07 Mayıs 2005
Sayı: 2005/18 (18)


  Kızıl Bayrak'tan
   “Her gün 1 Mayıs!” şiarıyla mücadeleyi yükseltelim!
  Tayyip Erdoğan Sabra-Şatila kasabı
Şaron’un ayağına gitti
  İstanbul’da 1 Mayıs... 60 bin işçi, emekçi
ve genç alanlardaydı
  İstanbul 1 Mayıs’ından yansıyanlar
  1 Ankara...İşçi ve emekçi katılımı zayıf bir 1 Mayıs!
  İzmir’de 1 Mayıs...
İşçi katılımında zayıflık
  1 Mayıs gösterilerinden
  Kayseri’de 1 Mayıs... İşçi ve emekçilerin
coşkusu alana yansıdı
 Ankara BDSP’nin 1 Mayıs çalışması
  1 Mayıs Ankara: Yoğun ve parçalı gençlik
katılımı
  İstanbul Ekim Gençliği’nin 1 Mayıs
çalışmalarından
  2005 1 Mayısı’nın çağrısı… Birleşik, kitlesel ve devrimci bir gençlik
hareketi için mücadeleye!
 Güney Kürdistan sorunu üzerine ön
düşünceler/2 (Orta sayfa)
1 Mayıs hazırlıklarından

 DİSK Genel Başkanı: “Patronlarla
çıkarlarımız ortaktır”!

 Dünya’da 1 Mayıs...
 Venezuella yönetimi ABD’yle askeri
işbirliğine son veriyor
Bölgedeki işbirlikçi-gerici rejimler
emperyalist işgali meşrulaştırıyor
Anti-faşist zaferin 60. yıldönümü
Vietnam; ABD emperyalizminin unutamadığı
yenilgi!
Çok sağcı bir Papa/ Vicente Navarro
  Mücadele Postası

Bu sayının PDF formatını download etmek için tıklayın


 

Bölgedeki işbirlikçi-gerici rejimler emperyalist işgali meşrulaştırıyor

Irak'a komşu ülkeler dışişleri bakanlarının 23 Ocak ‘03'te İstanbul'da başlattıkları (öncülüğünü A. Gül yapmıştı) toplantılar serisinin 8'incisi 29-30 Nisan'da yine İstanbul'da yapıldı. Açılış konuşmasını İsrail'e gitmeye hazırlanan Erdoğan'ın yaptığı resmi toplantıya Türkiye, Suriye, İran, Mısır, Ürdün, S. Arabistan ve Kuveyt temsilcileri katıldı. Toplantıda, Irak'ta yeni kurulan kukla hükümet adına “Irak Dışişleri Bakanı” sıfatıyla Hoşyar Zebari de yeraldı. Toplantıya komşu ülkelerin yanısıra BM'nin Irak Özel Temsilcisi Eşref Gazi, İKÖ Genel Sekreteri Ekmeleddin İhsanoğlu, Arap Birliği Genel Sekreteri Amr Musa, AB Komisyonu Ortadoğu ve Akdeniz Sorumlusu Christian Lefşer de katıldı.

Erdoğan'ın açılış konuşmasında öne çıkan vurgulardan biri Kürt halkına düşmanlık oldu. “Irak ne bir kesimin diğerine üstünlük sağladığı ne de isteğe göre parsellenen bir yer olamaz” diyerek Güney Kürtleri'nin olası kazanımlarından duyduğu rahatsızlığı bir kez daha dile getirdi. Tayyip konuşmasında Amerikancılık konusunda da iman tazeledi.

Bu konuşma vesilesiyle Tayyip, Felluce kıyımı ve 30 Ocak'ta Irak'ta gerçekleşen “seçim oyunu”na dair sarfettiği sözleri de yutmuş oldu. Emperyalist orduların saldırısına karşı direnirken hayatını kaybedenlerden “Felluce şehitleri” olarak sözetmiş, Irak seçimlerini ise “demokratik bulmadığı”nı beyan etmişti. Sözkonusu toplantının açılışında ise Irak'ın “terörist örgütlerin antrenman sahasına döndüğünü” iddia etti. Seçim oyunu sonucu ortaya çıkan “otorite”ye de Türkiye'nin “siyasi ve iktisadi destek vereceğini” ilan etti. Tayyip'in bu tutumunu, Cengiz Çandar gibi pervasız bir Amerikancı bile “U-dönüşü” olarak değerlendirdi.

Abdullah Gül'ün ev sahipliğinde gerçekleşen toplantıdan sonra Irak'a komşu ülkeler, “üzerinde görüş ayrılığı bulunan herhangi bir unsurun bulunmadığı, kolayca ve hızlı bir şekilde mutabakatın sağlandığı” bir sonuç bildirisi yayınladılar. Bildiri ikiyüzlülüğü aşan bir içerik taşıyor. Ülkeyi harabeye çeviren, Irak halklarının hayatını zehir eden emperyalist işgale değinmeyen gerici koalisyon, katledilen 100 bini aşkın Iraklı'yı da görmezden geliyor. Direnişe “terör” damgası vuran bildiri, işgal ordularını Cenevre Sözleşmesi'ne uymaya davet ediyor. Irak'taki işgal güçlerinin görev süresinin “Irak hükümeti” tarafından belirlenmesini öngören BM Güvenlik Konseyi 1546 sayılı kararına atıfta bulunan dışişleri bakanları, kukla hükümete de destek veriyorlar.

Bildirinin dikkat çeken bir diğer yönü, Irak halklarıyla alay eden ifadelerin yeralmasıdır. Bildiride, “Irak'ın egemenliği, bağımsızlığı, toprak bütünlüğü ve ulusal birliği”nden sözediliyor. Bu arada “içişlerine karışmama” ve “iyi komşuluk ilişkileri prensipleri”nin de teyit edildiği söyleniyor. Dahası “Irak halkının kendi geleceğini özgürce belirleme” ile “doğal ve mali kaynaklar üzerinde tam kontrol sağlanması” haklarından sözediliyor.

200 bine yakın işgalci askerin bulunduğu Irak'ta, “halkın kendi geleceğini özgürce belirlemesinden”, “egemenlikten”, “bağımsızlıktan”, “ulusal birlikten” sözetmek, en hafif deyimi ile, emperyalist barbarlığın zulmü altında inleyen ülke halklarıyla dalga geçmektir. Zira Irak halklarının kendi kaderini özgürce belirleyip bağımsızlığa ulaşabilmelerinin ilk şartı, tüm işgalci zorbaları ülkeden söküp atmaktır. Oysa Irak'a komşu rejim temsilcileri emperyalist işgali meşrulaştırma derdinde.

Toplantıda Irak halklarının içinde bulunduğu durumu ortaya koyan, Irak Sünni Ulema Birliği Başkanı Dr. Haris Süleyman El Zari oldu. Irak'ta kurulan geçici hükümete güvenmediklerini belirterek Irak'taki ana problemin işgalin kalkması olduğunu dile getiren El Zari, temsil ettiği Sünniler'in, Irak işgal altında bulunduğu sürece siyasi çalışmalarda yeralmayacağını söyledi.

Gerici koalisyonun toplantısına katılanlar, Irak'taki durumu kısmen de olsa dile getiren El Zari'nin sözlerini yok saymayı tercih ettiler. Onlar, yetki ve iradeden yoksun ama Amerikan kuklası olan Iraklı “bakan” Hoşyar Zebari'ye yakın ilgi gösterdiler. Kukla hükümete destek vereceklerini ilan eden dışişleri bakanları, böylece kimin safında yeraldıklarını bir kez daha ortaya koymuş oldular.

------------------------------------------------------------------------------------------

Savaş kundakçılarından itiraf...

İşgal karşıtı direniş gücünü koruyor

İşgalciler ile Irak'taki düşkün işbirlikçileri, 30 Ocak'ta sergilenen seçim komedisinden sonra direnişin zayıflayacağını, giderek de söneceğini iddia etmişlerdi. Bu iddianın dayanaksızlığı kısa sürede anlaşıldı.

İşgalcilerle işbirlikçilerini hedef alan eylemlerin sayısında belli bir dönem azalma olmuştu. Ancak direnişçiler bu dönemi boş geçirmemiş, daha planlı ve koordineli eylemlerin hazırlığı için kullanmışlar. Onlarca direnişçinin işgalcilerin en sıkı şekilde koruduğu yerlerden biri olan Ebu Garib zindanına düzenlediği saldırı ile bu hazırlığın ilk sonuçları görüldü.

Bu gelişmeler üzerine, Washington'daki savaş kurmayında, Irak'ta direnişçilerin saldırma kapasitelerinin seçimlerden sonra zayıfladığına dair oluştuğu söylenen “iyimser hava” dağılmaya başladı. Amerikan Genelkurmay Başkanı Richard Myers, kısa süre önce yaptığı açıklamada, Iraklı direnişçilerin saldırı kapasitelerini kaybetmediklerini kabul ederek, saldırıların bir yıl öncesiyle aynı olduğunu söyledi. Direnişçilerin günde 50 ila 60 saldırı düzenlediklerine, bunun da geçen yılla aynı düzeyde olduğuna dikkat çekti.

Ani bir Irak ziyareti gerçekleştiren ABD Savunma Bakanı Donald Rumsfeld de, Irak'ta direnişle mücadele etmenin en önemli unsurunun siyasi süreçte ilerleme kaydedilmesi olduğunu söyledi. Rumsfeld, “Direnişi yenilgiye uğratacaklar Iraklılar olacaktır ve Iraklılar bunu sadece askeri yollarla değil, siyasi alandaki ilerlemelerle de sağlayacaklardır” dedi.

Bu açıklama, savaşı ”Iraklılaştırma” hedefini göstermekle beraber, kibirli işgalcilerin direnişi bitirme iddiasını terkettiklerinin de itirafıdır. Rumsfeld'in Saddam'la görüşmesi ise, işgalcilerin içinde bulunduğu aczin boyutlarını göstermektedir.

Filistinliler tarafından Londra'da yayınlanan El Kudüs El Arabi gazetesi, Ürdün'deki Irak Baas kaynaklarına dayandırdığı haberinde, Rumsfeld'in cezaevinde Saddam Hüseyin'le görüştüğünü, devrik Irak liderinden, televizyondan yayınlanacak bir konuşmayla direnişçilere saldırıları sona erdirmeleri çağrısında bulunmasını talep ettiğini yazdı. Rumsfeld'in bunun karşılığında, devrik Irak rejimi yöneticilerinin serbest bırakılarak sürgüne gönderilmelerini veya isteyenlerin bir şekilde yönetimde yeralmalarının sağlanmasını önerdiği ve Saddam'ın bu teklifi reddettiği iddia ediliyor. Bir süre önce Saddam generallerinin de yeniden istihdam edilmeye başlandığı işgalciler tarafından açıklanmıştı. Irak halklarını katleden işgalciler, direnişin üstesinden gelebilmek için, bu halkların eski cellatlarıyla kolkola girmekten çekinmeyeceklerdir.

Emperyalist zorbalar savaşı Iraklılaştırma planı çerçevesinde belli adımlar atabildiler. Nitekim son aylarda ölen her iki işgal askerine karşılık, neredeyse 20 Iraklı devşirme asker/polis ölmektedir. Ancak Iraklılar'ın birbirini kırması temeline dayanan bu kanlı girişim de büyük ihtimalle fiyaskoyla sonuçlanacaktır. Çünkü devşirmeler yoğun bir şekilde direnişçilerin eylemlerine maruz kalıyorlar.

“Irak'ta ‘seçimler'in ardından yeniden oluşturulmaya çalışılan ordu ve polis birlikleri, direnişçilerin saldırıları ile zor günler yaşıyor. Son haftalarda arkasındaki ABD askeri desteği aşamalı olarak çekilen Iraklı asker ve polislerin, artan direnişçi saldırılarından dolayı, görev yerlerini bırakıp kaçtıkları bildirildi.” Artık bu türden haberlere sık rastlanmaya başlandı.

Bu durum Iraklılar'ın birbirini kırmasını kenarda durarak izleyebileceğini sanan işgalcilerin heveslerini kursaklarında bırakacaktır. Direnişin mezhepsel kalıpları kırarak anti-emperyalist bir programla kendini ifade ettiği ve silahlı eylemlerin yanısıra diğer mücadele yöntemlerini de etkin bir şekilde kullanmaya başladığında ise işgalcilerin sonu yaklaşmış olacaktır.