bu suça ortak oluyoruz
Herkes ölümlere alışmıştır. Daha doğrusu toplum buna alıştırılmıştır.
Ölüm sırasının kendisine gelmesi değildir mesele. Çünkü böylesi dönemlerde
aslında ölen, ölümü seyredenlerdir. Devlet artık herkesi kendine suç
ortağı etmiştir. Sessiz kalarak ister istemez bu suça ortak oluyoruz.
Yıllardır mitinglerin vazgeçilmez sloganı haline gelen Susma,
sustukça sıra sana gelecek artık anlamını yitirmiştir. Çünkü artık
sırası gelmeyen kalmamıştır. Son 20 senedir hep susmuştur, ama eline
hiçbir şey geçmediği gibi elindekilerden de olmuştur. Bir savaşta düşman kuvvetleri toprakları işgal etmiş, insanları bir
bir sıraya dizip giyotinle kafalarını uçurmaktadır. Sıranın kendisine
gelmekte olduğunu gören vatandaşın biri öndekine yaklaşıp, Yahu
arkadaş ben hiçbir şey yapmadım, böyle kellemizin uçurulmasını mı bekleyeceğiz?
der. Hemen arkasındaki vatandaş ise ona yaklaşarak, Sen fazla
konuşma, sıranı sav gitsin der. Evet, bugün de biz bir an önce ölümlerin devam ederek sıranın bize
gelmesini mi bekliyoruz? Yoksa nedir bu çıldırtan sessizlik? Ölüm Oruçlarında
şehit olan 22 devrimci ile toplam katledilen devrimci sayısı 50yi
aşmıştır, fakat toplum hala kitlesel suskunluğa, daha doğrusu onursuzluğa
devam ediyor, suça ortak oluyor. Peki işçi, emekçi arkadaş... Devrimciler gelecek güzel günler için,
yaşamın hücreleşmemesi için ölümün üzerine yeni Ölüm Orucu ekipleriyle
yürürken, sen sesini ne zaman çıkaracaksın? Sayı 100e 200e
... ulaştığı zaman mı içinde bir şeyler tutuşacak? Nazi Almanyası döneminde
bir papazın; Yahudiler öldürüldü ses çıkarmadım. Komünistler öldürüldü
ses çıkarmadım. Sosyalistler öldürüldü ses çıkarmadım. Demokratlar öldürüldü
ses çıkarmadım. Bir gün benim kapım çalındı. Gelen bir Nazi subayıydı.
Ölüm benim de kapımı çalmıştı. Yardım istemek için bağırdım. Ama yardım
edecek kimse kalmamıştı sözlerini ibretle hatırlayalım. Şimdilerde
galiba biz bu papaz durumuna gelmeyi bekliyoruz. Bu bir savaş. Düzenle devrim arasında bitmez tükenmez bir kavga. Devrimci
iradeyle düzen arasında sürmekte olan bu savaş, her savaş gibi çok çetin
geçiyor. Ama tarihte zulümle ayakta kalmaya çalışan tüm egemenler, sonunda
tarihin derinliklerine gömülmüşlerdir. Sırada kapitalizm var ve mutlaka
yenilgiye uğrayacak. Bedeller kuşkusuz ağır olacak, ama bu düzen açısından
sonucu değiştirmeyecektir. Bir okur/İstanbul
Suskunluğumuzu sorgulayalım!
Dur! Evet dur diyelim. Türkiye cezaevlerindeki katliama; toplu ölümlere,
devletin duyarsızlığına, kin ve nefretine dur diyelim. Bu katliama dur
demenin zamanı gelmiş ve geçmiştir. Ama hala bu kadar duyarsız, bu kadar
kör, sağır, dilsizi oynayan bir toplum tarihte görülmemiştir. Devletin
baskı ve zulmünü mazur görmek herhalde insanlık tarihinde çok rastlanılan
bir durum değildir. Yüzlerce insan cezaevinde ölümle yüzyüze, birçoğu
yatalak, şuurunu yitirmiş, yaralı. Ama hala, hala ısrarla ve inatla
direniyorlar. Halk olarak bu devletin yönetiminden memnun olan var mı? Bir soralım
kendimize ve etrafımıza bir bakalım. Esnafı, memuru, öğrencisi, işçisi,
köylüsü, yazarı-çizeri, aydını, demokratı, partilisi, derneklisi vb.,
acaba hangisi memnun? Buna rağmen neden bu sessizlik? Öyle ise... Sistemin zulmü, MİTi, JİTEMi, polisi, askeri varsa da bu
baskıcı sistem ne kadar kan akıtsa da bizleri, halkın taleplerini gözardı
edemeyecektir. Halk olarak taleplerde birleşmeli, eylemlilikte bütünlük
sağlamalı, bu koflaşmış, baskıcı sistemi alt edip yerine işçi-emekçi
iktidarını getirmeliyiz. Bir SY Kızıl Bayrak okuru/Almanya Neredesiniz? E. Yılmaz |
|||||