19 Mart 2005
Sayı: 2005/11 (11)


  Kızıl Bayrak'tan
  SEKA direnişinin göst. ve özelleştirme karşıtı mücadele
  Özelleştirme saldırısında yeni adımlar
  Yeni soruşturma dalgası ve görevler
  Baskılar devrimci gençliği yıldıramaz!
  İÜ’de soruşturma terörü ve hukuksuzluğa eylemli protesto
  Ankara’da gençlik eylemine polis saldırısı
  TÜSİAD’ın sahte demokrasi sevdası
  10. yılında Gazi katliamı lanetlendi
  “Gazi’nin/1 Mayıs’ın hesabı sorulacak!”
  Süleyman Çelebi kimin başkanı?

  Samet Kalıp işçilerine çağrı

  Aster işçisinden zamsız çalışmaya tepki
  Dehaklar’a karşı Demirci Kawalar’ın
birliği!
  Ulusal sorun ve Kürt hareketi/6: “Demokratik uygarlığın sağ kanadı”
üzerine tamamlayıcı düşünceler
  EKİM’den ; "Sosyal devletin" ve sosyal barışın sonu
 Filistin halkı dayatmalara boyun eğmeyecek!
Irak; Kukla mecliste
pazarlıklar sürüyor
 Arjantin; Devlet Başkanı halka Shell’i boykot çağrısı yaptı
“ESP fenomeni” ya da
fırsatçı samimiyetsizliğin son örneği
Devrimci tutum ve gericilik
İzmir'de 8 Mart
Katliamın adı: Nükleer santral
Cejna Newroz piroz be!
Ortadoğu’da tufan kapıda
  Mücadele Postası

Bu sayının PDF formatını download etmek için tıklayın


 

“ESP fenomeni” ya da fırsatçı samimiyetsizliğin son örneği

S. Soysal

8 Mart, geçmiş yıllardan farklı olarak, bu yıl kendi içinde ayrışmalara sahne oldu. Kuşkusuz bunun en önemlisi, son birkaç yıldır 8 Martlar'ı örgütleyen feministler ve reformistlerden oluşan kadın platformu ile devrimci güçler arasında yaşanan ayrışmaydı. Bu ayrışma fazlasıyla gerekliydi; özellikle geçen yıl yaşanan tablodan sonra artık kaçınılmaz bir noktaya gelmişti. Ancak, devrimci güçler 8 Mart'ı bu platformdan bağımsız olarak örgütlerken, bu 8 Mart'ta üçüncü bir eylem daha gerçekleşti. Devrimci güçlerden ayrı davranan EKB/ESP Kadıköy'de bir şenlik gerçekleştirdi.

Sonuçta daha parçalı bir görüntü oluşturan, reformist ve feminist çevrelerle yaşanan ayrışmayı zayıflatan, günler boyunca devrimcilerin gündemini meşgul eden, devrimci güçlerin kendi içinde bölünmüşlük görüntüsü veren bu tablonun sorumlusu bizzat EKB ve ESP'dir. Bu çevrenin ayrışmaya ilişkin gerçeği yansıtmayan çarpıtıcı açıklamalarına açıklık getirmeyi, ilerici devrimci kamuoyunu süreç hakkında bilgilendirmeyi devrimci sorumluluğumuzun gereği sayıyoruz.

ESP/EKB neyi savunuyor?

Bu çevrenin ideolojik-politik olarak kendi ekseninde duramadığı, son yıllarda belirgin bir tutum değişikliğiyle genellikle liberal reformist ittifaklara yöneldiği, kuyrukçu liberal bir sürüklenme yaşadığı biliniyor. Bu kimlik doğal olarak kadın çalışması/örgütlenmesine ve bu alandaki ittifaklara da yansımaktadır.

Bu çevre kadın sorunu ve örgütlenmesi alanında yüzünü farklı siyasal-sınıfsal konuma mensup örgütlülüklere dönmüştür. “Meşrulaşmak”, “birlikte hareket etmek” adına burjuva liberal akımların eklentisi haline gelmiştir. Geçen yılki 8 Mart süreci bunun son örneğidir. Aynı platformda yeralan feminist ve reformistlerin çizdiği çerçeve kabul görmüş, bu bakışın ürünü olarak erkeklerin alana alınmasını engelleyen zincir kabul edilmiş ve bu gerici tutumlara EKB'nin itirazı üzerine mevcut platform gönül rahatlığıyla “imzanızı çekebilirsiniz” diyebilmiştir. EKB tüm bunlara rağmen, imzasını çekmek yerine böyle bir eylemin örgütleyicisi olabilmiş, kuyrukçu sürüklenişin ibret verici bir örneğini sergileyebilmiştir.

Bu yıl ise, feminist ve reformistlerin yeraldığı kadın platformunun daha geri tartışmalar yapması, miting yerine şenlik düşünmesi, eylem ve etkinliklere erkeklerin alınmamasını kararlaştırması, devrimcilere (ya da onların diliyle “karma gruplara”) karşı açık bir düşmanlık sergilemesi, kendine devrimciyim diyen bir yapı için bu platformda yeralmayı kaldırılamaz bir düzeye getirmiştir. EKB ancak bu aşamadan sonra bu platformdan ayrılmayı gündemine alabilmiştir. Ancak, EKB'nin ideolojik planda bir “ayrışma” olarak tanımladığı bu zorunlu ayrılma 8 Mart'ta ne hikmetse yalnızca İstanbul'da yaşanmıştır. Diğer illerde çok rahatlıkla feminist ve reformistlerle ortak hareket etmeye devam edebilmişlerdir!

Ancak bu çevrenin reformistlerle ittifaka tutkunluğu o kadar köklüdür ki, devrimci gruplar devrimci bir 8 Mart'ın hazırlıkları içinde iken, onlar yüzlerini devrimciler yerine sözde koptukları platformdaki kimi reformist çevre ve kesimlere çevirmişler, onlarla ittifak arayışlarını zorlamaya çalışmışlardır.

Devrimci bir 8 Mart için!..

İşçi sınıfı hareketinin ve sosyalizmin mirası olan 8 Martlar'ın gerçek sınıfsal özünden ve tarihsel anlamından uzaklaşmasının komünistlerde ve devrimci gruplarda rahatsızlık yaratmaması mümkün değildi. Duyulan devrimci sorumluluk gereği, devrimci bir 8 Mart'ın yaratılması için devrimci güçler biraraya geldiler. Devrimci güçlerin ortak duyarlılık ve çabasıyla süreç hep birlikte örgütlenmiş ve 8 Mart sınıfsal kimliğine ve devrimci özüne uygun bir şekilde Beyazıt'ta kutlanmıştır.

EKB'nin bu süreçte aldığı tutumu ortaya koyabilmek için ayrışmaya ilişkin gelişmeleri ayrıntılı bir tarzda ele almayı gerekli görüyoruz.

İlk toplantıya EKB ve ESP temsilcileri gelmeseler de, gözlemci olarak katılan Atılım temsilcisi üzerinden, yürütülen tartışmalardan ve devrimci bir 8 Mart'ı örgütleme kararlılığından haberdar olmuşlardır. EKB ikinci toplantıya katılmış ve kadın platformu ile “ideolojik planda” yaşadığı ayrışmayı aktarmıştır. 8 Mart'a ilişkin olarak, yürüttüğü çalışmaların yanısıra miting için başvuru yapmayı düşündüklerini söylemiştir. Devrimci güçlerin bu mitingi örgütleme konusundaki kararlılığı kendilerine aktarıldığında, başvurunun ortak yapılmasına karar verilmiştir. Hatta bir adım daha atılarak, mitingin örgütlenmesinin salt devrimci güçlere daraltılmamasına, çağrının sendika ve DKÖ'lere de yapılmasına, çizilen çerçeve doğrultusunda katılabilen kurumlarla mitingin ortak örgütlenmesine ve tertip komitesinin de ortak oluşturulmasına karar verilmiştir. Bu, EKB de dahil tüm devrimci güçlerin ortak kararıdır!

Mitingi ortak örgütleme kararının ardından, örgütlenmesine ve feminist ve reformistlerle ayrışmanın gerekçelendirilmesine dair diğer kurumlara sunulacak bir çağrı metni hazırlanmıştır. Ancak bu metne EKB/ESP imza atmayı gerekli görmemiştir. Sundukları gerekçe, bir devrimci siyaset için gerçekten ibret vericidir: “Sendikalara, kitle örgütlerine devrimci kurumların imzaları ile gidersek, gelmelerini engellemiş oluruz”! Alternatifi ise bireysel çağrı ya da kendilerince daha “meşru” olan “bağımsız kadın örgütü” ile çağrı yapmak olmuştur.

Devrimcilerin kitleler gözünde meşruiyeti tartışmasını yaparak reformistlerin kuyruğundan ayrılamayanlar, ondan sonra da tutup yayın organlarında “ESP fenomeninin çok önemli olmanın da ötesinde gerçekten ayırıcı, niteleyici çizgisi olan meşruiyet!”, “kendi meşruiyetine yüksek düzeyde inanç ve güven”, “eylemin, sözün, aklın arkasında durabilme gücü” (Atılım, 4 Mart ‘05, Başyazı) üzerinden kendi kendilerine övgüler dizebilmektedirler.

Tüm bu tartışmaların sahteliği çok geçmeden anlaşıldı. Tartışmalardan birkaç gün sonra EKB/ESP ortak iradeyi çiğneyerek kendi başına Kadıköy Meydanı için başvuruda bulundu.

Tepkiye yolaçan bu davranışın nedeni kendilerine sorulduğunda, verdikleri yanıt tam bir ciddiyetsizlik örneğiydi: “Kadın platformunda bizim bilmediğimiz tartışmalar oluyor”muş, “bu platform başvuru yapıyor”muş, “bu nedenle hızlı bir şekilde ellerindeki evraklarla hemen başvuru yapmışlar”mış, “bu sadece teknik bir mesele”ymiş, “abartılacak bir yanı da yok”muş, “aslında bu sürecin hızla ilerlemesi amacıyla devrimci hareketin toplamına iyilik yapmışlar”mış! vb., vb...

Ancak yalancının mumu yatsıya kadar yandı! Sözkonusu kadın platformuna katılan başka arkadaşların anlatımlarından, bilmediğimiz çok önemli gelişmeleri de öğrenmiş olduk. Kadın platformu alana hiçbir erkek almayı düşünmüyordu, hatta miting yerine şenlik düşünüyordu. Ama tüm tartışmalar arasında açık olan bir şey vardı; mitingin yeri bu platformun gündemine dahi girmiş değildi!

Küçük hesaplar peşinde koşan EKB/ESP, kendini işin merkezinde göstermek uğruna, devrimci grupların ortak iradesini çiğnemiş, bunu da açığa çıkmış bulunan çarpıtmalar eşliğinde yapmıştır. Bu çarpıtmaları yüzlerine vurulduğunda, durumlarını “kendiliğindencilik” ile açıkladılar. Bir devrimci siyaset düşününüz ki, tüm devrimci güçleri ilgilendiren bir konuda alınmış kararları çiğniyor ve ondan sonra da bu davranışı “kendiliğindencilik” ile açıklama ciddiyetsizliği sergileyebiliyor!

Sonuçta, reklam ve şova meraklı bu çevrenin kendini ön plana çıkarma hastalığı bir kez daha nüksetmiş, devrimcilerin aldığı ortak karar kabaca çiğnenmiştir. Tüm bunlar oportünist hokkabazlıklar ve çarpıtmalar eşliğinde yapılmıştır. İlkeli ve dürüst bir devrimci politika yerine ayak oyunları tercih edilmiştir. Bu davranış tarzıyla ilk kez karşılaşıyor değiliz kuşkusuz. Bu kimlik iliklerine o kadar işlemiştir ki, hiçbir rahatsızlık duymadan yaptıklarını savunabilmişlerdir.

Devrimci etiğe yakışmayan bu tutumların ardından mitingin ne olacağı gündeme gelmiştir. Bu çevre hatasını kabul etmeyerek, bu başvurunun “teknik” bir başvuru olarak kabul edilmesini ve ayrı bir eylem komitesi ile sürecin örgütlenmesinin mümkün olabileceğini söylemiştir. Ancak bu açıklamalar devrimcilere samimi görünmemiş, özeleştiri istenmiş, bu talep ise çarpıtmalarla yerine getirilmemiştir. Ortak iradeyi yansıtmayan Kadıköy başvurusu karşısında, devrimci güçlerin ortak iradesini yansıtacak ayrı bir başvuru yapılmasına karar verilmiş ve başvurularını çekmeleri istenmiştir. Ancak onlar kararlarının arkasında olduklarını söyleyerek toplantıyı terketmişlerdir. Böylece yollar ayrılmıştır.

Her fırsatta birlik ve bütünleştirme ruhundan dem vuranlar, 8 Mart gündemi üzerinden en dar birlikteliğe mahkum olmuşlardır.

İlkeli devrimci birliktelik için...

Bu noktadan sonra devrimci güçler Beyazıt Meydanı için başvuru yapmış ve eylemi örgütleme çalışmalarını hızlandırmışlardır. Bu durum, farklı kurum ve kitle örgütlerinin eylemin örgütleyicisi olma durumunu baştan zayıflatmıştır.

Son haftaya kadar iki ayrı miting doğrultusunda çalışmalar yürütülmüştür. Son hafta ise EKB/ESP yeni bir manevra ile karşımıza çıkmıştır. Çeşitli devrimci kurumlar aracılığıyla eylemin birleştirilmesi doğrultusunda isteklerini devrimci platforma iletmişlerdir. Eylemi ortaklaştırma kriterlerini ise “devletin alanlardan birine izin vermesi, diğerine vermemesi” şeklinde ifade etmişlerdir. Kadıköy'e izin verilmezse kendilerinin yerinin mutlaka Beyazıt olduğunu dile getirmişlerdir.

Çok geçmeden buradaki samimiyetsizlik de ortaya çıktı. Kadıköy fiilen kazanılmış bir alan olmasına rağmen, bir süre öncesinde emniyet tarafından resmi miting alanı ilan edilmiş, ardından Kadıköy mitingine ilişkin evrakların tamamlanması süreci işletilmeye başlanmıştı. Bizlere dolaylı olarak bu öneri geldiğinde, devletin Kadıköy'de mitinge izin vereceği hemen hemen kesinleşmişti. Ve 1 Mart tarihinde de resmen izin verilmişti. Ayak oyunlarıyla siyaset yapmayı bir tarz haline getirmiş olan bu çevre, hiç utanıp sıkılmadan, yarattığı tabloya bakmadan içine düştüğü durumdan kurtulmak için son bir hamle daha yapmıştı.

EKB/ESP'nin bu önerisine kimi dostlarımız tereddütlü yaklaşsalar da, sonuçta net bir yanıt verildi. Devrimci platform, EKB/ESP eylemin birleşmesini istiyorsa yapabileceği bir tek şey olduğunu ifade etti. Yaptıklarının özeleştirisini vermeleri, Kadıköy başvurusunu geri çekmeleri ve Beyazıt'a koşulsuz dahil olmaları sonucu eylemin ortaklaştırılabileceği düşüncesinde ortaklaşıldı.

Çeşitli yayınlarında Kadıköy'ü “izinli alan” olarak gösteren ve öne çıkaran sözkonusu çevre bir kez daha ilkeli, samimi ve açık davranmak yerine son bir hamle yaparak çeşitli ayak oyunlarıyla saplandıkları “yasallık” batağına devrimci güçleri de çekmeye çalışmış, ancak gereken yanıtı almıştır. Devrimci hareketin ilkesiz siyasete karşı aldığı net ve kararlı tutum sonucu, ESP/EKB, tüm devrimci güçleri karşısına alarak eylemini, “izinli” alanlarında güle oynaya tek başlarına gerçekleştirmek durumunda kalmıştır.

Sonuç olarak

Tüm baskılara ve devletin açık saldırısına rağmen, devrimciler, fiili ve meşru eylem gerçekleştirme iradesi gösterdiler. Nasıl ki Kadıköy Meydanı'nı fiilen kazandılarsa, Beyazıt Meydanı'nın da kazanılmasının önünü açtılar. Herşeyden önce 8 Mart'ı sınıfsal özüne uygun ve devrimci temellerde kutlama iradesi gösterdiler. 2005 Beyazıt 8 Mart'ını politik bir kazanım olarak devrimci hareketin hanesine yazdılar.

ESP'nin aldığı tutum, ideolojik planda reformistlerden ve feministlerden bu yıl yaşanan kopmayı zayıflatan bir etmen olmuştur. Parçalı eylem tablosu, başvurunun erken bir tarihte yapılması ve EKB'nin başvurusunun hemen ardından devrimcilerin de Beyazıt'a başvuru yapmak zorunda kalması, ilerici kesimlerin katılımını zayıflatmıştır. Ancak bu tümüyle teknik/pratik bir sonuçtur. Asıl önemli olan bu yılın 8 Mart'ının politik olarak kazanılmış olmasıdır.

8 Mart eylemi şahsında ESP'nin aldığı tutum ise, bu çevrenin yaşadığı tasfiyeci savrulma ve kimlik erozyonunun boyutunu göstermektedir. Bu kimliğin doğal yansıması olarak devrimci değerlerde yaşanan yozlaşma ve ortak iş yapma kültürünün zedelenmesi sonuçlarını doğurmuştur.