu hain takımı bu rolü açık bir biçimde oynamıştı. Sınıf kitlelerinin birleşik mücadele yönündeki basıncı ile harekete geçmek zorunda kalan bu hainler, gerçekte sınıfı sermayeye teslim etmenin hesaplarını yapmışlardı. Sendika ağalarının bu ihanetçi konumu, sınıf içerisinde birleşik mücadele ve önderlik arayışını farklı çözümlerle karşılama yoluna itti. Ancak bu arayış, bilinçli bir yolgöstericilik ve örgütlülükle karşılanamadığı yerde, alt kademe sendika yöneticilerinin oluşturdukları sendikal platformların inisiyatifine terkedildi. Birçok yerelde bu türden platformlar oluşturuldu ya da girişim düzeyinde kaldı. İEP bu platformların en ileri olanıydı. Kurulduğunda sınıfın ileri-öncü kesimlerinin ilgisine sahip olan bu platformun, zamanla ihtiyaca yanıt verebilecek bir niteliğe sahip olmadığı ortaya çıktı. Platform sınıfın dinamizmini kucaklayamadığı gibi, alttan bu yönde yapılan girişimlere de sırtını çevirdi. Böylece giderek işlevsizleşti, dar bir sendikal platforma dönüştü.

Sendikal örgütlülükler dışında, ileri-öncü işçi ve emekçilerce oluşturulmaya çalışılan işçi-emekçi platformları ise kısa sürede boşa çıktılar. Sınıf hareketinin en ileri kesiminin bilinç ve örgütlülük planında yaşadığı gerilik böylesi platformların oluşturulmasında en büyük engel durumundaydı. İşyerleri temelinde örgütlenmiş, belli bir mücadele ve örgütlenme deneyimine sahip bir öncü işçi birikiminin mevcut olmadığı bir nesnelliğe sahip olan sınıf hareketi içerisinde, merkezi bir öncü işçi platformu oluşturmanın güçlüğü ortadadır. Ancak saldırıların tarihsel çapta olduğu, birleşik mücadele ve örgütlenme arayışının somut bir olgu haline geldiği bir evrede, bu güçlüğü aşacak olanaklar da mevcuttur. Sorun, bu bakışla hareket ederek, ısrarlı ve sistemli bir öncü çabayı sergilemektir. Ortaya konulacak çabalar ihtiyacı karşılayabilecek bir yönelime sahip olduğu taktirde, zoru başarmak mümkündür.

Saldırının yoğunluğu ve kapsamının beslediği politikleşme eğilimi

Sınıfa yönelik İMF patentli yoğun saldırıların pervasızlığı ve şiddeti, beraberinde, saldırı programlarının gerçek içeriğinin ve sınıfsal özünü daha açık bir biçimde görünür hale getirmektedir. Sınıf kitlelerinin bir yıl boyunca çeşitli sorunlar ve saldırılara karşı yaptıkları eylemlerde, İMF hedefe çıkarılmakta ve anti-emperyalist şiarlar haykırılmaktadır. İMF karşıtlığında ifadesini bulan bu bilinç, belli bir gelişkinliğe ve yaygınlığa sahiptir. İMF’nin Türkiye’ye gelişi yıllar sonra protesto gösterileri ile karşılanmıştır. İMF karşıtlığı, hükümetin İMF’ye uşaklığına karşı duyulan tepki ile birleşmekte ve doğrudan bu efendi-uşak ilişkisini hedef haline getirmektedir. Diğer yandan, başta hükümet olmak üzere, belli başlı devlet kurumlarının sermayeden yana işçi düşmanı politikaları, sınıf kitleleri içerisinde, sınıf karşıtlıklarını ve devletin sınıfsal rolünü sorgulayıcı bir zemin yaratmaktadır.

Ancak tüm bunların sınıf hareketi içerisinde köklü bir bilinç değişimi anlamına gelmediği de açıktır. Sürekli ve sistemli bir politik faaliyet, sınıf hareketinin bilinç planında biriktirdiklerinin devrimci politik bir mecraya akmasını sağlayabilecektir

2001 sınıfı partiye kazanma yılı olacak!

Sınıf hareketinin bilinç planındaki birikimlerinin pratik-örgütsel yanını yukarıda özetledik. Sınıf hareketinin gerek bilinç, gerekse pratik-örgütsel planda geliştirilmesi görevleri içiçedir, birbirlerini besleyen bir muhtevaya sahiptir. Geride kalan yılın komünistlere yüklediği temel görev de buydu. Şimdi bu görev yeni yılda daha da ağırlaşmış ve yakıcı bir hale gelmiştir. Komünistler, bu görevleri başaracak iddiaya, deneyime ve politik açıklığa sahiptirler. Girmekte olduğumuz yıl sınıfı partiye kazanma yılı olacaktır.