Belediye işkolunda yetki kavgası uzadıkça kaybeden işçiler olacak...
Gerçek kazanım sendika bürokratlarını Türkiyede sendikal hareket herkesin rahatlıkla görüp değerlendirebileceği bir krizin içinde. Zaten sayısı düşük olan sendikalı işçi sayısının her geçen gün daha da azalması bu krizin en temel göstergesi olarak kabul edilebilir. Sermaye işten çıkarmaları ve taşeronlaştırmayı baş silah olarak kullanarak sendikal örgütlülüğü hızla tasfiye ediyor. Sendikal bürokrasi ise kendi varlık zeminini bile tehdit eden bu saldırılara karşı direnmek şöyle dursun, varolan tepkileri eritme görevini devam ettiriyor. Sonuç olarak sendikalar ciddi bir üye kaybı yaşıyor ve birçok sendika yetki sorunu ile karşı karşıya. Ülkemizde sendikalı işçi sayısının tüm çalışanların %12sini kapsadığı tahmin ediliyor. Yani toplam çalışanların %90nına yakınının örgütsüz olduğu bir ülkede yaşıyoruz. Örgütlenmenin önünü tıkayan gerici iş yasaları, işten çıkarmalar, taşeronlaştırma uygulamaları ile birleşen sendikal ihanet bu tablonun belli başlı nedenleri. Yukarıda sayılanlar kadar olmasa da örgütlülüğün önündeki bir başka ciddi engel de sendikal rekabet olabiliyor. Tarafların birbirine göre politik farklılık göstermediği bu rekabetin faturası işçilere örgütsüzlük olarak dönüyor. Bu yanıyla çok fazla bir anlam ifade etmeyen bu yetki kavgası en çok belediye işkolunda yaşanıyor. Belediye işkolu taşeronlaştırmanın en fazla yaygınlaştığı yer. Belediyenin kurduğu şirketlere devredilen değişik hizmet alanlarıyla sendikal örgütlenmeler (ve onunla birlikte ekonomik ve sosyal haklar) sökülüp atılıyor. Bu işkolunun diğer bir özelliği ise sendika değiştirmelerin sıkça yaşanması. Ancak bu hareketlenmenin temel belirleyicisi işçiden çok belediye başkanları olmaktadır. Bu açıdan hiçbir anlam ifade etmeyen bu sendika değiştirmelerin örgütlenmesi işçiden çok işverenle yapılmaktadır. Sektörde örgütlü üç sendika özünde gerici bir rekabetin içinde. Bunun sonucu olarak yaşanan yetki kavgaları da bunun doğrudan bir yansıması. Son günlerde tekrar gündeme gelen İETT işçilerinin durumu, bunun yarattığı sorunları göstermesi açısından açıklayıcı bir örnek. İETTdeki Belediye-İş örgütlülüğü, 1994 yılında başkanlığı Refah Partisinin almasıyla saldırılara uğramaya başlıyor. Tıpkı CHPli, DSPli, ANAPlı ya da MHPli belediye başkanları gibi Refah Partili başkanı belediyeyi kendi kadrolarıyla dolduruyor. Tabii bundan İETT de nasibini alıyor. Ve tıpkı onlar gibi kendine daha yakın bir sendikayla çalışmak için harekete geçiyor. Devreye Refah Partisinin genel tercihi olan Hizmet-İş giriyor. Değişik baskıların da etkisiyle 1998 yılına kadar Belediye-İşe üye olan işçilerin bir bölümü sendikadan istifa ediyor. Hizmet-İş bunların bir kısmını örgütlüyor. Ancak yetki alacak düzeyi yakalayamıyor. 98 TİSlerinde masaya iki sendika da oturamıyor. Bunu iyi değerlendiren belediye işvereni, çalışanların birçok ekonomik-sosyal hakkını gaspediyor. Bundan sonraki süreçte Belediye-İşte üyelik noktasında ısrar eden (onun görece ilericiliği nedeniyle) işçiler değişik cezai ugulamalara maruz kalıyorlar. 4 yıllık sürecin sonunda mahkeme nihayet yetkinin Belediye-İşte olduğuna karar veriyor. Ancak önceden mahkeme kararına itiraz etmeyeceğine söz veren Hizmet-İş Yargıtaya başvuruyor. Yılan hikayesi sürüp giderken, örgütsüzlük devam ediyor. İETT kuşkusuz tek örnek değil. Sektörün üç sendikasının da birbirlerinin örgütlü olduğu yerlerde çalışma yapmaları ve birbirlerinin yerini almaları sıkça karşılaşılan bir durum. Binlerce işçinin örgütlenmeyi beklediği yerde sendikaların bu tercihine şaşırmamak gerekiyor. Bu sendikal anlayış işçi sınıfı içinden sökülüp atılmadığı sürece, mücadelenin yolunun açılmayacağı çok açık. Türkiyede işçi iseniz, bir sendikaya üye olmak sorunlarınızı çözmüyor. Çünkü sendikaların yönetimleri sermayenin çıkarlarını koruyor. Hangi sendikaya üye olduğunuz da çok önemli değil. Çünkü özde birbirlerinden çok fazla bir farkları bulunmuyor. Peki bunlardan yola çıkarak sendikal örgütlenme mücadelesini ve sendikal örgütlenmeleri reddetmek mi gerekiyor? Kuşkusuz hayır. Sendikalar işçi sınıfının halihazırda en yaygın örgütlenme biçimleridir. Sendikal mücadele işçi sınıfı için vazgeçilemeyecek bir alandır. Sendikaların bugünkü halinden bağımsız olarak, işçi sınıfının mücadelesinin en güçlü mevzilerinden biridir. Türkiyede işçi iseniz, bir sendikaya hangi bilinçle nasıl üye olduğunuz önemlidir. İETT işçisinin örgütlülük süreci herşeye rağmen Belediye-İşte noktalanacak gibi görülüyor, ancak bunun bugünkü sendikal yapı içerisinde İETT işçisine getireceği belli. Bugüne kadar örgütsüzlüğe karşı mücadele eden İETT işçisi bundan sonra yönünü sendikal bürokrasiye karşı çevirebilmelidir. İşçi sınıfının mücadelesinin önündeki en büyük engellerden biri mücadeleden uzak bürokratik sendikal anlayıştır. Siyasal olarak ömrünü doldurmuş, her açıdan iflas etmiş olan bu düzenin en önemli dayanaklarından biri, işçi sınıfının mücadelesinin önünü tıkayan sendikal bürokrasidir. Hakkını, kurtuluşunu arayan işçi bu barikatı aşmak zorundadır. Bu, her öncü işçinin temel güncel görevidir.
DİSK Genel-İş Sendikası İzmir 3 Nolu Şubenin 1. Olağan Genel Kurulu yapıldı... İzelman işçilerinin kararlı mücadelesi Yaklaşık 6 bin işçiyi bünyesinde barındıran ve Büyükşehir Belediyesinin birçok alandaki ihtiyacını karşılayan taşeron firma İzelmanda örgütlü Genel-İş 3 Nolu Şubenin 1. Olağan Genel Kurulu yapıldı. 5 Ocakta yapılan kongreye kadar DİSK içerisinde yoğun tartışmalara neden olan İzelman işçilerinin sendikal örgütlülüğü, böylece bir kez daha resmileşmiş oldu. Kongre 250 delegeden 230unun katılımıyla gerçekleşti. Genel-İş Genel Merkezi tarafından görevden alınmaya çalışılan Zeki Olkun, oy kullanan 216 delegenin 215 geçerli oyuyla, Genel-İş 3 Nolu Şube Başkanlığına seçildi. Şiddetli tartışmaların tanığı olan İzelman işçileri oluşturulmuş tek listeye oy vererek tercihlerini ortaya koydular. Kongrede yönetim kurulunu belirleyen seçimlerle birlikte, bir takım kararlar da alındı. Bunlardan bazıları şöyle: * Özelleştirme, taşeronlaştırma ve sendikasızlaştırmaya yönelik politikalara karşı mücadele edilmesi. * Tutuklu ve hükümlülerin tecrit ve izolasyon anlamına gelen F tipi cezevine karşı sürdürülen Ölüm Oruçlarının son bulması için dört büyük ilin barosunun ortak önerisi olarak gündeme gelen üç kapı-üç kilit önerisinin siyasi iktidar tarafından kabul edilmesi için mücadele edilmesi. * İMF ve Dünya Bankasının direktifleri doğrultusunda hazırlanan ve meclis gündeminde olan, belediye hizmetlerini ve çalışanlarını doğrudan ilgilendiren, belediye ve şirketlerindeki sendikal örgütlenmeyi ortadan kaldıran ihale yasasına karşı mücadele verilmesi. * İzelman işyerinde seçim sonucu belirlenen işyeri temsilciliklerinin atamalarının yapılması için Genel Merkeze yeniden çağrı yapılması. * Sendika Genel Merkezi tarafından, İzelman işçilerinin birliğini bozmaya yönelik ve 3 Nolu Şube öncülüğündeki örgütlenmeyi tasfiye etmek için yasaya ve tüzüğe aykırı bir şekilde atanan naylon üyeliklerin tanınmaması. 9 Ocak günü Genel-İş 3 Nolu Şubesi yönetimi işçilerin de katıldığı basın açıklamasıyla kamuoyuna sunuldu. SY Kızıl Bayrak/İzmir. |
|||||