ARSIVANA SAYFA
 
06 Ocak '01
SAYI: 01
İçindekiler
Kızıl Bayrak'tan
Tüm güç ve olanaklar seferber edilmelidir!...
Direniş sürüyor, zafer bizimdir!
20 yıldır teslim alamadılar asla teslim alamayacaklar!
Zindan katliamı: Bir kontr-gerilla operasyonu
Devrim yürüyüşümüz daha da güçlenecek!..
2001 kavga yılı olacak!
2001 yıkım programına karşı direnişi örelim!
2000'de sınıf hareketi...
"Hakkımızı ancak mücadele ederek alabiliriz"
Ücret asgari, sefalet azami!
Kontra devlet katliamda kirli medya psikolojik savaşta
Faşizmin zindanlarında katledildiler!
Katliam ve direniş/1
Devrimciler ölmez, devrim davası yenilmez!
Katliamı protesto gösterileri
Zindanlardaki direniş, sokaklarda büyütülüyor!
Yurtdışında katliamı protesto gösterileri
Zindan direnişine uluslararası destek
Tutsak temsilcileri ile heyetler arasında yapılan görüşmeler
PKK-Devrimci Çizgi Savaşçıları: Devrimci tutsaklar teslim alınamaz!
Zindan direnişiyle uluslararası dayanışma
Vahşi işkenceler, kırılamayan devrimci irade!
Bu vahşet zulüm düseninin çöküşünün de habercisidir!
Mücadele Postası


Bu sayının
PDF formatını download
etmek için tıklayın



 
 

PKK-Devrimci Çizgi Savaşçıları:


Devrimci tutsaklar teslim alınamaz!
Yalan ve demagojiyle gerçekler karartılamaz!

Faşist TC, bir kez daha kanlı ve katliamcı, insan, halk ve devrim düşmanı özünü ve yüzünü gösterdi. 19 Aralık katliamı ile kendi katliamcı geleneğini, vahşi ve barbar çizgisini bir kez daha konuşturdu. Katliam, zulüm ve zorbalık, TC’nin var oluş tarzı, kendini sürdürme ve yönetme biçimidir; sorunlarını “çözme”nin temel ve hiçbir zaman vazgeçmedikleri tarzıdır!

19 Aralık F Tipi katliamı TC’nin özeti, en özlü ifadesidir!

(...)
Tam bir savaş düzeni içinde ve tüm imha araçlarıyla, zehirli gaz bombalarıyla, göz yaşartıcı ve biber bombalarıyla, kurşunla ve diğer akla gelebilecek tüm zulüm silahlarıyla inançlarından, yüreklerinden, bilinç ve devrimci iradelerinden başka silahları olmayan devrimci tutsakların üzerine yürüdüler. Ancak devrimci tutsakları teslim almak mümkün değildi. Hiçbir güç ve irade devrimci iradeyi teslim alamamıştır. Daha öncesini ve diğerlerini bir yana bırakalım, son yirmi yıllık Kürdistan ve Türkiye zindanları tarihi bunun en tartışmasız kanıtıdır. 19 Aralık imha operasyonuna karşı geliştirilen destansı direniş de bu gerçekliğin en somut ve tartışmasız kanıtıdır. Tüm imha araçlarına ve bastırma hareketine rağmen 19 Aralık Direnişi 20 zindanda ölümüne sürdü. Bu, karanlığa, ölüme, onursuzluğa karşı yaşamın, onurun, umudun, özgür ve güzel gelecek idealinin direnişiydi. Direniş, zindanın her yerinde santim santim sürdü, çıplak yürekler ölüm kusan silahlara siper edildi...

(...)
Kendilerinin de büyük bir pişkinlikle itiraf ettikleri gibi, en az bir yıldır hazırlıkları yapılan, en sıradan ayrıntısı düşünülen ve örgütlenen kanlı bir imha ve katliam planıyla karşı karşıyayız. Bu katliam sürecinde de açığa çıktığı gibi, bu kanlı planda özel savaş medyasına çok önemli ve etkili bir rol verilmiştir. Apoletli medya, yayın yönetimini özel savaş kurmaylığına bağladı, onların direktifleri doğrultusunda yalan, demagoji, aldatma, yanıltma, gerçekleri ters yüz etme tutumunu yayın pratiğinin bütün ayrıntılarına egemen kıldı. Böylece medya, bir kez daha özel savaş aygıtının, devletin ayrılmaz ve bütünleyen bir parçası olduğunu kanıtlamış oldu. Medya o kadar kendinden geçti ki, imha ekipleri ve elemanları tarafından katledilen devrimci tutsakların kendi arkadaşları tarafından kurşunlandıkları yalanını uydurdu. Böylece bir taşla birkaç kuşu birlikte vurmayı hedeflediler. Bir kez devrimci katliamını gözlerden gizlemeyi ve meşrulaştırmayı, ikincisi katliamcı TC ve özel savaş kurmaylığını temize çıkarmayı, üçüncüsü bunların bir sonucu olarak bundan sonraki katliamların önünü açmayı, özel savaşın önünü düzlemeyi düşündüler.

Beyin ve yürek katliamıyla tamamlanmayan bir imha ve katliam hareketinin tam hedefine ulaşmayacaklarını biliyorlardı. Katliam hareketindeki pervasızlık ve ölçüsüzlük, beyin ve yürek katliamının boyutlarını da koşulluyor. Emperyalist sistem ve faşist diktatörlükler bu konuda sayısız deneyime sahiptirler. Körfez Savaşı sırasında insanlığın beyni ve yüreği üzerinde CNN ve diğer yayın organları aracılığıyla nasıl bir terör estirdiklerini hepimiz çok canlı bir biçimde hatırlıyoruz. Bunun başka sayısız örneği de var...

Aynı yalan ve halklarımızı aldatma, beyinleri ve yürekleri mutlak anlamda teslim alma, katliamlarını meşrulaştırma çabalarını her alanda olduğu gibi Çanakkale Cezaevi’ndeki gelişmeler için de sergilediler. Dört devrimciyi katleden, otuzdan fazlasını yaralayan, onlarcasını işkenceli sorgulardan geçirerek Edirne F Tipi Cezaevi’ne sevk eden TC, bu vahşetini meşrulaştırmak için devrimcilerin kendi arkadaşlarını kurşunladığı yalanını uydurdu, gerçekleri ters yüz etti ve halklarımızı, dünya kamuoyunu aldatmaya çalıştı. Açık ki bu, üzerinde durulmayacak kadar bayağı ve iğrenç bir yalandır, psikolojik terörün bir parçasıdır.

İdeolojik ve psikolojik savaş araçlarının tekelini elinde bulunduran faşist özel savaş rejimi, dünyayı aldatıyor, geniş yığınların beynini zehirliyor, vicdani duyarlılıklarını yok etmeye çalışıyor. Böylece işkencede, katliamda, yalanda, pervasızlıkta, kendi kimliğinin bir parçası olan barbarlıkta sınır tanımıyor...

Bu nedenle psikolojik savaşa ve onun etkilerine karşı etkili yöntemlerle mücadele etmek başarıya gitmenin en önemli görevlerinden biri olarak durmaktadır.

Devrim şehitleri ölümsüzdür!
Sultan Sarı ve Fahri Sarı yoldaşlar ölümsüzdür!

Sultan SARI ve Fahri SARI yoldaşlarımız, 19 Aralık Çanakkale Direnişi’nde şehit düşerek ölümsüzleştiler. Onlar, İmralı teslimiyet ve tasfiyeci çizgisine karşı PKK devrimci çizgisini, devrim ve halk değerlerimizi temsil etme kararlılığının öncü temsilcisiydiler. Bu öncü temsil ve tavrın bir gereği olarak Mazlum DOĞAN, Hayri DURMUŞ, Kemal PİR ve diğer şehitlerimizin kanlarıyla yazdığı direniş çizgisini zindanlara egemen kılmayı kaçınılmaz gördüler. Çünkü Öcalan sisteminin zindanlara egemen kıldığı ve giderek bir kültüre dönüştürülen sağ tasfiyeci ve eylemsizlik tavrının neye mal olduğu yaşam tarafından doğrulanmıştı. “Direniş Zafere, Teslimiyet İhanete Götürür” ve “Direnmek Yaşamaktır” şiarları çoktandır rafa kaldırılmış, faşist-sömürgeciliğin önü dümdüz edilmişti. Bugün TC, 19 Aralık vahşetini pervasızca gerçekleştirebiliyorsa, bunda, İmralı tasfiyeciliğinin, İmralı Partisinin zindanlara egemen kıldığı anlayışın payı küçümsenemez. İşte, Sultan ve Fahri yoldaşlarımız, İmralı teslimiyet ve tasfiyeciliğine karşı aldıkları öncü tavrı ve kararı zindan alanında yaşama geçirdiler ve bunun en yetkin temsilini gerçekleştirdiler. Bu öncü ve örnek tavırlarıyla PKK’nin onurunu korudular, bayrağını zindan burçlarında dalgalandırdılar, gerçek PKK’linin ne demek olduğunu bir kez daha gösterdiler. Onlar, tıpkı Mazlumlar, Kemaller, Hayriler gibi içinde bulundukları olumsuz koşullara ve olanaksızlıklara, güçlerinin nicel yapısına bakmaksızın esas gücün doğru çizgide düğümlendiğini ve bunu temsil etmenin onurlu ve namuslu yaşamanın vazgeçilmez gereği olduğunu kavramakta güçlük çekmediler ve onurun ve partimizi yeniden toparlama iddiasının bayrağı oldular ve böylece on binleri bulan devrim şehitlerimize eklenen soylu bir halka oldular...

Sultan SARI yoldaşımız, daha çok genç yaşında Adana’da parti saflarına katılan, gerillada etkince yer almak için uğraşan, Çukurova şehir faaliyetlerinde bulunuyorken tutsak düşen, Malatya DGM tarafından 12,5 yıl hapis cezasına çarpıtılan, 1993’ten şehit düştüğü ana kadar Çanakkale zindanında devrimci yaşamını sürdüren, zindan yaşamında önemli sorumluluklar üstlenen, 1999’da İmralı teslimiyetine tereddütsüz tavır alan, bu tavrın militan öncülüğünü yapan; hep gülen, yaşam dolu, yürekli bir yoldaşımızdır. Elbette Sultan yoldaşımızı birkaç cümleyle anlatmak mümkün değildir. Teslimiyete ve tasfiyeciliğe karşı öncü tavrını 19 Aralık Direnişi’nde zirveye taşıdı ve biz Devrimci Çizgi Savaşçıları için mücadele andı, kanla çizilen yolda dönülmezliğin unutulmaz sözü oldu!

Fahri SARI yoldaşımız (Sultan yoldaşımızla herhangi bir akrabalık ilişkisi yoktur. Bu konuda basında çıkan haberler doğru değildir), 1990’ların başlarında parti saflarına katılan Türk ulusundan bir arkadaşımızdır. 1991 yılında öngörülen Türkiye çalışmalarına katıldı ve çalışmalarını bu doğrultuda yürütürken 1993’te tutsak düştü, göstermelik bir yargılamadan sonra 20 yıldan fazla hapis cezasına çarptırıldı. Bir süre Bayrampaşa zindanında kaldıktan sonra 1997’de Çanakkale zindanına sevki çıktı. Şehit düşene kadar bu alanda devrimci mücadelesini sürdürdü. Fahri yoldaşımız, Öcalan tasfiyeciliğini, sorgulayan, tartışan, sık eleyip sık dokuyan özellikleriyle erkenden kavramakta ve tavır almakta gecikmedi. Bu öncü tavrı, örgüt, eylem ve yaşam gücüne dönüştürmek için yoğun bir çaba gösterdi, sorgulayan, düşünce üreten yönleriyle çalışmalarımıza büyük katkılar sundu. Fahri yoldaşımız bu öncü tavrıyla, 19 Aralık Direnişi’yle hepimiz için tutulması gereken yolun ne olduğunu tartışmasız gösterdi.

Hiç kuşkusuz yoldaşlarımızı, onların öncü kişiliklerini ve soylu eylemlerini daha ayrıntılı bir biçimde anlatacağız. Bu bir iki paragraf anlatımın çok yetersiz olduğunu biliyoruz.

Şehitlerimize söz veririz ki, sizin uğruna her şeyinizi ortaya koyduğunuz devrim ideallerinin ve devrimci çizgimizin kararlı izleyicileri olmanın dışında bir soluk alış verişimiz olmayacaktır. Soylu anılarınız ve idealleriniz bizim için var oluş, yaşam ve mücadele gerekçesi olacaktır!

Bir sözümüz de İmralı Partisinin etkisinde olanlara ve hala devrim ateşinin sıcaklığını taşıyanlara: Vicdanınız rahat mı? Böyle eli kolu bağlı beklemek sizin verdiğiniz ilk sözlerinize uygun mu?

Bir kez daha tekrarlayalım: 19 Aralık F Tipi katliamı, TC’nin özeti, en özlü ifadesidir!

İmralı teslimiyeti ve tasfiyeci çizgisiyle TC’yi halkımıza şirin göstermeye çalışan, TC’nin “bizim devletimiz” olduğu demagojisini uyduranlar, böylece halkımızın bilincini, belleğini ve ruhunu katletmeye çalışanlar, kimden yana olduklarını, kiminle bütünleşmeye çalıştıklarını ve dolayısıyla bu katliamdaki çok boyutlu sorumluluklarını da kanıtlamış oldular. Öncelikle TC hakkında halkımızda yanlış bilinç geliştirmeye çalışan İmralı Partisini halkımız çok iyi görmeli, İmralı çizgisiyle yaratılan sanal ve yalanlarla örülü dünyayı görmeli ve parçalamalıdır. Şu anda İmralı Partisinin etkisinde olanlara soruyoruz: Vicdanınız rahat mı? Bu katliamda ve bunun gibi bir çok katliamda İmralı çizgisinin sorumluluğunu görüyor musunuz? O halde ne yapmak gerekir? Katliamlara seyirci kalmak mı, TC devleti hakkında yanlış bilinç yaratan İmralı Partisi yöneticilerinin suçlarına ortak olmak mı? Yoksa gerçeklere ve devrimci çizgiye dönmek mi? Bu katliamın bir öz sorgulamaya vesile olmasını dileriz ve umarız!

Evet, devrimci dostlarımızla birlikte zindan direnişimiz sürüyor. F Tipi kanlı saldırısı olan 19 Aralık vahşetiyle birlikte zindan direnişleri yeni bir aşamaya gelmiştir. F Tipi saldırısını püskürtmek için yapılması gereken, katedilmesi gereken çok yolumuz var. Direnişi kararlılıkla sürdürmenin yanı sıra safları sıkılaştırmanın, güç ve eylem birliklerini derinleştirmenin gereği ortadadır.

Açık ki dayatılan saldırı, çok kapsamlıdır, tüm demokratik, ilerici, insandan yana olan, emekten yana olan, yurtsever ve devrimci kesimleri hedeflemektedir. Bu nedenle saldırıyı salt bir zindan saldırısı, F Tipi vahşeti olarak değerlendirmek yanlıştır. 19 Aralık imha operasyonu, MGK’nın devleti yeniden yapılandırma ve bu bağlamda bütün muhalefeti bastırma ve denetim altında tutma stratejisinin kanlı bir parçası ve aşamasıdır. Bu gerçekliği kavramak ve buna göre davranmak var olmanın, var olan mevzileri korumanın ve geliştirmenin önkoşulu olmaktadır. Mücadelenin bu kritik aşamasında tüm devrimci, yurtsever, insandan ve emekten yana her örgüt ve çevrenin, kişinin günün dayattığı sorumluluk bilinciyle hareket edeceklerine dair umudumuzu ifade etmek istiyoruz.

Sultan Sarı ve Fahri Sarı yoldaşlar ölümsüzdür!
Devrim şehitleri ölümsüzdür!
Kahrolsun sömürgecilik, faşizm ve emperyalizim!
Kahrolsun teslimiyet ve tasfiyecilik!
Yaşasın zindan direnişimiz!

PKK-Devrimci Çizgi Savaşçıları
23 Aralık 2000